OSMANLI SARAYI’NIN İHTİŞAMLI TİYATROLARI

03.07.2018
OSMANLI SARAYI’NIN İHTİŞAMLI TİYATROLARI

 

On dokuzuncu yüzyılda Osmanlı kültürüne dâhil olan tiyatro, opera ve operet gibi müzikli oyunlar olmuştur. Pek çok yenilikte olduğu gibi öncelikle sarayın himayesinde gelişme göstermiştir. Sultan Mahmut, sarayın amatör operetleri için sarayın bir odasında sahne kurdurmuştur. Giuseppe Donizetti’nin Bergamo’daki Dolci’ye 1846’da yazdığı mektupla olanlardır.[1] 1826 yılında çok sesli müziğin ilk kurumu olan ve batı müziğini öngören Muzıka-i Hümâyun kurulmuştur.

Dolmabahçe Sarayı Tiyatrosu

Sultan Abdülmecid, batılı anlamda müzik dersi alan ve piyano çalan ilk padişahtır. 27 Nisan 1857 tarihli Journal de Constantinople’da yer alan haberde, Sultan Abdülmecid, bizzat opera ve tiyatroları izlemiş hatta sarayın yanına “Dolmabahçe Sarayı Tiyatrosu’nu” yaptırma ihtiyacı duymuştur. Muzıka-i Hümâyun’u geliştirmiştir. Dahası kardeşi Abdülaziz, klasik batı müziği bestesi yapan ilk padişahtır. Saray, Garabet Balyan ve oğulları tarafından Neo-klasik bir tarzda tasarlanmıştır. Otuzdan fazla loca ile tam tamına üç yüz kişi alabilecek büyüklüktedir. Herkesin yeri bellidir. Saltanat locası, sultan için hazırlanmış olan özel dairelere bitişiktir. Hanım sultanların locası kafeslidir lakin öylesine büyüktür ki, gösteri boyunca yerlerinde oturup dinlemek zorunda değillerdir. Dahası, Şehzadelerin, paşaların ve elçilerin kendilerine ait salonları bulunmaktadır. Tiyatro salonu Versay Sarayı Operası ile aynıdır.[2] Tiyatronun süslü tavanının sahneye yakın bir yerinde 1274 tarihi (1858) göze çarpıyordur. Dönemin gazetesi Ceride-i Havadis, 11 Ocak 1859 tarihli sayısında tiyatronun açılışı için şunları yazmıştı: ”Padişahımızın emriyle kendilerine mahsus gayet süslü, eşsiz bir tiyatro yeri düzenlenmiştir. Lazım olan her şeyi de tamamlanmış olduğundan Padişahımız orayı şereflendirmişlerdir. Bir lütuf olarak izin verdikleri için hükümet adamları da gelmişlerdir.”

1.jpg

1857 tarihli ve Robertson & Beato imzalı bir fotoğrafta Dolmabahçe Saray Tiyatrosu’nun inşa halinde olduğunu görmekteyiz.

 Açılışta önce Ricci’nin bir operasının iki perdesi, Padovani’nin keman konseri ve en son “Chasse de Diane”  bale gösterisi sunuldu.[3]  Bu binanın açılışı Batı başkentlerinde de ilgi ile karşılanmıştır. Paris’te yayımlanan Illustration dergisinin 25 Haziran 1859 tarihli sayısında bina övülmüş ve Versay Sarayı tiyatrosuyla rekabet edecek kadar güzel olduğu söylenmiştir: ”Dolmabahçe Sarayı tiyatrosunun geniş bir parterden başka üç sıra locası sahnenin içine bakıyordu. Hünkâra mahsus loca gibi harem kadınlarının gelip oturacakları localar da kafesli idi. Salon üç yüz kişi alabilecek genişlikte idi.”  Şinasi’nin “Şair Evlenmesi” adlı ilk Türk tiyatro oyunu da bu sarayda gerçekleşmiştir.[4] Pera sosyetesinin ilgiyle takip ettiği, Alexine ve Adeline Poumicon adlı bayan piyanistlerde Sultan’ın huzurunda Rossini’nin “Padişah Marşı”nın yer aldığı eserleri icra etmişlerdir.[5]

Abdülmecit 25 Haziran 1861 yılında ölünce, 86 yıl hizmet veren “Saray Tiyatrosu” etkinlikleri sona erdiği belirtilse de, yerine opera ve tiyatrodan onun kadar hoşlanmayan, alaturka müziği seven Abdülaziz geçmiştir fakat tiyatro bir süre faal olmuştur. Abdülaziz tahta çıktığı zaman devletin önemli meselelerinden biri olan israf sorunu üzerine yoğunlaşmış ve tam da bu sebeple, saraydan başlayarak büyük tasarruflara gidilmiştir. 1863’ün senesinde çıkan bir yangında binanın iç kısmı yanmış, bir daha tamir edilmemiştir. Adolphe Thalasso da tiyatronun feci bir şekilde yanmış olduğunu belirtmektedir.[6] Topkapı Sarayı arşivinde ise, 1866 belgede görülmektedir ki, sonradan bu binanın tahliye edildiği önemle belirtilmiştir. Bu belge, Hazine-i Hümâyun’a konulmuş olan tiyatro eserlerinin ve eşyalarının bir listesidir.[7] Daha sonradan, tütün deposuna çevrilen bina 1937’de yol yapımı dolayısıyla yıkılmıştır.

