Şiir Üzerine Düşünceler

02.06.2020
Şiir Üzerine Düşünceler

 

Ne olur bir şey söylesen
Ama söz ölü bir kırlangıçtır
Yuvasını hiç anımsamayan
(Ahmet Oktay, Masa)

Okura Not: Bu yazıda kendi şiir perspektifimden yola çıkarak şairlerin şiir hakkındaki düşüncelerine yer vermeye çalıştım. Pasajları makalelerden alıntıladım. Katıldığım ve katılmadığım şiir eleştirilerini mümkün olduğunca farklı şairin kaleminden derlemeye çalıştım. Şiir sınırlanmamalı. Orhan Veli de Cemal Süreya da Necip Fazıl da Nazım Hikmet de İsmet Özel de bizim.
Sevgiler, iyi okumalar…

Ön Deyiş

Edebiyatta her dönem bir önceki dönemle konuşarak ilerledi, geçmişini reddetti, yeniledi ya da kopyaladı. Kültür aktarımı eserlerin biçim ve içeriğini değiştirdi, dönüştürdü. Vezin, dil, üslup değişti. Yazarlar, hayatın değişen ritmine bağlı hızlı bir arayış içine girdi. Kelimeler yeni anlamlar kazanırken alışılmış kalıplar yıkıldı, yeni söyleyiş biçimleri şekillendi. Fakat günümüzde, şiir özelinde söylemek gerekirse bir yıkıcılık, isyankarlık, köktencilik, deneysellik yoluyla “değerleri” yok sayma, görünür olma hevesi var. Eskiyi tanımadan, okumadan yeniyi inşa edebileceğini düşünenleri görmekle birlikte bunun gerçekte bir karşılığı olmadığını söyleyebilirim. Düzenin sadece kurulu bir şey olduğunu var sayıp, onu yıkarak edebi özgürlüğe ve özgünlüğe ulaşılacağını sanma hayalperestliği ilerlemecilik sayılmamalı. Laf olsun, şiir olsun, ben de yazdım! Ne yazın, niçin yazdın? Her yazarın ciddi bir okur olmalı. Süzerek, Hilmi Yavuz’un deyimiyle “kazarak” okumalı. Kazıdan sonrası yazmak olmalı.
Yeni şairler bağırıyor. Belki de haklı bir öfke bu. Sesleri yüksek, şiirleri sivri. Olması gerektiği gibi ama bir yere kadar. Çünkü anlatım aynılaştı bir yandan. Edebi özne(ben) 21.yy.da kutsandı. Bağımsızlığına, özüne vurgu yapıldı. Her birey özeldir, mottosu herkesin benliğine daha çok ilgi duymasının, onu sevmesinin önünü açtı. Bu elbette kabul edilir bir durum. Fakat edebiyata yansımaları çok da iç açıcı olmadı. Ben anlatıcı ile özneyi kahramanlaştıran şiirler türedi. Anlatımda birinci tekil şahıs çoğul ve büyük ve genel cümleler kurmaya başladı. Epik acılar şiirin kıstası haline geldi. Her şeyi özneye yaslamak ne kadar doğru, tartışılır konu.

