Kiyarüstemi Kadrajından Varoluş Sorgulaması : KİRAZIN TADI

29.06.2018
Kiyarüstemi Kadrajından Varoluş Sorgulaması :  KİRAZIN TADI

Cherries-Abbas

‘Bir ağacı kök saldığı topraktan alıp başka bir yere taşırsanız, ağaç artık meyve vermeyecektir. Verse dahi meyveler ağacın asıl yerindekiler kadar lezzetli olmayacaktır. Bu doğanın kurallarından biridir. Eğer ülkemi terk etseydim, ben de o ağaç gibi olurdum.’

Devrim sonrası, ülkesini terk etmeyerek meyvelerin en lezzetlilerini kendi köklerinin bulunduğu toprakta olgunlaştıran Abbas Kiyarüstemi filmi Kirazın Tadı.

Film; intihar planı yapan orta yaşlı, tabiri caizse hali vakti yerinde ana karakterimiz Bedii’nin  kendisine bu planda son görevi yerine getirmesini umduğu kişiyi arayışı ile geçiyor. Bedii bu arayışında İran coğrafyasında yaşayan etnik kimliklerin de etkisiyle önce genç Kürt bir asker sonra eğitim amaçlı İran’da bulunan bir Afgan öğrenci ve son olarak da yaşlı Tük bir eğitimciyle karşılaşır.
1200x630bb

 

İlk sahnede Bedii’yle araç içinde şehirden amele pazarına yolculuk ederken tanışıyoruz, onun uzun yolculuğuna eşlik edeceğimizi bilmeden. Bedii amele pazarında, öldükten sonra üzerine toprak atacak birini ararken Kiyarüstemi bizi İran coğrafyasının sosyo-ekonomik durumu ile ilk kez karşılaştırıyor. Kemal Sunal filmlerinden benzer sahnelere aşinayız aslında. Yol kenarında günü boş geçirmemek için işin ne olduğunu dahi bilmeden işveren araçlarına koşturan üstü başı perişan, doğru dürüst kendini ifade edemeyen bir yığın insan.

Pazarda aradığı kişiyi bulamayınca aracını çöle, taş ocaklarına doğru sürüyor Bedii. Amele pazarı aslında bu iş için en uygun yer. Paraya ihtiyacı olan ve bu ihtiyaç için her şartı kabul edebilecek insanlar orada. Belki Bedii öldükten sonra üstüne toprak atacak birinden ziyade kendisini bu fikirden vazgeçirecek bir yoldaş arıyordu? Belki de böyle bir adamın amele pazarından çıkmayacak oluşunun farkındaydı.

Yola devam ederken telefon kulübesinde bağıra çağıra hattın diğer ucundaki kişi ile tartışan bir adama rastlıyor ve Bedii, iki kez iş teklifi yapmasına rağmen şiddetle reddediliyor.
Sahnenin devamında bir çöp toplayıcısına da  teklifte bulunan Bedii tekrar olumsuz cevap alınca yoluna devam ediyor.

İkinci gün Bedii’nin yine şehirden çöle doğru yola çıktığını görüyoruz. İşte Bedii’nin asıl adaylarıyla tanışacağımız gün bugün! Hem ekonomik sıkıntıları sebebiyle buradaki insanları bu işi yapmaya ikna etmek daha kolay olduğu için hem de kendisine bir kiraz ağacının altında hazırladığı mezar oraya yakın olduğu için film boyunca  Bedii ile birlikte biz de çölün tozunu toprağını, gürültüsünü çekeceğiz. Başlarda çok yorucu olsa da o coğrafyayı ve Bedii’nin psikolojisini anlamlandırmada bu ses ve toprak yığınının bize yardımcı olduğu muhakkak.
cherry02
Evet ikinci gün Bedii şehirden taş ocağına doğru yol alırken kışlaya kadar bırakmak üzere aracına genç bir Kürt asker alır. İşte burada uygun iş için ilk gerçek adayı ile tanışmış olur. Önce kendisini tanımak için ufak sorular soran Bedii, utangaç ve kendisine sorulan sorulara pek seyrek cevap veren genci askerlik anılarını anlatarak rahatlatmaya çalışır. Arkadaş olduklarına ikna etme çabasına girer. Sohbet ilerledikçe kışla yolundan saptıklarını fark eden gence birliğe teslim saatine kadar onu gezdirmeyi vadeden Bedii, genç için gittikçe gizemli bir hal alır. Asıl amacını soran gence, kendisine iş teklif edeceğini söyler fakat içeriğinden bahsetmez. Hedefe yani kendisi için hazırladığı mezara vardıklarında ise önce çukuru gösterir daha sonra ‘Sabah altıda buraya gel ve bana iki defa ya Bedii, ya Bedii! de. Eğer sana yanıt verirsem, elimi tut ve oradan çıkmama yardım et. Arabanın içinde 200.000 toman var. Onu al ve git. Ama yanıt vermezsem, üzerime yirmi kürek toprak at. Ardından parayı alıp gidersin.’ der.

