HİYEROGLİFLERDEN EMOJİLERE: DİLİN GERİYE EVRİMİ

17.12.2018
HİYEROGLİFLERDEN EMOJİLERE:  DİLİN GERİYE EVRİMİ
hiyerogliflerden-emojilere-dilin-geriye-evrimi

Dil, kişilerin duygu ve düşüncelerini sözcükler, işaretler ve imgelerle açıklamasına yarayan, kendisine ait kuralları olan ve bu kurallar çerçevesinde gelişip ilerleyen, bu kuralların sınırlarına bağlı olarak medeniyetlere dinamizm kazandıran veya statik hale düşürerek yok olmasına dahi sebep olabilen bir anlaşma sistemidir.

            En erken dönemde dil imgeleri,piktografik olarak tanımlanan, somut nesnelerin resmedilmesi ile oluşan bir sistemdi. Günümüzden 15.000-17.000 yıl öncesine ait, içerisinde yaklaşık 1500 hayvanın resimlerinin bulunduğu ve 1940 yılında Fransa’daki Montignac köyü yakınlarında 4 çocuk tarafından içine yanlışlıkla girilerek bulunan Lascaux Mağarası’ndaki resimler, piktogramlara örnek olarak verilebilecek belki de en eski buluntulardır.

            Piktogramların sadece somut nesneleri tarifleyebildiği bir ortamda elbette ki insan hikayesini anlatabilmek için, kendisinde olan işitmek gibi, görmek gibi somut olarak ifade edemeyeceği durumları da tanımlamak isteyecekti. İşte bu noktada, aslında ismi verilmemiş ve yasalaşmamışken dahi Say Yasası’na uygun davranan insan, bu arz da elbette kendi talebini doğuracak diyerek İdeografi’yi geliştirdi. İdeografi’de soyut kavramlar kendilerini çağrıştıracak çeşitli şekillerle resmedilmeye başlandı. Şekillerin her biri farklı bir soyut kavramı açıklamıyordu elbette.Her bir soyut kavram için çeşitli şekiller bir araya getiriliyor ve ifade oluşturuluyordu. Piktografi ve ideografi ayrı ayrı anlamlı bir hikaye oluşturmaya yetmeyince, bu kez yepyeni bir dil ortaya çıktı: Logografi! Logografi, ideografi ve piktografinin birleşiminden oluşan, kendisine bugünkü Çin alfabesini örnek olarak verebileceğimiz, resimlerle değil betimsel çizimlerden meydana gelen bir dil imge sistemidir. İşte hiyeroglifler de aslında logografik dil imge sistemi özelliklerine uygun iken,  daha çok dini ögelerin aktarımı ve anlatımı için kullanıldığından “Kutsal Yazı-Tanrıların Sözü” anlamına gelecek şekilde ayrı bir isim almıştır. Hiyeroglifler, sözcükleri veya sözcükleri temsil eden logogramları ve kelimenin anlamını netleştirmek için kullanılan belirleyicileri temsil eden fonogramlardan (ses işaretleri) oluşur. Hiyeroglif karakterlerin,nasıl kullanıldığına bağlı olarak birden fazla anlamı olabilir. Örneğin,”ev” sembolü “pr” olarak telaffuz edilirdi, başka bir deyişle “pr” sesini fonetik olarak temsil etmesi için ev sembolü kullanılırdı. Ancak her fonetik için bir sembolün kullanılması büyük ve karışık ifadelerin açıklanmasını zorlaştırmaktaydı çünkü bu sembollerle oluşturulan kombinasyonlar cümle değil, genellikle kelime oluşturmaya yeter nitelikte hecelerdi. Mısırlılar da bu ses imgeleri ile muhteşem mitolojik karakterler ve hikayeler yarattılar; kutsal şiirler, büyüme tinleri, dualar yazdılar ancak bundan ötesine gidemediler çünkü yazılı kelimeler sonsuza uyarlanabilirken, anlatabilecekleriniz konusunda sert sınırlara sahip olan hiyeroglifler, daha  esnek ve sorgulayıcı bir edebi kültür geliştirmelerine izin veremedi. Mısır, kullandığı bu durağan dil ile statik medeniyet olarak kaldı ve dinamizmi Fenikelilerden aldıkları soyut, resimli olmayan alfabeyi kullanarak kendini ifade etme yönünde olağanüstü betimlemeler yapan Antik Yunan’a kaptırdı. Yunan alfabesi tüm bu güzel Mısır resimlerinden çok daha üretkendi. Bu yüzden Iliada ya da Odysseia Mısırlı değil Yunan oldu.       Bizler bugün M.Ö. 11.yüzyılda kullanılmaya başlanan ve Aramiler aracılığı ile Doğu’da yayılıp Hint, Arap, İbrani ve Kiril alfabelerine evrilen, Fenikeliler tarafından Batı’da yayılıp muhtemelen Etrüskler tarafından da Latin alfabesine evrilen alfabeyi kullanmaktayız. Bu alfabeyi kullanarak kimimiz “İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı” diyerek sessizliğini ve huzurunu; kimimiz “Herkese selam sana hasret” diyerek özlemini; kimimiz “Hasretinden prangalar eskittim” diyerek isyanını ve aşkını yazdı. Mektuplara dudaklar değdirildi, kokular sürüldü,gözyaşları akıtıldı ve kenarları yakıldı, alfabenin donukluğuna duygusunu işlemek istedi insan. Tabi ki bu romantizm de internetin, online yazışmanın icadı ile biçim değiştirmeye başlayacaktı.

