KIRATIN SÜVARİSİ

25.08.2019
KIRATIN SÜVARİSİ

Eğer bana “Cumhuriyet Nedir? Diye sorarsanız, size cevabım şudur; Cumhuriyet benim işte!İslamköy’den çıkmış bir köylü çocuğunu Cumhurbaşkanı yapan, Cumhuriyet’tir.Cumhu- riyet budur. Bunu Büyük Atatürk’e borçluyuz.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Cumhuriyet rejiminin kendisine ne ifa-de ettiğini bu sözlerle anlatıyor. Yeni devletin ilk yılında 1924 yılında dünyaya geldi Süleyman Demirel. Isparta’nın Atabey ilçesine bağlı İslamköy’de. Çalışkan yapısıyla dikkat çekiyordu. Afyon’da lise eğitimini bitirdikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesini kazandı. İslamköy’de doğan Süleyman artık mühendisti.
Demokrat Partinin hükümette olduğu, üniversite gençliğinin sokaklara döküldüğü yıllardı.
Genç Süleyman, Devlet Su İşleri Barajlar Daire Başkanı olduğunda 30, Devlet Su İşleri Genel Müdürü olduğunda ise 31 yaşındaydı. Okulu bitirdikten sonra devlet kademesinde işe girmiş ve hızla yükselmişti. O artık Menderes’in sular müdürüydü. 27 Mayıs ihtilali sonrası kamudan ayrılmak zorunda kaldı. Hem ODTÜ’de ders veriyor hem de Amerikan Morrison şirketinde danışmanlık yapıyordu. O zamanlar çalıştığı şirketin isminin üzerine yapışacağını, gazetelerde Morrison Süleyman manşetlerini göreceğini tahmin bile etmezdi belki de. Demokrat Partinin devamı olarak kurulan Adalet Partisi’yle siyaset hayatına girdi. 1962 yılında AP’nin idare kurulu üyesi oldu. Partinin yönetim kadrosundaydı. 1964 yılında AP başkanı Ragıp Gümüşpala’nın zamansız ölümü üzerine Adalet Partisi Genel Başkanı oldu. Henüz kırk yaşındaydı. Türkiye’nin en çok oy alan partinin başına geçmişti. Milletvekili bile değildi ve İsmet Paşa’nın koalisyon ortağıydı. 10 Ekim 1965 seçimlerinde Isparta’dan milletvekili oldu. Genel başkanı olduğu AP ise oyların %52’sini alarak iktidar olmuştu. 41 yaşındaki Süleyman artık başbakandı. Bu kolay bir iş değildi. Ülke ihtilalin gölgesinden henüz çıkamamış ve bir başbakan idam edileli henüz 4 yıl bile olmamıştı. Oturacağı başbakanlık koltuğunda darağaçları vardı. Hayatında ilk defa ortaokul öğrencisiyken gördüğü İsmet Paşa’dan, ikinci karşılaşmalarında iktidarını alıyordu. Süleyman genç cumhuriyetin 12. başbakanıydı artık. Siyasetin basamaklarını çok hızlı çıkan bu genç adam, bu basamaklarla en yukarıya Çankaya’ya kadar çıkacak ve inişli çıkışlı bu yolculuk tam 36 sene sürecekti. Demokrat Parti’den kalma kıratın süvarisi Süleyman, 1969 ve 1970 erken seçimlerinin de galibiydi. Ülkede anarşi baş göstermiş, 68 olaylarının yansıması Türkiye’yi de vurmuştu. Ekonomi batık haldeydi. 12 Mart 1971 günü tam 11 yıl önce bir iktidarı yıkıp bir başbakanı deviren el yeniden devredeydi. Türk Silahlı Kuvvetleri, kıratın süvarisinin başbakanlıktan istifa etmesini, bağımsız bir hükümet kurulmasını aksi takdirde yönetime el koyacağını ifade eden bir metin yani muhtıra göndermişti. Demirel istifa etti. Başbakanlık gitmişti ama meclisin açık kalmasını sağlamış, askerin yönetimi ele almasını engellemişti. Onun olmadığı yıllarda hiçbir şey değişmedi. Anarşi sokakları kan gölüne döndürmeye devam etti. İsrail başkonsolosu, Mahir Çayan ve bir grup sol örgüt üyesi tarafından öldürüldü. Ekonomi 70 sente muhtaç hale geldi. Karaborsa halkın korkulu rüyası olmuştu. Demirel’in kıratı sürmesine izin verilmeyen yıllarda karşı tarafta CHP’de uzun yıllar sonra bir değişim olmuştu. 