ANDREI TARKOSVKY: ZAMANIN MÜHRÜ

30.01.2018
ANDREI TARKOSVKY: ZAMANIN MÜHRÜ

Andrei Tarkovski, Yuryevets kasabasına yakın Rus kırsalında doğdu. Eserleri oğlunun filmlerinde sık sık yer alan şair Arseny Tarkovski, Andrei dört yaşındayken annesinden ayrıldı; büyük ölçüde otobiyografik bir film olan Zerkalo(Ayna, 1975) bu çocukluk travmasını yansıtır ve bir babanın yokluğu, sevilen fakat öfke duyulan bir anneyle yakın ama gergin ilişkiler, Tarkovski’nin ilk dönem filmlerinde özellikle belirgindir.

Ayna(1975)

Tarkovski, genç bir keşif erinin savaştaki trajik öyküsünü anlatan ve 1962 Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ödülünü kazanan ilk uzun metrajlı filmi İvanova detstvo(İvan’ın Çocukluğu, 1962) ile uluslararası üne kavuştu. Ünlü bir ortaçağ Rus ikon ressamının yaşamını gevşek bir biçimde temel alan Andrei Roublev, 1966’da tamamlandı; ama 1971’e dek Sovyetler Birliği’nde piyasa çıkarılmadı. Bunun nedeni filmin büyük ölçüde sanatçı ile siyasal güç yapısı arasındaki çatışmayı betimliyor olmasıydı. Bu dönemde yetkililerle sorunlar, siyasal tutuculuktan çok –bir ‘’muhalif’’ olarak etiketlenmeyi sürekli reddetmiştir–  filmlerinin yoğun bir biçimde kişisel doğasından, entelektüel zorluklarından ve hala yaşayan sosyalist gerçekçilik düsturlarını hem tema hem üslup bakımından dikkate almamalarından kaynaklanmıştı. Eserinin sanatsal bütünlüğüne zarar verebileceğini düşündüğü her konuda uzlaşmayı reddetmesinin kendisine hem yararı hem de zararı dokundu; bu davranışı düşmanlık ve karşıtlıklara neden olurken( artan uluslararası ünün desteğiyle) düşmanlarından bile homurtulu bir saygı görmesini de sağladı.

İvan’ın Çocukluğu(1962)

Sovyet-İtalyan ortak yapımı Nostalghia’yı(1983) İtalya’da filme almasına izin verilmesinin ardından Tarkovski, Sovyet yetkililer tarafından rahatsız edilmesini ve pek çok film projesini engellemelerini gerekçe göstererek yurtdışında yaşamaya devam etmek istediğini duyurdu. İsveç’te Kurban’ı (1986) tamamladıktan sonra, akciğer kanserine yakalandığı anlaşıldı ve Aralık 1986’da Paris’te öldü.

Tarkovski filmlerinin ayırt edici özelliği, sadece bir avuç sinemacının – en başta da iki gözdesi Robert Bresson ve Ingmar Bergman– aşık atabildiği yoğun bir ahlaki ciddiyetidir. Kitabı Zaman Zaman İçinde’de açıkça belirttiği gibi, sinemanın bir eğlence sanatı değil, ahlaksal ve ruhsal sınavın sanatı olmasını istiyordu ve bunu başarmak için hem kendisinden hem de izleyiciden aşırı taleplerde bulunmaya hazırdı. Rusya’dan Batı’ya taşınmasına rağmen filmleri, farklı siyasal sistemleri aşan bir tema ve üslup sürekliliğini ve gelişimini sergiler.

Nostalji(1983)

Tarkovski, izleyicilerin filmlerini anlamaya çalışmadan önce, yaşamaları gerektiğinde sürekli ısrar etti ve çalışmalarını sözde simgecilikleri bakımından açıklamaya çalışan eleştiriciliği reddetti. Son üç filminde altı dakikadan daha fazla uzun süren birkaç çekimiyle birlikte giderek daha fazla uzun çekime yönelerek hem karakterin hem de izleyicinin deneyimini kaynaştırmayı ve izleyiciyi, Eisenstein gibi yönetmenlerin kurgulama teknikleriyle bütünleşen önceden belirlenip yönlendirilmiş kontrolden ‘’kurtarma’’yı amaçlar

Solaris(1972)

Bununla birlikte Tarkovski’nin filmlerinin en belirleyici öğesi, bir rüyanın gücü, gizemi, muğlaklığı ve özsel gerçekliğine sahip sinematografik bir dünya yaratımıdır.İvan’ın Çocukluğu’nda rüyalar, canlı ve hareketli olmalarına rağmen gündelik dünyadan açıkça ayırt edilirler. Ama Solaris ve Ayna’da bazı sahneler, doğrudan izleyicinin bilinçaltına seslenen sanrısal bir nitelik kazanır. Tarksovski bu şekilde hiç güvenmediği rasyonel, bilimsel çözümlemeden kaçınır; güzelliği ve anımsatıcı gücü, hemen hemen başka hiçbir sinemacının yetişemediği bir kuvvetle birlikte çınlayan görüntüler aracılığıyla doğrudan izleyiciye seslenebilir.

Ayna filmi için Tarkosvki’ye yazılmış mektupların birkaçı :

”Filminiz Ayna’yı izledim. Hem de sonuna kadar. Oysa biraz olsun bir şeyler anlayabilmek, filmdeki kişileri, olayları, anıları bir şekilde birbirine bağlayabilmek için samimiyetle kendimi zorlamaktan daha ilk yarım saatte başıma ağrılar girmişti.”   Leningrad’dan inşaat mühendisi bir kadın.

”Ne zevksizlik, ne saçmalık! İğrenç bir şey! Bence filminiz tam bir fiyasko. Seyirciye biraz olsun yaklaşamıyor bile, oysa en önemli unsur seyirci değil midir?” Sverdlovsk’dan bir mühendis.

”Mektubumun sebebi Ayna. Hakkında söz söylemeye bile cüret edemediğim, ama içinde yaşadığım bir film bu. Dinleme ve anlama yeteneği çok değerlidir…Bir kez olsun, aynı şeyleri hissetmeyi başarabilen iki insan birbirini hep anlayacaktır. Bunlardan biri buzul, diğeri isterse atom çağında yaşamış olsun fark etmez.” Leningrad’dan bir işçi.

Mektuplar, Tarkovski’nin Mühürlenmiş Zaman adlı kitabından alınmıştır.

“Sanatın amacı, daha çok, insanı ölüme hazırlamak, onu iç dünyasının en gizli köşesinden vurmaktır.”

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

  1. Efasu dedi ki:

    Yaşarken anlaşılmayan bir değer daha..