Helen dünyasında, şehri korumaya, terk etmemeye çalışan bir kahraman olarak benimsenen son Bizans imparatoru Constantine XI. Palaiologos Dragases adına…

02.08.2018
Helen dünyasında, şehri korumaya, terk etmemeye çalışan bir kahraman olarak benimsenen son Bizans imparatoru Constantine XI. Palaiologos Dragases adına…

Helen dünyasında, şehri korumaya, terk etmemeye çalışan bir kahraman olarak benimsenen son Bizans imparatoru Constantine XI. Palaiologos Dragases adına…

Bilmekteyiz ki, O’nun ölümüyle Büyük Constantinus ve hatta ilk Roma İmparatoru Augustus’a kadar uzanan büyük bir imparatorluk tarihe karışmıştır. Bizans devletinin gelişmesinin ana kaynakları Roma devlet tarzı, Grek kültürü ve Hıristiyan inancına sahip oluşlarıdır.[1] Kuşaklar boyunca hikâye ve mitlere konu edilen Konstantinopolis’in son İmparatoru Constantine Palaiologos 1405’in 8 Şubat’ında doğdu. İmparator II. Manuil’in yedi oğlunun dördüncüsü olduğu bilinmektedir. [2] Çocukluğu ve gençliği hakkında elimizde çok fazla bilgi yoktur. Fiziksel görünüşü hakkında da bilgi sahibi değiliz.  Ancak, gençliğinde avcılık, ata binme ve savaş sanatları konusundaki yeteneğini herkes bilir der, Mistraslı bibliyofil ve âlim İoannis Dokianos. [3] Bizanslı diğer tarihçiler daha sonraki yıllarda onun hakkındaki methiyelerde maceraperest, zinde, güçlü, dayanıklı ve cesur biri olduğu yönünde bahsedeceklerdir. 1422 yılında Konstantinos on yedi yaşında iken, Osmanlı Sultanı II. Murad’ın İstanbul’u kuşatmasına tanık olmuştu. Konstantinos daha sonrasında, ölümcül bir hata yapacak ve düşmanın oğlu Sultan II. Mehmed’i hafife alacak idi. Mora Prensliği’nde 20 yıl yönetimi iki kardeşiyle sürdürdü. VIII. İoannnis vefat ettiğinde, 6 Ocak 1449’da kırk dört yaşında Mora’nın başkenti Mistra’da imparator ilan edildiğinde Bizans eski gücünü çoktan yitirmiş, İstanbul ve çevresinde sıkışıp kalan bir imparatorluk kalmıştı.[4]  Bizans’ın eski gücünü yitirmiş olduğunu yeni imparatorun 12 Mart 1449’da Mora’dan Konstantinopolis’e gitmek için yabancılardan yardım istemek zorunda kalması imparatorluğun ne kadar zayıf ve güç durumda olduğunu göstermektedir. “Bilinen ilk resmi belgesi 1449’un Şubat ayında Mistras’tan ayrılıp Konstantinopolis’e doğru yola çıkmadan önce yayımlanan ve Gemistos Plethon’un oğullarına imtiyazlar bahşeden altın mühürlü fermandır. Bu fermana,  İsa Adına Romalıların Gerçek İmparatoru ve Otokratı Constantine Palaiologos olarak imzasını koymuştur.”[5]  Şüphesiz ki bu unvanın son İmparatoru olacaktır.

