ALİ POYRAZOĞLU: SEYİRCİ BENİM MESLEKTAŞIM

05.03.2018
ALİ POYRAZOĞLU: SEYİRCİ BENİM MESLEKTAŞIM

tamamla bizi ey aşk ile ilgili görsel sonucu
ALİ POYRAZOĞLU: SEYİRCİ BENİM MESLEKTAŞIM

Usta oyuncu Ali Poyrazoğlu’nun ‘’Tamamla Bizi Ey Aşk’’ ve ‘’Bir Sen Kaldın Yalnızlık Gelince’’ adlı kitaplarından uyarlamış olduğu Tamamla Bizi Ey Aşk oyunu, gösterime girdiği ilk günden beri kapalı gişe oynamaya devam ediyor. Seyircinin de oyunla bütünleştiği ve sahne ışıklarını üzerinde hissedebildiği bu oyun; ilişkilerdeki gündelik problemleri ve nasıl çözebileceğimizi grup terapisiyle ele alıyor. Herkesin kendi ilişkisinden yahut çevresindeki ilişkilerden bir parçayı, oyunun içinde bulabileceği, hatta bazı sahnelerde kendi ilişkisinde yaşanılanları direkt sahnede izleme fırsatı bulduğu harika bir oyun bizlerle buluşuyor. Aynı zamanda oyuncuların mimiklerinden ses tonlarına kadar canlandırdıkları karakterlerle bütünleşmeleri, duygu ve düşüncelerini bize derinden hissettirebilmeleri sayesinde, karakterlerin yerine kendimizi koyabiliyoruz. Hatta yer yer kendi ilişkimizde verdiğimiz tepkileri doğrudan karakterlerde görebiliyoruz. Farklı bir teknik ile icra edilen bu tiyatro oyununda, bir anda kendimizi sahne ışıklarının altında bulurken bir anda da karakterlerin iç dünyasında buluyoruz. Oyun esnasında tüm ışıklar sahnedeyken onların hikayelerini, sorunlarını, düşüncelerini dinliyoruz. Grup terapisine geçildiğinde ise tüm ışıklar açılıyor ve tüm salon bir sahneye dönüşüyor. Oyuncular seyircilerin arasına karışıp, seyircileri yani bizzat bizi de oyunun içine alıyor. Örnek çift olarak izlediğimiz, ilişkilerindeki sorunları anlatmayı ve ilişkileri üzerinden grup terapisi yapılmasını kabul eden, evli çifti Ali Poyrazoğlu ve Şebnem Özinal canlandırıyor, doktoru ise Melih Ekener canlandırıyor. Sahne ışıkları çiftimizin üzerindeyken, onlar ilişkilerinde kendi duygularını ve yaşadıklarını anlatıyor, bizim de onlara hem hak verdiğimiz hem de haksız bulduğumuz anlar oluyor ve böylece iki taraf açısından da ilişkideki sorunları tarafsız bir şekilde görebiliyoruz. Bu sayede kendi ilişkimizi, hatta yan komşumuzun ilişkisini, edilen kavgaları, tüm bunların iç yüzünü öğrenme fırsatı buluyoruz. İletişimsizlikten kaynaklanan sorunların ne şekilde çözülebileceğini görmüş oluyoruz. Başkalarının ilişkilerini dinlerken, hatta onların ilişkilerinin bizden daha da çıkmaza girdiğini gördüğümüzde onlara yardım ederken, kendi sorunlarımızı unuttuğumuzu fark edebiliyoruz, hatta bazı sahnelerde ters köşe oluyoruz. Son sahnede kalpten gelerek harekete döktüğümüz bir davranışın, nasıl o çıkmazı çözdüğüne tanık oluyoruz. Kapalı gişe izlediğimiz bu tiyatro oyunu bu doluluğa sonuna kadar karşılık veriyor ve perdeler kapandığında Ali Poyrazoğlu’nun dediği gibi 503 kişilik bir oyun çıkartmış oluyoruz. Oyunu izlerken can alıcı cümlelerde durup düşündüğümüz gibi oyundan sonra da ilişkimizi ve kendimizi sorgulamamıza hatta kendi kendimizin ilişki terapisti yani doktorluğunu yapmamıza vesile oluyor.

tamamla bizi ey aşk ile ilgili görsel sonucu

Biri hayatınızı filme çekecek olsaydı kimin oynamasını isterdiniz?
Ben kendim oynarım ve gençliğimi oynayacak birisini de bulur seçerim.

Oyunu iki kitabınızın birleşimi şeklinde mi yazdınız?
Kitaptan bloklar var oyunun içinde.

