Lacombe, Lucien

28.06.2020
Lacombe, Lucien

İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya ordularının Fransa’yı işgal etmesiyle sonuçlanan askeri saldırıdır. Fransa’nın işgali, Nazi Almanya ordularının Belçika topraklarına saldırdığı tarih olan 10 Mayıs 1940’te başlamış, daha önce Polonya’yı işgal ederken kullanılan Blitzkrieg yıldırım harekâtı taktiği ile çok kısa bir sürede, 23 Haziran 1940 tarihinde Fransa ile Nazi Almanya’sı arasında imzalanan ateşkes anlaşmasıyla net Nazi Almanya’sının zaferiyle sonuçlanmıştır.

Lacombe Lucien adlı eser günümüzdeki çoğu eser gibi İkinci Dünya Savaşı sırasındaki askeri çatışmaları, bombalamaları veya harekâtları ele almak yerine İkinci Dünya Savaşı zamanındaki işgal edilmiş olan Fransa’da yaşayan hem köy halkını hem de şehir halkını ve aralarındaki farkları bize sunmuştur. Bunun yanı sıra Fransa’nın işgal edilmiş olan bölümündeki milli kimliklerini saklayarak ve Nazi Almanya’sının işbirlikçisi olan Vichy hükümeti tarafında olan Fransızlardan saklanan varlıklı bir Yahudi aileyi de anlatmaktadır.

1944 yılında İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere müttefik ittifakı Fransa’nın Normandiya bölgesindeki sahillerde Almanlarla savaşırken, 17 yaşındaki bir çiftlik-köy çocuğu olan Lucien Lacombe, Nazi Almanyası’na karşı olan Fransız Direniş grubuna katılmaya çalışır. Yerel Direniş lideri, köyün okul öğretmeni, onu yaş gerekçesiyle geri çevirir. Lucien bisikletle çalıştığı şehre geri döner ve Gestapo’nun Fransız yardımcıları Carlingue’nin merkezi olan otelde tökezler ve gözaltına alınır. Lucien’e bol miktiarda alkol içirtip ve alkolün etkisi altında Nazi Alman işbirlikçi Fransızlara bildiklerini anlatır. Anlattığı bilgiler içerisinde Fransız Direnişi ve bu direnişi köyün okul öğretmeninin üstlendiğini işbirlikçilere anlatır. Lucien’in kendi çıkarlarına iyi hizmet edebileceğini gören işbirlikçiler, onu kanunsuz grupları olan taciz, hırsızlık, tecavüz, gasp ve terör gibi faaliyetlerde bulunan rejimlerine katmaktadırlar.

Bu grubun içerisindeyken Lucien’nin birden eline geçen bu güç ve pozisyon onu mutlu eder ama bir yandan da her istediğini elde edebileceğine ve yapabileceğine inanan şımarık bir çocuk karakterine bürünmeye başlar. Film içerisindeyken Lucien’nin neleri sevip sevmediğini gözlemleyebiliyoruz. Örneğin işkence sahnesinde Lucien mahkûma ‘’ Beni küçük gören insanlardan hoşlanmıyorum.’’ der. Bu çocuğun filmde yaptıkları ayrıca belirsiz kalır. Örneğin kızın bavulundan altın eski saati çalar, Alman polisi ona ‘’Almanlar hırsızlık yapmaz.’’ der ve kendi cebine atar.

Bu durum Lucien’e dokunur ve merdivenlerden askeri öldürüp altın saati kendi cebine atar. Altın saatinde aklı kaldığı için mi yoksa Alman askerinin tepeden ona bakıp laf ettiği için mi öldürdüğü belirsizliğini korumaktadır.

