Balat

08.12.2017
Balat

“İstanbul” denince Fatih, aklınıza ilk gelen ilçelerden biri değildir muhtemelen. Yadsınamaz bu durumun oluşumunda çeşitli etkenler rol almıştır elbet, ancak herkesin unuttuğu, “cehennem içindeki cennet” diyebileceğimiz bir yeri vardır Fatih’in, ki orası da yazının başlığından anlayacağınız üzere Balat’tır.

https://www.instagram.com/ecegediik/

Semte adımınızı attığınız anda sanki bir zaman makinesine binmişsiniz de onlarca sene geriye gitmişsiniz gibi bir havaya bürünürsünüz. Balat’a hakim olan o “vintage” hava, benim gibi eski olan her şeye hayranlık besleyenler için “görülmesi gereken yerler” listesinde ilk sıraya oynar. Cumbalı evler, sokaklarında güle oynaya eğlenen küçük çocuklar, minimum araç, karşılıklı iki evin camlarına gerilmiş çamaşır ipleri, %85 eğimli yokuşları, Arnavut kaldırımlı sokakları…
Balat’ı dolaşırken her köşesinde asıl İstanbul’u görüyorsunuz. Her sokağında bu şehre bir kez daha aşık oluyor, o mükemmel manzaralı ama tepesine ulaşması azim ve sabır isteyen yokuşları ayak tabanlarınız ağrıyana kadar çıkmak, saatlerce gezmek istiyorsunuz.

https://www.instagram.com/ecegediik/

Her yeri şantiye olmuş, hava kirliliğinden ve tozdan geçilmeyen, insanın her gün lanetler okuduğu o pis İstanbul nasıl oluyor da içinde böyle bir güzelliği barındırabiliyor? Balat’ı ziyaret ettiğim o ilk günden beri kendime bu soruyu soruyorum, lakin henüz bir cevaba ulaşabilmiş değilim.
Aslında bu konuda Balat halkını tebrik etmek lazım. İstanbul’u İstanbul yapan tüm özellikleri korumayı başarmışlar. Bu başlangıcı ve sonu olmayan büyük şehirde kendilerini izole edebilmişler. İstanbul’da yaşıyorsanız/yaşadıysanız bunun başarması çok güç bir şey olduğunu bilirsiniz.
“Balat nasıl gezilir?” sorusu hakkında internette trilyonlarca bilgi bulabilirsiniz. Ancak bence işin özeti, mümkün olduğunca kaybolmak. Evet, belli bir yolculuk planı, bir varış noktası, yapılacaklar listesi olmadan, özgürce ve bol bol kaybolarak gezmek; böyle bir gün sandığınızdan daha zevkli geçecektir.

https://www.instagram.com/ecegediik/

https://www.instagram.com/ecegediik/

Balat’ı benim için özel kılan niteliklerden biri de içinde barındırdığı tarihi yapılar. Instagram’da popüler olan o klasik “Balat evini” gördüğünüz yokuştan yukarı tırmanırsanız, pardon, çıkarsanız karşınıza tüm haşmetiyle İstanbul Fatih Özel Fener Rum Lisesi ve Ortaokulu çıkıyor. Fotoğraflardan da anlayacağınız gibi bina, yapı olarak tam bir şaheser, ve gökyüzüne doğru oldukça görkemli bir şekilde uzanıyor. Hak böyle olunca da kendisini fotoğraflamada çok büyük sıkıntılar çektim, etrafında attığım turların hiçbirinde tamamıyla kadraja sığdıramadım. Gidip kendi gözlerinizle görmenizi şiddetle tavsiye ediyorum.

https://www.instagram.com/ecegediik/

Bir zamanlar buraya “Kırmızı Mektep” adının verilmesinin sebebi ise, Marsilya’dan gelen kırmızı tuğlalarla tüm cephesinin kaplanmış olması. Ayrıca okulun mimarı, aynı zamanda mezunlarından biri olan ve İspanya-İtalya bölgelerinde de eserleri bulunan Dimadis’tir. Rum Ortodoks Patrikhanesine yakın olduğu için insanlar tarafından Patrikhane sanılıyormuş, ki ben de ilk gördüğümde kilise sanmıştım.

https://www.instagram.com/ecegediik/

Okulu idari izinle ziyaret edebilirsiniz. İçinde çok az bir öğretmen-öğrenci topluluğuyla eğitime devam ediyorlar.

https://www.instagram.com/ecegediik/

Sahil yoluna indiğinizde ise Sveti Stefan Bulger Kilisesi’ni gözden kaçırmak mümkün değil. Kiliseye aynı zamanda “Demir Kilise” de deniyor. Bunun nedeni ise kilisenin tamamının, Viyana’da bir fabrikadan Karadeniz’e, oradan da Balat’a gelen demirlerle yapılması.

7 senedir restorasyonda olan kilise, 7 Ocak 2018’de yapılacak olan bir törenle tekrardan açılacak.

Bulgar Eksarhlığı Ortodoks Kilisesi Vakfı Başkanı Vasil Liaze, dünyada ayakta kalan tek demir kilisenin burası olduğunu dile getirmiş. Sırf bu yüzden bile gidip görmeye değer.

Bunlar dışında Balat’ta gezip görebileceğiniz Ortodoks Patrikhanesi (ki burası tüm dünyadaki 5 Ortodoks patrikliğinin en büyüğüdür; ve bütün Ortodokslarca dünya patriği sayılır.), Yanbol Sinagogu, Agora Meyhanesi, onlarca kafe, ve tabi bir de surlar var. Yukarı doğru yürüdükçe ve Balat’tan kısmen çıktıkça karşılaşabileceğiniz bu surların yanında yürürken kendinizi yine seneler öncesinin İstanbul’unda gibi hissediyorsunuz.

Balat sahili ise, tüm bu saydıklarımdan biraz daha az ihtişamlı, ancak tam karşısında çarpık kentleşmenin dibine vurulmuş olmasa, “İstanbul’un en güzel ve en sakin sahili” lakabını çok rahat alabilecek kapasitede bir yer. Adını şu an hatırlayamadığım ancak Sveti Stefan Bulgar Kilisesi ve sahildeki Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’na yakın olan parkın bulunduğu alan, dünyanın en huzurlu yerlerinden birisi. Banklarla deniz arasında beş metre ya var ya yok. Suyun içinde birkaç büyük adım atsanız dahi ayağınızı geçmiyor. Lakin dediğim gibi, çarpık kentleşme tüm bu huzurlu havayı mahvediyor.

Balat, bir günde her yerini gezip görebileceğiniz bir yer değil. Yavaş yavaş, tadını çıkartarak gezmek gerekir. Bunun için de en önemli etken, siz gezerken çevrenizde minimum sayıda insan bulunması. Bölge turistik bir yer olduğundan ötürü yazları aşırı kalabalık. Benim gezdiğim gün hava, 2017 İstanbul kışının en soğuk günlerinden biri olmasına rağmen bir sürü insan vardı. Kışın gezilmesi daha keyifli olacak yerlerden biri kanımca. Ne kadar az insan, o kadar çok huzur.

Gittiğinizde benim yerime de bir bardak turşu suyu için.

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.