Oyunun ilk performansını ne zaman sergilediniz?
Ocak ayında sergiledik, Akasya Sanat’ta sergiledik, orada başladık, çok da uğurlu geldi o günden beri de dolu oynuyoruz.

En sevdiğiniz sahne tekniği nedir?
Bu oyunda farklı bir teknik uyguluyorum ben, hem dışa dönük epik bir oyunculuk tekniğini ya da diyelim ki tip bazı sahnelerde karaktere dönüşüyor ve tipin içinde saklanan karakter derinliğini ortaya koymaya çalışıyorum. Bazen de karakter içindeki tip karikatürünü yavaş yavaş bir yerde ortaya çıkartmaya başlıyor. Farklı iki üç oyunculuk tekniğini iç içe geçirerek oynuyorum bu oyunda. Yazarken de öyle yazmıştım. Biraz Commedia dell ‘Arte’den yola çıkarak hareket ettim, benim oynadığım adam Ariecchino, eşim Pulcinella doktor da Dottore, o kalıptan yola çıktım ama Commedia dell`Arte’den tipleri yavaş yavaş giderek sahnenin içine derinliklerini ortaya dökerek karaktere dönüşüyorlar.

Çocukluğunuzda sanırım ilk ‘’Hamlet’’ oyununa gitmişsiniz, o oyundan sonra ne hissettiniz?
Tiyatrocu olmaya karar verdim, çok heyecan verdi ‘’Hamlet’’ oyunu bana. Büyük bir macera, kılıçlar dövüşler, intikam, öldürülmüş baba, krallık, askerler yani ben onu film gibi seyrettim heyecan verici bir macera filmi gibi, benim için hala öyle ama. Sonra da tiyatro kurdum, ‘’Hamlet’’ten yola çıkarak, o zamandan beri de oynuyorum.

Devlet tiyatrolarında oynadığınız ilk oyun ‘’Tarla Kuşu’’ydu.
Evet nereden biliyorsun senin yaşın tutmaz. Benim bile yaşım tutmuyor.

Babamdan duymuştum, 3 kere de Çılgınlar Kulübü’nü izlemeye gelmiş.
Çılgınlar kulübü evet, babana selam söyle… Ama Çılgınlar Kulübü’nü bir daha oynamayacağım çünkü Bülent Kayabaş öldü, onsuz oynamam.

Prova aralarında genellikle ne yapıyorsunuz?
Benim için provada ara olmuyor. Ben çalışırken sürekli konsantre oluyorum başladığımız andan bitirene kadar yani prova yaptığımız yerden çıkana kadar ben oyunun, çalışmanın havasından ve oyun için düşünmekten vazgeçmem, çünkü benim için prova süreci çok önemli bir süreç. Oyunun gerçek anlamda yaratıldığı yeniden yazıldığı bir süreçtir. Oyun bir librettodan başka bir şey değildir benim için sahnenin üstüne görsel dille yeniden yazıyoruz biz oyunu, benim için prova çok önemlidir.

Kendi kurduğunuz tiyatronun da 46. Yılı oldu ve hala her tiyatro oyununuzda aynı heyecanı yaşıyor musunuz?
Tabi ki de, akşam olsun gideyim oynayayım diye ben evde bekliyorum sabırsızlıkla.

Oyun öncesinde yaptığınız genel bir şey var mı?
Tabii ısınma hareketleri var, ses açma hareketleri var.

Totem gibi bir şey var mı yaptığınız?
Öyle bir şey yok, benimkiler genellikle spor tekniği ile ilgili, ben yüzücüyüm, her gün spor yapıyorum ve yüzüyorum.

Çınarcık’ta mı?
Çınarcık’a hiç gitmediğimi biliyor musun, bir gün gideceğim Çınarcık’a, yazın çok kalabalık olduğunu biliyorum, ölüm kalabalığı olduğunu biliyorum.

Oyun bittiğinde hepimiz buradan eve giderken mutlaka oyunla ilgili bir şey düşünüyoruz, siz seyircilerle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Ben seyirciyle birlikte oynadığım için oyunu, ‘’Seyirciler meslektaşımdır.’’ dediğim için, tek tek seyircilerin kalp atışlarını dinleyerek oyun oynuyorum ben, öyle bir şey gelişti artık kendiliğinden, her seyirciyi hissederek oynarım, öbür türlü gördün o kadar insan kontrol edilemez.

Evet, özellikle içine kattığınızda oyunun.
Evet, oyunun yarısı onlar.