Yönetmen bize bir açık vermemektedir yani bizi kesin bir yöne sevk etmez fakat köy öğretmenine gittiğinde o da tepeden bakan bir laf eder: “Sen çok küçüksün, bu işler çocuk oyuncağı değil sen git işine.” O adamı ihbar etmesi öğretmen tepeden baktığı için miydi yoksa sapkınlıktan mıydı bilemiyoruz. Yönetmen o sahneyi öyle iyi bir yere koymuş ki biz kesin olarak konuşamıyoruz öğretmene illet olduğu için onu ihbar etti diye. Çocuk neyin ne olduğunu anlamamış pozisyonundaydı oraya gittiğinde. O yüzden öğretmeni ele verdi diyememekteyiz.

Kızın babası sorguya alınırken ‘’Çocuk kızın babasını kurtarabilir miydi, kurtaramaz mıydı?’’ sorusuna pek net bir yanıt veremiyoruz. Kızın babasını kurtarmamasındaki sebebi biz çözemiyoruz. Bu filmde öyle sahneler var ki tam neden o işi yaptı ya da yapmadı bilemiyoruz Bizim yorumumuza kalmış ve bu durum bizim işimizi zorlaştırıyor çünkü adamla anlaşamadığı noktalar vardı ve mesela babasıyla iplerin kopması acaba babası kızına orospu demesiyle alakalı olabilir mi? Belki de sırf bu yüzden oğlan adamın ipini çekelim dedi.

Eve gelip kızla babaanneyi aldığında askeri öldürdüğünde kendisinin de kaçmak zorunda olduğunu biliyor fakat bu kaçma aynı zamanda kızı kurtarmak için yapılan bir kaçma mı yoksa sadece kendi canını kurtarmak için bir kaçma mı bilemiyoruz. Oğlan tamamıyla kendi çıkarını gözetseydi Yahudi biriyle dostluk etmiş olması ona bir kredi getirmeyecekti. O durumda alın şu Yahudi’yi diyebilirdi ve kendi canını kurtarabilirdi. Normalde yaşlı kadını öldürüp daha hızlıca kaçabilirlerdi fakat o kadını da yanlarına alarak kaçtılar. Bu tip böyle şeyler çocuğun katil ruhlu doğmadığını bize anlatıyor. Fakat filmde bu tarz çelişkili durumlar olabiliyor. Mesela hastane penceresinden sapanıyla kuşu öldürdü herhangi bir sebep yok iken veya tavuğu yakalayıp kafasını vurarak kopardı ve tavşanları avladı ama bir yandan da ölen atı sevdi. Çocuğun aslında hayvanlara karşı gaddar bir tarafı yok çünkü bu tarz şeyleri bütün köylüler yapmaktadır.

Yönetmen oğlanın cehaletini çok güzel yansıtmıştır. Oğlan komünist nedir mason nedir hiçbir bilgisi yok. Yahudi adamı suçlarken senin Bolşevik arkadaşların benim komutanımı öldürdü diyerek üstüne gitmektedir. Fakat oğlan ‘’Bolşevik nasıl olunur? Bu adamın Bolşeviklerle bağlantısı var mı?’’ gibi sorular aklına gelmiyor. Öbür tarafta da yönetmen Almanlara çalışan polisi gösteriyor.

Yahudilerin farelere benzediğini dile getiriyor. Bu ve bunun gibi sözler duyduğunuzda film içerisinde anlıyorsunuz ki yapılan propagandaların ne kadar etkili olduğunu ömürlerinde hiç Yahudi görmedikleri halde. Bilinçsiz insanların bakış açılarını çok hoş vermiş mesela otelde çalışan hizmetçi kız örnek verilebilir. Oğlanla konuşurken ‘’Almanlar kaybedecek ayağını denk al.’’ Dedi ve ondan sonra birden düşmanca konuştu.

