ROBERT THE BRUCE-KING OF SCOTS

24.11.2018
ROBERT THE BRUCE-KING OF SCOTS

 

Alba gu bràth

 

DlWtMZbW0AEE5Pz

 

 

[youtube https://www.youtube.com/watch?v=IkO1vg125r4&w=560&h=315]

“İskoçya’nın savaş gemileri şu şekilde olsun; ayak izleri, dağlar ve bataklık zemini ve ormanları ve mızrakları barikatlara hizmet etsinler. Savaşçı grupları arasındaki tüm dar yerlerde tehdit edelim ve düşmanların kaçamadığı yerleri ateşle ovaları yakmasına izin vermeyelim. Düşman kaçıyor, gecede ağlıyor, erkekleri nöbet tutsun ve kafa karışıklığı içindeki düşmanı açlığın kılıcından kurtaramayacaklar. Elbette, Robert Bruce tarafından yönlendirilen, bizim efendimiz olan.” [Scotland’s Strategy of Guerrilla Warfare (c.1308)]

1274 doğumlu Robert the Bruce, 1290/2 yılında İskoç tahtının başarısız davasıdır ve bir başka Robert de Brus VI. Annandale Lordu’nun oğludur. Annesi, Marjorie, Carrick Kontesi, antik bir Galya soyundan gelmektedir. Turnberry Şatosu’nda büyüyen Bruce, Galce, Keltçe ve Norman Fransızcası konuşan bir soyludur. 1295 yılında Carrick Kontu olmuştur ve ailelerinin İskoçya’nın tacını hak ettiğine ikna olmuştur. Bazı İngiliz tarihçilerine göre ise, ailesinin kraliyet ailesine olan yükselişi, uzun vadeli planlarında İngiliz yönetiminden İskoç kurtuluşundan daha merkezi görünüyordur.

composite-robert-bruce.jpg

1297’de, Piskopos Wishart tarafından cesaretlendirilen Bruce, Irvine’de (Stirling Köprüsü Muharebesi’nde bulunmamasının nedeni) ayaklanmayı düşük tutmaktır. Ancak, yükselen ayaklanmayı engellemesi başarısız olmuştur ve Bruce, Stirling Köprüsü’nün İskoç zaferinden sonra William Wallace’a katılmak yerine, İngiliz tepkisinin ne olacağı belirlenene kadar düşük bir profil tutmuştur. 1298’de, İskoçyalılar Falkirk’de yenildikten sonra, Bruce ve John Comyn, William Wallace’ı İskoçya’nın Muhafızları olarak değiştirdiler. Ancak kısa bir süre sonra Comyn, Balliol’un tahttaki iddiasının bir destekçisi oldu ve Bruce bir yıl sonra “yerini aldı”. Balliol geri dönmek üzereyken savaşmaya devam etti, o zaman bir kez daha, Bruce tahttaki iddiasının tanınmasını umarak İngiliz kralına teslim oldu. Bu yüzden Bruce, amacına ulaşmak için taraf değiştirmeye karşı değildir ve bu, zamanın iktidarı peşinde koşarken asiller arasında düzensiz bir uygulamada değildir. 22 yıl sonra Arbroath Deklarasyonu’nun söylemi- “Yüzlerce insan hayatta kaldığı sürece, hiçbir koşulda asla İngilizler ‘in lorduna tabi tutulmayacağız”– Bruce’un söylemi olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Öte yandan, Britanya’yı tek bir bayrak altında birleştirmek isteyen Uzun-bacak lakabıyla anılan I. Edward’ın her zaman için idealidir. Haçlı Seferleri’nin tozunu yutmuş bu tecrübeli General Galler’i fethetmiş ve İskoçların da korkulu rüyası haline gelmiştir. Uzun ve istikrarlı saltanatı, İngiltere’yi döneminin en önemli askeri güçlerinden biri haline getirmiştir.

