Edvard Munch ve « Çığlık » – Kritik analiz

03.11.2018
Edvard Munch ve « Çığlık » – Kritik analiz

« Çığlık » ilk görüldüğünden beri çok sayıda kritik analiz yazısına konu oldu. « Yüksek » kültürün bir eseri sayılan ve sanat için çok değerli bir parça şeklinde nitelendirilen tablo, kültürel bir ürün olarak yaygın bir biçimde birçok kez başvurulan ve yeniden üretilen bir konumdadır.

« Bu görsel bir kültür. Bu sadece sizin günlük yaşantınızın bir parçası değil, bu zaten sizin günlük yaşantınız. » (Mirzoeff, 1998)
İnsanlar için, görme diğer duyularımızdan daha fazla gelişen en önemli duyumuzdur. Biz kendimiz görsel kültür çalışmalarına yol açan görme duyumuzun diğerlerinden daha fazla gelişmesi için ekstra çaba sarf ediyoruz. Berger (1972) şöyle söyler : « Görmek sözlerden önce gelir…bir çocuk konuşmayı bilmeden çok önce bakar ve tanır ».

Ne var ki, Welsch (2000) Çığlık hakkında bu düşüncenin etkisini azaltan enteresan bir noktaya değiniyor:
« Örnek olarak Munch’ın Çığlık eserini alın. Siz oradakı çığlığı, o rahatsız edici çığlığı duymayana dek bu tabloyu gerçekte algılayamayacaksınız. Bu durumda görsel algı akustik olana kadar devam etmeli. »

Baldwin şöyle değinir bu konuya mesela (1999), « Görmek her zaman kültürle doğru orantılıdır…Bizim gördüğümüz her şey ne bildiğimize bağlı. » Bu durumda biz önce o korkmuş çığlığı duymalıyız. Aslında bu yazının amacı kültürün bir görüntünü nasıl gördüğümüzü nasıl etkilediğini açıklamak.

Çığlık en iyi şekilde ressamın hayat tarzını ve tabloyu üretmeye ressamı iten şeyleri öğrenerek analiz edebiliriz.
Munch 1863 senesinde Norveç’in başkenti eski adıyla Christiania, şimdiki adıyla Oslo’da doğdu, orada büyüdü. Babası askeri doktor olan Munch Norveçli bir tarihçinin de yeğeniydi. Hayatının ilk yılları trajik geçmişti. Annesi ve ablası, her ikisi de tüberkülozdan erken yaşta vefat etmişti, kardeşlerinden biri ise evlendikten hemen sonra hayata gözlerini yumdu. Munch’ kendisi de sık sık hastalanıyordu. Kültürel açıdan hep aktif biri olması için cesaretlendirilmişti, bu yüzden de o yaşadıklarını, düşündüklerini ve hissettiklerini anlatmak için sanatını kullanmaya başladı. O, kendi zamanının en büyük Norveçli sanatkâr larından olan Christian Krohg’ dan ders alıyordu. Sanatının ilk yıllarında Fransız gerçekçilik akımı ressamlarından etkilenmeye başladı. 1889 civarlarında Munch radikal anarşist “Kristiania bohemians” grubunun sıralarına katıldı. Onların liderleri Hans Jaeger, Munch’ın biraz daha modernist eserler bırakmasını istiyordu. Bu yüzden onu bireyin özlem ve kaygılarını resmetmesi konusunda cesaretlendirdi. 1889 sonbaharında babası da öldü. Ve onun tüm bu ızdırapları sonunda Munch’ın fırçası ile buluştu.

Çığlık tempera ve pastel kullanılarak yapıldı. Resmin ana hattında kendi elleriyle kulaklarını tutan bir merkezi figür ile, ana figürden yürüyerek uzaklaşan iki şahıs görebiliriz. Senaryo deniz veya nehir kenarında görebileceğimiz bir gün batımını anlatıyor. Fırça darbeleri sahnenin bir girdap gibi görünmesini sağlayarak hareket hissi veriyor.

