Nüfus Artışı: Uçurumdan Aşağıya Arabayla Düşmek

23.02.2019
Nüfus Artışı: Uçurumdan Aşağıya Arabayla Düşmek

Dante’nin İlahi Komedya’sından esinlenerek kaleme alınan Dan Brown’un Cehennem romanını inceledim ve bilimsel verilerin ışığında, en önemli küresel sorunlarımızdan biri olan nüfus artışını ele aldım. Gelin, gerçeği daha yakından görelim!

Dünya nüfusunun büyüme tarihi oldukça çarpıcıdır. Dünya nüfusu başlangıçta yavaşça büyüse de korkunç bir büyüme potansiyeli vardır. Bir milyar insana ulaşmak, 1800’lere kadar dünya nüfusunun binlerce yılını aldı. Ama 1920’lerden nüfusun iki katına çıkıp 2 milyara ulaşması şaşırtıcı bir şekilde sadece yüz yıl aldı. Bundan sonra nüfusun yeniden ikiye katlanıp 1970’lerde 4 milyara ulaşması ise sadece elli yıl aldı ve pek yakında 8 milyara ulaşacağız.

Her türlü biyolojik ölçüme göre kendi türümüz kaldırabileceği sayıyı aştı. Ancak hayvan türleri hızla yok oluyor. Doğal kaynaklara olan talep hızla artıyor, temiz su bulmak güçleşiyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın yaptığı açıklamaya göre son 50 yılda Türkiye’de 3 Van Gölü büyüklüğünde sulak alan yok oldu ve yine son 50 yıl içinde balık stoklarının %34’ü kayboldu. WWF-Türkiye’nin “Türkiye Üreyen Kuş Atlası” raporuna göre telli turna, kadife ördek ve yaz ördeği artık ülkemizde üremiyor.

Nüfus artışının toplum içinde yarattığı psikolojik ve sosyolojik yönünü de es geçmemek gerekiyor. Örneğin; nüfus artışı stresi altında daha önce çalmayı aklından geçirmemiş olanlar, ailelerini doyurmak için hırsızlık yapacak. Daha önce öldürmeyi aklından geçirmemiş olanlar, çocuklarını beslemek için cinayet işleyecek.  Bu boyuttan baktığımızda sorunumuz sandığımızdan da ciddidir.

Yukarıda gördüğünüz grafik, 18. yüzyıldan itibaren dünya nüfusunda gerçekleşen nüfus patlamasını gösteriyor. Buna bakmak, insanın üzerine gelen bir tren görmesinden farksız. Biliyoruz ki, yeni bir grafik ya da rapor yayımlandığında siyasetçiler ve çevreciler acil durum zirveleri yapar. Peki, sonuç ne olur? Halka, sorunlar çok karmaşık olmakla birlikte çözüm için çalıştıklarını söylerler. Yayımlanan grafiklere bakıp, sorunlara karmaşık demek yanlış olur. Çünkü bu grafiklerin gösterdiği tek değişkenli fonksiyondan ibarettir. Yani her sorun, tek bir değerle doğru orantılı olarak yükselir. Bu değer de nüfus artışıdır. Ozon tabakasının delinmesi, susuzluk ve kirlilik hastalık değil, birer belirtidir. Hastalık, asıl sorunumuz ise nüfus artışıdır. Plastik atıkların geri dönüşümüne önem vermemiz, hibrit araçlar kullanmamız gibi çözümler geçici olabilir ve sorunu tamamen çözmeyebilir. Kişi başına daha fazla temiz su düşmesini, araçların sebep olduğu kirliliği azaltmak ve okyanusların yeniden balıkla dolmasını istiyorsak, yeryüzünde daha az insan olması gerekir. Biz dünya nüfusuyla baş etmedikçe, hızla büyüyen kanserli bir tümöre yara bandı yapıştırmaktan başka bir şey yapmıyoruz belki de.