İran’da  zaten etnisitesinden dolayı her an bir suçla itham edilme korkusuyla yaşayan genç, her normal insan gibi tanımadığı bu adamın teklifinden ürküp geri dönmek ister. Askeri bir türlü ikna edemeyen Bedii, ona daha çok para vermeyi teklif eder. Devam eden sahnede askerden gelen ‘ Sorun para değil, bunu size yapamam.’  cevabını alan Bedii’nin ilk defa gözlerinin parladığına şahit oluyoruz. İntihar etmeyi göze alan biri olarak bu kadar küçük bir sevgi kırıntısına dahi muhtaç mıydı?

Gözlerindeki anlık parıltı yerini eski ciddiyetine bırakırken Bedii genci ekonomik anlamda tatmin edemeyeceğini anlayıp onu milliyeti ve dini inançlarıyla ikna etme çabasına girişir. Kürt olduğu için eline mutlaka silah almıştı, insan öldürmek bu kadar zor olmamalıydı ki kendisi onun tarafından öldürülmek değil sadece üzerine birkaç kürek toprak atmasını istiyordu. Hatta Allah da onu, kendisine yardım etmesi için karşısına çıkarmıştı.

Yolda karşılaştığı birinin intihar gibi ciddi bir konuda kendisinden yardım istemesinin yanı sıra şiddetli ısrarı askerin araçtan koşarak kaçmasına sebep olur. Bu ısrarcı tavrı Bedii’nin elinde patlar. Geri dönerken arabası kuma gömülür, çevredeki tüm çalışanlar henüz kendisi yardım istememişken hatta araçtan bile çıkmamışken yardıma koşarlar. Ölümüne – intiharına-  yardım edecek bir tek kişi bile bulamayan Bedii zor anında tanımadığı onlarca insanın yardımını fark etti mi, kim bilir?

Yolculuğuna devam ederken  taş ocağının güvenlik görevlisi ile tanışıp sohbet etmeye başlar. Güvelik kulübesinden manzarayı izlerken manzaranın güzelliğinden bahseden Bedii’ye ‘Toz topraktan başka bir şey yok.’ der görevli. ‘Toz toprağın güzel olduğunu düşünmüyor musun? Tüm güzel şeyleri toprak verir bize.’ der Bedii. Görevli onun aklından geçenleri biliyormuşçasına ‘ Öyleyse size göre, topraktan gelen toprağa geri döner.’ der.