Konstantinos imparator olarak göreve başladığı süreçte, iki hedefi olduğunu kaynaklardan anlamaktayız;  imparatorluğu eski bütünlüğüne,  gücüne ve ferahına kavuşturmak ve Roma kilisesi ile anlaşmayı sağlamak. Türkler, 1453’te şehri ele geçirdikten sonra Osmanlı kontrolündeki Konstantinopolis’in ilk patriği olacak olan Georgios Sholarios keşiş olarak bilinen adıyla Gennadios, Roma kilisesi ile birleşmeye koşulsuz olarak karşı değildi“Birleşmenin politik gelişmelerin zorlaması ve Roma tarafının baskısı ile değil, barış, anlayış, tolerans ve ikna ruhuyla gerçekleşmesi gerektiğine inanıyordu.”[6] Bir diğer görevi ise, Palaiologos hanedanın kalıcılığı ve imparatorluğa varis için bir eş ve imparatoriçe arayışına başlamıştı. Bu görevinin bilincinde olan İmparator 1447 yılında Georgios Sfrantzis’i Gürcistan Krallığına ve Trabzon İmparatorluğuyla evlilik antlaşması için görevlendirmişti. Osmanlı Sultanı II. Murad’ın ölüm haberini alan Sfrantzis, barış ve dostluğu sağlamak, oğlu ve varisiII. Mehmed’i kontrol altında tutmayın en iyi yolunun dul kalan üvey annesiyle Konstantinos’un evliliğini gerçekleştirmenin her iki tarafın çıkarını sağlayacağını düşünmekteydi. II. Mehmed’in üvey annesi, Sırp destopu Corce Brankoviç’in koyu Ortodox kızı Maria yani Mara Brankoviç. 1436’da evlenen çiftin çocuğu olmamıştı.[7] Kocasının ölümünden sonra üzgün olan Mara Hatun ailesinin yanına Sırbistan’a dönerek manastıra kapandı. Konstantinos bu evliliğin gerçekleşmesini istemiş ve Sırp Brankoviç ailesiyle arasındaki bağlarları kullanarak; “Kardeşi Thomas’ın kızı Eleni, 1146’da Mara Hatunun kardeşi Lazar’la evlenmişti.”[8] Her açıdan meşru görülen evlilik Mara Hatunun reddedişiyle gerçekleşmedi. Fikrini değiştirme çabaları boşa çıktı. Evlilik gerçekleşseydi belki de Sultan II. Mehmed üvey annesinin kocasının imparator olduğu ülkeyi fethetmeyecek ve tarih bambaşka bir şekilde yazılacaktı. Buna ilaveten,  1459’da Osmanlılar tarafından tamamı ele geçirilmiş Sırbistan yerine Serez’e yerleşen Mara Hatun’a, Fatih Sultan Mehmet Selanik’teki Ayasofya Manastırı’nı bütün haklarıyla bir fermanla bağışlamıştır.[9] Bu fermanda Mara Hatun, “Bütün Hıristiyan kadınların hanımefendisi” olarak nitelendirilmiştir.[10]

77.jpg

Hiç çocuğu olmayan İmparator iki kez evlenmiş, iki eşini de kaybetmiştir. Georgios Strantsiz’in ona bulmaya çalışacağı üçüncü eş ve imparatorluğa varis bırakma çabaları da sonuçsuz kalacaktır. Bazı Türk vakanüvislerin kurgusudur ki, Fransa kralının kızlarından biriyle nişanlanmış olan İmparator ve şehir fethedildikten sonra drahoması ile şehre gelen Fransız prenses, Hıristiyan İmparator Konstantinos’un değil, Osmanlı İmparatorluğunun yedinci padişahı Sultan II. Mehmed’in eşi ve II. Bayezid’in annesi olacaktı. [11] Bu sırada, ölümü ile ülkeyi yasa boğan, yirmi beş yıl önce dul kalan ve son dört yılını İpomoni adıyla rahibe hayatı yaşayan Dul İmparatoriçe Eleni Palaiologos.  Altı oğlu arasında Sırp asıllı Dragases soyadını benimsemeyi seçen tek oğlu; Konstantinos tüm sıkıntılarını annesiyle paylaşır ve ondan akıl alırdı. Georgios Sfrantzis’in kaynaklarındaki anlatımına bakacak olursak, imparator yalnızca annesine güvenebiliyordu.[12] Annesinden etkilenen Konstantinos, daha sonrasında Sultana elçiler göndermiş, dostluk sözü vererek ateşkes antlaşması yapmıştır. Bu antlaşmanın sağlanmasında Eleni’nin katkısından bahsedebilir. 1452’de Sultan II. Mehmed Konstantin’in bütün itirazlarına rağmen Rumeli Hisarının yapımımı tamamlarken ve şehri hem karadan hem de denizden abluka altına alma planları yaparken, Kostantinopolis’teki durum kritik bir hal almış Ortodoks mu, Katolik mi, Hıristiyan şehri olarak kalacağı bile şüpheye düşmüştür. Sultan yeni yetme ve toy olarak görüldüğü için Papa’lığın bir korkusu ve endişe yoktur, Konstantin’in aksine. “Konstantinopolis halkı en büyük dehşeti yaşıyor, dünyanın sonu ve Deccal’ın gelişi hakkındaki tüm kehanetlerin gerçekleşmek üzere olduğunu hissediyorlardı.”[13]

