Divus Augustus

03.11.2019
Divus Augustus

Roma imparator kültüne dair yaptığım bu mini yazı serisinin üçüncü ve son bölümü olan bu yazıda ‘divus Augustus’ (Tanrısal Augustus) kültünden bahsedeceğim.

Serinin ilk iki yazısı için bkz: 1. Roma’da İmparator Kültü Anlayışı 2. Divus Julius (Tanrısal Caesar) Kültü

Caesar Sonrası İmparatorluk Kültü

Caesar sonrası dönemde Augustus’un iktidarlık devri, imparatorluk kültünün sosyal açıdan doruk noktası olmuştur. Bu sebeple Augustus sonrası imparatorlar için en temel manevi kuvvet ve meşruiyet aracı, soylarını Augustus ve Caesar ile (dolayısıyla tanrılarla) bağdaştırmak olmuştur.

Caesar’ın Helenistik monarşi tipinde bir monarşi sistemini Roma devletinde kurma fikri, Augustus dönemi ile yeni ve özgün bir şekil almış ve onun sonrasındaki dönemde yaklaşık yarım asırlık bir zamanda sistemleşerek İmparator Diocletianus dönemine (MS 284-305) kadar yaşayacak olan özgün Roma imparatorluk kültünü meydana getirmiştir. Kült, Hristiyanlığın geniş halk kitleleri ve devlet kademelerinde etkili olmaya başladığı 3. Yüzyılla birlikte çok daha farklı bir noktaya evrilmiştir.

Divus Augustus

Caesar’ın Munda Zaferi (MÖ 45) sonrası birçok unvan ve onura layık görülmesi gibi, Actium Savaşı (MÖ 31) sonrasında da Octavianus bir kurtarıcı olarak algılanıp senato tarafından büyük onurlara layık görülmüştür. Adının ‘ulu’ ve ‘yüce’ anlamlarına gelen ‘Augustus’ olarak değiştirilmesi ve ayrıca aldığı ‘princeps’ (eşitler arasında birinci) ile pater patriae (vatanın babası) unvanları onun manevi kudretini temsil etmekteydiler. Tüm bu unvanları kabul etmesi, Augustus’un tanrısallığa olan yöneliminin de bir göstergesi olmuştur. Ayrıca Augustus’a özellikle halkın temsilcisi konumunda olan ‘tribun’ yetkisinin (tribunica potestas) verilmesi ve onun diğer tribun’lerden daha ayrıcalıklı haklara sahip olmasının sağlanması Plutarkhos adlı antik tarihçinin yorumuyla Roma’yı tek adamlık sürecine yönelten en büyük adımdı. Plutarkhos, Augustus’a verilen tüm bu unvan ve siyasal hakların onu tek adam ve mutlak hâkim yaptığını ve böylelikle devletin de monarşiye dönüştüğünü belirtmektedir (Plut. Aug. LIII, 17.1- 17.3).

Caesar sonrası dönemde Venus Genetrix, Mars Ultor ve Divus Julius üç temel tapım gören kültlerdi. Augustus da bunları kendi soyuna bağlamak suretiyle kendi kültünü yaratma girişimindeydi. Senato ve halkın bahşettiği onurlarla, tıpkı doğu krallıklarında olduğu gibi, Augustus’a dair hemen her şey kutlama ve kutsama unsuru haline getiriliyordu. Tek adamın şahsında anlam kazanan kutlamaların en önemlilerinden biri olarak, Augustus’un İskenderiye’ye girdiği gün olan 1 Ağustos günü, Augustus iktidarının başlangıcı olarak kutlanmaktaydı (Taylor, 194-195). Daha sonra ayrıca Augustus’un ilk kez consül seçildiği (MÖ 43) ve sayısız başarılarla birlikte Antonius’a karşı nihai zaferini ilan ettiği ay olan Sextilis ayının adı ‘Augustus’ olarak değiştirildi (Suet. Aug. XXXI). 