80’lik İsmet Paşa kongrede Bülent Ecevit’e yenilmişti. Artık Demirel’in karşısında genç, dinamik, kitleleri harekete geçirebilen bir lider vardı. Demirel’in siyasette tek rakibi artık bu genç Karaoğlan olacaktı. 70’li yılların ortalarında Ecevit CHP’yi şaha kaldırmış, Kıbrıs Fatih’i olmuştu. AP’nin uzun yıllardır değişmeyen seçimlerden birinci parti çıkma geleneğini bozmuş CHP’yi birinci parti yapmıştı. Birinci parti çıkamasa da sağ partilerin çoğunluğu mecliste sayıca fazla olduğundan AP,MSP,MHP ve CGP tarafından 1975 ve 1977 yıllarında kurulan Milliyetçi Cephe hükümetlerinin başbakanı ise yine Süleyman Demirel’di. Demirel’in başbakanlığı devam ederken ülke de Sağ-Sol kavgası diye adlandırılan terör doruk noktalarına çıkmıştı. Güneydoğuda Apocular adı ile PKK terör eylemlerine başlamıştı. Meclis aylardır Cumhurbaşkanı seçemiyordu. Demokrasi tıkanmış, sokaklar kutuplara ayrılmıştı. Yine o bilinen el sahneye çıktı. Tarih 12 Eylül 1980’di. Türk Silahlı Kuvvetleri emir komuta zinciri içerisinde bir darbe yaparak yönetime el koymuştu. Bu sefer ki diğerlerinden farklıydı. Gelenler her şeyi ama her şeyi yerinden oynattılar. Partiler kapatıldı, siyasetçiler siyasetten men edildi. Eskiye dair ne varsa değiştiriliyordu. Herkes Demirel’in artık tarih sahnesinden çekilmek zorunda kaldığını düşünüyordu. 1980 yılında ikinci kez elinden alınan başbakanlık koltuğuna 1991 yılında bir kez daha oturacaktı. 80’li yıllar Türkiye’nin her alanda başkalaştığı yıllardı. Demirel’in Devlet Planlama Teşkilatı’nın başındaki adamı Turgut Özal Anavatan Partisi ile iktidara gelmişti. Türkiye liberalleşiyor hatta sosyalleşiyordu. Döviz yasakları kalkıyor, yurt dışına çıkmak özgürleşiyor, ihracat ve ithalatta patlama yaşanıyordu. Özallı yıllarda hiçbir şey eskisine benzemiyordu. Sağ- Sol kavgası bitmiş sokaklar temizlenmişti fakat bu sefer ülkenin güneydoğusu yanıyordu. Terör güneydoğuyu etkisi altına almıştı. Özal üzerinde Demirel’in çok fazla emeği vardı. Onu siyasete sokmuş hatta cuntacılara hükümetlerine almalarını tavsiye etmişti. Özal, Demirel’in siyasete dönmesini istemiyordu. Demirel’in dönmesinin kendi sonu olacağını düşünüyordu. Özal, mecliste yasakların kalkmasına karşı çıktı ve 1987 yılında Türkiye referanduma gitti. 12 Eylül’ün getirdiği siyasi yasakların kalkmasını oyladı. 70 bin oy farkı ile siyasi yasaklar kalktı. 12 Eylül’de uzaklaştırılan siyasetçiler yeniden meydandaydı. Yasakların kalkmasından 15 gün sonra Demirel Doğru Yol Partisi’nin genel başkanlığına seçildi. Bu dönemde solun yeni bir lideri vardı. Bu lider İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü’ydü. 80’li yıllara damga vuran, Türkiye ile dünyayı buluşturan, liberalleşmenin öncüsü Turgut Özal 9 Kasım 1989 günü Çankaya’ya çıktı. O artık Türkiye Cumhuriyetinin 8. Cumhurbaşkanıydı. Özal, askeri rejim sayesinde geldiği başbakanlık koltuğundan rejimi getiren Evren’in koltuğuna Cumhurbaşkanlığına