1305’te William Wallace’ı yenerek İskoç ovalarını kesin olarak topraklarına katsa da “fethedildiklerinden bihaber” İskoçları yönetmek sandığından daha zor olmuştur. İskoç bağımsızlık sancağını dalgalandırma sırası ise artık Robert Bruce’tadır. O da tıpkı Wallace gibi bağımsızlık taraftarıdır ancak sonraki politik şartlar Edward’a sadakat yemini etmesini gerektirmiştir. Bruce daha sonra St. Andrews Piskoposu’yla birleşip krala karşı durmuştur. 1306 yılında Bruce, taht için rakibi John Comyn ile bir kilisede buluşmuştur. Aralarındaki tartışma tatsız bir noktaya gelerek şiddetli bir ağız dalaşına dönüşür. En sonunda hançerini çeken Bruce, Comyn’i öldürerek İskoç tahtını sağlama alır ve 27 Mart 1306’da taç giyer. Yalnız ortada bir sorun vardır ki İskoçya’yı yönetebilmesi için, önce ona sahip olması gerekmektedir. Ve ortada sahip olduğu bir İskoçya yoktur. İskoçya halkı, İngiliz zulmünden kurtuluşuna dair tek umutları olarak onu desteklemişlerdir. Uzun-bacaklı Edward, Comyn’in katillerini hain ilan ederek ölüm cezasına çarptırır. Nitekim Robert Bruce’un aforoz edildiği de tarihçiler tarafından belirtilmektedir. Artık İskoçlara karşı daha sert tedbirler alması gerektiğine inanan Edward, İskoçya’yı zapt edebilmek amacıyla büyük bir orduyla sefere çıkar. Şans da Bruce’un tarafındadır çünkü henüz Carlisle yakınlarındayken I. Edward İskoçya’nın gözü önünde ölmüştür. Taht, Edward’ın oğlu II. Edward’a kalmıştır. İskoçların bu habere sevinip kutlama yaptıkları söylenir tarihçiler tarafından. Gözü pek, atılgan, işkenceci ve gaddar babasına nazaran sevimsiz ve basiretsiz bir karaktere sahip olan oğul Edward’ın İskoçya’yı istila edebilecek kapasitede bir general olmadığı düşünülmektedir. Gerçekten de oğul Edward seferi devam ettirememiştir lakin tek sebep de bu değildir. Baba ile oğul arasında büyük bir güç çekişmesi vardır. Oğul Edward babasının ideallerini paylaşmıyordur. Bunun yanında Londra’ya dönüp bir an evvel taç giyme törenini yapmak arzusundadır. Edward’ın en büyük korkusu ise büyük bir komploya kurban gidebileceğini düşünüyor olmasıdır. Daha da önemlisi, hazine bomboştur. Savaşa tapan bir adam olan I. Edward’ın Galler, İskoçya, Fransa ve kutsal topraklardaki seferleri hazinede hiçbir şey bırakmamıştır. Robert, 1306’da Edward yanlılarından aldığı birkaç yenilgi sonrası İrlanda’ya kaçmak zorunda kalsa da geri döndüğünde İngilizlerle tekrar savaşmaya başlamıştır. Ortalık Robert Bruce’a kalınca o da var kuvvetiyle İngilizleri İskoçya’daki kalelerden tek tek çıkartmıştır. II. Edward’ın meseleyi görmezden gelmesi de Robert’ın ilerlemesini kolaylaştırmıştır. Ancak 1309 ve 1310 yıllarında II. Edward İskoçya seferlerine çıkar. Falkirk Muharebesi’nden önemli dersler çıkarmış olan Robert bu seferler sırasında açık arazide Edward’ın karşısına çıkmak yerine gerilla taktikleriyle düşmanı yıpratır. Sınırdan iç kesimlere kadar olan yerleri yakarak, onları tamamen yerle bir etme noktasına gelmiştir. II. Edward seferlerden eli boş olarak dönmüştür. Takvim yaprakları 1314’ü gösterdiğinde İngilizler ’in İskoçya’da elinde kalan tek kale Stirling’dir. Hem stratejik bir noktadır hem de kaybı İngiltere’nin prestijini derinden sarsabilir. Robert Bruce’un kardeşi Edward Bruce kaleyi kuşatır. Kuşatmada ilerleme kaydedilemeyince kale dizdarı Phillip Mowbray ile bir anlaşmaya varılır. Buna göre bir sene içerisinde bir İngiliz ordusu gelmezse Mowbray kaleyi teslim edecektir. Robert, bu anlaşmadan dolayı kardeşine çok öfkelenir. İngilizler bir ordu hazırlayıp kuşatmayı kaldırmak için gerekli zamanı kazanmıştır. Bilinmektedir ki, Edward, o güne kadar İskoçya üzerine sefere çıkacak en büyük ordulardan birini hazırlamıştır. Bruce’un komutanları artık geri kalan İngiliz garnizonlara cesurca baskın yapmaya başlamışlardır. Sir James Douglas (c1286-1309), Roxton kalesini, Moray Kontu Thomas’ı gizlice Edinburgh kalesine götürmek için ilham vermiştir. İngiltere’de, II. Edward tepki vermek zorundadır. 1314’te İskoçya’ya büyük bir istila kuvveti götürür, burada Stirling yakınlarındaki şimdiki ünlü Bannockburn’daki İskoç ordusuyla çarpıştılar.