2.jpg

Dolmabahçe Sarayı tarafından tiyatronun görünümü, fotoğrafın, yukarıda görülen Cihangir Camii’nin 1889’da yapılan yeni halinden önce çekildiğini görmekteyiz.

 

 3.png

 Dolmabahçe Saray Tiyatrosu’nun iç tasviri Ayşe Türemiş tarafından.

 

4.jpg

Jacques Pervititch tarafından hazırlanan 1926 tarihli Dolmabahçe ve Gümüşsuyu haritasında Saray Tiyatrosu’nun yeri.

Avrupa’daki ihtişamlı tiyatro saraylarını görüp imrenirken, çok değil yakın bir tarihte bizimde böyle bir tiyatromuz olduğunu ve koruyamamış olduğumuzu bilmek ya da bilmek istememek… Şu anda İnönü Stadı olarak bilinen yere inşa edilmişti.

Yıldız Sarayı Tiyatrosu

 1889 yılında, Sultan Abdülhamit, Yıldız Sarayı Tiyatrosu’nu Kalfa Vasilaki’nin oğlu Yanko’ya yaptırmıştır. Sarayda, küçük tiyatroda İtalyan operaları sahneye koydurtmuş, izlemiştir. Sultan, oyunu izlemek istediğinde, çalıştığı ve oturduğu binadan çıkmadan, kapalı bir koridordan geçip merdivenleri inerek tiyatroya gelebiliyordu. Opera tutkusu için İtalyanca bile öğrenmiştir. Nedendir bilinmez çok sevdiği La Traviata’nın[8] sonunu değiştirmiş, kadın veremden ölmüyor, son anda içtiği bir ilaç ile iyileşiyormuş.

La Traviata; Alexandre Dumas’ın (oğul) Kamelyalı Kadın romanından yola çıkılarak yazılmış bir opera eseridir ve 19. Yüzyıl Fransa’sında geçmektedir. 1853 yılında Guisseppe Verdi, operayı besteleyerek müziğe uyarlamıştır. La Traviata, kısaca bahsetmek gerekirse tipik bir melodram. Genç ve güzel Parisli Violetta bir parti verir ve partide Violetta ile yakışıklı bir delikanlı tanıştırılır; adı Alfredo’dur. Birbirlerine âşık olurlar, iki sevgili Paris’in dışında bir yerde beraber yaşamaya başlamışlardır. Alfredo birlikte hayatın mutluluğu üzerinde şarkıya başlar. (Alfredo: Di miei bollenti spiriti – “Benim sıcak ruhum”)  Violetta’nın kötü ününden rahatsız olan Alfredo’nun babası araya girip, âşıkları ayırır,  Violetta’nın peşinden giden Alfredo, onu başka birisiyle görür ve fazlasıyla rezil eder bir partide. Violetta yıkılır verdiği sözden Alfredo için dönmez sonunda verem olup, sevgilisinin kollarında ölür. (Ah Alfredo, Alfredo, di questo core non puoi comprendere tutto l’amore – “Alfredo, Alfredo, kalbimde senin için aşkın ne kadar çok büyük olduğunu hiç anlayabilemezsin.”)

Günümüze kadar gelen tek saray tiyatrosudur. Dar ve uzun duvarları kadife benzeri uzun tüylü bir kumaşla kaplıdır. Tavan altın yaldızla süslenmiştir.[9] Sahnenin karşısında saltanat locası olduğu görülmektedir. Yanlarındaki dört kafesli loca ise Harem-i Hümayun mensupları içindir. Şehzadeler ve padi­şahın konukları üst katta oturur, alt katta ise saray mensubu kişiler oturmaktadır. Tiyatro, padişa­hın yorulan zihni için bir istirahat ve eğlence vesilesidir. Oyun sırasında aklına önemli bir iş gelirse başkâtip veya vükelâdan birini çağırtıp not aldırttığı bir mekândı. Tiyatro binasında orta oyunundan ope­raya her türlü oyun sergilenirken konserler de verilmiş, bü­yük fırçalarla iyice ıslatılıp gerilen perde sayesinde de sinema izlenmiştir. Yazın oyunlar harem bahçesinin hünkâr sofası­na bakan kısımlarında seyyar bir sahne üzerinde oynanırdı. Sultan Abdülhamit bazı akşamlar oda orkestrasını kendi dairesi önündeki çimenlikte çaldırır ve dinlendir.[10]

