BİR BAĞIMSIZ SİNEMA ÖRNEĞİ; YEŞİM USTAOĞLU

05.09.2018
BİR BAĞIMSIZ SİNEMA ÖRNEĞİ; YEŞİM USTAOĞLU

1990 sonrası Türkiye Sineması önceki dönemlerine göre yönetmenlerin film üretim sürecinde daha bağımsız olmaya başladığı dönemdir. Yeni kuşak yönetmenler, edebiyat uyarlamaları ağırlıklı senaryolardan farklı olarak özgün senaryolar yazmaya başlar hatta birçoğu filmin senaryosunu kendisi yazdığından dolayı dönem sinemasındaki filmler bireysel/kişisel nitelik kazanmış olur. 1990 sonrası yönetmenler farklı konuları farklı bakış açılarıyla kendilerine özgü bir anlatım biçiminde sinemaya aktararak Türkiye sineması içerisinde yönetmen sineması olarak adlandırılan yeni bir dönemin ortaya çıkmasını sağlar. 1990 sonrası yönetmen sineması yönetmenlerin kendi kişisel, estetik hatta politik duruşlarının etkisinde şekillenir.

Bu yönetmenlere örnek verilecek olursa: Nuri Bilge Ceylan, kendine özgü bir anlatım biçimiyle görsel estetiğin öne çıktığı, politik ve toplumsal konulardan ziyade büyük şehirde yaşayan insanların gitmek, kalmak ve dönmek olgusu üzerine gelişen, tutunamayan insanları anlatarak daha bireysel sorunlara değinen filmleriyle yönetmen sinemasının en önemli temsilcilerinden biridir. Bir diğer temsilcisi olan Zeki Demirkubuz’un sinemasında ise öne çıkan temalar; vicdan, ahlak, ihanet ve bencilliktir. Yalın bir sinema diliyle ve öne çıkan monolog sahneleri ile karakterin dünyasını ortaya koyar. Her iki yönetmenin sineması, toplumsal gerçekleri yansıtmayı ve eleştirmeyi hedefleyen muhalif yönelimli toplumcu yaklaşımdan ziyade insana dair temel varoluşsal meselelere odaklanan bir anlayışa sahiptir. Reha Erdem ve Semih Kaplanoğlu sineması yine kendine özgü üslupları ile yönetmen sineması içerisinde değerlendirilir. Bunlara kıyasla Derviş Zaim, Yeşim Ustaoğlu, Handan İpekçi sineması daha politik bir yaklaşıma sahiptir. Yeşim Ustaoğlu, kendi ülkesinde var olan birey olarak önemsediği konulara filmlerinde yer vermektedir. İçinde yaşadığı toplumu gözlemleyerek farklı kesimlerden, etnik gruplardan, sınıflardan hayatın içinden karakterleri ele alarak kimlik, aidiyet, bellek gibi konular çerçevesinde hikâyeler anlatır. Yönetmen sineması temsilcilerinden her biri kendine özgü bir sinema dili, benimsedikleri biçimsel yaklaşımlar ve belirli temalardan ilerleyen sinemaları ile birbirinden ayrılır.

Türkiye Sinemasında Kimlik Sorunu

Ulus devlete geçiş sürecinde ve daha sonrasında yaşanan kimlik ve buna bağlı aidiyet sorunu dünya sinemasında birçok filmin konusunu oluşturur. Göçmen sineması, sürgün sineması ya da aksanlı sinema olarak adlandırılan filmlerde bir yere (vatan, memleket, ulus, ev gibi) ait olamamanın, kendini dünyada konumlandıramamanın travması ele alınır ve kimlik hakkında bilinenlerin ötesinde sorular sorulur. 1990 sonrası Türk sineması, Türkiye’de yaşanan kimlik ve aidiyet sorununun gözlemlenebileceği kültürel bir zemin sunar. 90’lardan sonra çekilmiş filmlerde bir yere kök salamayan, farklı aidiyet ve kimlikler arasında kalmış, parçalanmış öznelerin hikâyelerini anlatır.