Oyundaki karakterle ilgili daha çok maço bir Türk erkeği görüyoruz.
Evet maço, kıro, bağıran, çağıran ama çok kırılgan ve çok yumuşak kalplı bir adam, o zaten genelde böyle fazla bağıran çağıran tipler kendi yumuşak kırgın hüzünlü hallerini saklamak için onu bir maske, kalkan olarak kullanırlar. Ben de onun için bu oyunda yapıyorum çünkü egzersizlerden sonra çözüldüğü sahnelerde o hal çıkıyor ortaya bir de karın ölecek, mezara gideceksin dediğinde artık adam iyice kötü oluyor.

Özellikle ağlama sahnesi.
Evet, ağır bir sahne o.

Mesela orada siz ağlarken çok doğal bir şekilde gözüküyor ve o karakterle bütünleşmiş gözüküyorsunuz, aklınızdan geçen özel bir anınız mı var?
Hiçbir şey yok, kadın ölmüş ve ben mezardayım.

Oynadığınız karakterle kendinizi bağdaşlaştırdığınız bir şey var mı onun içindeki duygusallık gibi yoksa tamamen size yabancı bir karakter mi?
Hayır, ben değilim, ben çok okuyan yazan ondan tamamen farklı biriyim, o adam başka bir adam. Benim ilişkilerim de böyle değil.

Tamamen size zıt bir karakteri canlandırmak zor olmuyor mu?
Benim mesleğim o, ben profesyonelim.

İlişkilerle ilgili… Reçel yapıyormuşsunuz sanırım.
Onları geç ya herkes aynı şeyi soruyor…

Oyunlarınızı yazarken, özellikle kitaplarınızı yazarken, reçel yaptığınız dönemlerde ona sığınıyorsunuz, mesela ben de zaman zaman yazıyorum ama ben kötü dönemlerimde yazıya ya da kitaplara sığınıyorum, siz hangi dönemlerinizde daha çok yazıyorsunuz?
Her zaman. Ben kiralık katil gibiyim. Her koşulda her zaman yazarım ya da oyun oynarım. Kırk ateşte sahneye çıkıp oyun da oynadığım oluyor, ne biliyim bir yerde dizimin üstüne bir şey koyup, böyle bir tahta parçası koyup kağıtta yazı yazdığım da olur, yani belli olmaz. Havada, tavada, uçakta, otobüste, plajda, evde, yemek masasında her yerde yazarım.

Bu oyunun hayata geçirilmesine nasıl karar verdiniz?
Bizim çalışmamız çok farklı çünkü biz çok okuyoruz araştırıyoruz sonra projenin üstünde çok çalışıyoruz ama ben söylediğim gibi yazılı tekste falan inanmıyorum, onlar partisyondur, onları istediğin gibi çalabilirsin, yorumlayabilirsin, yöneten şef de istediği gibi çaldırır istediği konçertoyu, rapsodiyi, biz bir parça o teknikle provada oluşturuyoruz her şeyi, yeniden yazıyoruz. Benim tekniğim öyle yani.

Son olarak, aşk için devrimci demiştiniz.
Evet, iki kişilik devrimci bir örgüttür, diyorum. Kendini yenilediği için, aradığı için, krizlerle karşı karşıya kalınca çözüm peşine takılma cesaretini gösterdiği için ve ağır fırtınalara direnme gücünü içinde barındırdığı için.

Herkesin kendi formülünü bulup, her güne farklı bir şekilde başlaması gerektiğini söylemişsiniz.
Doğrusu odur.

Peki, siz kendi formülünüzü bulabildiniz mi?
Ben formül peşinde dolaşmam, hiçbir konuda formülüm yok benim. Ne oyunculuk konusunda ne okuyup yazma konusunda, hiçbir formülüm yok, benim söylediğim devamlı yazdığım şeylerden bir tanesi de ‘’alışkanlıkların bir hastalık olduğu’’ onun için formül benim hayatımda yok. Olsaydı da siler atardım o formülleri, formüller değişiyor.

Bazen çıkmaza girdiğimizde, mesela böyle zamanlarda ben de yeni bir güne başladığımda düşünmeye, çözmeye çalışıyorum ama düşündükçe daha çok içinde kaybolduğumu fark ediyorum. Galiba yeniliği daha çok kendimize katmakla çözülecek bir şey.
Hepimiz elementlerden yapılmış, atomlardan yapılmış olduğumuzu ve sonunda moleküller olduğumuzu düşünmek, bir parça fizikle iyi geçinmek zorundayız, o zaman ayaklarımızı daha sağlam yere basarız.

Evet, hem sorunları hem kendimizi çok da büyük görmediğimizde.
Evet.

Röportaj için Ali Poyrazoğlu’na teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Ece Özcan

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

  1. Niyazi dedi ki:

    Güzel bir röportaj gerçekleştirmiş siniz okurken oyunu izlemiş kadar oldum . teşekkürler.sayın Ali Poyrazoğlu’na daha nice oyunlar dileğiyle.