Korkularımız Evrimsel Kökenli Olabilir mi?

16.11.2018
Korkularımız Evrimsel Kökenli Olabilir mi?

Antik Yunan’da korkular “olması gereken” ve “patolojik olan” şeklinde ikiye ayrılmıştır. Olması gereken korkulara “deos (ing. fear)” adı verilmiştir ve bu korkular; normal, bilinçli korkulardır. Vücut için bir “alarm sistemi” vazifesi görür. Patolojik korkulara ise “phobos (ing. phobia)” denilmiştir. Patolojik korkuların, olması gereken korkulardan farkı organizmanın gerçeklik ile karşılaşmasına rağmen korkusunun devam etmesidir. Kişi aslında bu korkusunun mantıkdışı olduğunun farkındadır. İşte bu patolojik korkulara fobi denir. Fobi; kaçış olgusuyla birlikte yoğun ve irrasyonel bir korkudur.

Phobos, Yunan mitolojisinde korku Tanrısıdır. Savaş Tanrısı Ares ve Afrodit’in oğludur. *”Afrodit, Ares ve bebekleri Eros ve Phobos“. Pompeii C1st A.D. Napoli Ulusal Arkeoloji Müzesi’nden Grek-Romen freski*

İnsan, doğası gereği hayatta kalma ve üreme içgüdüsüne sahiptir. Tarihsel süreç boyunca insanlar onlara zarar verebilecek hayvanlardan kaçmış ya da onlardan kendilerini korumak için bazı savunma teknikleri geliştirmişlerdir. Mağarada yaşayan, avlanmak ya da toplayıcılıkla karnını doyurabilmek için birçok tehlikeli ve zehirli hayvanların doğal alanına giren insan, her an bu tehlikelere karşı tetikte olmak zorunda kalmıştır. Bu tetikte olma durumu, bazı teorilere göre günümüzdeki fobilerimizi şekillendirmiştir.
Fobiler dünyada oldukça yaygındır. Hatta fobisi olmayan bireyler yok denecek kadar azdır. Amerikan Psikiyatri Birliği’ne göre fobiler kadınlar arasında en yaygın görülen psikiyatrik hastalıktır ve erkekler için bu ikinci sırada yer alır. Birçok fobi nesnesi ya da durumu, potansiyel olarak güvenlik ve esenlik için tehdit oluşturan şeyleri içerir. Yılanlar, örümcekler ve tehlikeli yükseklikler, potansiyel olarak ölümcül olabilecek şeylerden birkaçıdır.
Dünya Sağlık Örgütü(WHO), her yıl trafik kazalarından ölen insan sayısının yaklaşık 1.25 milyon kişi olduğunu açıklamıştır. Trafik kazaları, dünyada ölüm nedenleri arasında 9.sırada yer alırken, 15-29 yaş aralığındaki gençler için birinci sıradadır. Hatta gerekli önlemler alınmadığı takdirde, 2030 yılında ölüm nedenleri arasında beşinci sıraya çıkabileceği söylenmiştir. Her gün haberlerde sürekli trafik kazaları görmemize ve bazen çevremizde, yakınlarımızda şahit olmamıza rağmen neden toplum genelinde “taşıt fobisi” oluşmaz? Trafik kazaları günümüzde insanların büyük ölçüde ölümüne sebep olurken neden günlük hayatta bile nadiren rastladığımız örümcek, yılan vs. gibi hayvanlardan korkarız?

Araknofobi: “örümcek korkusu”

Pozitif Psikoloji alanının kurucu babası olarak tanınan ve “öğrenilmiş çaresizlik (learned helplessness)” teorisiyle dünyada ses getiren Martin E.P Seligman, korku ve fobilerin sebeplerini “Hazırlıklı Öğrenme (preparedness theory)” teorisini ortaya atarak açıklamıştır. Seligman, organizmanın hayatta kalması için önemli olan belli bir uyarıcı-tepki ilişkisini öğrenmeye yönelik bir yatkınlığı, hazırlığı olduğunu öne sürer. Dolayısıyla çevresel tehditlerden daha hızlı korkmayı öğrenen organizmalar, hayatta kalma ve üreme avantajına sahip olurlar. Bu da avantaj sahibi türlerin ortamda daha baskın hale gelmesini ve evrimsel açıdan bu savaştan galip çıkmasını yani genlerini aktarabilmesini sağlar. Bizler, bundan milyonlarca yıl önce bu savaşı kazananların torunlarıyız, onların aktarmayı başarabildikleri genleri taşıyoruz.

