PUNK ART: İlk Punk Art Sergisinin Hikâyesi

04.07.2018
PUNK ART:  İlk Punk Art Sergisinin Hikâyesi

Bugün* Punk Art sergisinin 40. Yıldönümü! İlk olarak kırk sene önce yapılan sergide, büyük etki yaratan görsel sanatçıların ürünlerinin tanıtımı yapılmıştı.

Ruhları New York’ta tomurcuklanan, gelecek vaat eden seçkin sanatçılar ve o dönemlerde henüz keşfedilmemiş yetenekler, 1978’te yapılan bu sergiye katılmışlardı. Serginin küratörleri ise Marc H. Miller ve Bettie Ringma’ydı.
Blondie grubunda çalan Chris Stein’dan, Suicide’ın vokali Alan Vega’ya; Ramones’in sanat yönetmeni Arturo Vega’dan dönemin fotoğrafçıları olanRoberta Bayley, Marcia Resnick ve Jimmy DeSana’e; ardından film yapımcısı Amos Poe’dan dövme sanatçısı Ruth Marten’a kadar birçok yenilikçi ve özgün sanatçılar, Miller ve Ringma (yazının başında bahsettiğimiz serginin küratörleri) tarafından Washington Sanat Projesi (Washington Art Project) kapsamında eserlerini sergileme fırsatı bulsunlar diye bu projeye davet edildiler.

‘’Koskoca bir jenerasyon, 60’larda filizlenen bir önceki kuşaktan ayrılmaya ve değişmeye başladığını hissediyordu. O anda fark ettik ki, tarihsel süreçte böyle bir kuşak çatışması baş gösteriyorsa ve bu değişim hissediliyorsa, bir şeyler yapmamız gerekti! Kendi başımıza bir şeyler yapmalıydık. Tam da bu sebepten ötürü, ‘Hadi, yeni bir sanat hareketi başlatacağız.’ demek gayet mantıklı gelmişti. Örnek aldığımız model Feminist sanattı. Bu alan belli bir stilden ziyade bir idealle ve bu idealin gerektirdiği tutumla çok daha fazla ilgiliydi.’’diye açıklama yapıyor Miller.

Punk tanımına daha yakından bakalım: ‘’Punk’’ birileri tarafından kurulmamıştır, Punk oluşmuştur. Ve bu oluşumuna bugün de tüm cazipliğiyle devam etmektedir.
Punk Artbaşlığı altındaki bir serginin küratörlüğünü yapmak, ‘’Negatif tepkiler alma açısından biraz tehlikeli bir işti. Toplumdan değil de –çok fazla insana ulaşmak hedeflenmiyordu zaten- daha çok grubun içinden gelecek olan tepkiler…’’diye devam ediyor Miller.

‘’Katılımcılar idealistti ve belli bir yalınlığa, saflığa sahipti. O dönemde CBGB’de gerçekleşen her olayda güçlü bir sanat karşıtı tavır da göze çarpıyordu. Punk, bu tanımlamanın altına giren şahıslardan çok daha önce de zaten vardı. Bizimse ilk hedefimiz, bu şovu otantik kılabilmekti.’’

Miller ve Ringma tüm ilgilerini CBGB’de performans sergileyen sanatçılara ya da müzik gruplarına, bu gruplarla bağlantıları olanlara ve düzenli olarak izlemeye gelen seyircilere yönlendirdiler. Bu insanlara ulaştılar. İlk ulaştıkları kişiler John Holmstrom ve Legs McNeil, Punk Magazine ‘in yayıncıları, oldu. Holmstrom ve McNeil, dünyayı Punk ile tanıştıran önemli insanlardı.

‘’Bu insanları bulmak ve etkinliğe katılımlarını sağlamak şaşırtıcı bir şekilde kolay olmuştu. Soho’da tanıdığım insanlardan ortalama on yaş falan küçüklerdi ve Punk terimi onlarda tutku uyandırıyordu. Sanat dünyasında kabul edilmeye çalışmıyorlardı veya bu durumu protesto etmiyorlardı. John birlikte çalışması zevk veren bir insandı ve LegsMcNeil karakteristik ve estetik açıdan mükemmeldi.’’ diye ekliyor Miller.

‘’Daha sonra CBGB’nin içinden insanlar seçtik. Neredeyse görüştüğümüz herkes kendini bir punk olarak tanımlıyordu ve biz de bu iddiada bulunanların eserlerini sergilemeye karar verdik.

