Godot’yu Beklerken

25.06.2019
Godot’yu Beklerken

Vladimir: ”… hiçbir şey yapmamanın bile bir yolu yordamı var. Eğer yaşamak istiyorsan bunu aklında tut.”

 

 

   İrlandalı yazar, şair, oyun yazarı Samuel Barclay Beckett (1906-1989) tarafından kaleme alınan Godot’yu Beklerken ilk sahnelendiği zaman  yeterli ilgi görmemiştir ta ki yazarın oyunun alt metnine gizlediği mesajlar anlaşılıncaya kadar. Daha sonrasında hızla ün kazanan Beckett, Godot’yu Beklerken adlı eseriyle adını dünya edebiyatına altın harflerle kazımıştır.20. yüzyıl İngiliz edebiyatının modern yazarları arasına giren Beckett roman ve şiirde de başarı elde etmiş olsa da adını en çok geleneksel tiyatro kurallarını yıkıp baştan yarattığı kurallarda ortaya çıkardığı absürd tiyatro ile duyurmuştur. ‘’Anti-tiyatro’’ veya ‘’Yeni Tiyatro’’ adıyla da bilinen absürd tiyatro kavramı aslında Macar eleştirmen Martin Esslin’in 1963’te yazdığı makale ile ortaya çıkar. Başta Beckett olmak üzere Jean Genet, Ionesco Eugine, Arthur Adams Our gibi yazarların eserleriyle absürd tiyatro vücut bulur. Savaş sonrası bilinen tüm gerçeklerin yıkılmasıyla ortaya çıkan bunalımı yansıtmak isteyen Beckett, oyun metninde varoluşçu felsefenin kurucularından olan Albet Camus’den yola çıkar. Camus’ün Sisifos Söyleni adlı eserinde hayatın manasızlığı, absürdlüğü ve bu absürtlüğe rağmen neden intihar edilmemesi gerektiği anlatılır. Yunan mitolojisinde tanrılar tarafından cezalandırılan Sisyphos kendisinden oldukça büyük bir kayayı her gün eğimli bir tepeye çıkarmakla görevlendirilir ama her yukarı ulaştığında o taş eğimden dolayı yeniden aşağı yuvarlanacaktır. Her gün aynı şeyi yapmakla lanetlenen Sisyphos bir yere varamayacağını bile bile her gün o taşı dağın tepesine taşımaya çalışır. Camus bu noktada insanla Sisyphos’u bağdaştırır. Her gün hiçbir şey değişmeyeceğini bilse de kalkıp işe giden, eve dönüp aynı rutinleri tekrarlayan insanların Sisyphos’dan bir farkı yoktur onun için. Bu düşünceden etkilenen Beckett eserinde savaş sonrası psikolojiyi anlatmak için Godot adında asla gelmeyecek olan karakteri bekleyen Estragon ve Vladimir’i anlatır eserinde. Bu nafile bekleyişin farkında olan Gogo ve Didi hiçbir zaman dışa vurmasalar da içten içe Godot’nun gelmeyeceğini bilirler.

  İkinci Dünya Savaş’ında Nazilerin Fransa’yı istilasıyla Fransa’nın direnişine destek olan Beckett olayları ve insanların psikolojilerini yakından gözlemleme fırsatı bulmuştur.22 yaşında James Joyce’un yanına asistan olarak girdikten sonra hayatını tamamen değiştiren Beckett Joyce’dan aldığı ilhamla birçok roman ve şiir yazmıştır. İngiliz edebiyatında eserlerinin anlaşılmasında epey zorluk yaşanan Joyce savaş sonrası yaşanılan ruhsal çöküntü ve varoluşçu bunalımı sözlüklerde bulamayan yeni kelimeler üretip bunlarla yazmakta dindirmeye çalışmıştır kendisini. Ustası olarak gördüğü Joyce’u ilham alan Beckett dilden kelimeler anlamında onun kadar uzaklaşmasa da Godot’yu Fransızca yazmayı tercih etmiş daha sonrasında kendisi İngilizceye çevirmiştir. Dilden kopuşuyla geleneksel kalıplardan da kopacağını düşünür. Yeni kelimeler üretmekten ziyade konuşmalarda uzun boşluklar, yarım cümleler ve derin sessizlikler yerleştirir Beckett.