‘Şiir’ Üzerine

Bir dize için bile olsa şair “Şunu demek istedim.” şeklinde bir cümle kurmamalı. Çünkü şiir; açıklanarak, parçalara ayrılarak, analizle çözülecek bir tür değildir. Nice şiir analizi ya bir kurama ya da bir akıma dayandırılır. Kuramların veya akımların özellikleri kıstas alınır ve şiir irdelenir. Buradaki analizler görecedir. Şiiri kesip biçmek onun ezgisini, ritmini, anlamını azaltmak olur. Yapabileceğimiz tek şey yorumdur. Ve bu yorum çoğu zaman aşırı olabilir.
Öykü, deneme, roman, makale gibi türler çözümlenebilir. Çözüle çözüle kendi içindeki düğümü açabilir. Şiir çözülemez, hissedilir. Şiiri çözdüğünü iddia eden biri zaten onun şiirselliğini öldürmüştür. Seslerden, kelimelerden dil kırıntıları kalmıştır geriye. Teknik/teorik yaklaşım, giydirme ve sınıflama çabası şiirin büyülü dünyasına aykırı.
Şiir hiçbir döneme, akıma, şaire benzemek zorunda değildir. Yeni bir söz söylemek önemlidir, bununla birlikte şiirin özgün olma zorunluluğu da yoktur. Benzemezliğini savunmak şiire bakış açımızla ilgilidir. Fransız yazar Julia Kristeva’nın şöyle bir sözü var: “Gök kubbenin altında söylenmemiş söz yoktur.” Belki de yazılan, okunan, söylenen her söz bir zaman, bir yerde dile gelmiş fakat duyulmamıştır. Toplasanız bir antoloji çıkabilir gökten.
Söze ve yazıya gerçeklik yüklemek, kalemi bunlara zorlamak anlamı yorar. Ki düşünceleri, duyguları bir amaç, ideoloji uğruna feda etmeden, bağırmadan da anlatmak mümkün. Bu anlatım şekli sözü basitleştirmez. Bu bakımdan şiir belirsizlik değildir. Şiir gerçek dışı değildir. Şiir tanımların reddidir. Türler ötesi bir tür olarak hiçbir zamana sığmamıştır.
Çağrışım gücü şiirin hayal bahçesinde kaç çiçek, kaç ağaç, kaç çocuk, kaç renk olduğu hakkında fısıldar. Çünkü bu, doğrudan ya da dolaylı olarak o eserin imge dünyasının ipucudur. Şiiri nitelikli yapan da bu imgelerin zenginliğidir.
Şiirin nasıl oluştuğu, nasıl yazıldığı zaman meselesidir. Bir kar tanesi çığ olana kadar zaman ve mekanın olgunlaşmasını, koşulların iyileşmesini bekler. Ve zamanı gelince kendini aşağı bembeyaz bırakır. Bir dize de öyledir. Beklemelidir biraz. Uyumalıdır şair. Güzelliklere uyanmalıdır. Hız anlamı inceltir ve istenilen derinlik elde edilemez. Yalnız uygun anlarda şiirin evine girilebilir. Evi görür, anlar ve kavrarsak…


Şairler ve Düşünceler

1.
“Bence şiir ve aşk; bunların ikisi de gayr-ı meşrudur. Meşru duruma gelirse ikisi de biter. Mutluluğun şiiri yazılamaz. Masallarda bile sevgililer birleşince masallar biter. Şiir, temizler ve arıtır. Kendisi de biraz kirlidir. Son derece temiz duygularla şiir yazanlar bence bir temizlik işlemi yapıyorlardır o kadar. Şiir duygularla değil sözcüklerle yazılır.”
(Cemal Süreya, Güvercin Curnatası)
2.
“Şiirlerin sistematik doğasıyla ilgilenmek, onların aynı zamanda birer oyun oldukları gerçeğine karşı bizi körleştirmemelidir. Şiirlerin oyunlu yanları, onların çalışmayı saplantı haline getirmiş bir uygarlıkta eğreti durmalarının bir başka yoludur. Şiir yalnızca var olarak dahi ütopyacı bir işlevi yerine getirir; emeğe, baskıya ve sorumluluklara daha az esir olacak bir hayat formunun varlığını teyit eder.
(Terry Eagleton, Şiir Nasıl Okunur)
3.
“Şiirlerime ne anlam verilirse anlamları odur. Benim onlardan çıkardığım anlam bana göredir, kimsenin onlara başka anlamlar vermesine engel olmaz. Her şiirin, şairin belirli bir düşüncesine uygun yahut bu düşüncenin tıpkısı, asıl, tek bir anlamı olduğunu söylemek, şiirin yapısına aykırı, şiiri öldürebilecek bir yanılmadır. Şiirin amacı, hiçbir zaman belirli bir şey anlatmak değildir. Şiirin anlamı, şairin içinden geçen anlaşılabilir, olabilir olayları okura aktarmak değildir. İstenilen, okurda bir ruh hali yaratmaktır.”
(Paul Valery)