Esasen imparatora adanmış devlet bazlı resmi bir tapınım henüz yoktu fakat halk bazında imparator kültü düşüncesi artık ciddi anlamda teşekkül etmiş bulunmaktaydı. Augustus da tıpkı üvey babası Caesar gibi kendi soyunu tanrılara bağdaştırarak yönetsel kudretini manevi olarak da güçlendirmek istemiştir. Fakat Caesar’dan çok daha farklı olarak Augustus bunu yaparken epey ılımlı bir tavır sergilemiştir. Bu sayede kendi gücünü ve kültünü kargaşaya meydan vermeden Roma’ya ikame etme fırsatı bulmuştur. Augustus MÖ 12 yılında Lepidus’un ölümüyle pontifex maximus (büyük rahip) seçildi. Bu da zaten onun manevi önemini bir nebze daha artırmış oldu. Esasen ilk başlarda Augustus ılımlı siyaset gereği kendi kültünü kabul etmemekteydi fakat kendi meşruiyetini kuvvetlendirmek adına babası Caesar’ın kültünün gelişimine önem vermişti. Fakat ilerleyen süreçte iktidarı kuvvetlenince kendi kültüne de önem vermeye başladığına şahit olmaktayız. Nitekim MS 12/13’te meydana getirildiği bilinen Res Gestae divi Augusti (Tanrısal Augustus’un Faaliyetleri)’nde yazdığı üzere Augustus birçok tapınağın inşası ve onarımına özen göstermiştir. Augustus döneminde pek çok kamu binası inşası ve onarımının yanı sıra, ayrıca Roma’nın eski kahramanlarının inşa ettirmiş olduğu tapınaklar onartıldı ve bir nevi bu kahraman ataların ruhları onurlandırıldı. Böylece Augustus, cumhuriyetin himayecisi ve geleneğine bağlı muhafazakâr bir hükümdar olarak Roma’nın eski tapınım adetlerini geri getirmiş oldu (Suet. Aug. XXIX-XXXI). Bu da Augustus’un her daim hatırlanmak gayesiyle yaptığı uygulamalardan yalnızca bir tanesiydi.

Augustus, Caesar’ın yeni tip monarşi modelini esasen kendi otoriter siyaseti ve iktidarı için faydalı bulmuş ve üzerine yoğunlaşma konusunda hevesli olmuştur. Fakat bunu yaparken kendisini değil, aynı soydan geldiğini iddia ettiği geleneksel koruyucu tanrıları ve pek tabii ki Divus Julius kültünü ön plana çıkarmaya özen göstermiş ve bu süreçte kendisini de tanrının oğlu (divi filius) olarak addetmeyi daha uygun görmüştür. Augustus’un yaşamında, imparator hiçbir zaman gerçek anlamıyla bir tanrı figürü olarak algılanmamış ve fakat onların yeryüzündeki gölgesi ve temsilcisi olarak kabul görmüştür (Taylor, 203).

Fakat Augustus her şeyden önce Roma’nın hemen bir asırdır içerisinde bulunduğu ve aralıklarla süren fiili iç savaşı bitirip Roma barışını (Pax Romana) getirmişti. Bu bakımdan çeşitli halklar arasında onun şahsiyetinde beliren bir imparator kültünün ve Augustus’un şahsi kutsiyetinin oluşum süreci pek doğal nedenlere dayanmaktadır: Toplumun bilincinde Augustus, Roma topraklarında refah, barış ve düzeni tekrardan sağlamıştır.

Böylece Roma senatosu ve halkının (SPQR) bahşettiği onurların etkisiyle kısa zamanda bir imparatorluk kültü gelişimi meydana geldi ve bu kült eyaletlere yayılarak pratik bir inanç sistemine dönüştü. Augustus’a yeni tapınaklar ve sunaklar adandı. Eyaletlere yayılımı sonrasında Augustus kültü zamanla Caesar kültünün de önüne geçmiştir (Taylor, 207), zira ölü birisinden ziyade yaşayan imparatora tapınım göstermek çok daha pratik ve pragmatist bir tavırdır. Artık Romalı olan veya olmayanlar için Augustus’un, yani imparatorun gücü, devlet olarak Roma’nın gücünü temsil etmekteydi. Roma’ya bağlı her şehir kendi takvimlerindeki yılbaşı gününü seçmekte özgürken, çoğu şehir Augustus’un kendi şehirlerini ilk ziyaret ettiği tarihi yılbaşı günü olarak seçmekteydi (Taylor, 218). Ayrıca hemen her kentte onun adına tapınak ve sunaklar adanmış, yine onun adına oyunlar düzenlenmişti (Suet. Aug. LIX).

Doğudaki insanlar, bölgelerindeki kadim tanrı-hükümdar kültürlerinin de etkisiyle imparatorluk kültürünü adeta kendi başlarına geliştirmişlerdir. Fakat her ne kadar doğuda imparatorun şahsına tapınım gösterilmekte olsa da, bu tür tanrı-kral kültürüne sahip olmayan ve pek uyum sağlayamayan Roma ve İtalya’da külte daha çok soyut bir anlam kazandırılmıştır. Antik tarihçi Cassius Dio’nun da aktarımına göre uzak eyaletlerin aksine, İtalya’da imparatorlara yaşamları sırasında tapınım gösterilmemiş, ancak ölümleri sonrasında tanrısallık kazanmışlardır (Taylor, 218). Augustus yaşarken henüz ‘divus’ (tanrısal) olmadığından onun yüceliğini belirtmek adına Roma’da ‘princeps’ (eşitler arasında birinci) unvanı ön plana çıkartılmaktaydı. Kült, imparatorluğun doğusunda kendiliğinden gelişse de imparatorluğun batısında bilinçli şekilde kült enjekte etme çabaları vardı (Taylor, 210). Çünkü imparator kültünün yayılması, bir imparatorun önderliğinde imparatorluk sınırlarında bulunan çeşitli halkları tek çatı altında toplamak adına cazibeli bir olgu haline gelmişti.