balliol

Robert Bruce’un Bağımsızlık Savaşları’nda isyancı bir komutan olan James Douglas, sadece Bruce’un İskoçya’nın XIV. yüzyıl kişiliklerinin en cazibesi olarak gölgesinde kalmıştır. Douglas, Britanya Adaları’nın tarihinde bir Janus figürüdür. Pek çok İskoç, Bruce’un davasını savunması için “İyi” Sir James olarak tanımaya başlarken, bir savaş aracı olarak korkusu, savaştaki kişisel felaketi ve insanlara neden olan vahşice etkili baskın bir tarza sahiptir. Douglas, 1306’da Bruce’a katılması ile 1330’da ölümüne kadar geçen sürede, 1307’de “Douglas Larder” olarak bilinen olayda, atalarının evi olan Douglas Kalesi’nin acımasız bir şekilde yeniden inşası dahil olmak üzere birçok dramatik bölümde liderlik yapmıştır. 1314 Şubat’ında sürpriz bir saldırı ile sınırlardaki uyuşmaz Roxburgh Kalesi’nin ele geçirilmesi. Douglas, John Barbour’un The Bruce’unda tasvir edildiği gibi kendi schiltron mızrak formasyonunun komutanı olmasa da Bannockburn’da savaştı; Kral Robert’ın kendi gücüne bağlı komutan olarak.

douglas_larder_andrew_hillhouse

James Douglas doing his black work at the Douglas Larder. Illustration by Andrew Hillhouse (andrewhillhouseprints.co.uk)

