BİR FİLM: MANİFESTO

BİR FİLM: MANİFESTO

Yazan: Esin Nisan Yıldırım

‘’Hiçbir şey orijinal değildir.’’

Sanat nedir? Bu konuya kafa yoran insanlar olarak en az bir kere zihinlerimizde yer etmiştir bu soru. Sahi, nedir bu sanat? Sanatın toplumla ve kendi içsel dinamikleriyle olan ilişkisi bize ne anlatır? Her özne sanatı farklı yorumlarken, biz tek bir tanımda karar kılabilir miyiz? Her bilinçte farklı yerlere tutunan, farklı yerlerden beslenen bir terim bu. O halde sanatın tek bir açıklaması olamaz. Duymuş ya da görmüşsünüzdür bir yerlerde, birçok sanat kavramına yapılan birçok açıklama, yanıt bulma çabası ve çözümleme vardır. Manifesto’nun yönetmeni Julian Rosefeldt de belli ki sanatın ne olduğunu sorgulayanlardan. Hem de öylesine komplike sorguluyor ve bir anlam bulmaya çalışıyor ki… Nasıl mı? Aslına bakarsanız filmin tamamını izlemeniz gerekiyor bu soruya bir yanıt bulmak için. Çünkü ‘’Manifesto’’ sanat ve toplum odaklı eleştiri ve özeleştiri içeren birçok manifestodan oluşan bir film. Video enstalasyonları olarak çekimlerine başlanan sahneler, zaman geçtikçe Julian Rosefeldt tarafından uzun metrajlı filme dönüştürüldü. Cate Blanchett ise on üç farklı rolü canlandırdı bu filmde. Blanchett’in ne kadar olağanüstü bir oyuncu olduğunu, tüm karakterlerden anlayabiliyoruz. On üç karakter farklı anlarda karşımıza çıkıyor ve savundukları sanat akımlarını anlatıp, gerekli eleştirileri yapıyor. Kısa filmlerin birleşimi gibi görünen film, aynı zamanda bir bütün olarak da okunabilmesi ve üzerine tartışılabilmesiyle kendi türü arasında daha ön sıralara geçmeyi hak ediyor. Rosefeldt, anları ve mekanları her bir karakterin savunduğu sanat akımıyla ve yaptığı sorgulamalarla bir bütün haline getirip harmanlıyor.

‘’Sanat gerçekçi olmalıdır, samimi değil.’’

Manifesto’nun güçlü bir film olmasının diğer bir nedeni ise on iki farklı sahneden oluşan ve on iki manifesto içeren her bir repliğin, birbirlerine zıt görüşleri savunsalar dahi günümüzde de geçerliliğini koruyabiliyor olmaları. Bu manifestoların içinde geçen yüzyılda yazılanlar da var!  Eğer geçmişte sanatın ne olması gerektiğinden tutalım onun toplumla ilişkisine kadar yazılmış metinler bugün de hala geçerliliğini koruyor ve günümüzdeki problemlere ışık tutabiliyorsa, bu tek bir şeyi gösterir: Vaktiyle bu manifestoları yazanların ne kadar ileri görüşlü olduğunu. İşte tam da bu nedenle izleyiciye yoğun bir keyif veriyor ve izleyicinin değer yargılarını sorgulatıyor. Sanat ve toplum odaklı birbirine zıt birçok görüşü içeren doksan dakikalık bir film izlediğinizde, bildiğiniz her şeyi rafa kaldırıp yenilerine yer açabiliyorsunuz. Bunu yapmasanız bile en azından bildiğiniz ve inandığınız şeyleri gözden geçiriyorsunuz diyelim.

‘’Hala mantığın saltanatında yaşıyoruz. Hala rağbet gören mutlak akılcılık sadece deneyimlerimize dayalı unsurları dikkate almamız gerektiğini söyler. Medeniyet ve süreç yalanları altında pratikle uyuşmayan hemen her tür gerçeklik arayışını akıldan sürgün etmeyi başardık. (…) Yine de akli dünyamızın bir parçası gün yüzüne çıkarıldı: Hayaller.’’

Bir röportajında Rosefeldt şunu söylüyor: ‘’Bu rol için Cate Blanchett’ten başkasını hayal edemiyorum.’’ Belki haklıdır belki değildir ama yönetmen ve oyuncu arasında kurulması gereken o bağ, o kimya tüm filmi etkiler. Bir yönetmenin birlikte çalıştığı oyuncu hakkında bu cümleyi dile getiriyor olması çok önemli bir dipnot. Güçlü bir bağ ve iyi bir takım çalışması, sağlam bir işi beraberinde getirir. Manifesto’da olduğu gibi.

Belki bir sanat tutkunusunuz belki değilsiniz… Belki içinizden bir şeyler ifade etmek geliyor ve bunu bir sanat formuna büründürmeye, anlamını orada yaratmaya çalışıyorsunuz ama nereden başlayacağınızı bilmiyorsunuz…  Anlatmak istediğiniz her şey belki daha önce defalarca söylenmiş…Tüm bunları filmde de alıntılanan ünlü yönetmen Jean-Luc Godard’ın bir sözüyle yanıtlayıp yazıyı sonlandırabilirim: Bir şeyleri nereden aldığınız değil, nereye götürdüğünüz önemlidir.”

 

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.