Karanlık Bir Çağa Doğan Işık; Fürûğ

Karanlık Bir Çağa Doğan Işık; Fürûğ

Fürûğ Ferruhzad 5 Ocak 1935 tarihinde Tahran’da dünyaya geldi. Çocukluk ve gençlik dönemlerini orta halli bir aile ortamında geçirdi. Bir ordu mensubu olan babası Muhammed Ferruhzad çocuklarının eğitiminde kendine özgü bir tarz izledi ve Fürûğ’un da söylemi ile onları askeri bir disiplinle yetiştirmeye çalıştı. Aynı zamanda Albay Ferruhzad baskıcı, otoriter ve müdahil kişiliğine rağmen eğitime ve entelektüeliteye önem veren bir adamdı. Evlerinde geniş bir kütüphane vardı ve babası tam bir şiir tutkunu olduğundan bu durum Füruğ’un şairliği üzerinde olumlu bir etki bıraktı. Fürûğ, ilkokulun ardından Husrev-i Haver Lisesi’nin orta kısmını bitirdikten sonra Kız Sanat Mektebi’ne başladı. Daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nde ressamlık eğitimi gördü. Bu sanatların etkileri şiirlerinde göze çarpmaktadır. Fürûğ Ferruhzad’ın ikisi kız olmak üzere altı kardeşi vardı. Bu altı kardeşten en büyükleri Puran Ferruhzad çevirmen olarak üne kavuştu, erkek kardeşlerinden biri olan Feridun Ferruhzad ise şarkıcı ve şovmen olarak 1966’dan sonra adını duyurmaya başladı. Ancak ailedeki en ünlü kişi Fürûğ idi. Farsçada ışık demekti Fürûğ.

Fürûğ Ferruhzad ve kardeşi Feridun Ferruhzad

Fürûğ çocukluğundan itibaren toplumun kendisi için biçtiği rolleri bir türlü benimseyemedi. Esasında benimsemek adına bir çaba gösterdiği de söylenemezdi. Dönemin İran’ı, Şah Rıza ve Humeyni arasındaki çekişmelerin yoğun yaşandığı ve hangi dünya görüşünden olunursa olunsun kadının varlığına yer verilmeyen bir dünya idi. İran’da yaşadığı yıllarda Rıza Şah birtakım sol aydınları ve Tudeh Partisi‘ne katılıp sonradan ayrılan aydın ve yazarları tutuklatmış aynı zamanda İran kadınının İslam kurallarına göre gelenekselleşen başörtüsünü bir kenara bırakmasını isteyerek ‘Keşfi Hicap’ yasa tasarısını yaşama geçirmiştir. O dönemde Sadık Hidayet yazmış olduğu ‘Kör Baykuş’ romanını Rıza Şah’ın sansüründen saklayarak Hindistan’a götürmüş ve orada fotokopiler halinde yayımlamıştır. Bu roman esasen İran’ın ilk önemli romanıdır ve Fars dilinde romancılığın temelini oluşturmuştur. Ayrıca o dönem yaşanan kadın cinayetlerinden sonra baba erkilliği, çocukların ve kadınların öldürülmesini çok incelikle ele alarak çizmiş Sadık Çubek’in ‘Sabır Taşı’ adlı eserinin ana temasını oluşturmuştur. Fürûğ yaşadığı dönem resmini ‘Ey Şanlı Vatan’ şiirinde bize şöyle anlatmaktadır;

Ben öyle yaratıcı bir kitle içinde doğmuşum ki,
Ekmeği yok, yok ama
Öyle bir geniş görüş sahası var ki,
Şimdiki coğrafi sınırları
Kuzeyden şen yeşil Atış Meydanı’na1
Güneyden tarihi İdam Meydanı’na2
Ve kalabalık yerlerde Tophane Meydanı’na varmaktır.3

On üç on dört yaşlarında şiir yazmaya gazel ile başladı. Ne var ki Fürûğ bunlardan hiçbirini yayımlamadı. Bu dönemde ilgisi yalnızca şiirle de kalmadı, çok güzel kompozisyonlar yazarak düzyazıdaki başarısını da sergiledi. Okuyordu, yazıyordu ve daimi olarak sorguluyordu. Zihni sürekli üretmeye, yetinmemeye ve kalıpları yıkmaya odaklıydı. Öncelikle büyüdüğü evden kurtulmak adına on altı yaşındayken kendisinden on beş yaş büyük olan İran’ın hiciv yazarlarından Perviz Şapur ile evlendi. Ancak evlilik hayatı fazla uzun sürmedi, anlaşmazlık gerekçesi ile eşinden ayrıldı. Fürûğ’un bir oğlu vardı ve İran’da şeriat yasalarına göre velayet hakkı babanındı. Bu nedenle Fürûğ oğlu Kâmyâr’dan ayrı düştü ve bir daha oğlunu hiç göremedi. Oğlu için yazdığı şiirin bir bölümü şöyledir;