90’lar Türk sinemasının arka planında yer alan sorular: Biz kimiz? Nereye aitiz? Ev/yuva neresidir? Son dönem Türk sineması duymaya alışık olmadığımız bu sorulara cevaplar arayabileceğimiz, kimlik/ulusal kimlik tanımının açmazlarının, farklı temsil biçimlerinin yaşadığı deneyimlerin, aidiyet tanımı etrafında yaşanan krizlerin izlerini sürebileceğimiz eleştirel bir okuma alanı sunar. Bu yıllardan sonra etnik ve dini azınlıklar, kadınlar, eşcinseller gibi farklı kimlik tanımlamalarının olduğu filmler sıkça karşımıza çıkar. Kısacası 1990’lı yıllar beyaz perdede farklı renkleri görmeye başladığımız yıllardır.

1990 sonrası Türkiye sineması içinde özellikle 1996 sonrasında önceki dönemlerden farklı olarak ‘yeni politik sinema’ diye adlandırılabilecek bir eğilimden söz etmek mümkündür. Yeni politik filmlerin temel meselesi doğrudan aidiyet ve kimlik sorunudur. Bir yere, bir topluluğa ait olma duygusunun zedelendiği, kırıldığı, giderek onulmaz biçimde parçalandığı durumlara odaklanan bu filmler olaylara nesnel ve dışarıdan bir gözle bakan anlayış yerine, öznelliğe vurgu yapar. Bu anlamda yeni politik filmlerin en önemli ortak noktası; ulusal aidiyet meselesini Türk sinema tarihinde sorun olarak yaratmasıdır.

Yeşim Ustaoğlu Sineması

Yeşim Ustaoğlu sineması, 90 sonrası Türkiye sineması içerisinde yeni politik sinemayı değerlendirmek için iyi bir örnektir. Kendine özgü bir sinema dili olan, nesnel bir bakış açısıyla kurulu, kimlik, bellek ve aidiyet konuları üzerine eğilen, auteur olarak tanımlanan bir yönetmendir. Birçok sinema yazarı tarafından Ustaoğlu’nun sineması Yılmaz Güney’in sinemasının devamı olarak nitelendirilir fakat Ustaoğlu’nun sinemasını herhangi bir akıma dahil etmek pek mümkün değildir. Söyleşilerinden de anlaşılacağı gibi yönetmenin kendi kişisel duruşu nedeni ile ele aldığı konular ve konuları ele alışındaki üslubu onun politik nitelikte bir sinema yaptığını gösterir. Ustaoğlu, filmleri ile bir farkındalık yaratmak istemektedir. Filmlerinin tartışma ortamı yaratmasını, en azından izleyen kesimin bir şeyleri kendi içerisinde sorgulamaya çalışmasını isteyen yönetmen “politik duruşu/bakışı son derece net olan filmler” yaptığını söylemektedir. Toplumsal bir yanı olan, politik yanı olan sinemanın özgün, bireysel bir bakış açısı yokmuş gibi bir değerlendirmeye tabi tutulmasını yanlış bulan Ustaoğlu, filmlerini üretirken güncel olanın kendisini etkilediğini söyler. Sinema alanında yaşanan kavram karmaşasının filmlerin değerlendirilmesinde yarattığı sıkıntıya dikkat çekerek, filmlerinde hayatın içinden aldığı hikâyeleri hep aynı üslupla, kendine ait bir dille anlattığını söyler.

Türkiye’de yaşanan kimlik ve aidiyet krizi kendi farklılıklarımızı kabullenmeyi ve tarihimizle yüzleşip barışmayı gerektirir. Bu anlamda sinema izleyicide farklı düşünme ve algı biçimleri yaratan filmlerle bu yüzleşmeye ön ayak olabilir. Ustaoğlu da izleyiciyi tekil bir ulusal kimlik uğruna yok sayılan kimliklerle ve bu uğur adına ödenen bedellerle yüzleştirir. Bireysel dramların gerçekçi bir çerçevede ele alındığı filmlerinde kadınlar, cinsiyetlerinden önce etnik kimlikleri, sosyal statüleri ve kişisel problemleri çerçevesinde ele alınır. Kendine özgü dili ile hayatı ve toplumsal düzeni sorgulamakta olan yönetmen filmlerinde bireyin içsel yolculuğu ve sorunları ile ilgilenmekte ve modern dünyanın kıstırılmışlığına saptanan karakterleri cinsiyet ayırt etmeksizin bizlere anlatmaktadır.