Başka hiçbir şehrin yaşamadığı kadar kuşatma ve saldırı yaşayan bu şehir ki, daha önce görülmemiş büyüklükteki toplarını dökecek olan Macar asıllı Urban ise yeterli ilgi gösterilmediğinden Bizans yerine Osmanlı hizmetini tercih edecekti.[14] Şunu belirtmek gerekir ki, İmparatorun, şehri savunabilmek amacıyla hiçbir zaman yeterli ölçüde gelmeyen ve gelemeyecek olan askeri yardım için Batı’ya elçiler göndermesi, 1452 senesinde Venedik bayraklı tüccar gemisinin Rumeli Hisarı’ndan açılan top ateşiyle vurulması bu yardımın istenmesinin nedenini oluşturdu. Sonrasında, şunu sormak gerekir; şehirde panik oluşmaya başlamış mıydı? İmparator ve surlar içindeki herkes gelecek günlerin neler getireceğini tartış mıydı? Ortak korku ve panik duygusu onları birleştirmiş miydi? Birçok farklı açıklama mevcut ancak Papa V. Nicolaus’un, Roma ittihadı kabul edene kadar papalığın Doğulu Hıristiyanların yardımına koşamayacağını söylemesi ve Papa’nın kendi öncelikleri doğrultusunda hareket ediyor olduğu aşikâr… Gennadios’un korkuları gerçekleşmiş ve belirttiği gibi Roma kilisenin birleşme politikası baskısı artmıştır. Denizden yardım alabileceği tek yer olan Hıristiyan Batı kilisesi imparatora Katolik inancını ve hiyerarşisini vurgulamaktaydı. Megas Duks Lukas Notaras, Papa’nın yolladığı kardinalin herhangi bir art niyetinin olmadığını, kiliselerin ittihadının Konstantinopolis’te halkın yararına olacağına imparatoru ikna etmiştir.[15] Ortodoks inancına ihanet etmek etmektense ölmeyi tercih ettiğini söyleyen Gennadios keşiş olarak hücresinde inzivaya çekilmiştir. Şunu vurgulamak önemlidir ki, Hıristiyan bir Romalı olarak tek bir Ortodoks dünyası hayali kuran ve 532-537 yılları arasında yarımada üzerine Hagia Sophia’yı yaptıran Iustinianus’un[16] şehrine yardımın ancak Katolik inancının kabulü ile olabileceğini anlıyoruz. Açıkça görülmektedir ki, yardıma en ihtiyaçları oldukları anda büyük bir mezhep kargaşası yaşanmış, Hıristiyan Batı kilisesinden de Batılı devletlerden de yardımın gelemeyeceği açıklık kazanmış ve sokaklarda ayaklanmalar başlamıştır. Dahası, ittihat karşıtları eylem ve propagandalarını ateşleyerek çılgınlık düzeyine çıkarmıştır. Buna ilaveten, Tarihçi Dukas inancına göre “Kiliselerin ittihadını savunan Konstantinos’un ne kadar içten olduğu kestirmek güçtü ve kiliselerin ittihadına bağlılığı bir oyundan ibaretti.” Bir diğer tarihçi Ioannis Evgenikos ise “Babası II. Manuil’in imparatorluğu kurtarmak için Ortodoksluğundan taviz vermediğini” Konstantinos’a hatırlatmıştır.[17] Öyle görünüyor ki, İmparator’un tek düşüncesi şehrini kurtarmaktı.