Bunların yanı sıra Malthus matematiğinden bahsetmemek olmaz. Thomas Robert Malthus, 19. yüzyıl matematikçisi ve nüfus bilimcisidir. An Essay on the Principle of Population kitabında insan nüfusunun var olan gıda kaynaklarına göre çok hızlı arttığını, gıda kaynaklarının aritmetik tarzda artmasına karşılık nüfusun geometrik olarak çoğaldığını ve nüfus fazlalığından dolayı eninde sonunda küresel bir çöküş olacağını söylemiştir. Malthus’a göre toplumsal sefaletin en büyük nedeni alt sınıflardı. Bu yüzden bir nüfus planlaması üst sınıflardan ziyade alt sınıflara uygulanmalıydı. Fakir halk kesimlerine yapılan yardım programlarına da karşı çıkmıştır. Her türlü toplumsal müdahaleye ve yardıma muhalif olmuştur.

Darwin, Ekim 1838’de Malthus’un bu kitabını okuduğunu ve yaşam kavgası ile doğal seleksiyon fikirlerinin oluşumunda bu kitabın etkili olduğunu yaşam öyküsünde belirtmiştir. Ayrıca Türlerin Kökeni kitabında da Malthus’a atıflar yapmıştır. Lamarck, Bertrand Russell, Wallace gibi isimler de Malthus’un ‘’Nüfus Prensibi Üzerine’’eserinden derin bir şekilde etkilendiğini söylemiştir. Malthus, yaptığı hesaplamalarda haklı olabilir. Ne de olsa matematik yanıltmaz!

Konuyu bir de biyoloji açısından ele alalım ve basit bir örnekle açıklık getirelim. Bir türün, yaşadığı ortamda aşırı çoğalarak yok olması normaldir. Bir göl yüzeyinde yaşayan yosun kolonisi düşünün. Dengedeki besin maddeleri ile gayet normal bir şekilde yaşıyorlar. Ancak kontrol edilmezse çok hızlı yayılırlar ve bir anda gölün tüm yüzeyini kaplarlar. Bu, güneş ışığını engeller. Bu sebepten göldeki besin maddelerinin yetişmesi de engellenir. Çevredeki mümkün olan her şeyi tüketen yosun hemen ölür ve geride hiç iz bırakmadan yok olur. Benzer bir durum insan türünü de bekliyor olabilir. Son, aniden gelebilir ve bu durumda yaşadığımız tecrübe benzinin yavaş yavaş bitmesi gibi değil, uçurumdan aşağıya arabayla düşmek gibi olacaktır.

Böyle bir yok oluş imkânsız gibi gelebilir ama değil. İnsan zihninin ilkel ego savunma mekanizması, beynin kaldıramayacağı kadar fazla stres üreten tüm gerçekleri reddeder. Buna inkâr denir. İnkâr, insanın başa çıkma mekanizmasının önemli bir kısmını oluşturur.  O olmasaydı, her sabah hangi şekilde öleceğimizi düşünerek uyanırdık. Bunu yapmak yerine zihinlerimiz, işe veya okula yetişmek gibi başa çıkabileceğimiz stresle meşgul olur ve varoluş korkularımızı perdeler. ABD’deki en seçkin üniversitelerde okuyan öğrencilerde yapılan bir deneye göre, öğrenciler buzulların erimesi veya türlerin yok olmasıyla ilgili moral bozucu bir habere tıkladıktan sonra hemen o sayfadan ayrılıp zihinlerini korkudan arındıran eğlendirici bir sayfaya geçiyorlardı. Bu örnek, ne kadar zeki olsak bile herkesin içgüdüsel bir inkâr eğilimi olduğunun kanıtıdır. Ancak nüfus artışı gibi gerçekleri ne kadar inkâr etsek ve umursamasak da bazı şeylerin olması olasılık dahilindedir. Mitolojiye göre de inkâr halindeki bir kahraman, kibir ile gururun varabileceği en üst noktadadır. En kibirli kişi, dünyadaki tehlikelerin kendisine dokunamayacağına inanandır. Dante de Cehennem eserinde kibri, yedi günah arasında en kötüsü olarak ilan etmiştir.