-Oğlum Kâmyâr’a-

Bu şiiri sana söylüyorum susamış bir
yaz gün batımında başlangıcın bu
uğursuz yarı yolunda bitimsiz bu
acının köhne mezarında

Bu sana son ninnimdir yavrucağım
senin beşiğinin yanında salınır belki bir gün
bu yaban çığlığım gençliğinin göklerinde yankılanır

Bırak benim avare gölgem senin
gölgenden uzak ve ayrı kalsın bir gün
kavuşuruz ve o gün varsa aramızda
sadece tanrı kalsın.

Fürûğ Ferruhzad ve evlat edindiği oğlu Hüseyin

Fürûğ Ferruhzad’ın ilk şiirleri Hâddenihâ adlı dergide yayımlandı. Sanat hayatının kapılarını bir şair ve ressam olarak aralayan Fürûğ, 1954 yılından itibaren şiir kitaplarını yayımlamaya başladı. Şiir yazmak onda nefes almakla eş değerdi. Şiire olan tutkusunu babasına yazdığı bir mektupta şöyle dile getirmiştir;

”Gecem gündüzüm hiç kimsenin şimdiye kadar söylemediği yeni ve güzel bir şiir söylemenin düşüncesiyle geçiyor. Kendimle baş başa kalamadığım ve şiir düşünmediğim gün, bana boşu boşuna geçen bir günmüş gibi geliyor. Belki şiir beni mutlu edemez gibi görünüyor olabilir ama ben mutluluğu başka bir şekilde algılıyorum. Benim için mutluluk güzel elbiseler, iyi yaşam ya da güzel yemekler değil, ben ruhen huzurlu olduğumda mutlu oluyorum ve şiir ruhumu huzurlu kılıyor. Eğer, insanı hırslandıran güzel şeylerin hepsini bana verip şiir söyleme kudretini benden alırlarsa; kendimi öldürürüm. Siz bana bir zaman izin verin, bırakın diğerlerinin gözünde mutsuz ve derbeder olayım; göreceksiniz, asla hayatımdan sızlanmayacağım.”

1958 yılından itibaren film teknikleri ve sinema ile de yakından ilgilenmeye başlayan Fürûğ’un hayatında yedinci sanatın4 da oldukça önemli bir yeri vardı. Dönemin ünlü sanatkârları ve yazarları arasında yer alan İbrahim Gülistan ile birlikte başta sinema olmak üzere çeşitli alanlarda çalıştı. 1959 yılında hem dil hem de sinema eğitimi almak için Londra’ya gitti. 1962 yılında cüzzamlılar ile ilgili bir belgesel yapımı için Tebriz’de çalışmalara başladı. 1963 yılında Batı Almanya’da düzenlenen Ober Havzen Film Festivali’nde en iyi belgesel film ödülüne layık görüldü Hâne-i Siyâh Est (Ev Karadır). Fürûğ, bu filmi Tebriz’deki Baba Bağı Cüzzamlılar Evi’nde on iki günlük bir çalışma ile çekti. Cüzzamlıların güvenini kazanmak için bu süre zarfında onlarla yaşadı ve oğlu Hüseyin’i cüzzamlılar evinden evlat edindi. Daha sonraki yıllarda İtalya, Almanya ve Fransa’yı kapsayan bir seyahatte bulundu ve Almanca, İtalyanca öğrendi. 1965 yılında Unesco Kültür Birimi tarafından  Bernardo Bertolucci yönetmenliğinde Fürûğ’un hayatını konu alan otuz dakikalık bir belgesel filmi hazırlandı. Kendi ifadesi ile yalnız bir kadın olan, kocasından ayrılmasıyla daha da yalnızlaşan, şiiri ve sinemayı sanat hayatının bir sırdaşı olarak algılayan Fürûğ Ferruhzad 1967 yılında otomobiliyle geçirdiği bir trafik kazasında yaşamını yitirdi.

