Kaygan Bir Zemin: Kaygı

16.08.2019
Kaygan Bir Zemin: Kaygı

 

‘”Kaygıdan kaçmaya çalışır, yapamaz çünkü onu sever;                                                                                                                                                                                   Kaygıyı gerçekten sevmek ister, yapamaz çünkü ondan kaçmaya çalışır. ”’   Søren Kierkegaard

 

 Kaygı hepimizin sık sık duyduğu, telaffuz ettiği, kendi düşünce ve hayata bakış açısına  göre yorumladığı bir kavram. Varoluşçulukta ilk olarak S. Kierkegaard’ın hiçlikten kurtulmak için gerekli olan bir ruh durumu olarak ele aldığı kaygı kavramını psikoloji bilimi içerisinde ise ilk defa S. Freud egonun bir işlevi olarak ele almıştır. Genel bir tanım yapılacak olursa kaygı; bireyin yaşamında  hayali ya da gerçek olarak karşılaştığı olay ya da durumlar karşısında ortaya çıkan tedirginlik ya da akıl dışı korku durumudur. Bu durumun şiddeti ve yaşanma sıklığı ise bireylere göre çeşitli aralıklarda değer alabilir. Aşırı uyarılmışlık hali olan kaygı, korku duygusu ile sıkça karıştırılmaktadır. Korkunun doğduğu nesne belirli iken kaygının belirli bir kaynağı yoktur. Korku kısa süreli ve şiddetli yaşanırken kaygı ise uzun süreye yayılır.

Kaygının temel bileşenleri endişeli-rahatsız edici düşünceler ve hisler, bedensel tepkiler ve davranış değişiklikleridir. Bu bileşenler birbirlerinden bağımsız değil, birbirlerini besleyici niteliktedirler. Bileşenler arası etkileşim sıklığı ise bireyin kaygı düzeyini bizlere gösterir. Rahatsızlık verici düşünceler, güven kaybı, kaçma-kaçınma ve yaşam olayları ise  bu sıklığın sürekli olarak görülmesinde rol oynayan etmenlerdir.

Kaygı, düzeyi normal olduğu zaman insanın işlevselliğine katkıda bulanan güdüleyici  bir özellik gösterir. Bir bozukluk olarak görülmesi için hiç olmaması ya da aşırı düzeyde olması  gerekir. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM V) ‘nda kaygı bozuklukları; yaygın kaygı bozuklukları, panik bozukluğu, fobik bozukluklar, ayrılma kaygısı bozukluğu, seçici konuşmazlık, maddenin -ilacın-  yol açtığı kaygı bozukluğu, başka bir sağlık durumuna bağlı kaygı bozukluğu şeklinde sınıflandırılmaktadır. Kişi aşırı kaygılı olması durumunda ‘kötü bir şey olacakmış’  gibi hisseder ve alt sınıflamalarında belirtilen  çeşitli fizyolojik belirtiler gösterir. Anksiyete olarak da adlandırılan kaygı bozuklukları bireyin gündelik yaşamını olumsuz yönde etkiler, işlevselliğinde azalmaya sebep olur. Kaygı bozukluğu yaşayan bireylere halk arasında ‘evhamlı, vesveseli’ gibi yakıştırmalarda bulunulmaktadır. Ama unutulmamalıdır ki bu bireylerin zihin yükü  fazladır ve ruhları yorgundur. Fiziksel yaralanmalar olduğu gibi ruhsal yaralanmaların da olabileceği anlaşılmalı, kabul görmeli ve kaygı bozukluğu yaşayan bireylerin ruh sağlığı uzmanlarına başvurması gerekmektedir. Böylece hayat kaliteleri artacaktır.

Peki…

J. P. Sartre’ ye göre insanın eylemlerini yönlendiren kaygı, Otto Rank’ a göre ise insanın doğduğu an onu tatmasından itibaren  yaşam boyunca varlığını sürdürür.  Öyleyse sizce nedir kaygı?

Hilal Melike Duran

Kaynakça

Erdem Çiftçi – Bir Yazgı Olarak Kaygı

Uz. Psikolog Karin KARAKULAK ÖZKAN – Kaygı

Faruk Manav – Kaygı Kavramı

Pınar Başpınar –  Kaygının Bilişsel ve Fizyolojik Bileşenlerine  Yönelik  Tedavilerin Etkinliği

Uz. Dr. Burhan Burhanoğlu –  Kaygı nedir, nasıl oluşur?

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

  1. Ali Buğra dedi ki:

    Kaygı kaybetme ve yetersizlik korkusundan başka bişey değildir. Ve benim gözümde meçhul yarınların en ufak kaygısı bile yaygın anksiyete bozukluğudur. Var olsun aborjinizm