Yeşim Ustaoğlu Sinemasında Kadının Yeri

Yeşim Ustaoğlu günümüz Türk sinemasında etnik, kültürel, ekonomik, toplumsal cinsiyet temelinde kadın konusunu filmlerine tema olarak seçen yeni sinemacılar kuşağının önemli temsilcilerinden biridir. Sinemada kadınlar filmlerde uzun yıllar boyunca oyuncu olarak ya da filmlerin konusu olarak yer almışlar ancak kamera arkasında yönetmen veya teknik ekip içinde yer almaları sınırlı sayıda olmuştur. Günümüzde görece kadın yönetmenlerin sayısı artmış, feminist söylemi benimseyen kadın yönetmenlerin filmleri az da olsa ses getirmeye başlamıştır. Söz konusu yönetmenlerden Yeşim Ustaoğlu kadınları filmin konusu olmaktan öteye taşımış, onları daha çok ana karakter olarak filmlerine yansıtmıştır. Kadınları daha çok gelenekler, yaşam koşulları ve hayalleri arasına sıkışmış, sorunların farkına varma ve onlara çözüm üretme temelinde bir anlayışa büründürmüştür.

Sinemada ‘özgürleştirici kadın sineması’ nasıl olmalıdır sorusu üzerinden ilerleyen kadın yönetmenler, sinemada kadınların gerçek yaşamlarını göstermeyi, kadına dair egemen ve kültürel bakış açısından ‘kadını fantazi büyüsü’ haline getiren yaklaşımı bozmayı hedeflemişlerdir. Böylece feminist yönetmenler kendi yaşamlarını erkekler tarafından ilan edilen biçimin dışında temsil etmeye başlamışlardır. Kadınların farklı yelpazede iş ve özel yaşamları, sorunlar karşısında kendi mücadeleleri, gerektiğinde yalnız kalabilmeleri sunumlarda önem kazanmıştır. Ayrıyeten bu anlamda feminizmin ikinci dalgası gelişirken sinemada erkek ve kadın yönetmenlerin kadınlara bakışlarında giderek daha çok farklılıklar oluşmaya başlamıştır. Erkek yönetmenler kadını özel alanda kuşatırken kadın yönetmenler onu özgürleştirerek vermeye çalışır. Ustaoğlu filmlerini bu bağlamda değerlendirmek gerekirse yine de baskın bir kadın duyarlılığı vardır denilemez ancak diğer yönetmenlerden farklı olarak o, kadını bir birey olarak ele alır ve kimi zaman eril bir bakışa yaklaşsa da kadın erkek ayrımı yapmadan nesnel bir bakış yakalayabilmektedir. Hem erkek hem de kadınların hikayelerini ele alan yönetmen birey olmaya ve bireyin sorunlarına yönelen bir bakış açısı sunar.

Eleştirisi ise cinsiyetler arası iktidar çatışmalarından ziyade toplumsal yapı, modernite ve ideolojiye yöneliktir. Böylelikle Yeşim Ustaoğlu Türk kadın yönetmenlerin eril bakış açısından kurtulamadıkları genellemesi için bir istisna olarak kabul edilir. Yönetmen kendi söyleşilerinde kadınlığından ziyade yönetmenlik ve sanatçı kimliğini vurgulayarak, her sanatçının yaşananlara daha geniş bir çerçeveden bakabilmesini ve sorunlara bu bakış ile katkı sunmasını öngörür.

Bir söyleşişinde: “Hayatın içinde olmayı karakterim açısından da çok fazla seviyorum. Hayat, sokak, insanlar, sorunlar, onların iç dünyaları, iç dinamikleri beni her zaman daha çok ilgilendirir. Ve daha severek, yoğunlaşarak, hissederek, daha mücadele ederek, içimde yaşatarak geliştiririm projelerimi.” der ve gerçek olandan bağımsız olamayacağını dile getirir.

