Idus Martiae (15 Mart): Caesar’ın Ölümü

15.03.2019
Idus Martiae (15 Mart): Caesar’ın Ölümü

Giriş

Gaius Julius Caesar, popüler ismiyle Sezar, antik dünyanın en ünlü ve baskın figürlerinden birisidir. Üstün bir askeri deha olmasının yanı sıra, etkili hitap yeteneğine sahip kurnaz bir politikacıdır aynı zamanda. Onun askeri ve politik etkisi Roma’nın çehresini değiştirmiş ve devleti farklı kadere sürüklemiştir. Roma devletinde cumhuriyetin yıkılıp imparatorluk sisteminin yerleşmesinde doğrudan tesiri vardır. Gerek idari ve askeri faaliyetleri sırasında yaptıkları, gerekse de yapmak isteyip de yapamadıkları -veya ertelediği arzuları- tarihin en ünlü olaylarından birinin meydana gelmesinin temel sebebini teşkil etmiştir. Rakiplerini alt edip iç savaştan galip ayrılan ve Roma’da ömür boyu ‘dictator’ seçilen Caesar, MÖ 44 yılı 15 Mart günü, bir grup muhafazakar senatör tarafından gerçekleştirilen suikast sonucu hayatını kaybetmiştir.

Kısaca Caesar’ın Hayatı ve Suikastine Giden Yol

Caesar MÖ 100 yılında doğdu. Caesar’ın çocukluk yılları hakkında pek az şey bilinmektedir. Gençlik yıllarında ise Roma siyaseti epey çalkantılıydı ve tam da bu sıralarda babasının ölmesi hasebiyle genç Caesar için hayat artık daha da çetindi.

O dönemlerde Marius ile Sulla’nın önderliğindeki grupların iç çatışmasında Caesar, Marius’un ve ‘populares’ olarak adlandırılan grubun tarafında yer aldı. Fakat Sulla Roma’yı ele geçirince Caesar, öldürüleceği endişesiyle şehri terk etti. Sulla’nın 78’deki ölümünün ardından Roma’a geri dönen Caesar, ileriki yıllarda ‘Populares’ hizbinin önderlerinden biri oldu; zekâsı ve askeri/politik yeteneği ile kısa sürede sivrildi. O tam anlamıyla bir karizmatik liderdi ve kısa sürede Roma politik yaşamının en konuşulan figürlerinden biri oldu. MÖ 60 yılında, dönemin diğer güçlü devlet adamları Pompeius ve Crassus ile birlikte 1. Triumvirlik adıyla anılan ve resmi olmayan üçlü bir yönetim kurdu. Bu güç birleşimi ile birlikte dönemin üç baskın figürü politik etkilerini sağlama almışlar ve resmi olmasa da filli bir yeni idari erk oluşturmuşlardır. Bu sayede Caesar MÖ 59’da consul seçildi ve sonrasında da emrine lejyon kuvvetleri verilerek beş yıllığına (ve daha sonra görevi yeniden beş yıllığına uzatıldı) Gallia’ya (kabaca bugünkü Fransa toprakları) proconsul (vali) olarak atandı. Yıllarca süren mücadelelerin ardından Galya’yı, kısa süreliğine de olsa, sükûnete kavuşturan Caesar, ordusu ile Germania ve Britannia üzerine de sefer düzenledi.

Ortak güçlerden Crassus’un MÖ 53’teki ölümünün ardından 1. Triumvirlik son buldu. Bunun üzerine bu kez Pompeius ile Senato birleşerek Caesar’a karşı işbirliği yaptı ve onu güçten düşürmeye çalıştı. Caesar’ın Gallia’daki görevi bitince ondan ordusunu terhis etmesi istendi, Caesar, ancak Pompeius da aynı şekilde ordusunu terhis ederse bu talebi gerçekleştireceği cevabını verdi, ret gelince de ordusuyla beraber, Roma şehir toprakları sınırındaki Rubicon Nehri’ne geldi. Caesar, ordusu ile Roma’nın kapılarındaydı artık ve kritik bir iç savaşın eşiğine gelinmişti. Sınırda biraz duraksayıp durum değerlendirmesi yaptıktan sonra ünlü “Alea iacta est” (zarlar atıldı) sözünü söyleyerek Rubicon Nehri’ni geçti ve Roma’ya hareket etti. Bu yolun dönüşü yoktu, yeni bir Roma iç savaşı başlamıştı artık. Pompeius ve Senato işbirliği halindeydi ancak Caesar’ın elinde de hazır ordusu vardı; rakibi Pompeius’un ise asker toplaması gerekmekteydi. Bu sebeple Pompeius, Caesar aleyhtarı senatörlerle birlikte Roma’dan ayrılıp savaş hazırlığı yapmak adına Yunanistan’a geçti. Hemen hemen bir yıl süren mücadelenin ardından MÖ 48 yılında Pharsalus Savaşı’nda Caesar, Pompeius’a karşı galip geldi. Yenik Pompeius Mısır’a kaçtı ve orada Caesar’a yaranmak isteyenler tarafından öldürüldü. Fakat iç savaş henüz tamamıyla bitmemiştir. Caesar en büyük rakibi olan Pompeius’u alt etmişti ama tek rakibi o değildi. 4 yıl süren mücadelenin ardından MÖ 45 yılında Munda Savaşı’nı kazanarak iç savaşı nihayete erdirdi.

