Bir Server Bedî Romanı: Cumbadan Rumbaya

Peyami Safa’nın Server Bedî müstearıyla yayımlanan Cumbadan Rumbaya adlı romanının kısa bir incelemesi

16.06.2018
Bir Server Bedî Romanı: Cumbadan Rumbaya

Peyami Safa, eserlerinin çoğunu “ Server Bedî ” adıyla yayımlamıştır. Yaygın inanışa göre Safa, bu ayrımı geçimini sağladığı eserlerle sanat değeri taşıdığını düşündüğü eserlerinin karıştırılmaması için yapar. Fakat isim ne kadar farklı olursa olsun, şahıs aynı olduğundan Peyami Safa’nın fikirlerinin tesiri tüm eserlerinde az da olsa görülür. Ötüken Neşriyat da bu romanı Server Bedî değil, Peyami Safa adıyla yayımlamıştır.

Safa’nın birçok eserinde işlediği genel tem bu romanda da söz konusudur: Doğu-Batı ikilemi. Bu durum bir Server Bedî romanı olan bu metinde de farklı değildir. Bu gelgit, romanın başkarakteri Cemile üzerinden işlenir. Cemile; Karagümrük’te annesi Asiye Hanım, ablası Şahende ve onun oğlu Altay’la birlikte eski tarzda, cumbalı bir evde yaşar. Cemile, içtenliği ve dürüstlüğüyle öne çıkan bir kişidir. Fevri tavırları ve aşırı dobralığı yüzünden mahallede “Karagümrüklü Deli Cemile” olarak anılır. Bu namından da hiç şikayetçi değildir. Babasını genç yaşta kaybeden Cemile’nin pek tahsili de yoktur. Asiye Hanım’ın kendine ait pek fikri yoktur. Komşularına danışmadan bir iş yapamaz. Şahende ise sessiz ve iyi huylu bir kadındır. Cemile ile mizaç yönünden hiçbir benzerlikleri yoktur.

Roman, genel anlamda iki kısımdan oluşur. Bu kısımların içerisinde de bölümler vardır. Her bölüm hakkında küçük bir ipucu verecek bölüm başlıkları bulunur. İlk bölümde Cemile’nin hayatı, ailesi ve mahalle yaşamından bahsedilir. Cemile’nin mahalleden ne kadar rahatsız olduğunu bu bölümden anlarız. Kızın tek istediği şey, mahalleden taşınmaktır ve bu uğurda her şeyi göze alacağını okuyucuya hissettirir. Cemile, Tahsin Bey isminde Kayserili zengin ve kibar görünümlü biriyle tesadüfen karşılaşır ve onun verdiği balo biletlerini kabul eder. Zaten hayatından memnun olmayan ve Beyoğlu kızlarından hiçbir eksiği olmadığını düşünen Cemile, bunu bir fırsat olarak görür ve hemen hazırlık yapmaya başlar. Bu telaş sırasında evlerinin bir bölümü kiraya verilir ve kiracının oğlu Selim ile Cemile birbirlerinden hoşlanırlar. Cemile, Selim’i görünce aklından türlü entrikalar geçer.

Tahsin Bey, Cemile’yle birlikte balo için alışveriş yapar ve ona bir teklifte bulunur. Teklife göre, Tahsin Bey Taksim’de bir apartman dairesi kiralayacak, Cemile de Tahsin Bey eşinden boşanana kadar bu evde, onun nişanlısı sıfatıyla kalacaktır. Cemile her ne kadar lüks yaşamın peşindeyse de kendi değer yargılarına tamamen sırtını dönecek yapıda değildir -Burada Safa’nın diğer romanlarından farklı bir nokta göze çarpar. Fatih-Harbiye’deki Neriman ve Yalnızız’daki Meral gibi körü körüne Batı’yı kucaklamaz Cemile. Cemile’nin baloya gidişi de başlı başına bir olaydır. Kendisi sırt dekolteli, çok açık bir elbise giymesine rağmen annesi Asiye Hanım çarşafını çıkarmak istemez. Şahende de bebeğiyle gelir baloya. Cemile tüm bunlardan rahatsız olsa da sesini çıkarmaz. Selim’i de baloya davet etmiştir ve zamanın çoğunu onunla geçirir. Tahsin Bey ve Selim arasında büyük bir çatışma doğar. Tahsin Bey, Cemile’yi kıskanır ve Selim’in onunla konuşmak istememesini hakaret olarak görür. Gecenin sonunda Cemile, Selim ve Tahsin Bey arasında bir seçim yapması gerektiğini anlar. Cemile, Selim’e çoktan âşık olmuştur. Selim’in alternatifi Tahsin Bey olduğu için Cemile, delikanlıya daha çok bağlanır. Çünkü Tahsin Bey’in karısı olma fikri onu çok iğrendirir. Evlilik planları yaptıkları ve Cemile’nin Selim’i ne kadar sevdiğini ispat ettiği gecenin ardından Selim’in babası Nail Bey’in cezaevine girdiği ortaya çıkar. Bu, gençlerin bütün planlarının bozulması anlamına gelir. Cemile, Selim’in üzülmesine dayanamaz. Nail Bey’in hapisten çıkabilmesi için gereken parayı Tahsin Bey’den ister. Sonunda bir anlaşma yaparlar ve Cemile, Tahsin Bey’in Taksim’deki evinde kalmayı kabul etmiş olur. Cemile, yaptığı fedakârlığı Selim’in bilmesini istemez. Çünkü hayatında başka bir kadın olduğunu düşünür. Selim’den ayrılır ve ona Tahsin Bey’in evinde yaşayacağını söyler. Birinci kısım burada sona erer.