Augustus içinse bu tanrısallığın manevi açıdan pek bir önemi yoktu, bilakis Augustus için imparatorluk kültü, siyasetin ve iktidarın güç sağlayan temel bir unsuruydu. Bu, ona hem meşruiyet hem de ‘unutulmayan hükümdar’ kimliği kazandırmıştır. Nitekim Augustus’un başarıları onun büyüklüğünün simgesiydi ve onun önceliği de iktidarını korumasıydı. Bu amaçla, yukarıda da belirtildiği üzere ‘Res Gestae’ (Augustus’un Faaliyetleri) adıyla imparatorluğun dört bir yanına propaganda mahiyetinde yazıt ve anıtlar dikilmiştir. Zira Augustus’un yaptıklarının listesini içeren bu yazıt ve anıtlar, onun kudretinin büyüklüğü ve biricikliğini açıklayan belge görevi görmekteydi.

Sonuç olarak, imparatorluk kültünün kitlelere yayılması zamanla oldu ve imparator adına yapılan festivaller, tapınaklar ve sunaklar bu yayılmanın başlıca unsurlarıydı. Her ne kadar batı için imparator kültüne adapte olmak zaman isteyen bir şey olsa da doğuda durum daha farklıydı. Kültürlerinin bir yansıması olarak doğu kentlerinde imparatorluk kültü çok daha rağbet görmüştü ve yayılımı nispeten daha kolaydı. Augustus doğuda tıpkı Helenistik krallar gibi, Mısır’da ise eski firavun kültü geleneğine benzer şekilde tapınım görmüştür (Taylor, 244). Bu da imparatorluk kültünün ne kadar doğaçlama bir inanç sistemi olduğunu gösterdiği kadar, çeşitli bölge halkları tarafından kültün kendi kültürleriyle bağdaştırılarak nasıl benimsendiğini de göstermektedir. Esasen başlarda Roma şehri doğuya göre farklı inanç kültürüne sahipti fakat gözde bir merkez olması hasebiyle, Roma şehrine zamanla doğunun birçok noktasından gelen göçler vasıtasıyla gelişen yeni sosyal ortam, hükümdar kültünün doğu tesirli belirtilerinin Roma şehrinde de görülmeye başlamasını sağladı (Taylor, 235).

MS 14 yılı 19 Ağustos’undaki ölümü sonrasında senato Augustus onuruna yakışan değerde bir cenaze töreni düzenlemeye özen göstermiştir. Augustus’un ölümü sonrasında tahta geçen Tiberius, Augustus onuruna ‘Numen Augusti’ adına büyük bir anıt ve sunak adadı (Taylor, 227). Ayrıca, Tarihçi Dio’nun aktarımına göre, ölümü sonrasında Augustus’un Tanrı Hercules ile benzerliğine dair vurgular ön plana çıkmıştır ve Augustus’un ruhuna, tıpkı bir tanrıya yapıldığı gibi övgüler yapılmıştır. (Taylor, 208-209). Tıpkı imparatorluk kültü gibi doğudan gelmiş olan ‘büyük adamın ruhu yıldızlara göçer’ anlayışı, Roma’da rağbet görmeye başlamıştı: Cenaze töreni sırasında Augustus’un ölü bedeni yakıldığında aynı anda bir kartal havaya gönderildi, ki Tanrısal Augustus’un ruhu bu kartalın kanatları altında yukarıya taşınacaktı. Bu gelenek tanrısallaştırılan (divus) diğer imparatorlar için de uygulanmıştır (Taylor, 229).

Senato, Augustus’un ölümünden yaklaşık bir ay sonra 17 Eylül’de toplandı ve ‘Divus Augustus’ kültünü resmi olarak ilan etti. Ayrıca bu külte bir rahip (flamen) ve rahibe (flaminica) atanmıştır. Augustus’un yaşamı sırasında fiili bir Augustus kültü mevcutken, ölümü sonrası Roma devlet kurumları eliyle resmi bir Augustus kültü meydana getirilmiştir. Ölümü sonrasında Augustus, tıpkı diğer tanrısallaştırılmış Romalı ataları gibi gerçek bir külte ve kutsiyete sahipti artık.

-Yusufcan Kalkan


Kaynakça:

  • Taylor, The Divinity of The Roman Emperor, Philadelphia, 1975
  • Bailey, Antik Roma’nın Dini, çev: Peren Gülmez, Kanon Kitap, İstanbul, 2018
  • Price, Rituels and Power: The Roman Imperial Cult in Asia Minor, Cambridge University Press, 1984
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.