geçmişti. Aslında bu koltuğa Demirel ile yarışmamak için çıkmak istemişti. Demirel ile yarışmak istemiyordu. Bir ipte iki cambaz oynamaz diyordu. Hatta siyasi yasakların kalkması döneminde Demirel’e haber göndermiş “Gel yasakların kalkması için çabalama, ben de senin Cumhurbaşkanı olmanı sağlayayım“ demişti. Demirel’in kabul edeceğini düşünüyordu. Demirel “Benim senin lütfuna ihtiyacım yok. Geleceğim yere ben kendim gelirim. Halkım beni getirtir o koltuğa oturtur” diye sert bir cevap verdi. Özal ile Demirel’in arasındaki ipler tamamen kopmuştu. Takvim 20 Ekim 1991 gösterdiğinde Türkiye yeniden sandık başına gitmişti. Seçim günü Çankaya Köşkü’nde Özal, ANAP’ın başında Mesut Yılmaz, DYP’nin başında Süleyman Demirel, SHP’nin başında Erdal İnönü, RP’nin başında Necmettin Erbakan, DSP’nin başında Bülent Ecevit vardı. Tam bir liderler yarışıydı ve bu yarışı aralarında en eski olanı kazanmıştı. Demirel yeniden başbakandı.
17 Nisan 1993 günü herkesi şok eden bir haber geldi. Başbakan Demirel, Aydın’da halka sesleniyordu. Bir danışmanı yanına gelerek bir not uzattı. Notta Cumhurbaşkanı Özal’ın vefat ettiği yazıyordu. Demirel notu okuduğu anı gök kubbe başıma çökmüş gibi hissettim diye tanımlayacaktı. 80’li yılların sempatik, babacan yüzü Özal vefat etmişti. Büyük bir kayıp yaşanmıştı aynı zamanda Çankaya boşalmıştı. Devlet boşluk kabul edilmez fıtratından Çankaya’nın bir an önce dolması gerekiyordu. Herkesin aklında tek bir isim vardı. Bu isim 30 yıldır siyasetin içinde olan, darbelerle koltuğundan indirilmiş, 6 kez gittiği başbakanlık koltuğuna 7.kez gelmeyi başarmış mevcut başbakan Süleyman Demirel’den başkası değildi. 16 Mayıs 1993 günü uzun demokrasi koşusunun son durağına Çankaya’ya Türkiye Cumhuriyetinin 9. Cumhurbaşkanı olarak çıktı Süleyman Demirel. O, Çankaya çıkmış onun bıraktığı başbakanlık koltuğuna ise bir kadın, Tansu Çiller oturmuş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın başbakanı olmuştu. Cumhurbaşkanlığı süresinde hep bir katalizör olmaya çalıştı Demirel. Tarafsızlığını herkese kabul ettirdi. 2000 yılına gelinip görev süresi dolduğunda Çankaya’da kalması için teklif siyasi hayatı boyunca yarıştığı, en büyük rakibi Ecevit’ten geldi.Ecevit bir anayasa değişikliği yapılmasını ve bir dönem daha Cumhurbaşkanı olmasını talep etti Demirel’den. Demirel partisinin desteğine güvenemediğinden bu teklifi kabul etmedi. 16 Mayıs 2000 günü Çankaya köşkünden de 40 yıla yakın emek verdiği siyasetten de sessizce çekilerek Güniz sokaktaki evine gitti.
Yasaklarla, darbelerle, demokrasi denemeleri ile geçen 40 yıla yakın bir siyasal hayat. Bu cumhuriyet Demirel’in de dediği gibi onu İslamköy’den çıkartmış, bu devletin en başına Çankaya köşküne kadar taşımıştı. Demirel 17 Haziran 2015 günü 91 yaşında vefat etti. Sağ tarafın tartışmasız lideri Süleyman Demirel; sağcısının, solcusunun, komünistinin, milliyetçisinin omzunda beraber taşınarak toprağa verildi. Ardında fötr şapkasını, barajlarını, hazır cevaplarını, esprilerini ve en önemlisi Cumhuriyet için, demokrasi için yaptıklarını bıraktı.

Gökhan Çantaoğlu

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.