İkinci kısmın ilk bölümünde, Cemile yeni hayatının gereklerini yerine getirmeye çalışır. Çok zevksiz döşenmiş olan evde, Cemile Tahsin Bey’in misafirlerini ağırlamak durumunda kalır. Yeni kişiler tanır ve gittikçe bu yaşamdan soğumaya başlar. Bir gün Tahsin Bey’le gittikleri bir lokantada Selim ve Nahide’yi (Selim’in okuldan bir arkadaşı, Cemile ilişkileri olduğunu düşünür) gören Cemile çok sarsılır ve sıkıntısından yataktan çıkamaz hale gelir. Birkaç gün sonra Selim’den bir mektup alır ve onunla buluşmaya gider. Konuştukça yanlış anlaşılan birçok konu gün yüzüne çıkar. Fakat Selim’in şüpheleri olduğunu hisseden Cemile, yine ondan uzaklaşır. Daha önce Memduh Bey aracılığıyla İstanbul’da bulunan Mısırlı bir prensesin davetine icabet etmek için hazırlanan Cemile, Tahsin ve Memduh Beylerin düzenlerine de iştirak eder. Davetteki herkes onu, Memduh Bey’e âşık olan şair Nahide Hanım olarak tanıyacaktır. Cemile’nin yabancısı olduğu bir ortamda yalan söylemek zorunda kalması iyice asabileşmesine neden olur. Annesinden gelen telefonda da Karagümrük’ün yandığını öğrenince aklına gelen her şeyi tüm davetlilerin önünde anlatır. Romanda “Tahsin Bey’in İtirafları” bölümüne kadar Tahsin Bey’in niyeti hem Cemile hem okuyucu tarafından anlaşılmaz. Bu bölümde Tahsin Bey yapmak istediği her şeyi, geçmişini ve vefat eden kızını Cemile’ye anlatır ve Şahende’yle evlenmek istediğini söyler. Bu haber karşısında şaşkına dönen Cemile bir taraftan da sevinir. Bu sevinç aynı gün içerisinde Nail Bey’in Cemile’yi ziyaret etmesiyle son bulur. Nail Bey, Selim’in hasta olduğunu haber vermek için gelmiştir. Çok üzülen Cemile, derhal Selim’i görmeye gider. Doktorlar Selim’in yurt dışında tedavi görmesi gerektiğini söylerler ve Nail Bey de buna katılır. Cemile ise Selim’i bırakmak istemez. Selim’in İsviçre’ye gideceği gün Cemile de trene biner ve Nail Bey ile Selim’i trenden inmeye mecbur eder. Selim ve Cemile’nin düğün günü Nail Bey de Cemile’nin aşkını sınamak için bu yurt dışı gezisini icat ettiğini itiraf eder.

Romanda açıkça belirtilen bir tarih yoktur. Olaylardan yola çıkarak Cumhuriyet’in ilanıyla meydana gelen hızlı değişimler evresine tekabül eden zaman aralığı olduğunu söyleyebiliriz. Kitabın yayımlanma tarihi de 1936 olduğuna göre 1920’li yılların sonuyla 1930’lu yılların başı diyebiliriz romandaki zaman dilimi için. Genel mekân ise İstanbul’dur elbette. “Tahsin Bey’in İtirafları” bölümünde Kayseri ve Ankara’dan da bahsedildiğine şahit oluruz. Zaten “Cumbadan Rumbaya” öncelikli olarak mekansal bir çatışmayı ele verir gibidir. Cemile, romanın birinci bölümünde istemeyerek de olsa Karagümrük’te babasından kalan evde yaşar; ikinci bölümde ise Taksim’de Tahsin Bey’in kirasını ödediği son derece lüks dairede. Cumba, eski evlerin üst kısmındaki çıkıntılı bölüme verilen addır. Bu ifade geleneği temsil eder. Rumba ise, bir tür Latin-Amerika dansıdır ve bu da moderniteyi temsil eder. Cumba ve Karagümrük Doğu iken, Rumba ve Taksim Batı’dır. Peyami Safa’nın birçok romanında görülen Doğu-Batı çatışmasına bu romanda da yukarıdaki kavramlar eşliğinde şahit oluruz. Tüm bu değerlerin ortasındaki isim ise Cemile’dir. Romanda geçen diğer mekanlar ise; Şehzadebaşı, Büyükdere, Beyoğlu ve Üniversite’dir. Vaka, ilahi bakış açısıyla hikâye edilir. Yazar; her şeyi görür, duyar ve bilir. Kahramanların iç seslerini duyarız. Fakat olayların uyandırdığı merakın kaybolmaması için geleceğe dair bir haber alamayız. Yazarın dili, diğer romanlarıyla kıyaslandığında oldukça basittir. Fakat romanlarını farklı adlarla yayımlamış bir yazarın eserleri için böyle bir karşılaştırma yapmak da doğru olmaz. Elbette “Yalnızız” eserinde olduğu gibi felsefe ve sanat üzerine değerlendirmeler, geniş ruhi betimlemeler bu romanda yer alamazdı. Burada okuyucuyu merak içerisinde bırakacak, son derece hızlı bir anlatım var. Cemile halkın içinden bir kişi. Davranışları ve sözleri de içinde bulunduğu toplumdan izler taşır. Yazar, Cemile’nin sözlerini asla kibarlaştırmaz. Yer yer argoya kaçan sözler de bulunur romanda.