Kiyarüstemi sinemasında ‘Nereden geldik?’,  ‘Nereye gidiyoruz?’ gibi ontolojik temelli sorularla sık sık karşılaşırız. İnanışa göre topraktan gelen toprağa geri döner elbet. Aynı inanışa göre kendini öldürmek başka birini öldürmekle eştir. İslam coğrafyasında Bedii gibi olgun ve maddi yönden sıkıntısı olmayan bir adamın nasıl bir derdi vardı da ölümü çare olarak görüyordu? Eğer senaryo Batı’da geçiyor olsaydı intihar oranları ve intihar edenlerin sosyo-ekonomik durumu bu olayı destekleyebilirdi. İntihar etmek için bu hayatta gerçekleştirmek istediğin hayalinle, arzulayıp sahip olmak istediğin madde arasında bir mesafe olması, ona ulaşmak için çalışmaya ve zamana ihtiyacın olmaması gerekir. Müslüman toplumlar dini olarak intihar etmeye yasaklı olmalarının yanı sıra tarihin çok az bir döneminde zengin olmuşlardır. Zaten bireyler zengin olsalar bile zekat, fıtır, sadaka gibi  zengin ve fakir arasındaki para sirkülasyonunu sağlayan sistemler dolayısıyla paranın tek elde kalması mümkün olmamıştır.

Durkheim’in İntihar adlı eserinde de Hristiyan toplumların Yahudi ve Müslüman toplumlara göre intihara daha fazla eğilim gösterdiğine rastlıyoruz. Peki Bedii’yi intihara sürükleyen neydi? Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Fakat şüphesiz Kiyarüstemi’nin filmin ana karakterinin bu karara varış nedenini bizden gizlemesi, bizim filmi izlerken karakteri yargılamamızı engelleyen en büyük etken. ‘Aman efendim bu da dert mi?’, ‘Bunun için mi intihar edeceksin?’ diyemiyoruz sadece Bedii’nin bu kararı gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğinin merakı içinde  Bedii ile yan karakterlerin  söyledikleri arasında bocalıyoruz.

Biz Bedii’nin neden intihar etmeye kalkıştığını çözmeye çalışırken o güvenlik kulübesinden izlediği gencin, planı için uygun olup olmadığını düşünüyordu.  Görevli aracılığıyla Afgan  gençle tanışıp onu gezintiye çıkarır.
screenshot_7_29878
Bedii gencin kendi ülkesindeki savaştan kaçıp İran’da İlahiyat öğrencisi olarak hayatını sürdürmekte olduğunu öğrendikten sonra diğer adayları gibi onun da maddi durumunu sorgular. İlahiyatçı olması sebebiyle kendisinden nasihat ya da fikir beklemediğini belirtip elleri ile yapacağı bir iş teklif edeceğini söyler. Genç yapabileceği bir şey olduğu takdirde işi kabul edeceğini belirtir. Bedii uzun uzadıya anlattığı planında bu adayı tarafından da reddedilir. Gencin baştan tembihlenmesine rağmen nasihatlerine maruz kalan Bedii intihar nedenini anlatmak istemediğini şu cümlelerle ifade eder ‘ Anlatsam da anlaşılamayacağım… Çünkü siz benim hissettiklerimi hissedemezsiniz.’ İşte tam bu nedenle Kiyarüstemi bu nedeni bizimle de paylaşmadığını itiraf ediyor. Ne diyebiliriz ki, haklı!

TAS008AA
Boş mezara gidene kadar genci ‘İntiharın büyük bir günah olduğunu biliyorum fakat mutsuzluk da günah değil midir?’, ‘Mutsuzken başkalarını incitirsiniz, bu bir günah değil midir?’ gibi felsefi temelli sorulara boğan Bedii İlahiyat okuyan birinin bu sorulara didaktik olarak gayet mantıklı cevaplar vereceğinin farkındaydı. Genç devam eden sürede Kur’an-ı Kerim’den konuya dair ayetler sıraladı. Fakat bunları gayet tabii kendisi de biliyordu, onun kalbini yumuşatmaya ezberlenmiş cümlelerden ziyade inanılmış cümleler lazımdı.  Bu sırada mezar görülmüş ve teklifi yine reddedilmişti.

Aradığını yine bulamayan Bedii çölün ortasında bir madende durup düşünürken gölgesinin üzerine düşen taşlara dahi dayanamaz. Peki üzerine toprak atacak adamı araması neden? Madem bu kadarı bile mezarı hatırlatıp ürkütüyor…”Neden?” sorusu film ilerledikçe daha çok aklımızı kurcalıyor. Çünkü Bedii aradığını bulamadıkça ölümden de uzaklaşıyor, korkusu daha görünür hale geliyor ama inatla aramaya devam ediyor.  Biz bunları düşünürken Bedii de madende derin düşüncelere dalıyor.