4.
“Evet şiir çıkmazda. Çünkü insan çıkmazdadır. Ama bütün sorun bu çıkmazın bilincine varmakta. Şiirin çıkmazda olmadığını düşünenlerden yana değiliz. Çünkü bu çıkmaz; bilince, bilgiye uygunluğa, çağdaş şiire ve insana yeni bir imkândır.”
(Turgut Uyar, Çıkmazın Güzelliği)

5.
“Teşbih, eşyayı olduğundan başka türlü görmek zorudur. Bunu yapan insan acayip karşılanmaz. Halbuki teşbihle istiareden kaçan, gördüğünü herkesin kullandığı kelimelerle anlatan adamı bugünün münevveri garip telakki etmektedir. Hatası, muhtelif sapıtmalarla gelinmiş bir şiir anlayışını kendine çıkış noktası yapmasıdır. Yazının peyda olduğu günden beri yüz binlerce şair gelmiş, her biri binlerce teşbih yapmış. Hayran olduğumuz insanlar bunlara birkaç tane daha ilave etmekle acaba edebiyata ne kazandıracaklar? Teşbih, istiare, mübalağa ve bunların bir araya gelmesinden meydana çıkacak bir hayal zenginliği, ümit ederim ki tarihin aç gözünü artık doyurmuştur.”
(Orhan Veli Kanık, Garip)
6.
“Şiir okumak isteyen kimse gelenekçiliğin ve ilericiliğin entelektüel yükünü bir yana bırakmadıkça giriştiği işin altından kalkamayacaktır. Şiirin ne gelenekle ne de beklenen hayatla başı hoştur. Geçmiş ve gelecek şiir için (ve şiirin içinde) yabancılaştırıcı öğelerdir. Şiir okumanın hasadı ancak bilinmeyen eski ile tanışılmamış yeni arasında toplanır. Şiir okumak ancak ‘şimdi’nin olağanüstü vuruculuğu, tadılan somut yaşama anının tazeliği ve uyarıcılığı ile doğru çizgiye oturur.”
(İsmet Özel, Gelenekçiler ve İlericilik)

7.
“İnsanlar, şair olmak için yarım cinaslarla biten ve aynı uzunlukta olmayan mısraları alt alta dizmenin yeteceğini sanıyorlar. Oysa şair olmak için ilkin insan, sonra da şair-insan olmak gerekir. Öteki türlü, domuzdan daha gülünç bir kuşcağız olup çıkıverirsiniz. Şairliğe kalkışan delikanlıların el ele vermesi -doğrusu ya- gülünçtür. Buna karşılık, yeniden dirilen İsa ile söyleşen o havariler gibi, güzellikle söyleşen zeki insanlar topluluğuna diyecek yoktur.”
(Max Jacop, Genç Bir Şaire Öğütler)

8.
“Ne kadar lirik olursa olsun şair, eterli bölgelerden hiç inemez mi, çevredeki yaşamın akımını hiç duyumsamaz mı, yaşamın görünümünü, insansal hayvanın sürekli gülünçlüğünü hiç göremez mi? Şair bütün bunların ayrımındadır elbette! Yaşama inmesini bilir; ama inanın bunu da bir amaç uğruna yapar ve gerçek yasam yolculuğundan kendisine yararlı olanı bulup çıkarır. Çirkinlik ve budalalıktan yeni bir büyüleme türü doğurur.”
(Charles Baudelaire, Lirik Şiir)Baudelaire ile ilgili şu yazımızı okuyabilirsiniz: Baudelaire ve şiir

9.
“Acemi kişi bir şiirsever olduğu kertede şiirlerin yolunması denilen şeye, soğuk bir mantığın işe sokulmasına, bu ince, çiçeksi oluşumdan sözcüklerin, imgelerin koparılıp çıkarılmasına güçlü biçimde karşıdır. Bunun karşısında denilmesi gereken, çiçeklerin bile bir şey batırıldığında solmadığıdır. Şiirler -eğer yaşama yetileri varsa- yaşamak konusunda çok dayanıklı, çok yeteneklidirler, en derinlere işleyen işlemleri atlatabilirler. Kötü bir dize, bir şiiri hiçbir biçimde tümüyle yıkmaz; nasıl iyi bir dize bir şiiri kurtaramazsa öyle.”
(Bertolt Brecht, Şiir Akıldan Korkmalıdır)