Hâne-i Siyâh Est-Ev Karadır (1963)

Fürûğ Ferruhzad 1952 yılında ilk şiir kitabı Esîr’i yayımladı. Bu kitaptaki şiirlerinden biri olan İsyan, Füruğ’un hayatında karşılaştığı sıkıntılarını ve kendine yüklediği problemlerini elemli bir şekilde dile getirir. O bu şiirinde kendisini klasik geleneklerin ve geleneksel yaşam tarzının kafesinde esir kalmış bir kuş gibi nitelemekte ve kurtulmaya, kanat çırpmaya çalışmaktadır.

Dudaklarıma suskunluk kilidi vurma
Söylenmemiş hikâyem var gönlümde
Ayağımdan ağır bağları çöz
Bu sevdadan dolayı perişan gönlüm
Gel ey adam, ey bencil yaratık
Gel aç kafesin kapılarını
Bir ömür boyu beni zindana tıktıysan da
Şu bir nefes için salıver artık beni

1956 yılında ikinci şiir kitabı ‘Duvar’ Tahran’da yayımlandı. Kocasından ayrıldıktan sonra çıkardığı bu şiir kitabında Fürûğ güçsüzlük, şaşkınlık ve yalnızlığa karşı mücadele veriyor ve şiirlerinde hemen her şeye isyan ediyordu. 1957 yılında İsyan  isimli şiir kitabını yayımladı. Eserinde diğer kitaplarından farklı olarak ana tema ölümdür ve bu üzüntü giderek şairin ruhunu gölgelemektedir. Fürûğ burada şairlik tecrübelerine dayanarak kendi atmosferini yaratmak istemiş, artık geri dönüşü olmayan bir yola girmiştir ama asıl dönüşümü dördüncü şiir kitabı ‘Tevellûd-i Diğer’ ile olmuştur. Eski tarz şiirlerinden sıyrılarak çağdaş Fars şairleri arasına bu şiiri ile girmiştir. O, bu şiiriyle yeni bir hayata özellikle de şairlik dünyasında yeni bir tarza kavuşmuştur. Şiirde kendisini uçsuz bucaksız okyanusların yalnızlığında yaşayan bir periye benzetmekte, insanın çok uzun süreler geçmişte gizli ve yalnız yaşayabileceğini ve bunun anlamının da ölüm olduğunu ifade etmektedir. Kendisi de çok uzun süren böyle bir hayat sonucu yalnızlık yolculuğundan hatıralarla döndükten sonra, geçmişin bir çukur olduğunu ve içinde inci aranmaması gerektiğini, öyle olsaydı kendisinin de oradan dönmeyeceğini dile getirmiştir. Artık Fürûğ son iki şiir kitabında  özgün bir tarz yakalamış, kendinden önceki Fars şairlerinden oldukça az oranda etkilenmiş, felsefi ve sosyal konulara eğilmiş şiirlerini bu çerçevede kaleme almıştır.

Ve böylecedir
birisi ölür
ve birisi yaşar
hiçbir avcı,
çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır

Ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
okyanusta yaşayan
ve yüreğini tahta bir kavalda
usul usul çalan
küçük hüzünlü bir peri
geceleri bir öpücükle ölen
ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan

Fürûğ Ferruhzad dildeki ifade rahatlığı, içtenliği ile toplumunun sıkıntılarını ve problemlerini yalın bir şekilde ifade ettiğinden birçok Fars şairini etkilemiş ve Fars şiirinde son elli yılın en büyük temsilcilerinden biri olmuştur.

Fürûğ Ferruhzad (1935-1967)

Demet Taştemir

 

Dipnotlar

1.”Tir Meydanı”. Tahran’ın kuzeyinde askeri eğitim için kullanılan meydan. Bazen siyasi mahkumların kurşuna dizilmesi için de kullanılırdı.

2.Tahran’ın güneyinde bir meydan. Eskiden burada idamlık mahkumları herkesin gözü önünde asarlardı.

3.Tahran’ın merkezinde bir meydan. Eskiden bazen siyasi idamlara sahne olurdu.

4.Yedinci sanat, güzel sanatların geleneksel altı dalına (resim, heykel, mimari, dans, şiir ve müzik) sonradan eklenen ”sinema sanatı” nı anlatan deyimdir.

 

 

Kaynakça

Ferruhzad, Fürûğ (1978). Sadece Ses. Çev. Abbasali Djavadi

Şentürk, Utku (2014). ‘Rüzgarın Sürüklediği Şair Fürûğ Ferruhzad’ (http://meydangazetesi.org/gundem/2014/03/ruzgarin-surukledigi-sair-furug-ferrhzad/)

Yıldırım, Nimet (1999). ‘Fürûğ Ferruhzad ve Şiiri’. A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi 12: 193-214

 

 

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.