5.jpg

Alman imparatoru II. Wilhelm, tiyatronun açıldığı 1889 yılında ve 1899’da İstanbul’a gelmiş ve bu ziyaretinde sarayda opera izleme şansına erişmiştir. Dahası, pek çok ünlü sanatçılara da ev sahipliği yapmıştır; Sara Bernardt, Madam Yudith, Violette, Mösyö de Remier, Coquelin Kardeşler, Le Loin, Matmazel Suzanne, Despre ve Çhaliapin.[11] Şunu belirtmek önemlidir ki, opera ve operetlerde orkestrayı başlarda Callisto Guatelli Paşa yönetmiştir, daha sonra Ermeni asıllı bir Fransız müzisyen olan Dussap Paşa bu görevi üstlenmiştir. Yıldız tiyatrosunda saray bandosu, saray orkestrası ve operasının eğiticileri, şefleri dışında, bir de saray operasının şarkıcıları vardır.

Bunlardan en ünlüsü ise İtalyan Stravolo ailesidir. 1892’de kurduğu Citta di Napoli adlı topluluğuyla aynı yıl İstanbul’a gelmiştir. Günümüzde Saint Antoine Kilisesi’nin olduğu yerde bulunan Concordia Tiyatrosu’nda opera ve operetler sahnelemiş ve daha sonra II. Abdülhamit’in ilgisini çekmiş ve Yıldız Sarayına davet edilmişlerdir. Yıldız Sarayı’nda on beş yıl devamlı olarak opera ve operet oynayan heyetin başında Salvatore Stravolo vardır. Stravolo’nun çocukları ve damatları da sanatçıdır ve hepsi de II. Abdülhamit’in tahttan indirildiği 1909 yılına kadar, Yıldız Sarayı Tiyatrosu’nda sahneye konan eserlerde rol almıştır. Beyoğlu’nda gösteri yapan Labruna İtalyan grubu da saraya davet edilmiştir. Grubun sorumlusu Emilia padişah tarafından çok sevilmiş kendisine bizzat nişan verilmiş ve saray kadrosuna alınmıştır. Daha sonra, Tenor Alfredo ile evlenmiştir. Yıllar boyunca, Klasik Batı Müziği’ni ve operayı çok seven II. Abdülhamit için çalıştıktan sonra ülkesine dönen Stravolo ailesi, daha sonrasında kadim şehre geri dönmüştür. Stravolo İstanbul’a geldiği zaman yirmi altı yaşında bir gençtir.[12]  1948 yılında seksen ikinci yaşını kutlamıştır ve İstanbul’a otomobili getiren ve kullanan ilk kişi olarak da bilinen Stravolo, hayatını kaybettiği 17 Nisan 1955 yılına kadar da İstanbul’dan ayrılmamıştır. Alfredo Stravolo ile ailesi ise opera-operet kültürü ve seslendiriciliği bağlamında, Osmanlı müzik kültürüne ve operasına katkıda bulunmuşlar ve Batı Müziği alanındaki ilk Türk müzisyenlerin ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Son olarak, Stravolo’nun İtalya’da yaşayan ailesi tarafından kuşaklar boyu saklanan arşiv, sanatçının torunu Natale Carlotti tarafından Yıldız Sarayı Vakfına bağışlanmıştır.

 

YAZAN: Merve ALEMDAROĞLU

 

 

 KAYNAKÇA

[1] G. DONIZETTI, “Türkiye’deki Müzik ve Osmanlı İmparatorluk Marşı Üzerine Toplu Bir Bakış”, 28.

[2] N. YILMAZ, “The Theatres of the Ottoman Court” M.S.G.S.Ü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007.

[3] N. YILMAZ, “The Theatres of the Ottoman Court” M.S.G.S.Ü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007.

[4] S. UMUR, “Abdülmecit, Opera ve Dolmabahçe Saray Tiyatrosu”,Milli Saraylar I, 58.

[5] S. UMUR, “Abdülmecit, Opera ve Dolmabahçe Saray Tiyatrosu”,Milli Saraylar I, 58.

[6] A. THALASSO, “Le Theatre Turc Contemporain”, Revue Eneyelopedique, 1037-1044.

[7] N. YILMAZ, “The Theatres of the Ottoman Court” M.S.G.S.Ü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007.

[8] “Yoldan çıkmış, kötü yola sapmış kadın” anlamına gelmektedir.

[9] A. Refik. SERENGİL, “Opera Sanatı ile İlk Temaslarımız”, 1959.

[10] A. OSMANOĞLU, “Babam Abdülhamid” Güven Yayınları: İstanbul, 1960.

[11] N. YILMAZ, “The Theatres of the Ottoman Court” M.S.G.S.Ü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007.

[12]  A. Refik. SERENGİL, “Opera Sanatı ile İlk Temaslarımız”, 1959.

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.