Kendisini uyaran görevlinin talimatları sonrasında arabasına binen Bedii’nin yanında yaşlı Türk’ü görüyoruz. Gerçekten nereden, ne zaman geldiğine dair hiçbir fikrimiz yok. Diğer adayların aksine bu adamın birdenbire arabada belirmesi, bazı izleyiciler tarafından aslında o kişinin Bedii’nin zihninde yarattığı karakter olduğunu düşündürüyor. Eğer filmin sonunda ölümden vazgeçmiş olduğu gösterilseydi bu fikre ben de katılırdım ama pek emin değilim.

Bu araca alınan üçüncü aday işi yapmayı kabul eder. Çünkü hasta çocuğu için paraya ihtiyacı vardır. Diğer hiçbir aday kendisi için para karşılığında bu işi kabul etmezken evlat söz konusu olunca neler yapılabileceğini de görüyoruz. Adamın diğerlerinden daha tecrübeli olması, daha önce kendisinin de intihara yeltenmesi gibi başka farklılıkları da var.  İşi kabul ederken ‘eğer bir sorunu varsa mutlaka bu sorunun kendi içinde çözümü de barındırdığını’ söylemeyi ihmal etmez. Sonra Bedii’yi uzun bir yola saptırır. ‘ Biraz uzundur ama daha iyi ve daha rahattır.’ der. Hayat da o an Bedii’ye kaldıramayacağı kadar uzun yaşamı vadediyordu. Ya sorun gerçekten içinde çözümü de barındırıyorsa?

Bu yola girene kadar tüm film boyunca oyucularla birlikte seyirciler de çölün tozunda debelenip durduk fakat bu yol bizi canlılığın, varoluşun rengi yeşil ile hemhal ediyor hatta ufak bir göl bile görüyoruz. Bazen yerleşim yerlerine yakınlaşan yolda çocuk sesleri ile gerçek hayata dönüyoruz. O ana kadar zaten mezardaymışız da canlanmışız gibi.
hqdefault
Bagheri Bey; evet üçüncü ve son adayımızın ismi, bir fıkra ile beslediği hayata bakış açısının değiştirilmesi düşüncesinin yanı sıra kendi intihar tecrübesini ve vazgeçişini uzun uzun anlatır Bedii’ ye. Artık karşısında içinde bulunduğu durumu hem anlayan hem de hissetmiş biri var Bedii’nin. Daha önceki adayları dinlemek istemeyip kendisini ruhen kapattığında yoldan geçen ağır taşıtların sesine maruz kalıyorken şimdi pürdikkat dinleyen ve sohbeti ilerleten bir Bedii görüyoruz.

TasteofCherry3 (1)
Sabah uyandığınızda hiç gökyüzüne baktınız mı?
 Şafakta güneşin doğuşunu görmek, istemez misiniz?
 …
 Gözlerinizi kapatmak mı istiyorsunuz?
 Kirazların lezzetini bırakmak mı istiyorsunuz?

Yolculuk sonunda Bedii’nin Bagheri Bey’i diğerleri gibi mezar başına değil Doğal Tarih Müzesi’ne getirdiğini görüyoruz. Meğer yaşlı adam burada eğitmenmiş. Araçtan ayrılırken Bedii son adamı, yapacağı işe dair iyice tembihlerken tekrar tekrar ölüp ölmediğini kontrol etmesini ister. Bedii’nin bu son çırpınışları gerçek duygularını açığa çıkarır.

‘Sabah altıda buraya gel ve bana iki defa ya Bedii, ya Bedii! de. Eğer sana yanıt verirsem, elimi tut ve oradan çıkmama yardım et. Arabanın içinde 200.000 toman var. Onu al ve git. Ama yanıt vermezsem, üzerime yirmi kürek toprak at. Ardından parayı alıp gidersin.’