Edvard Munch
Ekspresyonizm / Varoluşçuluk
Çığlık ekspresyonizmin ilk örneği olarak düşünülür. Web Museum (2002) ekspresyonizmi «güzel sanatlarda gerçekçi portreden ziyade iç tecrübemizin dışa vurduğu ve nesnel gerçekliği değil, sanatçıda nesnelerin ve olayların ortaya çıkardığı öznel duyguları ve tepkileri tasvir etmeye çalışan bir hareket » olarak tanımlıyor. Munch’ın eseri gerçekliğin görsel yorumunu resmetmiyor. Bu, Munch’ın ruhunun derinliklerine yerleşen duyguları anlatan ve en samimi ve dehşet verici hisleri iletmeye çalışan soyut bir sanat eseridir. Munch 1892 senesinde kendi günlüğüne Çığlık tablosu ile birebir örtüşen su satırları yazmış :

İki arkadaşla tek başıma yolda yürüyorum,
Güneş batıyor.
Melankolinin nefesini hissediyorum
Aniden gökyüzü kan rengine dönüyor.
Durdum ve korkuluğa karşı eğildim,
Şehrin üzerinde kan ve kılıç gibi asılı duran
Alev alan bulutlara bakıyorum.
Arkadaşlarım yürüdü, – bense orada
İçimi titreten korku ile durakaldım.
Ve ben doğadan geçen büyük, sonsuz bir çığlık hissettim.
(Munch, 1982)
Aksi takdirde saf bir korku, ızdırabın ifadesine dönüşürse, güzel bir gün batımı olurdu. Munch bu şiirdeki kaygı ve korkuya eşdeğer şiddetli depresyonla yaşıyordu.
Munch’un ham insani duyguyu sanat aracılığıyla resmetmesi onun bir varoluşçu olarak etiketlenmesine yol açtı. Bu, Jean-Paul Sartre’ın varoluşçuluk konusundaki inançlarıyla bağdaşmış görünmektedir:
Açıkçası, varoluşçuluk insanın acı içinde olduğunun bir göstergesi. Anlamı aslında şöyle: bir insan kendini bir şeylere yüklediğinde anlar ki, insan sadece ne olacağını seçemez, ancak aynı zamanda sadece tüm insanlığın yerine kararlar veren bir yasa koyucu ise böyle bir anda tam ve derin sorumluluk duygusundan kaçamaz. Gerçekten de, böyle bir kaygısı olmayan birçok kişi var. Ama aslında biz eminizdir, onlar ya acılarını gizler, ya da acıdan uçmuşlardır”. (Sarte, 1946)
Munch bu bağlamda kendini renkler ve şekillerle ifade ederek, ızdırabına kavuşmak için mücadele ediyor gibi görülebilir.
Çığlık’ı anlamak Munch’ın yaşadığı ve yarattığı tarihi döneme bakarak oluşabilir.
19. yüzyılın sonları modernist düşüncede ve varoluşçu felsefede kilit denilecek gelişim dönemiydi ve Nietzsche’nin yazıları Munch’ın çalışmalarına bir bağlantı gibi duruyordu. Nietzsche (1872) sanatın acıdan doğduğuna inanıyordu. Bu yüzden de onun gözünde herhangi bir ressam trajik bir hayat öyküsüne sahipti.
“En içteki keder insanı asil yapar. Sadece en derin, yavaş ve içe işlemiş acı bizim içimizi kor gibi yakar, öyle bir kor ki, bizi en derine iter…Şüpheliyim ki, sadece acı bizi her zamankinden daha iyi hissettirebilir, ama biliyorum, bu bizi daha derin varlıklar yapar, bizi kendimize daha derin ve kesin sorular sormak için zorlar…Hayattaki dürüstük kayboldu, artık hayat kendisi bir derte çevrildi.” (Nietzsche, 1872)
Zamanın bilimi bir zamanlar kesin olan her şeyi değiştirdi: ilkin insanlar İncil’in otoritesini sorguladı, Nietzsche en meşhur cümlesinde kaybetmişliğin verdiği tüm hisleri ve çoğu kişinin hep hissettiği ümitsizliği özetleyerek şöyle diyordu: “Tanrı öldü”. Sartre şöyle anlatıyordu, bu düşünce insanlığa bir özgürlük vermesine rağmen, aynı zamanda negatif hislerle sonuçlanan kocaman bir belirsizlik de getirdi:
“Varoluşçu Tanrı’nın olmadığının çok rahatlatıcı olduğunu düşünür, çünkü fikirler cennetindeki tüm değer bulma olasılıkları O’nunla birlikte kayboldu, artık Tanrı bir sonsuzluk ve düşünmek için kusursuz bilinç olmadığı için tek yargı olamaz. Hiçbir yerde şunlar yazmıyor: iyilik mevcut, dürüst olmalıyız, yalan söylememeliyiz, çünkü gerçek şu ki, biz sadece insanların olduğu bir gemideyiz. Dostoyevski şöyle der: “Eğer Tanrı olmasaydı, her şey mümkün olabilirdi.” Bu varoluşçuluğun başlangıç noktası gibi. Aslında her şey eğer Tanrı olmasaydı izin verilebilir olurdu, ve sonuçta insan kimsesizdir, çünkü ne onunla, ne de onsuz, sarılmak için birşey bulamaz. (Sartre, 1957)
Munch’ın babası ressamın birçok biyografisinde dindar biri olarak geçiyor. Büyük bir ihtimalle, çocukluğundaki dini tecrübeleri ve sonradan Kristiania bohemlerinin arasındayken maruz kalacağı modernist teorilerin bir sonucu olarak, babasıyla sık sık münakaşa ederdi. Tanrı ve cennetle ilgili bir zamanlar emin olduğu şeyler modernistler için artık güncel olmayan kavramlardı ve tüm geride kalanlar umutsuz bir adamın acı ve ızdıraplarıydı.
Resim orijinal haliyle ilk kez 1893 senesinde “Aşk” başlıklı bir dizinin incelenmesi” serisinde altı eserle birlikte Berlin’de sergilendi. Çığlık’ın orijinal versiyonu bugün Oslo’daki Norveç Devlet Galerisi’ndedir. İşte bu bir sorun olarak algılanabilir. Sanat galerileri geleneksel olarak sanat için doğal bir ortam olarak görülür, gel gör ki, özgün bir bağlam bulunur bulunmaz sanat eserini orijinal bağlamından ayırıyorlar.
Batının kapitalizmi ile sanat arasında uzun bir tarihe dayanan bağ var. Berger, yağlı boya resimlerinin, 1500’lü yıllara kadar orta ve üst sınıf tüccarlar tarafından meta olarak kullanıldığını gösterdi. ‘Munch’ ve ‘Scream’ terimleriyle ilgili bir internet araması yapıldığında genellikle iki ana web sitesi türü oluşacaktır. Birkaçı resme “kültürel ikon” veya büyük bir sanat eseri olarak kısa bir açıklama getirecekken, diğer taraftan sanatçının biyografi bilgileri yer alan sitelerin büyük çoğunluğu işin reprodüksiyonlarını satmaya çalışacaklar. Bu, içinde yaşadığımız toplumun göstergesi olarak görülebilir. Marx ve Engels (1848) üreme ve tüketimi bir arada ele aldığından, toplumumuzu orta ve geç kapitalizm arasında bir noktaya yerleştirebilirdi.
“Edvard Munch 20. yüzyılın en büyük sanatkârlarından, ve onun eserleri, özellikle de Çığlık ve Madonna dönemimizin popüler kültürüne yol bulmuştu bile.” (yale.edu, 2002)
Yeni yapımların yanı sıra birçok eserinin gravür, taş baskı ve ağaç baskı versiyonlarını kendisi üretti. Büyük bir ihtimalle o, sanatını yaymak için eserlerini yeniden yorumlama kararı almıştı, aynı ölçüde anlam taşıyarak, ancak bu sefer biraz daha duygu dolu. Sonuç ne olursa olsun, Munch’ın sanatı, özellikle de Çığlık tablosu bugün hâlâ talep görüyor ve yüksek bir fiyata reprodüksiyonları getirilebiliyor. Ama Van Gogh’un “Ayçiçekleri” gibi, Çığlık da bazen kağıt baskısı olarak çok ucuz fiyata satın alınıyor ve her yerde ama her yerde, banyoda, veya mutfak kapısında neredeyse herkes tarafından görülebiliyor.
Çığlık popüler kültürde