10.
“Bazılarının sandığı gibi mısralar duyguların değil, yaşanmış deneylerin sonucudur. Tek bir mısra yazmak için birçok şehirleri, insanları ve nesneleri görmüş olmak, hayvanları tanımak, kuşların nasıl uçtuğunu duymak ve sabahları çiçeklerin açılırken nasıl titrediğini öğrenmek gerekir. Bilinmez yerlerdeki yolları, beklenilmeyen rastlamaları ve uzun zamandır yaklaştığını sezdiğimiz ayrılışları, esrarı daha aydınlatılmamış olan çocukluk günlerini, size anlayamadığınız sevindirici bir haber verdikleri zaman kalplerini kırdığınız ana babaları, derin ve tehlikeli değişimlerle garip bir şekilde başlayan çocukluk hastalıklarını, kapalı odalarda geçen sessiz günleri, deniz kıyılarındaki sabahlamaları, denizin kendisini, denizleri, yükseklerde çağıldayan ve yıldızlarla uçuşan yolculuk gecelerini yeniden, yeniden yaşamak gerekir.”
(Rainer Maria Rilke, Şiir Nasıl Doğar)

11.
– Şiir bir çıkartmadır, uyuyan topraklara uyumayışlardan.
– Bazı şairlerin ölümüne yanarız, ancak onların şiirleridir ki, yıllar sonra soğuklarda gene ısıtır bizi.
– Hava ve kara limanları gibi, yer yer şiir limanları da olmalı; şiir trafiğinde yersiz tıkanmaları önleyecek limanlar.
– Şiir iki şey ister: hem seni, hem hünerini. Tek başına sen sıkıcı bir ağırlıksın, hüner ağırlığı hafifletir.
– Tanrı iyi şairleri şiir ağası olmaktan korusun!
(Behçet Necatigil, Şiir Burçları)

12.
“Mısra işlevini yitirdi; şiiri yapan bir birim olarak yürürlükten kalktı. Eski rahatlığını, o sessiz, kıpırtısız düzenindeki rahatlığını boşuna aranıyor şimdi. Öfkelerin, bunlukların, başkaldırmaların dışında kendini yineliyor daha çok. Ne denli güçlü görünürse görünsün, duygularımızı, gerilimlerimizi, düşünce coşkularımızı başlatıcı bir öğe, bir ölçü olmaktan çoktan çıktı. İnsanı, insanla gelen en çağdaş sorunları karşılayamaz oldu. Öylesine durallaştı ki, onca bir sözcük yılı da uzak kaldı bize. Öyleyse usla okumalı şiiri, usla biriktirmeli artık; mısra ile değil. Diyeceğim ille de bir ölçü gerekliyse, bu düşünsel-ussal bir ölçü olmalı.”
(Edip Cansever, Tek Sesli Şiirden Çok Sesli Şiire)

13.
“Şiir bilgidir, kurtuluştur, güç ve terk ediştir. Dünyayı değiştirebilecek güçte bir eylemdir şiir. Doğası gereği devrimcidir. Ruhun eğitilmesi ve içsel özgürlüğün yoludur. Şiir bu dünyaya anlam kazandırır, onu yüceltir; bir başkasını yaratır. Şiir ayırır, birleştirir. Yolculuğa davet, yuvaya geri dönüştür. Esin, soluk alma, bedenin eğitilmesidir. Hiçliğe yakarış, yoklukla yapılan söyleşi: sıkıntı, acı ve ümitsizliktir onu besleyen. Dua, pişmanlık, tövbe, ilahî güce boyun eğiş, huzur bulmadır. Sihir, büyü, efsun. Yücelik, kabulleniş, bilinç dışının yoğunlaşması. Irkların, ulusların ve sınıfların tarihsel açıklamasıdır. Oyun, iş, çile. Görüntü, müzik, simgedir.
(Octavio Paz, Şiir ve Şiirsel Eylem)

Son Deyiş

Şiirsiz kalmayın!

Hazırlayan
Ufuk Yeşil

ETİKETLER: ,
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.