Savaşın ardından bazı kaynaklara göre, Douglas yenilmiş II. Edward’ı Dunbar’a geri götürmüştür. Barbour, kralın beşe bir sayısından daha yüksek bir güçle yaptığını ve İngiliz kralının “su içmek için” bile durmaya cesaret edemediğini söylemektedir. Bu ve diğer eylemler James Douglas’ı “cehennemdeki tek şeytanın[şiddetli] düşüşü” olma ününe getirmiştir. Barbour’a göre Douglas’ın savaş rekoru: “Douglas on yedi zarara elli yedi zafer kazanmıştır ve bu kayıplar gerçek yollardan daha fazla taktiksel çekişmelerdi.”
Sonuncusu ve belki de en önemlisi, 7 Haziran 1329’da Kral Robert Bruce’un ölümüyle olmuştur. Ölümünden önce Bruce, şövalyelerini toplar ve muhtemelen Kudüs’teki Kutsal Kabir Kilisesi’nin haçlı seferine katılması için Douglas’ı görevlendirmiştir. Bruce’un taç için rakibi John Comyn’i, 1306’da Dumfries’de bulunan Yüksek Kerk’te öldürülmesi ve çektiği acıları katletmesi için ölümlü bir tövbedir belki de. Ancak Kudüs, Memluk Sultanlığının eline geçmiştir, alternatif bir sebep Castilla’nın İspanya Endülüs’teki Moors’a karşı Haçlı Kral Alfonso XI. şeklinde hazırlanmışlardır. Douglas ve Scots şövalyelerinin seçtiği bir grup, memleketlerine veda ederek, Bruce’un kalbini zaferleri üzerine Melrose Manastırı’na geri vermeyi ümit ederek, Douglas boynundaki bir fıçının içinde taşımıştır. Hayatta kalan İskoçlar haçlıların zaferini takiben tarlayı araştırdıklarında, Douglas’ın öldüğünü, “beş derin yara” ile ve fıçının kırık vücudunun altında ezilmemiş olduğunu gördüler. Douglas’ın eti, uzun mesafeli asil kalıntıların taşınması için olağan geleneklere göre kemikleri kaynatılmış ve kalbi ayrı olarak kaldırılmıştır. İskeleti ise Douglas’daki ev köyünde St Bride Kirk’e defnedilmiştir. Scott tarafından kullanılan “Braveheart” terimini veren, ancak William Wallace’a asla atıfta bulunmayan- gerçek Braveheart, Robert Bruce ve onun kararlı arkadaşı Black Douglas‘dır. Kaynaklarda birtakım farklılıklar olsa da Edward’ın ordusunun yaklaşık 20,000 kişilik bir kuvvete sahip olduğu söylenmektedir. Bazı kaynaklar sefer mevsimi geçtiği için pek çok piyadenin yurtlarına geri döndüğünü ve piyade sayısının 12,000’e indiğini iddia etmişlerdir. Böyle olmuş olsa bile şüphesiz ki İngiliz ordusu, rakibinden en az iki kat büyüktür. Edward isyancı İskoçları rahatlıkla ezebileceğine inanıyordur. İngiliz ordusunun ana yıkıcı gücünü ağır süvari sınıfına giren şövalyeler oluşturur. Sayıları 2,000 kadardır. Ana taktikleri kargıyla cepheden yaptıkları süvari taarruzudur. Orta çağda ağır zırhlara bürünmüş korkutucu şövalyelerin dört nala koşarak önüne çıkan piyadeleri ezmesi kadar etkili, moral bozan ve düşman ordusunun maneviyatını kıran bir taktik daha yoktur. Tabi ki bu taktik uzun mızraklı İskoçlara karşı sadece açık alanda ve okçu desteğinde etkili olabilir ve İskoçlar bunu çok iyi biliyordur. Onları endişelendiren şey ağır süvariler değildir. İngiliz ordusunun elinde ölümcül bir silaha dönüşen bir başka silah daha vardı: Yay. Uzun-bacaklı Edward’ın Galler seferinde görüp faziletine tamamen ikna olduğu okçular artık İngiliz ordusunda çok daha fazla yer kaplıyordur. Galler’den getirtilen ve çoğunluğu okçu olan 3,000 kişilik kuvvetin yanında İngiltere’nin dört bir yanında da okçular yetiştirilmiştir. Okçuların sayısı toplamda 5000-6000 kadardır. Ana silahları porsukağacından yapılan uzun yaydır. 1,80 metre uzunluğunda olan bu yaylar en fazla 80-100 librelik bir germe kuvvetine sahiptir. 200 metreyi rahatlıkla geçebilen en etkili savaş aracıdır. Kaliteli zırhlara karşı yeterince delici değillerdir, zaten İskoçların da pek zırh taşıdığı söylenemez. Tipik bir uzun yaycı 60-72 arası ok fırlatır. Çoğu uzun yaycının iyi bir nişancı olduğunu söylemek mümkündür. Bunlardan beklenen de nişancılık yeteneklerini göstermek ile birlikte, toplu halde düşman ordusunun üstüne menzil atışları yapmaktır. Sıkışık düzende savaşan ve pek zırh taşımayan İskoçları ise bu şekilde yenilgiye uğratmak daha kolaydır. Şüphesiz ki, Falkirk’te uzun bacaklı Edward, William Wallace’a karşı bunu büyük bir zevkle test etmiştir. Ordunun geri kalanını ise kılıçlı ve mızraklı piyadeler oluşturmaktadır. Çelik miğferler ana donanımlarıdır tüm şövalyelerde olduğu gibi. Bazılarında levha veya zincir zırhtan eldivenler de vardır. Mızraklılar duruma göre yan silah olarak kısa kılıç veya hançer de bulundurulur. İskoçlar ise İngilizlere nazaran daha kötü bir duruma sahiptir. Çoğu en temel zırhlardan bile yoksundur. Ordunun omurgasını 5,000 kadar mızraklı askerler oluşturmaktadır. Gücü yetenler için temel donanım basit bir miğfer, deri yelek ve yuvarlak kalkandan ibarettir. Mızraklı piyadelerin esas formasyonu mızrak çemberidir. Falanks düzeninin bir benzeri olan bu dizilimde askerler oluşturdukları çemberin içinden mızraklarını dışarıya yöneltir. Esnekliği ve manevra kabiliyetini azaltmaması sebebiyle idealdir. Falanks’a nazaran eksikliği ise birim alana düşen adam ve mızrak sayısının daha az olmasıdır.