12 Aralıkta Hagia Sophia’da görkemli bir ayin yapıldı. Şüphesiz ki, korku, panik ve endişe içindeki Konstantinopolis halkını bir araya getirmişti. Papa Nicolaus’un da adı anıldı bu ayinde.  Odaklanılması gereken nokta ise, belki de böyle bir tehlike anında kalabalığın içinde olmak Konstantinos ve halkına huzur vermiştir. Türklerin Mora’yı fethinden dolayı kardeşleri Thomas ve Dimitrios’tan gelip şehri savunan birliklere katılmasını talep eden, lakin büyük bir hayal kırıklığına uğrayan İmparator, ailesinden herhangi bir yardımın gelemeyeceğini anlamıştır. Her şeyden önce, papa ve Venedik’ten gelecek olan yardımı beklemekteydi. Üç Genova gemisi göndermiş olan papa, diğer beş geminin ücretinin kimin ödeyeceği kargaşası oluşmuş ve 1453’ün ilk aylarında İmparator artık gemi ve silah yardımı değil yiyecek talep etmiştir. Düşmanlarına karşı savaşında tüm Hıristiyan dünyası onu terk etmiş görünmektedir. Konstantinos kaçan imparator olarak tarihe geçmeyecek, kalacak ve halkıyla birlikte ölecektir.  Bu arada, İmparator Konstantin, Sultan Mehmed’in yaptığı teslim ol ve şehri teslim et çağrısını geri çevirmekteydi. 23 Mayıs’ta dini yürüyüş sırasında Meryem Ana’nın en kutsal ikonasının, üzerinde taşındığı platformdan yere düştüğü, fırtına ve şiddetli gök gürültüsü altında yağan yağmur sellerinin yürüyüşü durdurduğu, şehri yoğun bir sisin kapladığı, sis kalkınca Hagia Sofia üzerinde Türkleri de etkileyen tuhaf bir ışığın belirdiği, ay tutulması ile birlikte şehrin uzun süre karanlığa büründüğü, ve Tanrı’nın gazaba geldiği için yardımlarını esirgediğine inanıldığı, böylece, şehir halkının moralinin daha da bozulduğu son günler için anlatılanlar arasında yer almaktadır.[18] 29 Mayıs’ta ilk saldırı sonrasında, Giustianiani[19] ve askerleri imparatorun yardımıyla surları başarıyla savununca Türkler geri çekilmek zorunda kaldı.[20]  Bunu takip eden olaylar sonrasında, yaralandığı için mevkisini terk etmek zorunda kalan Giustianiani, ve dolayısıyla moralleri bozulan ve cesaretlerini kaybeden askerleri de mevkisini terk etmiştir. Bu sebeptendir ki, Yeniçeri askerleri bu açığı yakalayacak ve şehre girmeyi başaran ilk askerler olacaktır. Aynı zamanda Osmanlı bayrağını aslan ilk askerler de onlar olacaktır. Tarihçi Kritovulos tarafından kaleme alınan bilgiye göre, “En şiddetli çatışma iç surların delindiği Ayios Romanos Kapısı’nda yaşandı ve Konstantinos Paleologos’un son görüldüğü yer büyük ihtimal burasıdır. İmparator alametlerini savurup atmış ve Hıristiyan şehrine doğru akın eden kâfir selini durdurmak için mücadele ederken sıradan bir asker gibi ölmüştü ve kendisini bir daha gören olmamıştı.”[21]

romanos kapısı.JPG

Günümüzde Mevlena kapı olarak bilinmektedir.

Gennadios, şehirlerin kraliçesi Konstantinopolis’in Türkler tarafından ele geçirilmesiyle, imparatorluğun Hıristiyan döneminin Romalı Constantinus ve annesi Helena ile başlayıp, Konstantinos ve annesi Eleni’nin, Konstantinos’un öldürülmesiyle sona erdiğini ve aynı zamanda şehrin “doğum” ve “ölüm” arasındaki olayların Mayıs ayında gerçekleştiğini belirtmiştir.  Roma da, Romulus tarafından mit ve efsanelerden oluşan bir dünya kurulmuştur, ve İmparator Romulus Augustus ile Batı Roma İmparatorluğu efsaneler ile tarihe karışmıştır. Aynı Bizans imparatorluğu Konstantinos’a olduğu gibi.  Fakat Bizans devleti fikri ve siyasi gelenekleri yaşamaya devam ederek hem eski Bizans toprağında, hem de bir zamanki imparatorluğun sınırları ötesinde etkilerini sürdürmüştür.

Sonuç olarak, Son Bizans imparatoru XI. Konstantinos Paleologos’un İstanbul’a girildiği gün öldüğü tarihçiler tarafından söylenmektedir. Fakat nasıl öldüğü, öldükten sonra ne olduğu, varsa mezarının yeri, o günlerde şehirde olanlar tarafından ve daha sonraki yıllarda, yüzyıllarda hakkında çeşitli anlatımlar oluşacaktır. Bir bakıma efsane ile tarihin iç içe geçmesine neden olanlardan biri de Romalıların son İmparatoru yani Doğu Roma İmparatoru  XI. Konstantinos Paleologos’tur.