Bagheri, Bedii’ye kendisini iyi hissetmesi için son bir söz söyler :
Azizim uçtum yar, dost bağına düştüm yar
Yahşi günün kardaşın, yaman güne düştüm yar
Zor günlere düştüm , bana gel

Gitsen de kalsan da dostunum, her ihtimalde yanındayım der Bedii’ye bu sözlerle.

Bedii geri dönerken yazının başında bahsettiğimiz telefon kulübesindeki adamı bir hanımla görür. Genç kadın Bedii’den kendilerinin fotoğrafını çekmesini ister.
242id_030_w1600
Kadının yüzünden okunan, davranışlarında can bulan hayat sevinci Bedii’yi derinden etkiler. Müzeye geri dönüp Bagheri’ yi bulur. Sınıfın camından Bagheri’nin öğrencilerine araştırma yapmak için bir bıldırcının nasıl öldürülmesi gerektiğini uygulamalı anlattığına şahit olan Bedii’nin ölmek istemediğine artık emin olabiliriz. Bagheri’ yi ölüp ölmediğine emin olması konusuna tekrar uyarır. Adam bundan emin olmasını söylese de Bedii’nin çırpınışları kirazın tadından o kadar kolay vazgeçilmeyeceğinin kanıtı gibi. Bedii sonunda birini ikna etmiş gibi görünüyordu. Ya kendini ikna edebilmiş miydi?

tasteofcherry22

Biz iç sesini duyamasak da o, bir banka oturup kuş cıvıltıları ve şehir manzarası karşısında bunları düşünüyordu:

Ölüme ya da yaşama az bir zaman kalmıştı. Bedii’nin evini, dışarıdan seyreden bir açıyla izliyoruz. Sabah ayazında evini düzenledikten sonra ölmek isteyen bir adama göre sıkı sıkı giyinip, çantasını alıp kendisini binanın önünde bekleyen taksi ile mezara doğru yola koyuldu.
Tepeden şehri izliyor Bedii.
Bir sigara yaktı.
Karşıdan gelen bir başka araç görüyoruz. Eğer yaşlı adam geliyorsa Bedii neden hala intihar etmedi?
Mezara giriyor.
Dağılan bulutların arasından ay görünüyor. Gök gürültüsü ve dökülen yapraklar eşlik ediyor bu sahneye.
Gözlerini yumuyor Bedii. Hayvan sesleri… Yağmur bastırdı.

Kamera arkası görüntüleri ile Kiyarüstemi ve Bedii’yi baharın yeşerttiği mezarın etrafında görüyoruz. Aslında yeşilliğin sebebi film çekildikten uzun bir süre sonra bu görüntülerin filme eklenmesi. Bedii öldü mü yaşıyor mu bilinmez fakat bu filmin izleyicinin içinde dahi hayata karşı bir umut yeşerttiği aşikar. Bana kalırsa ölmedi Bedii. Bırakmadı kirazın tadını da uzun yolun keyfini de. Sıkıntılar bitmez elbet fakat umut ve inanç her zorluğun üstesinden gelebilir. Zaten hedefe varmak mıdır amaç? Hedefe varana kadar çekilen çile de varlığa anlam katar.

Evet ölmedi Bedii. Ölmeye giden biri evini geri dönecekmiş gibi düzenler miydi? Kendini soğuğa karşı sarıp sarmalar mıydı? Bedii, umudu olmayan biri için fazla temkinliydi.

Dipnotlar
Abbas Kiarostami- Kirazın Tadı (The Taste of Cherry)

Kirazın Tadı – Ta’m e guilass

http://www.cinerituel.com/2016/09/abbas-kiyarustemi-yasami-yucelten-bir-sinemaci.html

Ta’m-ı Gilas – Kirazın Tadı

http://www.cinerituel.com/2016/09/abbas-kiyarustemi-yasami-yucelten-bir-sinemaci.html

‘Kirazın Tadı’ damağımızda kaldı: Abbas Kiyarostami – Ercüment Gürçay

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

  1. Esra dedi ki:

    Çok güzel bir yazıydı. Keyifle okudum. Kaleminize sağlık.