falans.jpg

İngiliz ordusunun Edinburgh’tan Falkirk istikametine doğru ilerlediğini öğrenen Robert, birliklerini Torwood’dan New Park’a taşımıştır. Burası da Torwood gibi sık bir ormanlıktır. Tarihi kaynaklara göre, Bruce’un amacı ormanlık alanda düşmanın süvari üstünlüğünü kullanmasını önlemektir. Ayrıca bu nokta Bannock deresinin öte yakasıdır ve Stirling Kalesi’ne daha yakındır. İngilizler Stirling’e yardım ulaştırmak istiyorlarsa önce bu dereyi geçmek zorundadır. İngilizler güneydeki Roma yolundan ilerleyerek Bannock deresini aşmayı ve kaleye ulaşmayı düşünüyordur. Ancak Robert bu yol üzerinde derenin iki yanını da pottis denen bir kadem yarıçapında, diz yüksekliğinde ve içlerinde kazık bulunan çukurlarla doldurmuştur. Üstleri çimle kaplanarak kamufle edilen bu çukurlar süvariler için mükemmel bir tuzaktır.

bannockburnday1

Muharebenin ilk günü olan 23 Haziran’da İngiliz şövalyeleri bu yoldan dereyi geçmeyi denemişlerdir. İngilizlerin şövalyesi, Hereford Earl’ünün kuzeni Henry de Bohun, İskoç kralı Robert’ı armasından ve zırhından tanıyarak ileri atılır. Kargısını Bruce’a doğrultmuş vaziyette dört nala koşarken kral ani bir manevrayla kargıdan kurtulur. Daha sonra geri dönüp, baltasıyla Bohun’un kafasına sert bir darbe indirir. Kafatası paramparça olan Bohun oracıkta can verir. Krallarının böylesine cesur bir şekilde savaşmasını gören İskoçlar manevi açıdan adeta coşmuşlardır. Pottislerden dolayı Roma yolunu kullanamayacaklarını anlayan İngilizler, Clifford komutası altında 300 süvariyle bu sefer sağ kanattan nehri geçip İskoçları kuşatmayı denerler. Bu hamleleri Robert Bruce’un yeğeni olan Moray Earl’ü Thomas Randolph komutasındaki 500 piyade tarafından engellenir. Derenin kuzey tarafındaki dar ve açık arazi süvari taarruzuna izin verse de İskoç mızraklıları derhal mızrak çemberi oluşturarak mızraklarını çemberin dışına doğrulturlar. İngiliz süvarisi mızrak ve çelik uçları atları zararsız bir mesafede tutar. Silahlarını kullanacak mesafeye yaklaşamayan İngiliz atlıları düşmeye başlar. Ünlü şövalyelerden Sir William Deyncourt öldürülmüş, Sir Thomas Grey ise esir alınmıştır. Oğlu daha sonra bu savaşı da anlatan bir eser yazacaktır.

687474703a2f2f6f7a792e7a6e6164706c616e737a792e706c2f77702d636f6e74656e742f75706c6f6164732f73697465732f32352f323031352f30332f6c617267652e706e67.png
O günün akşamı İngilizler için oldukça zorlu geçmiştir. II. Edward belki de İngiltere tarihindeki en büyük hatayı yaparak ordusuna nehri geçme emri vermiştir. Uzun süredir yolda olan ve çok kısa aralıklarla dinlendirilen İngiliz ordusunun adeta maneviyatı çökmüştür. Roma yolundan geçemeyeceklerine göre kuzeyden geçmeyi denerler. Burada derenin iki tarafı da bataklıktır. Dereyi geçtikleri yer de balçık bir arazidir. İskoçlar bu durumu çok iyi değerlendirirler. Kamp kurmak için seçilebilecek daha kötü bir yer olamazdır. Çamur deryasında sabahı etmeye çalışan İngiliz ordusun moralsizliğini ajanları vasıtasıyla öğrenen Robert, şafak sökerken gücü eline alır ve New Park ormanında konuşlanan birliklerini ileri sürer. Ormanın hemen dışının kuru bir zemin olduğu anlaşılır. İskoçlar arazide üstünlüğü ellerine almıştır. Bu hamle Barbour tarafından şu şekilde betimlendiğini görürüz:
“İyi bir dizilimle ileri atıldılar, ve düzlükleri açıkça ele geçirdiler”
Vita Edwardi Secundi’de de benzer ifadeler vardır:
“Bruce ordusunu ormandan dışarı çıkardı”
Muharebenin ikinci günü İngiliz lordlarından Gloucester, Edward’a orduyu bir gün dinlendirmesi gerektiğini açıkça belirtir. Edward bu tavsiyeyi dinlemediği gibi Gloucester’ı korkaklık ve hainlikle ile itham eder. Gloucester haklı olarak üzerine alınır ve tüm İngiliz ordusu önünde Edward’a korkak ya da hain olmadığını göstermek amacıyla İskoçların üzerine atılır. 500 şövalyesiyle birlikte İskoç mızraklılarına cephe taarruzu yapsa da büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

