Düşüncelerimiz Yaşadıklarımızı Şekillendiriyor Mu?

26.06.2020
Düşüncelerimiz Yaşadıklarımızı Şekillendiriyor Mu?

  Günlük yaşantımızda birçok kez “Ben demiştim..”, “Böyle olacağı belliydi..”, “Zaten ben hep böyleyimdir..” gibi cümleler kurmuşuzdur.  Böyle hissetmemize neden olan şeyin düşünce yapımız ve yargılarımız olduğu aşikar. Ancak bu durumun özellikle olumsuz durumlarda sıklıkla başımıza geliyor olması da elbette can sıkıcı. Yaşadığımız bu durumun düşünce yapımızdan nasıl etkilendiğini ve bu durumun nasıl üstesinden gelebileceğimizi sıradan bir “kişisel gelişim” yazısından ziyade psikolojik olarak temellendirerek inceleyelim.

  Tüm bunların temel nedenini Davranışçı Yaklaşım’ın bir pekiştirme türü olarak kullanılan bir kavram olan “kendini gerçekleştiren kehanet” ile açıklayabiliriz. Pygmalion etkisi ya da beklenti etkisi gibi şekillerde de kullanılan bu kavramı ilk olarak bir sosyolog olan Robert King Merton ortaya atmıştır. Kehanet kavramını bir olayın gerçekleşeceğini öngörme olarak tanımlayabiliriz. Merton, bu kavramı yanlış değerlendirdiğimiz durumların davranışlarımızı etkilemesi ve bu şekilde yanlış olan anlayışın doğru olması olarak tanımlamıştır. Ancak yalnızca olumsuz değil olumlu anlamda da gerçekleşebileceğini unutmamak gerek.

  Öğrenilmiş çaresizlik adı verilen hayvanların ve insanların karşılaştıkları olumsuz durumlardan yola çıkarak bu durumu değiştiremeyeceklerine karşı oluşturdukları inanç ile çabalamaktan vazgeçmelerine neden olan olumsuz duygudan bahseden kavram ile oldukça yakın olmakla beraber kendini gerçekleştiren kehanet kavramında durum daha farklıdır. Ancak aralarında büyük bir bağlantı da bulunmaktadır. Öğrenilmiş çaresizliğin oluşturduğu olumsuz hisler etkinliğe karşı isteksizlik oluşturur ve birey bu nedenle içinde bulunduğu olumsuz durumu değiştiremez. Kendini gerçekleştiren kehanette ise isteksizlikten ziyade hissedilen olumsuz duygular gerçeğe dönüşür. Bunun nedeni ise oluşan isteksizlik hissinin devamlılığıdır.

  Peki bu durum nasıl gerçekleşir? Bu durumun en net örneklerinden biri Rosenthal ve Jacobson’ın 1968 yılında bir ilkokulda yaptıkları deneydir. Bu deneyde öğrencilere sözel ve muhakeme yeteneklerini ölçen bir IQ testi yapılmıştır. Testin sonunda ise okulun öğretmenlerine sınava giren öğrencilerden başarı sıralamasında yüzde yirmiye giren öğrencilerin bir listesi verilmiştir. Ancak bu liste gerçeği yansıtmamaktadır. Listede her düzeyden öğrenci bulunmaktadır ve rastgele oluşturulmuş bir listedir. Bir eğitim dönemi sonrasında aynı öğrencilere aynı IQ testi tekrardan yapılmıştır. Sonuçlara göre dönem başında diğer öğrencilere kıyasla daha başarılı olabileceği söylenen yani listeye göre daha “iyi” olan öğrencilerin diğer öğrencilere kıyasla daha büyük gelişim gösterdikleri görülmüştür. Yüzde yirmilik bölüme giremeyen ancak ilk sınavda daha yüksek puan alan öğrencilerin daha az gelişim göstermesinin nedeni öğretmenlere söylenen kehanettir.  Öğretmenler listede bulunan  öğrencilere yönelik bir beklenti oluşturmuşlardır. Bu beklentiye bağlı olarak listede bulunan öğrencilere aktardıkları bilgi ya da geri dönüt verme düzeyi gibi durumlar değişmiş, bu durumda öğrenciler beklentinin farkına varmıştır. Sonuç olarak öğrencilerin daha büyük bir gelişim gösterdikleri görülmüştür.  “Yapılan testte iyi sonuç alan öğrenciler daha büyük başarı ve gelişim göstereceklerdir.” kehaneti bu şekilde kendini gerçekleştirmiştir.

  Bu duruma kendi okul hayatımızdan, çalıştığımız iş yerinden ya da özel hayatımızdan birçok örnek verebiliriz. Örneğin çirkin olduğu için kimsenin kendini beğenmeyeceğine ve yalnız kalacağına inanan bir bireyi ele alalım. Bu düşüncenin etkisi ile içine kapanıp insanlarla iletişim kurmakta güçlük çekebilir. Kendisiyle iletişim kuran insanlara mesafeli davranabilir. Bu durumu öğrenilmiş çaresizlik olarak nitelendiririz. Bu sayede onunla dış görünüşünden bağımsız olarak bir ilişki kurmak isteyen herkes olumsuz tavırlarından dolayı bu bireye, benzer şekilde olumsuz bir karşılık verecektir. Sonuç olarak evet, kimsenin onu beğenmemesi ve yalnız kalmasına ilişkin oluşturduğu bu kehanet kendini gerçekleştirecek ve yalnız kalması kaçınılmaz bir hal alacaktır.

  Kendini gerçekleştiren kehanet kavramında olumlu düşünceler olumlu davranışlara sonuç olarak olumlu sonuçlara, olumsuz düşünceler ise olumsuz davranışlara ve dolayısıyla olumsuz sonuçlara yol açar. Bu durumun ana  nedeni ise kendimize ve çevremizin bize dair oluşturduğu beklentiler şekillendirir.  Rosenthal ve Jacobson deneyinde beklentinin düşük olduğu öğrencilerin az gelişim göstermesi bu duruma bir örnek olarak verilebilir. Aynı şekilde iş yerinde patronunuzun size dair yüksek beklentisi, olumlu düşüncesi ve bu nedenle daha fazla sorumluluk vermesi sizin daha kısa sürede terfi almanıza neden olabilir. 

   Özetlemek gerekirse beklentilerin düşüncelerimizi, düşüncelerimizin davranışlarımızı, davranışlarımızın ise başımıza gelenleri etkiliyor olduğuna emin olabiliriz. Kendini gerçekleştiren kehanet kavramını ve etkilerini beklentilerinize  yönelik olumlu bir biçimde kullanmanızı dilerim. İnançlarınızın gerçeğe dönüşebileceğini unutmamanızı tavsiye ederim.

Tuğçe Gül Korkut

KAYNAKÇA

Balcı, O. (2018). KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET KAVRAMINI ANLAMAK. Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science Yıl: 5, Sayı: 30, s. 500-510.

Boydak Özan, M., Gündüzalp, S. (2016). PYGMALION ETKİSİ VE LİDERLİK. Munzur Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt 5, Sayı 9. s. 69-79.

Deniz, M. E.  Eğitim Psikolojisi.  Ankara: Pegem Akademi, 2017. s. 281.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.