Yarısından çoğunun şova katılma sebebi, etkinliğin New York’ta değil de Washington’da olmasıydı. Adeta ortada şöyle bir ruh vardı, ‘’Washington’u ele geçireceğiz !’’
LegsMcNail’in yaptığı ve ‘’ele geçirme’’ olarak da tanımlanabilecek bir olay şu şekilde gerçekleşmişti: Kendi yazdığı ‘’Punk Manifestosu’’nu, Soğuk Savaş’ın yükselmekte olduğu bir dönemde, başkentin Washington, DC- sokaklarına fırlattı. ‘’Legs’in söylemeye çalıştığı şey basitçe ’Rusya’da Rock’n Roll yok!’ demekti. Ardından bir grup Punk’a Rus Elçiliğine kadar önderlik etti ve elçilikteki insanlara McDonalds’dan aldığı hamburgerleri fırlatmaya başladı. Bu olay uluslararası medyada patladı.Çok tehlikelimbir problemmiş gibi muamele gördü.’’ diye devam etti Miller gülerek.

Haylazlık,eğlence ve şamata sergi boyunca devam etti. Bir yandan Ruth Martin dövme yapıyordu, diğer taraftan Steven Kramer imzalı ‘’Destructive Mouse’’ , kocaman bir metal parçası, tavanda delicesine hareket ederek insanlara çarpıyordu. Nicky Carson’un ‘’Rectal Realist’’ isimli Andy Warhol portresi ise Warhol’un resim fırçasının üzerine oturmasıyla oluşturulmuştu.

‘’Sergi birçok materyalle doluydu lakin korkulacak bir şey yoktu.’’ diye devam etti Miller. Fakat yine de şovun ismi insanlarda tedirginlik uyandırdı. Hatta kimliği bilinmeyen birisi –sahte- bomba uyarısında bulundu ve şov başlamadan önce mekânın boşaltılması için girişimlerde bulundu.

Sergi bir çeşit Punk Gezegeni gibiydi. Bu ‘’gezegene’’ karşı oluşan yoğun korkuya rağmen kimse gerçek bir hasar almadı. Ama film gösterimleri ve canlı performanslar Nicky Carson’a ait olan Andy Warhol portresinin –Rectal Realist- çalınmasıyla gölgelendi.

‘’Yerel radyolar bunun üzerine çalınan resmin geri teslim edilmesi için anonslar yaptı. Sonunda liseli bir çocuk, süklüm püklüm gelerek çaldığı porteyi teslim etti. Ve mutlu son.’’diye açıkladı Miller.
Geriye dönüp bakınca Punk Art’ın 40. yıldönümünde, Miller esas noktaya parmak basıyor:

‘’Her şey çok aldatıcı başlamıştı ama bu aldatıcı havaya hepimiz inanıyorduk. Şovdan sonra punk kelimesinin karakteristik özelliği anlamını değiştirdi. Bunun sebebi ise İngiltere’de yeşermeye başlayan içerik olarak daha farklı bir punk hareketiydi. İngiltere’deki punk’ın içeriği politikti ve işçi sınıfının problemlerine göndermelerle doluydu. Ayrıca insanlarpunk terimine korkuyla bakıyorlardı ve SidVicious ve Nancy Spungen’ın trajik ölümü de bu algıyı güçlendirdi. Ardında da tahmin edileceği üzere punk kirli bir sözcük olarak zihinlerde yer etti.’’

Yine de ana akım medya punk hareketini ve bunun anlamını ne kadar çarpıtarak lanse etse de, punk sadece canlılığını korumakla kalmadı aynı zamanda gelişmeye, uyum sağlamaya, büyümeye ve gelecek kuşaklardaki asi ruhlu, özgürlükçü ve radikal düşüncelere açık insanların yanında yürümeye devam etti.
Marc H. Miller,’’Pop Art ve Minimal Art gibi günümüzde hala bilinen akımların yanında Punk Art kavramının da var olabileceğine, bunu yaratabileceğimize gönülden inanmıştık. Ayrıca biz eğer bir şey gerçekleşecekse onu bizim yapmamız gerektiğini, harekete geçmemiz gerektiğini de kavramıştık.’’

Çeviren: Esin Nisan Yıldırım

*Makalenin yayınlandığı tarih 15 Mayıs 2018. Punk Art Sergisinin 40. Yıldönümü.
Kaynak: http://www.anothermanmag.com/life-culture/10338/the-story-behind-punks-first-art-exhibition

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.