Caesar, Pompeius’u yendiği zaman Roma’daki tek adamlık kudretine erişmişti zaten, ancak Munda Savaşı ile beraber kendisi adına son tehlikeyi de bertaraf etmiş ve nihai olarak Roma’nın tek gücü olmuştur. Daha önce kendisine beş yıllığına verilen “dictator”luk görevi, bu sefer kaydıhayat şartı olmak üzere yenilenmiştir. Caesar artık resmen ve fiilen Roma’nın tek adamıydı. Kimilerine göre mevcut iç savaşı bitirmek ve Roma’yı refaha kavuşturmak için tek adamlık gerekliydi; kimine göre ise bu durum, Roma’nın geleneksel yönetim sistemine ve ananelerine aykırıydı. Özellikle Roma’nın katı muhafazakâr senatörleri, Caesar’ın tek adamlığının cumhuriyeti yıkmasından endişe duymaktaydı. Onlara göre Caesar Roma’ya krallığı geri getirmeyi arzuluyordu. Anlatılardan bilindiği üzere Romalılar, MÖ 510/509 yılında bir halk darbesi ile kralı tahtından indirip kovmuş ve ardından cumhuriyeti kurmuşlardı. Ve o günden bugüne “rex” (kral) ve krallığı çağrıştıran herhangi bir şey Romalılar için tahammül ve kabul edilemezdi. Ayrıca Caesar senatoyu ve senatörleri küçük düşüren bir takım tavır ve tutum içerisindeydi. Bu sebeple bir grup aristokrat, Caesar’ın gücünün kesilmesini arzulamaktaydı. Bunun yanında, ona karşı kişisel kin ne nefret besleyenler de vardı. Zira Caesar amansız bir iç savaştan galip çıkmıştı; bu savaşta birçok senatörün aile bireyleri veya arkadaşları hayatını kaybetmişti. Tüm bunların yanı sıra, iç savaş sırasında Pompeius’un tarafında yer alıp Caesar’a karşı savaşan ve yenilgi sonrası Caesar’ın ‘merhamet’ gösterip affettiği -Brutus ve Cassius gibi- bazı kişiler bu durumlarını ‘onursuzluk’ olarak addetmişlerdi. Onlara göre bir ‘tiran’ın merhameti dolayısıyla hayatta kalmak ve onun boyunduruğunda yaşamak asil bir Romalı yurttaş için onursuz bir yaşamdı; ve onlar için tiranı öldürüp cumhuriyeti yeniden ayağa kaldırmak asil Romalıların bir göreviydi. Böylelikle Caesar’ın suikastının temel düşünce yapısı oluşmuş bulunmaktaydı.

Caesar’ın senatoyu ve senatörleri aşağılarcasına tavırları bir tarafa, onun kral olmak istediği şeklinde yorumlanan -ve belki de güç zehirlenmesi dolayısıyla küstahlığa varan- tavırları aristokrat kesimi iyiden iyiye öfkelendirmiş ve Caesar aleyhtarı olanların zamanla daha fazla taraftar bulmalarına ve onu ortadan kaldırmak için harekete geçme konusunda motive olmalarına vesile olmuştur.

Suikast

Ve tarih MÖ 15 Mart 44, suikast günü. Ancak suikast anlatımına girmeden evvel suikast öncesi gerçekleştiği söylenen birkaç kehanetten -Plutarkhos’un anlatımıyla- bahsetmek gerekir.

“(…) Ayrıca bir kahinin olacaklara dair Caesar’ı uyardığı, özellikle Mart ayının ‘idus’ olarak adlandırılan gününden (15 Mart) sakınmasını tembih ettiği söylenir. O gün Caesar senatoya giderken kahinle karşılaştı ve alaycı bir tavırla, ‘Ides günü geldi’ diye seslendi. Bunun üzerine kahin, ‘Evet geldi, ama henüz geçmedi’ diye cevap verdi.[1]

“(…) Misafirler ölümlerin hangisini tercih ettiklerini tartışmaya başladılar. Caesar sorulduğunda, ‘Beklenmeyen ölüm’ cevabını verdi.”[2]