   O tarihe kadar ortaya konulan tiyatro kurallarını yıkan Beckett tiyatroda Sisyphos’un durumunu yansıtmaya çalışmıştır. İngiliz edebiyatı daha çok trajedileri ve komedileriyle bilinmektedir. Örneğin Sophocles’in Oedipus’unda biz izleyiciler, okuyucular Oedipus’un babasını öldürüp annesiyle evlendiğini biliriz fakat Oedipus bunu oyunun en sonunda öğrenir. Trajedide izleyicinin genellikle başroldeki karaktere acınılacağı bilinir, her zaman çöküş yaşayacak bir karakter vardır. Bu durum komedi için ise tam tersidir. İzleyici sahnede sergilenen aptallıkların farkındadır ve bu aptallıkları görünce kendini üst görecek ve sergilenene gülecektir. Oysa Godot’yu Beklerken’de seyirci hem ağlayabilir hem gülebilir. Sahnede sergilenen oyun onların savaş sonrası yaşadığı psikolojinin ta kendisidir. İlk perdede sadece bir ağacın bulunduğu mekanın ve zamanın belirsiz olduğu yerde olan tek şey Vladimir ve Estragon arasında geçen konuşmalardır. Bu iki karakter Godot’yu beklerken canları sıkıldığı için kah kendilerini asmayı düşünürler kah oyunlar oynarlar. Birbirlerinin sorularına verdikleri cevaplar bile yer yer mantıksızdır. Konuşmalarının arasında uzun sessizlikler bulunur ve kurdukları diyalog hep eksik kalır. Gogo ve Didi bir vücuttaki iki ayrı bölümü temsil eder. Birbirinden tamamen farklı kişiler gibi gözükseler de aslında onlar bir bedenin iki vücutta beden bulmuş halidir. Didi Gogo’yla karıştırılınca daha zeki ve mantığıyla hareket eden taraftır. Beckett Didi’yi sürekli takıp çıkardığı şapkasıyla tasvir eder. Hatta ikinci perdede Didi birkaç dakikalığına sadece şapkasını çıkarıp takar, içine bakar. Her seferinde şapkanın içine aynı heyecanla bakar, içinde hiçbir şey bulamayacağını bilse de bunu yapar çünkü elinde olan tek şey umuttur. Gogo ise sürekli uğraştığı botlarıyla tasvir edilir. Didi’ye göre daha aptaldır. Birçok eleştirmen Freud’un tanımından yola çıkarak Estragon’u id Vladimir’i superego olarak tanımlar. Birinci perdenin yarısında sahneye Pozzo ve onun kölesi Lucky girer. Pozzo Lucky’nin boynuna bir ip bağlamıştır, onu yönetir ve onun adına konuşur. Kimileri bu ilişkiyi Hegel’in ortaya attığı efendi-köle ilişkisi olarak tanımlar kimileri ise sanayi devrimiyle ortaya çıkan kapitalist yönetici ve işçi olarak yorumlar. Lucky aslında oyundaki en şanslı karakterdir çünkü konuşmasına ve bunun üzerine düşünmesine gerek yoktur. Bütün sıkıntıların aslında düşünmekten geldiğine inanan Beckett ona düşünememe hakkı tanımıştır.

  İlk perdede hiçbir şey olmaz, kimse gelmez, hiçbir şey değişmez. Godot’nun gelmesi umuduyla oldukları yerde beklemeye devam ederler. Oyunun iki perde olmasının altında dahi mesaj saklamıştır Beckett. Birinci Dünya Savaş’ının hiç kimseye bir şey katmadığını, hiçbir şeyin değişmediğini ilk perdede gösteren Beckett ikinci perdede de hiçbir şeyi değiştirmeyerek döneme dair eleştirisini yansıtmıştır. Gogo ve Didi’nin tek yaptığı şey beklemektir. Hiçbir şey yapmayarak hiçbir şeyi değiştirmeyerek Godot’nun gelmesini beklerler, bu davranışları ise onların nihilist yaklaşımlarını gösterir.

  İkinci Dünya Savaş’ı ile insanların tüm değer yargıları yıkılmıştır. İnandıkları her şey silinmiştir. Hayatlarına bir anlam arama ve hayatın anlamsızlığına dair inançları onları absürde sürükler. Ali Osman Gündoğan’ın Albert Camus ve Başkaldırı Felsefe’sinde bahsettiği gibi absürdle başa çıkmanın birkaç yolu vardır. Örneğin Sisyphos gibi kabullenme veya dikkatlerini başka yere yönlendirme. Camus’nün bir başka önerisi ise sanatçı olup bir şeyler yaratmaktır. Varoluşçular genellikle tanrıtanımaz oldukları için hayatlarına bir anlam aramaya çalışırlar. Bir umuda tutunup hayatlarını sürdürmek isterler. Camus’de tam bu noktada yazmaya başlar. Diğer bir durum ise aktör olmaktır. Dünyanın mantıksızlığı ancak ve ancak bir başka karaktere bürünerek giderilebilir ki bu da Didi ve Gogo’nun sahnedeki halleridir.

  Oyunun sonunda Godot gelmez, Vladimir ve Estragon gitmeye karar verir ama kimse hareket etmez. Umutların bittiği noktadır ama gidilecek saklanılacak hiçbir yer yoktur. Birçok eleştirmen Godot’nun Tanrı olduğunu iddia etse de Beckett buna karşı çıkar, böyle bir durum yazmak isteseydi bunu açıkça belirteceğini söyler. Ona göre Godot beklediğin şeydir. Godot’yu Beklerken aslında Godot hakkında değil, ‘’beklemek’’ konulu bir oyundur. Beckett bütün hayatın bekleme üzerine kurulu olduğunun bilincindedir. İnsan doğar konuşmayı yürümeyi bekler, okula gitmeyi mezun olmayı bekler, evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı, emekli olmayı bekler. Kısacası hayat beklemekten başka bir şey değildir. Bu noktada yapılabilecek tek şey Camus gibi absürdü kabul edip hayata devam etmektir.

“Hiçbir şey olmuyor. Ne gelen var, ne giden; berbat bir durum bu.”

(Samuel Beckett)

 Yazan: Bahar BOSTAN

Kaynakça:  https://www.youtube.com/watch?v=1ddsl5nPfAc

Albert Camus ve Başkaldırma Felsefesi-Ali Osman Gündoğan

Godot’yu Beklerken-Samuel Beckett

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.