Ağzını açtığında da ne kadar o hizmet ettiği insanlar gibi olduğunu gösterdi çünkü farklı bir kişi olarak gördük ilk başta ama sonra kızı görünce ve kıskançlık krizini görünce farklı bir hal aldı. Kıskançlık krizine girdiği zaman çalışmış olduğu adamlarla aynı ağızdan konuşmuş oldu. Sonuç olarak yönetmen kesin olarak seyircinin karar veremeyeceği sahneler yaparak biz seyircileri oğlanı sempati duyan haline sokuyor gibi ama aslında adamın yapmak istediği tam tersidir. Yönetmenin sonuçta bana verdiği düşünce bu oğlanın belli zaafları, iyi tarafları ve kötü yanları var ama çocuk sonuçta nerde duruyor ve ne yaptı sorularını sormamızı amaçlamış. Bu çocuk mesela sonuçta bir iyiliğe döndü diyemiyoruz. Bütün bu yaptıklarından pişman oldu ve kızı ve babaannesini iyilik olsun diye kaçırdı diyemiyoruz ama kötü de diyemiyoruz. Son sahne o kadar güzel kurgulanmış ki çünkü bir açından baktığımızda –çok yüzeysel baktığımızda- kendi de hayati tehlikededir. Kızla babaanne hayati tehlikede ve namuslu bir insan olarak onları da kaçırdı diye tam diyememekteyiz. Çünkü neden kaçırdığını bilmiyoruz. Pişmanlık duygusuyla mı kaçırdı yoksa hala gene kendi eğlencesi için mi kaçırdı bilemiyoruz. Bu filmde bilinçsizlik çok vurgulanmıştır. Oğlanın kesin görüşleri de yoktur. Köy öğretmeni çocuklar için ‘’Ben sizle bu kadar uğraşıyorum düzgün yazmanız için ama bunun bir önemi yok. Siz de diğerleri gibi bilinçsiz cahil olacaksınız.’’ diyor acı bir şekilde. Bir yandan küçümser bir yandan da gerçekçi bir söz çünkü onların yapacağı ilerde çobanlık ya da oduncu olacaktır. Burada oğlan da kendisini ezik olarak görüyor. Baba, kız ve oğlanın sofra başında yemek sahnesinde olduğu gibi. Masada oturanları beklemeden çorbayı hızlıca içti sonra diğerlerinin bakışlarını fark edince anlar gibi oldu ama hangi konuda terslik yaptığını gene anlamadı oğlan. Çünkü onun hayatı öyle köyde olduğu gibi yemek sofrasında da yemek yedi sofra adabı bilmediği için. Köyde yaşayan çocuğun kaba bir Fransızcası olduğunu da belirtmiş yönetmen filmde. Öbür taraftan da yaşlı kadın çekirgeyi gördüğünde şaşırmış bir şekilde çekirgeye bakmaktadır çünkü muhtemelen o kadın hayatında hiç çekirge görmemişti. Hatta o yüzden çocuğun annesi terzilikle uğraşan babayı ziyaret ettiğinde ‘’siz Yahudi değilsiniz.’’ Demişti çünkü onlar çok farklı bir âlemden gelen bir adam. O kasabada da güzel giyinen kişiler düzgünce giyinmiyordu.

Babaanne hiç Fransızca bilmiyor olarak gösteriliyor filmde fakat Yiddiş dilini konuşuyor. Hiç Fransızca bilmediğini sandığımız kadına çocuk Almanca ya da Yiddişçe iyi geceler dedi kadın Fransızca iyi geceler cevap verdi fakat o zamana kadar Fransızca bilmiyor pozundaydı ve inatçıydı. Yerleştiği ikinci ülkeyi benimseyemeyen insanlarda görülen bir davranış olduğu söylenebilir. Oturduğu yeri vatan olarak kabul etmiş olarak gözüküyor.

Sonuç olarak Lacombe, Lucien adlı eser birçok film içerisinden kendini göstererek alıştığımız İkinci Dünya Savaşı temalı filmlerinden farklı olarak bu savaşın içerisinde olan sivil halkın değişimlerini ve yaşamlarını görüyoruz. Lucien karakterinin gelişimini ve farklılaşmasını gözlemleyebiliyoruz. İkinci Dünya Savaşı sırasındaki sivil halkın durumu hakkında bilgi edinebilecek filmler arasındadır.

Fatih Batuhan DUMAN

ETİKETLER: ,
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.