 Yeşim Ustaoğlu Sinemasında Kadın Kimliği Açısından Tereddüt Filminin İncelenmesi

Filmde, toplumda modern ve geleneksel koşullar altında çocuk yaşta evlendirilmiş Elmas (Ecem Uzun) ile üniversite eğitiminden sonra tıpta uzmanlığını psikiyatri alanında tamamlamış olan Şehnaz’ın (Funda Eryiğit) karşıtlığı söz konusudur. Şehnaz iyi bir eğitim olanağına sahip olmuş, orta sınıf bir ailede büyümüş, İstanbul’da eşi Cem ile daha çok hafta sonları bir araya geldiği bir yaşam sürdürür. Elmas ise balkonda gizlice sigara içerken, okula giden çocukların ardından onları izleyen, yaşamı temizlik, yemek yapma işlerinin yanında yatağa bağımlı olan kayınvalidesinin bakımı ile sınırlıdır. Elmas’ın eşi ile iletişimi gündelik işler dışında çok azdır. Üstelik gece eşi ile beraber olmak Elmas için tam bir işkencedir. Bir gece eşinin ve kayınvalidesinin ölümü ile sonuçlanan bir olayda kendinden geçmiş, evinin balkonunda donmak üzereyken bulunmuş ve hastaneye kaldırılmıştır.

Şehnaz, eşi Cem ile ilişkilerinde cinsellik dışında beklediği doyumu ve paylaşımı yakalayamamış, iyi bir işi, özgür bir ilişkisi olan modern bir yaşam sürer fakat ilişkisinde hissettiği eksiklik ile yüzleşemez. Meslektaşı Umut’la arkadaşlığında farkında olarak ya da olmayarak kaçamak bir duygu yoğunluğu yaşamakta ve bu da onun kendisini iyi hissetmesini sağlamaktadır. Elmas travmatik bir hasta, Şehnaz da doktor olarak karşı karşıya gelirler. Terapi sürecinde kimin hasta kimin doktor olduğu çoğu zaman iç içe geçer. Sosyal, kültürel, sınıfsal ve ekonomik farklılıklarıyla iyileştirici rolünde modern bir kadın olan Şehnaz, iyileştirilmesi beklenen ise geleneksel yaşamın kurbanı Elmas olur. Sonuç olarak filmde modern/geleneksel, taşra/kent, eğitimli/eğitimsiz, özgür/tutsak, kamusal/özel karşıtlığında iki kadının hayatı ortaya koyulur.

 

Tereddüt (2016)

Tereddüt filmi iki farklı kadın karakterin birbirine paralel yaşamları üzerinden ilerler. Ataerkil bir toplumun kurbanları olarak ve ataerkil toplumun yeniden üreticiliği ve devamlılığı bakımından önem taşıyan farklı kadın kimliklerine yer verdiği bu filmde Ustaoğlu filmi açık uçla sonlandırmıştır. Filmin sonunda Şehnaz pek de mutlu olmadığı, sadece cinselliğini paylaştığı kocasından büyük bir kavga ile ayrılır, yağmurlu bir havada arabası ile yol alırken, Elmas henüz hastanede yatağında komşularının kızları ile müzik dinlerken görüntülenir. Her iki kadın da filmin sonunda yalnızdır.

Yeşim Ustaoğlu farklı koşullardan heterojen kadın kimliklerini filmlerinde yansıtırken, hem farklı kadın kimlikleriyle kadın sorunlarını betimler hem de bu sorunların devamlılığı karşısında kadınlar başta olmak üzere toplumda ve kadın mücadelesinde yer alması gereken kurum ve aktörlerde farkındalık yaratır.

 

 

Demet TAŞTEMİR

 

Kaynakça

Cıvaş, Gökçen (2010). Yeni Politik Sinema:Yeşim Ustaoğlu Sineması Üzerine Bir İnceleme. İstanbul:Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo-Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı

İlbuğa, Emine (2018). Yeşim Ustaoğlu Sinemasında Kadın Karakterlerin Özgürlük Arayışları. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi 11: 292-320

Yıldız, Pınar (2008). Yeşim Ustaoğlu Sinemasında Kimlik. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı

İmançer, Dilek – Gürses, İlknur – Güreş, Emel (2010). Türk Sinemasında Kadın Yönetmenler Açısından Kadın Temsili: Yeşim Ustaoğlu ve “Pandora’nın Kutusu”. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi. 13: 181-210

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.