Özetle bu teoriye göre, fobiler insanın evrimsel programlamasına dayanır ve örümcek, yılan gibi insanın hayatta kalmasını tehdit eden uyaranlara karşı yanıt vermek için oluşurlar.

Psikolojide “hazırlık” kavramı, biyolojik ya da evrimsel bir yatkınlık nedeniyle daha hızlı öğrenebilme yeteneği olarak tanımlanır. “Ancak bu yatkınlığı nasıl bilebiliriz?” İşte bu soru teorinin karşıtları tarafından üzerinde çokça durulan sorulardan biridir. Bir diğer soru ise “Korkularımız genetik olarak aktarılabilir mi?” sorusudur.

Nicola Samori: “Nature of Fear”

Emory Üniversitesi’nden Dr. Brian G. Dias ve Dr. Kerry J. Ressler, korku koşullanmasının genetik yollarla türün diğer bireylerine aktarılıp aktarılmadığını anlamak için bir deney yaptılar. Nature Neuroscience dergisinde neticeleri yayımlanan bu deneyde asetofenon adı verilen genelde parfümeri sektöründe kullanılan bir madde, eril farelere koklatıldı. Koklatmayla eş zamanlı olarak da patilerine orta şiddetle elektrik verildi. Bu işlem koşullanma gerçekleşene kadar tekrar edildi. Eril farelerin bir süre sonra elektrik verilmeyip sadece asetofenon koklatıldığında dahi korktukları gözlemlendi. Yani araştırmacılar asetofenona karşı bir korku koşullanması oluşturdular.

[ Pavlovian tarzda klasik koşullandırma uygulanmıştır. En bilenen örneği için Küçük Albert Deneyi’ne (Watson’s Little Albert Experiment) bakınız. ]

Kısa bir süre sonra eril fareler daha önce hiç karşılaşmadıkları dişi farelerle çiftleştirildi. Doğan yavrulara içlerinde asetofenon da olan birçok koku koklatıldı ve yavrular da sadece, tıpkı baba fareler gibi, asetofenon kokusundan korktular. Bu deney farklı fare gruplarında da test edildi ve her defasında yavruların da babaları ile aynı kokudan korktukları sonucuna ulaşıldı.

UCLA’da moleküler, hücre ve gelişim biyolojisi bölümünden profesör William R. Clark, bu durumu fizyolojik açıdan şöyle açıklamıştır:

Korku ve anskiyete birçok genden etkilenir ancak bir nesilden diğerine aktarılan basit bir “korku” geni diye bir şey yoktur.”

Korku ya da korkunun eksikliği ile ilgili genlerin çoğu, nörotransmitterleri ya da reseptörlerini kodlamaktadır. Bunlar beyin içindeki sinir hücreleri yani nöronlar arasındaki kimyasal iletişimden sorumlu moleküllerdir. Yani tüm davranışlarımızın temelini oluştururlar. Nörotransmitterleri ve bunların reseptörlerini kontrol eden genler, genel popülasyonda birkaç farklı formda mevcuttur.

Ebeveynlerimizden aldığımız bu farklı formların özel kombinasyonları, çevremizdeki olaylara daha fazla veya daha az kaygı ile yanıt vermemize yatkınlığımızı/hazırlıklı olmamızı belirleyecektir. Fakat hayatımızın bu kalıtsal yatkınlıktan etkilenme derecesi, büyük ölçüde bizim bireysel yaşantımıza yani deneyimlerimize bağlı olacaktır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.