map_525x350.jpg

İyiden iyiye huysuzlaşan ve moralleri bozulan İngiliz ordusunun durumunu fark eden Bruce, tüm kıtalara ilerleme emri verir. Sayı üstünlüğünü bu daracık alanda kullanması mümkün olmayan İngilizler bu durumda zorda kalırlar. En büyük silahları olan okçular, piyadelerle iç içedir ve atış yapacak açı bulamazlar. Bunu bir fırsata dönüştüren İskoç taarruzu başlatır. İngiliz okçuları yakın dövüş sırasında açılan boşluktan kısa bir müddet için atış fırsatı yakalasa da İskoç hafif süvarileri tarafından derhal savaş alanından temizlenirler. Bu noktanın savaşın dönüm noktası olduğunu tarihi kaynaklarda görmek mümkündür. Robert okçuların hamlesini görüp doğru zamanda Keith komutasındaki hafif süvarilerini kullanmayı başarmıştır. Babasının aksine II. Edward, okçuların korunması gerektiğinin farkında değildir. Ve bu sebeple İskoç süvarileri için kolay av olurlar. Tarihi kaynaklarda İngiliz okçularının muharebede oldukça stratejik olabileceğini belirten betimlemeler de var. Örneğin John Barbour’un The Brus adlı eserinde belirtildiği gibi:
“İngiliz okçuları çok hızlı atış yaptı, eğer atışlarına devam edebilselerdi, İskoçlar zorlanabilirdi”
İngilizlerin kaçtığını fark eden İskoçların kıtalarında hep bir ağızdan coşku yaşanıyordu:
“Yüklen! Yüklen! Yüklen! Bozguna uğradılar!”
Kuzeyi yamaçla çevrili bu alanda tek kaçış noktası geldikleri yer olan Bannock deresidir. Buranın çevresi de bataklıktır. Piyadeler birbirini ezip bu dar ve ilerlenmesi güç yeri aşmaya çalışır. Yere düşen piyadenin kalabalık tarafından ezildiğini söylemek mümkündür. Kanlı takip bittiğinde İskoçlar Bannock deresini dolduran cesetlerin üzerinden rahatlıkla yürüyüp karşı tarafa geçebiliyordur. Sonuç olarak, Savaş sırasında Edward ölümle burun buruna gelmiştir. Bu kargaşada atını kaybeden kralı sağ salim kurtarıp Stirling Kalesi’ne götüren kişi Pembroke dükü d’Argentan’dır. Ancak savaştan kaçmanın utancını kaldıramayan d’Argentan geri dönüp atını mızrak çemberlerine sürse bile sağ çıkamamıştır. Stirling dizdarı Mowbray ise Edward’ın içeri girme talebini geri çevirir. Tarihçiler bu durumun akıllıca bir hamle olduğunu belirtir ki, Mowbray kalenin öyle ya da böyle düşeceğini biliniyordur. Eğer içinde kralla birlikte düşerse bunun hayli yüksek bir fidye anlamına geleceği açıktır. Edward o noktadan sonra kendisine eşlik eden 500 kadar şövalyeyle kaçmayı başarmış ve tekrar Londra’ya dönmüştür. Elbette İngilizler için büyük bir utanç İskoçlar için büyük kahramanlık göstergesidir. Bu zafer İngiltere’nin asla kabul etmeyeceği fiili bir İskoç bağımsızlığı durumunu oluşturmuştur. Robert artık tahtın tartışmasız tek sahibidir. İngiltere’nin o güne kadar sahip olduğu en güçlü ordu ise yok olmuştur. Yalnızca 5,000 piyade Londra’ya geri dönmüştür. Önemli miktarda şövalye öldürülmüş ve esir alınmıştır. İskoç kayıpları ise yalnızca iki şövalye ve bin kadar piyadedir. Robert Bruce’un zaferi psikolojik üstünlüğün İskoçlara geçmesi demektir. Bundan sonra bu kadar geniş çaplı bir sefer yapılmamış olsa da 1319 ve 1322 tarihlerinde iki muharebede daha üstün gelmiştir. Yenilginin sebeplerini tarihçiler en başta Edward’ın tarihi hatası olduğunu belirtmektedirler. Dereyi geçmesi, muharebeyi o dar alanda kabullenmesi anlamına gelmektedir. Babasının aksine, II. Edward’ın askeri konularda henüz yetersiz olduğunu söylemek mümkündür. Yine bununla bağlantılı olarak Stirling dizdarı ve araziyi iyi tanıyan Rovıyan Mowbray’ın bu bölgede savaşmamalarına dair uyarısını da dikkate almamıştır. Edward aynı hatayı Gloucester’ın tavsiyesini dinlemeyip onu korkaklıkla suçlamasıyla bir kez daha yapmıştır. Neticede Gloucester ölmüş ve ordunun morali bir kademe daha azalmıştır. Edward’ın başlangıçta Gloucester’ı genel komutan olarak ataması diğer baronların tepkisini çekmiştir. Gloucester cesur ancak tecrübesiz bir barondur. İki ordu arasındaki farkı belirtmek gerekirse, Robert Bruce’un cesareti ve ağır süvarilere karşı sağlam duruşu İskoçların moralini yükseltmiştir. İngilizlerin morali ise aynı şekilde düşmüştür. Yorgunluk, susuzluk, çamur deryasına saplanıp kalmak İngiliz piyadesinin başarısını yerle bir etmiştir. Nitekim muharebe oldukça kısa sürmüş ve ilk hatlar çöktükten sonra İngilizler arkalarına bile bakmadan kaçmaya çalışmışlardır. Bu yenilgi II. Edward’ın saltanatının dip noktası olmuştur. Bannockburn İngiliz ordusu için faydalı derslerin çıkarıldığı bir muharebe olmuş ve gelecek iki asrın İngiliz ordusunu şekillendirecek hamleleri göstermiştir. İskoçlarda ise durum tam tersine dönmeye başlamıştır. Bruce’lardan olma Robert’ın oğlu II. David’e İngilizlerle açık arazide çarpışmaktan kaçınması yönündeki fikri dinlememiştir. 1333 yılında Halidon Hill’de İngiliz okçuları açık arazide İskoç mızrak çemberlerini ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Aynı durum ne yazık ki Neville’s Cross’ta da tekrarlanmıştır.