nufus-artisi-ucurumdan-arabayla-dusmek

Yerli yersiz bilgi yağmuruna tutulan bir dünyada net olmak güç demektir. Teoride herkes insanlığın geleceği hakkında fikir yürütebilir ama net bir görüyü muhafaza etmek son derece zordur. İnsanlığın geleceğine dair süregiden tartışmanın ya da konuya dair asli soruların neler olduğunun farkında bile değiliz çoğunlukla. Çünkü yedi milyar insanın yedi milyar gündemi var ve büyük resim hakkında kafa yormak, görece nadiren rastlanan bir şey. Gecekondu mahallesinde tek başına iki çocuk büyütmeye çalışan bir annenin derdi bir sonraki öğünü nasıl çıkaracağı, Akdeniz’in ortasında şişme bir botla yol alan göçmenlerin derdi karaya nasıl ulaşacakları veya büyük şehirdeki kalabalık bir hastanede ölüm döşeğinde yatan birisinin derdi kalan son gücüyle bir nefes daha alabilmektir. Hepsinin küresel ısınma ya da çevre kirliliğinden çok daha ‘’önemli’’ sorunları var. İklim değişikliği ölüm kalım savaşı veren insanları alakadar etmeyebilir ama bu sorun gün gelip gecekonduları yaşanmaz hale getirebilir, Akdeniz’de yeni göçmen dalgalarına sebep olabilir ve sağlık hizmetlerinin dünya çapında çıkmaza girmesine yol açabilir.

Küresel dünya, kişisel tutum ve ahlakımız üzerinde görülmemiş bir baskı yaratıyor. Her birimiz her yeri kaplayan sayısız örümcek ağına yakalanmış vaziyetteyiz. Bu ağlar hareketlerimizi sınırlamakla birlikte en ufak kıpırdanışımızı bile çok uzak istikametlere iletiyor. Gündelik alışkanlıklarımız dünyanın öbür ucundaki insanların ve hayvanların hayatını etkiliyor. Peki, iyi bir yaşam her bireyin hakkıysa fakat mevcut bireylerin yaşamı, gelecek bireylerin yaşamını etkiliyorsa o zaman ne yapmak gerekir? Türümüzün geleceği, matematiğin de kesin rakamlarla garantisini verdiği bir sona sürükleniyor olması muhtemel. Sürekli bir erteleme, kararsızlık ve kişisel hırsların peşinde dönüp duran insanlık için artık uyanışa geçme vakti çoktan geldi…

nufus-artisi

Kaynakça

1. Brown, D. (Mayıs, 2013). Cehennem. (Petek Demir, & İpek Demir, Çev.). (1.Basım) İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.

2. Harari, Y.N. (2018). 21.Yüzyıl İçin 21 Ders. (Selin Siral, Çev.). (3.Baskı) İstanbul: Kolektif Yayıncılık.

3. (2019, 1 Şubat) Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın (WWF-Türkiye) Dünya Sulak Alanlar Günü’nde yaptığı açıklama. Erişim Tarihi: 19 Şubat 2019, http://www.wwf.org.tr/basin_bultenleri/basin_bultenleri/?8420/iklimdegikligisulakalanlar

4. (2019, 31 Ocak) “Türkiye Üreyen Kuş Atlası” Yayımlandı: Üç Tür Artık Üremiyor, Magma Dergisi. Erişim Tarihi: 19 Şubat 2019, http://www.magmadergisi.com/doga/turkiye-ureyen-kus-atlasi-yayimlandi-uc-tur-artik-uremiyor

5. (2019, Ocak) ‘’Türkiye Üreyen Kuş Atlası’’ raporu. Erişim Tarihi: 19 Şubat 2019, http://d2hawiim0tjbd8.cloudfront.net/downloads/turkiye_ureyen_ku_atlas_raporu_2019.pdf

6.  Malthus, T.R. (1965). An Essay on The Principle of Population. (s.18). New York: Sentry Press.

7. Darwin, C. (2017). The Origin of Species. (Bahar Kılıç, Çev.). Alfa Yayıncılık.

8. Wallace, A.R. (1969). Natural Selection and Tropical Nature. Farnborough, London. 9. Darwin,C. (2009, Mayıs). Charles Darwin’in Özyaşamöyküsü. (Elif Gazioğlu, & Selin Dingiloğlu, Çev.). Daktylos Yayınları.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.