“(…) O gece evine döndü ve her zaman yaptığı gibi karısıyla yatağına uzandı. Ancak birden uyandığında pencereler ve kapılar açıktı. Duyduğu gürültüden ve gördüğü kuvvetli ışıktan irkildi. Derin bir uykuya dalmış olan Calpurnia ise anlaşılmaz sözler sayıklıyor, iç çekip ağlayarak rüyasında kocasının yasını tutuyordu.”[3]

Plutarkhos’un anlatımında eşi Calpurnia’nın, Caesar’dan o gün evden çıkmaması ve senato toplantısını ertelemesini istediği aktarılır. Ve Caesar’ın da bu kehanetlerden endişe duyup senatoya gitmemeyi düşündüğü belirtilir. Fakat suikast planlayıcılarından olan ve Caesar’ın da değer verdiği Decimus Brutus, etkili konuşmasıyla senatoya gelmesi adına Caesar’ı ikna etmeyi başarmıştır. Plutarkhos, Caesar senatoya giderken Knidoslu Artemidoros adında birinin Caesar’a ‘Caesar bunu okuman gerekir, senin hakkında çok önemli bir bilgi var’ diyerek eline bir kağıt parçası verdiğini ancak Caesar’ın bu kağıdı okumaya fırsat bulamadığını aktarmaktadır. Böylelikle Caesar, ölümünün gerçekleşeceği mekana doğru yol almaktadır.

Tam bu noktada bahsedilmesi gereken önemli bir husus da Caesar’ın hiçbir zaman maiyetinde muhafız bulundurmak istememiş olmasıdır. O, tüm önerilere ve uyarılara rağmen yanında korumalarla gezmenin pek de istediği bir yaşam tarzı olmadığını dile getirmiştir. Ona göre her gün ölüm korkusuyla yaşamaktansa bir kere ölmek yeğ idi. Onun için en iyi korunma biçimi, aleyhtarlarına merhamet gösterip onları yanına çekmek ve yaptığı yardımlar vasıtasıyla halkın sevgisini kazanmaktı. Bu sebeple yanında sadece yardımcıları ve yakın arkadaşları bulunmaktaydı. Fakat suikast günü, suikastçıların iyi uygulanan planı sonucu, Caesar’ın yanında bulunması gereken kişiler Caesar senatoya girdiğinde yanında değillerdi. Örneğin Caesar’ın sağ kolu olarak nitelendirebileceğimiz Marcus Antonius, suikast ortaklarından biri tarafından soru sorma ve sohbet etme bahanesi ile kasten Caesar’dan uzaklaştırılmıştır.

Ve Caesar artık senatoya gelmişti, içeri girer girmez suikastçılar Caesar’ın etrafını sardılar. Tillius Cimbrius adında bir suikast ortağı, kardeşinin sürgünden dönmesi yönündeki talebini iletme bahanesi ile Caesar’ın yanına geldi. Diğer suikastçılar da ona destek veriyormuş gibi Caesar’ın peşine takıldı. Aşırı ısrardan bunalan Caesar onları kendinden uzaklaştırmayı düşünürken Cimbrius, Caesar’ın toga’sını tutup çekiştirdi ve suikastı fiili olarak başlatmış oldu. Suikast ortaklarından Cascas, Caesar’a ilk bıçak darbesini vurdu, bunu üzerine diğerleri de atıldı ve hançerlerini Caesar’a saplamaya başladılar. Son darbeyi Brutus vurduğunda, bahtsız Caesar’ın bedeni hemen hemen otuza yakın bıçak darbesi almıştı ancak o hala yaşıyordu. Brutus’u gördüğünde söylediği aktarılan meşhur “Et tu, Brute?” (Ve sen de Brutus?) şaşkınlık ifadesi gerçekten söylendi mi, bilinmez ancak bu sözün Caesar’ın düştüğü durumu açıklamak adına uygun olduğuna şüphe yoktur. Zira iç savaş sırasında Pompeius tarafında olmasına rağmen affedip sonrasında yüksek konumlara getirdiği ve oğlu gibi sevdiği kişi tarafından ihanete uğramıştı.

Bıçak darbeleri sonrası bir süre can çekişen Caesar, kaderin cilvesi olsa gerek, en büyük rakibi Pompeius’un heykelinin dibinde can vermiştir. Ölümü sonrası Caesar, “Divus Julius” adıyla tanrısallaştırılmıştır.

Yazan: Yusufcan Kalkan

 

Kaynakça:

Plutarkhos, Paralel Hayatlar: Caesar, çev. İo Çokona, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2015

Suetonius, On İki Caesar’ın Yaşamöyküsü, çev. Güngör Varınlıoğlu, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2017

Goldsworthy, Caesar, çev. Efe Kurtluoğlu, İş Bankası Kültür Yayınları, 2014


[1] Plut. Cae. 63.3

[2] Plut. Cae. 63.4

[3] Plut. Cae. 63.5

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.