halidon_hill_1333_action1.png

nevilles.png

 

Merve ALEMDAROĞLU

 

KAYNAKLAR
• Bbc.co.uk. (2018). BBC- Scotland’s History- Robert the Bruce, King of Scots.[online] Available at: http://www.bbc.co.uk/scotland/history/articles/robert_the_bruce/ [Accessed 13 Nov. 2018].
• Caldwell, D. (1998). Scotland’s wars and warriors. Edinburgh: Stationery Office.
• David H. Caldwell, Scotland’s Wars and Warriors, Edinburgh: The Stationery Office
• Hosler, J. (2009). The English Aristocracy at War: From the Welsh Wars of Edward I to the Battle of Bannockburn. David Simpkin. Speculum, 84(3), pp.776-777.

• Mackenzie, W. and Miller, T. (1932). The Bannockburn Myth … Being a reply to the pamphlet of “The Historical Association” entitled “The Site of the Battle of Bannockburn” (by the Rev. Thomas Miller). [With a map.]. Edinburgh: Grant & Murray.
• Matthew Bennet – Jim Bradburry – Kelly Devries – Iain Dickie – Phyllis Jestice, Dünya Savaş Tarihi: Orta çağ,2011
• Scott, T. and Barbour, J. (1998). Tales of King Robert the Bruce. Edinburgh: Gordon Wright.
• Sir Herbert Maxwell (çev.), The Chronicles of Lanercost, 1913

 

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.