Postmodernizm belirdiğinden beri Çığlık’a sık sık başvuruldu. Roland Barthes postmodernist metinleri “kültürün sayısız merkezlerinden alınan ‘alıntılardan’ oluşan bir doku” yaratarak şöyle isimlendiriyor: “Çokboyutlu bir uzayda çeşit çeşit yazılar var, ve bunlardan hiçbiri ama hiçbiri orijinal değil. (Barthers 1977) Barthers hiçbir şeyin aslında orijinal olmadığını savunuyor ve de şöyle devam ediyor: “Sadece tüm metinler karışık fikirlerden başka da birşey(bir şey) değil, Barther’in üzerine bastığı “alıntılar”, ona göre, yazarın kültüründen doğar, direkt tüketiciyi ilişkilendirir, onları yeni bir içeriğe yerleştirir. Aşağıdaki örnekler bu durumu anlatmak için kullanılmıştır.
1996 yapımı korku filmi olan Çığlık, ismi ve katilin giydiği maske ile Çığlık tablosuna güzel bir referans olarak görünüyor.
Sidney kendini kilitlemeye çalıştı, fakat katil artık çoktan eve girmişti. Eli bıçaklı ve siyah elbiseli karakter Munch’ın çığlığının maskesini takmıştı. (bluemountans.net.au, 2002)
Bu postmodernitenin biraz yüzeysel kullanımı olarak görülebilir. Bazıları, yüksek sanatın “düşük” sanat tarafından yıkıldığı bir sanat örneği olarak algılayabilir. Ama bu tamamen izleyicinin filmi sindirmesi ile bağlı olacaktır ve bu makalenin amacı bu değildir. Bununla birlikte, bu kullanım halihazırda zaten ünlü bir görüntüye olan ilginin artmasına neden olmuştur. Filmdeki katil tarafından giyilen maskenin kopyaları film hatırası olarak seri üretilir, ve görüntü, Munch’ın orijinal görüntüsüne gönderme yapan bir kültür bölümü yaratarak, filmden başka çeşitli diğer yerlerde kullanılır. Do Androids Dream Of Electric Sheep? (1968) kitabı da, ki sonradan Blade Runner ismi ile beyaz sahneye çıktı, gene kendine has yorumlayarak tablomuza atıfta bulunur.
“Yağlı boya yaparken Phil Resch, durdu, dikkatle baktı. Çizim ters bir armut gibi tüysüz, ezilmiş bir yaratık göstermekteydi, o kadar korkmuştu ki, elleriyle kulaklarını kapatmış, ağzını sessiz bir çığlık için kocaman açmıştı. Yaratık’ın eziyetlerinin bükülmüş dalgaları, çığlığının yankıları kendisini sararak havaya taşıyordu, erkek veya kadın, artık hangisi ise, kendi dehşeti ile dolmuştu. Kendi sesine karşın kendi kulaklarını kapatmıştı. Yaratık köprünün üstünde duruyordu, başka da hiç kimse yoktu. Yaratık tecrit olunmuş halde sadece bağırıyordu.” (Jones, 1997)
Bazı ifadeler hatalı görünse de, muhtemelen bir reprodüksiyon olmasına rağmen, betimleme kesinlikle Çığlık’tır. Resch durmak istediği için durur, aynı şekilde sanat galerilerinin kullanıcıları, eserlerin anlamlarını düşünmek için dururlar. Dick, okuyucunun The Scream’e aşina olmasını beklemektedir, Resch karakterinin tanımadığını ise okuyucu tanıyor. Bu, Dick’in hikâyesini doğrultusunda, Çığlık’ın gelecekte daha az kültürel açıdan önemli olabileceğini göstermektedir.
Bronwyn Jones, tamamen farklı bir bağlamda olsa da Çığlık’a atıfta bulunmaktan kendini alamazken küreselleşmeyle ilgili olarak şunları söylüyor:
“Bin yıllık pasajımızda, Carson’un ‘sessiz baharı’, Edvard Munch’un kalabalık bir odaya aktarılan sessiz çığlığının ironisi olabilir; Tüm kanallar açık, hava dalgaları mırıldanıyor ve kimse sizi duyamaz ”(Jones, 1997)
Jones, Munch’un varoluş kabusunu, çevremizdeki ortamın doygunluğu ve yarattığı karışıklık ile bir karşılaştırma yaparak gösteriyor.
Çığlık, birçok nedenden ötürü popülerliği bir görüntü olarak korumuştur. Bazıları, sanatın saf bir “sanat tarihi” perspektifinden güzel bir eser olduğuna inanıyor. Görüntünün bir sessiz çığlık içinde canlandırmayı başardığı duygular dizisi başkalarını da büyülüyor. Bir galeride asılı ya da bir genç odası yatak odasına bantlanmış olsun, görüntü aynı etkileri üretebilir.