 

YAZAN: Merve ALEMDAROĞLU

 

KAYNAKÇALAR

Baştav, Ş. 1989. Bizans İmparatorluğu Tarihi: Son Devir, 1261-1461. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Chelebi, Evliya. Narrative of Travels. 1st ed. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Doukas. 1956. Bizans Tarihi. Translated by VL. Mirmiroğlu. 1st ed. İstanbul: İstanbul Fethi Derneği.

Eyice, Semavi.  TDV İslâm Ansiklopedisi, cilt: 4.

J.W. Barker, Manuel II Palaeologus 1391-1425 (New Brunswick, N. J.,1969),s. 494-5. PLP,IX, no,21500.

Kritovoulos, Ari Çokona, Kritovoulos, and Kritovoulos. Kritovulos Tarihi 1451-1467. 1st ed. Istanbul: Heyamola Yayınevi.

Morgan, Giles. 2010. Yeni Roma Ya Da Konstantin Şehri. Translated by Eylem Çağdaş Babaoğlu. 1st ed. İstanbul: Kalkedon Yayınları.

Nicol, Donald MacGillivray. 1992. The Immortal Emperor. 1st ed. Cambridge [England]: Cambridge UniversityPress.

Nicol, Donald MacGillivray, The Byzantine Lady: Ten Portraits, 1250-1500. Translated by Özden Arıkan. Istanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2001.

Ostrogorski, Georgije. 1995. Bizans Devleti Tarihi. Translated by Fikret Işıltan. 1st ed. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Sakaoğlu, Necdet. Bu Mülkün Kadın Sultanları, Oğlak Yayınları, 4.baskı.

Wheeler, Everett L. And Mark C. Bartusis. 1995. “The Late Byzantine Army: Arms And Society, 1204-1453”. Journal of Interdisciplinary History 25 (3) 461. Doi10.2307/205701

 

 

 

 

[1]Ostrogorski, Georgije. 1995. Bizans Devleti Tarihi. Translated by Fikret Işıltan. 1st ed. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. p.25.

[2] J.W. Barker, Manuel II Palaeologus 1391-1425 (New Brunswick, N. J.,1969),s. 494-5. PLP,IX, no,21500.

[3]Nicol, Donald MacGillivray. 1992. The Immortal  Emperor. 1 st ed. Cambridge: Cambridge University Press. p.39.

[4]Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, 1993-5.

[5]Nicol, Donald MacGillivray. 1992. The Immortal  Emperor. 1 st ed. Cambridge: Cambridge University Press. p.40.

[6]Nicol, The Immortal Emperor, p.43.

[7]Nicol, The Immortal Emperor, p.44.

[8]Nicol, The Immortal Emperor, p.45.

[9]Eyice, Semavi.  TDV İslâm Ansiklopedisi, cilt: 4, sayfa: 221

[10]Sakaoğlu,Necdet.  Bu Mülkün Kadın Sultanları, Oğlak Yayınları, 4. baskı, s. 97-104

[11]Chelebi, Evliya. Narrative of Travels. 1st ed. İstanbul:Yapı Kredi Yayınları. P.38-39

[12]Nicol, The Immortal Emperor, p.46.

[13]Nicol, The Immortal Emperor, p.53.

[14]Wheeler, Everett L. And Mark C. Bartusis. 1995. “The  Late Byzantine Army: Arms And Society, 1204-1453”. Journal of Interdisciplinary History 25 (3) 461. Doi10.2307/205701

[15]Nicol, The Immortal Emperor, p.57.

[16] Gerçek ismi Flavius Petrus Sabbatius olarak bilinmektedir.

[17]Nicol, The Immortal Emperor, p.58.

[18]Nicol, The Immortal Emperor, p.65.

[19]Bizans Kara Surları Komutanı

[20]Nicol, The Immortal Emperor, p.68.

[21]Kritovoulos, Ari Çokona, Kritovoulos, and Kritovoulos. Kritovulos Tarihi 1451-1467. 1st ed. s.261

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.