Romandaki en büyük teknik sorun -yazarın diğer romanlarında bulunmayan bir yön olarak- gereksiz birkaç geriye dönüş barındırmasıdır. Örneğin, Selim ve Cemile bir pastanede otururlar ve Cemile’nin morali bozulur birdenbire. Okuyucu Cemile’deki bu değişken ruh halinin sebebini anlar. Ama ilerleyen sayfalarda yazar, Cemile’de görülen her hareketin yorumunu yapar. Peyami Safa, bu “ Server Bedî ” romanına da “kadın” konusundaki problemli fikirlerini eklemekten geri kalmaz. Cemile aracılığıyla bütün kadınlara bir göndermede bulunur aslında: Cemile, Selim onu beğensin diye baloda giydiği elbiseyi her fırsatta giyer. Kalbin yapamadığı şeyi kumaştan ve etten bekleyen bütün günün kızları gibi vücudunun ve ruhunun cilâsından medet umuyordu.[1] Cumbadan Rumbaya, zaman zaman okuru hüzünlendirir, özellikle Selim’in hastalığı vesilesiyle. Fakat genel anlamda mizahi bir eser olduğu söylenebilir. Aslında uzaktan komik görülen, yakına gelindiğinde acılaşan bir romandır. Halkın modernite algısının çokça irdelendiği bu romanda, geleneksel değer yargıları ve Batı her zaman çatışma halindedir. Cemile de alafranga hayat karşısında derin bir arzu duyan ama geleneği de göz ardı etmeyen bir tip olarak idealize-karikatürize edilmiştir. Romanın sonunda yazar Cemile’nin doğru yolu bulduğunu da söylemekten geri kalmaz. O kadar ki, beyazlar içinde ışıktan bir yapılış gibi yükselen Karagümrüklü deli Cemile’nin nereden geldiğini bilmeyenler, onun iki âlem arasında yaptığı hızlı seyahatin hiçbir ânını, hiçbir adımından anlayamazlardı. Fakat davetlilerin çoğu, cumbadan rumbaya atlayan bu deli kızın mazisini biliyorlardı. Bilmedikleri şeyi de o gün öğrendiler: Meğer deli Cemile hepsinden akıllı imiş.[2]  

Dipnotlar

[1] Peyami Safa, Cumbadan Rumbaya, 10. bs., Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016, s.198

[2] age, s.414

Kaynakça

Köksel Behiye, Peyami Safa’nın Romanlarında Kadın, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Ana Bilim Dalı (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Malatya 1992.

Yıkan Zülfikar Uğur, Peyami Safa’nın Server Bedî İmzalı Romanları, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı (Yayımlanmamış Master Tezi), Ankara 2004.

Safa Peyami, Cumbadan Rumbaya, 10. bs., Ötüken Neşriyat, İstanbul 2015.

Yazan: Seda Öztürk

Server Bedî

Cumbadan Rumbaya, 1960 yılında Turgut Demirağ tarafından beyaz perdeye uyarlanmıştır. Filmde Cemile’yi Çolpan İlhan, Tahsin Bey’i ise Vahi Öz canlandırmıştır.

 

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

  1. Mehmet dedi ki:

    Çok açıklayıci ve bir o kadar da düşündürücü bir metin. Yazarın eline sağlık tebrikler.

  2. Zeynelabidin dedi ki:

    Açıklayıcı ve faydalı bir yazı olmuş 👌🏻

  3. Büşra dedi ki:

    Insan ruhunun en derinlerinliklerine işleyen dili içten oldukça akici olup düzgün bir anlatıma sahip ayrıca her insana her yaş grubuna hitap eden kısa yazılmış olsada uzun yazılara inat çok daha bilgilendirici.

  4. Oğuzhan dedi ki:

    Güzel ve açıklayıcı olmuş

  5. Tgrl dedi ki:

    Çok güzel olmuş teşekkürler.