Çığlık’ın popüler kültürde farklı versiyonları

KAYNAKÇA
• Baldwin, E. et al, (1999) Introducing Cultural Studies, Hemel Hempstead: Prentice Hall Europe.
• Barthes, R. (1977) Image-Music-Text, New York, Hill and Wang. 146
• Berger, J. (1972) Ways of Seeing, Harmondsworth: Penguin.
• Dick, P.K. (1996) Do Androids Dream of Electric Sheep?, London: Random House. (orig. 1968)
• Marx, K. and Engels, F. (1967) The Communist Manifesto, Harmondsworth: Penguin (orig. 1848)
• Mirzoeff, N. (1998) What Is Visual Culture in Mirzoeff, N. (ed.) (1998) The Visual Culture Reader, London: Routledge.
• Nietzsche, F.(1967) The Birth of Tragedy, trans. Walter Kaufmann, New York: Vintage, (orig. 1872)
• Sartre, J-P. (1957) Being and Nothingness, London: Methuen.

Filmografi
• Scream (1996) dir. Wes Craven
Siteler
• Jones, B. (1997) State of the Media Environment: What Might Rachel Carson Have to Say? retreived from http://www.nrec.org/synapse42/syn42index.html (28/12/02)
• Sartre, J-P. (1946) Existentialism is a Humanism retrieved from http://www.thecry.com/existentialism/sartre/existen.html (03/01/03)
• Welsch, W. (2000) Aesthetics Beyond Aesthetics retrieved from http://proxy.rz.uni-jena.de/welsch/Papers/beyond.html, (30/12/2002)
• Web Museum: http://www.ibiblio.org/wm/net/
• The Symbolist Prints Of Edvard Munch retrieved from http://www.yale.edu/yup/books/o69529.htm (29/12/02)
• And You Call Yourself AScientist! – Scream (1996) retrieved from http://twtd.bluemountains.net.au/Rick/liz_scream.htm (29/12/2002)

https://owlcation.com/humanities/The-Scream-by-Edvard-Munch-a-critical-analysis sitesinden Asiman İSMAYİLZADA tarafından çevrilmiştir.

ETİKETLER: ,
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.