            Elbette ki başladı! Hatta o kadar hızlı ilerledi ki, yepyeni bir alfabe ortaya çıktı:Emojiler!         Emojiler, ilk olarak 1998 veya 1999 yılında Japonya’da NTT DoCoMo’nun i-mode Mobile Internet platformunda çalışan ekibin bir üyesi tarafından yaratılmıştır. Zannedildiği gibi İngilizcedeki “emotion” kelimesinden değil Japoncadaki “e” yani resim ve“moji”yani karakter kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır. 


İnsan sosyal bir varlık olduğundan dolayı sürekli olarak iletişim kurmak ister ve aslında dil de tam olarak bu ihtiyaç nedeniyle doğmuş ve gelişmiştir. 
 Ancak iletişimdeki sözel ifadelerin beyinde tam olarak anlamlandırılması, empati kurulması ve iletişimin devamı için salt sesler hiç bir zaman yeterli değildir. Yeterliliği sağlayan en önemli bilgi sinyali ise her zaman yüz ifadeleridir. Dijital ortamda yapılan ve yüz yüze olmadığı için bu ifadelerden yoksun olan iletişimde emojiler, eksik olan bu bilgi sinyallerinin yerini dolduracak büyük bir kurtarıcı gibi ortaya çıkmış, yayılmış, gelişmiş ve günümüzde artık global bir dil olma yoluna girmiştir.   

Öyle ki, fMRI ile yapılan çalışmalarda beynin yüz tanımaktan sorumlu bölgesi Fusiform Gyrus’un emoji görüldüğünde gerçek bir yüz görmüş gibi etkinleştiği ortaya konulmuştur, ki aynı ifadeler yeni doğmuş bir bebeğe gösterildiğinde yüzün tanındığına ilişkin herhangi bir nöral yanıt alınamadığından yetişkin Fusiform Gyrus’undaki bu yanıtın genetik değil,kültürel aktarım yoluyla beynin öğrenmesinden kaynaklandığını göstermiştir.Kimbilir, belki de bu öğrenme, evrim yoluyla gelecek kuşaklara  geçecektir. Ancak bu durum her ne kadar büyüleyici bir durum gibi görünse de, çok büyük bir tehlikeye de işaret etmektedir: Antik Mısır’a dönüş!

(Araştırmada elde edilen fMRI görüntülerinden biri)


Kimbilir, belki de bu öğrenme,evrim yoluyla gelecek kuşaklara geçecektir. Ancak bu durum her ne kadar büyüleyici bir durum gibi görünse de, çok büyük bir tehlikeye de işaret etmektedir: Antik Mısır’a dönüş! Bangor Üniversitesi’nde bir dil uzmanı olan Profesör Vyv Evans’a göre emojiler,İngiltere’nin en hızlı büyüyen dili ve hiyerogliflerin atasının piktogram olduğunu düşünürsek dilin geriye evriminin de başlangıç noktası. Bu birçoğumuza elbette ki gülünç bir hayal olarak görünüyor ancak size yazılan mesajlar içerisinde “uykum geldi” yerine kullanılan uykusu gelmiş yüz, “öpüyorum” yazmak yerine öpücük gönderen yüz, “hastayım” yerine ağzında termometre ve başı bandajlı yüz emojilerini ne kadar sıklıkta gördüğünüzü düşünürseniz profesörün neden endişelendiğini de anlayabilirsiniz. Öte yandan anadilini hiç bilmediğiniz bir insanın Instagram titrinde gördüğünüz yüzük, el ele tutuşmuş bir çift veya el ele tutuşmuş bir çiftin arasına sıkıştırılmış bir çocuk emojileri size o kişinin evli ve çocuklu olduğunu anlatabiliyorsa, emojiler geriye evrimi başlatan global bir dil olma yolunda farkettiğimiz ya da edemediğimizden çok daha hızlı bir ilerleme kaydetmiş demektir. Yani yüzyıllarca acı verici gelişmeden sonra,John Milton, William Wordsworth, Shakespeare’e ve ötesine geçtikten sonra, tüm kelimeleri entropiye sokarak yok etmeye karar verdik ve artık Antik Mısır dönemlerine geri dönüyoruz. Muhtemelen bir sonraki durağımız olan Taş Devri bizi kocaman sırıtışlı sarı bir yüzle bekliyor olacak.

 

 

Kaynakça:

Hogg, M., ve Vaughan, G. M. (2007). Duygu ve duygulanım. Emre Çetin ve Hakan Ergül

(Der.), içinde, Sosyal Psikoloji (ss. 96-98). Ankara: Ütopya.

Hogg, M., ve Vaughan, G. M. (2007). Sözel olmayan iletişim. Emre Çetin ve Hakan Ergül

(Der.), içinde, Sosyal Psikoloji (629-643). Ankara: Ütopya.

ETİKETLER:
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.