Sizden Gelenler 1

Sizden Gelenler 1

Selamlar herkese, Apollon’un ezgileri üzerinizde olsun. Bu yazı serisinde Mozartcultures adına sorularınızı yanıtlamaya çalışacağım, şahsi olarak yanıtladığımın altını çiziyorum çünkü cevapların çoğu sorunun yapısı gereği kişisel bir bakışla cevaplandı. Serinin ikinci bölümü için “MozartculturesaSoruyorum” hashtagi ile sorularınızı bize iletibilirsiniz, iyi okumalar.

“Yunan mitolojisinde Orpheus’un cehenneme inip sevgilisini kurtarmaya çalışması Japon mitolojisinde de var. Bu mitlerin kaynağı tam olarak ne oluyor, hangi mit daha önce vardı da diğeri ondan beslendi?”

Aslında ilk sorunuzun yanıtı ikinci soruyu da kapsar niteliktedir: Mitolojiler insan-doğa etkileşimlerinden ve insan-insan yani toplumsal etkileşimlerden doğar ve bu etkileşimleri biçimlendirir. Japon ve Yunan mitolojisi dahil birçok mitolojinin birbirine benzemesi ve birbirinden ayrılması da bu hususta gerçekleşir.

Mitoloji, antik insanlarca tıpkı her inanç sistemi gibi hayatın içinde cereyan eder. Mesela başlangıca getirilen temel yorum her iki mitolojide olduğu gibi birçok mitolojide de aynıdır, kaos… Bu cevabın ortaklığı aslında gayet normaldir çünkü eski insanlarda evrenin başlangıcı insanlığın başlangıcından bağımsız değildir ve insanın kendi evveliyle olan zayıf etkileşimiyle doğaya karşı zayıf tutumu onları pekala kaos cevabına itebilirdi ve itti de.

Mitolojiler arası farklılıklar da aslında benzerlikleri açıklamak için çok güzel ve daha güvenli bir dayanaktır.

İki çok tanrılı inancın sahip olduğu tanrıların yaşama dönük tutumları toplumun yapısının adeta birer aynasıdır. Yunan tanrıları bireysellik içerisindedir ve insani özelliklerle bezelidir, özgürlüğün doruğunda oldukları için iyiyi ve kötüyü her zaman en uç noktalarda yaşarlar ve zamanın içinde olmalarına rağmen tamamen zamana tabi değillerdir, ölümsüzdürler. Yunanların otoriteye ve bireyler arası bakışıyla tanrıların karakteristik özellikleri fazlasıyla iç içedir aynı şey Japon mitolojisi için de geçerlidir.

Japon mitolojisinde tam bir birliktelik durumu hakimdir ve tanrılar tamamen kötülükten arınmış, idealize olmuş bir yapıdadırlar ve ölümden kurtulamazlar. Onlar da Yunan tanrıları gibi hata yaparlar ama bu hatalarını düzeltmek, idealize etmek için hep birlikte hareket ederler. Tanrılar insani özelliklere sahiptir ama bu tutumları içerisinde yoğun bir erdem hali vardır.

Japon mitolojisi tıpkı Japon kültürü gibi –ki esasında kültür ile mitolojiyi iki ayrı şey olarak düşünmek büyük hatadır- kolektivizm, erdem sahibi olma ve ideal olana yaklaşma istenci içerisinde şekillenirken Yunan kültürü ve mitolojisi daha bireysel ve dolayısı ile özgürlüğe düşkün bir haldedir, Yunan mitolojisinin en tuhaf yanlarından biri otoriteye karşı takınılan eleştirel ve isyankar tutuma tanrıların da dahil olmasıdır. [1]

Frans_Francken_(II)_-_Orpheus_in_the_Underworld

Orpheus in the Underworld – Jacques Offenbach (1858)

“Güzel olan her şey mi sanatın konusudur yoksa herhangi bir şey sanatın konusu olabilir mi?”

Picasso’un kübizmi bence bu konuda en sağlıklı cevabı verecektir. Kübizm, zamanın sanat camiasının estetik algısına getirilmiş bir eleştiridir; perspektif, ışık ve doku zamanın sabitleşmiş ölçütlerinden çok daha farklı işlenmiştir, estetik değil, adeta “çirkindir”. Ama belki de tam da bu eleştirel tutum yüzünden bu akım çerçevesindeki eserler sanata dahildir.

Bu elbette ki net bir cevap değildir, olamaz da. Çünkü estetiğin, güzelin ve sanatın nesnel ölçütleri yoktur. Bu cevap, kübizmin Picasso’nun sanata bakışa dair yıkıcı bir darbe amacı gütmesine dayanılarak verilmiştir çünkü buradaki esas eleştiri estetik ve güzel olanın her daim bizim ölçütlerimizin dışarısına taşacağdır. “Güzel”, yapısı gereği sınırlandırılamaz, ölçütlere sıkıştırılamazdır. Çünkü sınırlar ve ölçütler güzel olamayacak kadar kaba ve sığdır.

Les_Demoiselles_dAvignon

Avignonlu Kızlar – Pablo Picasso (1907)

“Enflasyonun artmasındaki sebep tam olarak nedir?”

Enflasyon kabaca, artan hizmet ve ürün talebine karşı üretimin ve dağıtımın yetersizliği (Demand-pull inflation) ve üretimin ve dağıtım maliyetlerinin artışı (Built-in inflation) sonucu oluşur. Enflasyonun oluşmasını sağlayan bu durumlardaki etkenlerin “yoğunluğuna” göre enflasyon da artma ya da azalma eğilimi gösterir.

“Yunan, İskandinav, Roma, Hint, Sümer vb. mitolojilerde birden fazla tanrı kavramı olduğunu görüyoruz ya da Hindistan’da ineklere tapıldığını ya da inanıldığını görmekteyiz fakat tanrı kavramı bu kadar değişken midir? Değişkenliğinin sebebi nedir?”

Krishna_with_flute

Krishna Playing Flute (1790-1800)

Tanrı kavramı elbette değişkendir, bunun sebebi mitolojilerin insanüstü değil aksine insanla iç içe olmasından kaynaklanır. Toplumun doğaya ve sosyal yapıya dönük tavırları tanrıların içinde dövüldüğü kalıbı yaratır. İlk soruda da bu konuyu irdelediğim için bu cevabı daha da açmanın pek de lüzumu yok sanırım.

Yüksek müsaadenizle konudan bağımsız olarak ayrıca belirtmek isterim ki Hinduizme mensup kişiler ineğe tapmaz, kutsal kabul eder. Bu durum İslam ve Yahudi kültürüne sahip bireylerin domuzu lanetli saymasından çok da farklı değildir.

“1700 de insan böyle şahane bir şey yaparken ve günümüzde yapım gücü daha iyiyken neden sanattan estetikten bu kadar yoksunuz?”

Bu durumu aslında sanatçının topluma yöneliminden doğan kaygısı ve toplumun ihtiyaç duyduğu arayışa göre oluşmuş bir durumdur genel anlamda.

Günümüzde teknolojinin ilerlemesiyle üretim fazlası ürünler fazlasıyla arttı, ve aynı işlevi getiren yüzlerce farklı seçenek kendilerini ön plana çıkarmak için görünüşüne ve pazarlamaya odaklandılar. Günümüz sisteminin ekonomik yapısında işlev, anlam değil görünüş ön plana çıkarıldı.

Elbette bu sosyal yapıya da yansıdı, hepimiz kendimizi işlevinden bağımsız saf dışsal biçime odaklı bir reklamcılıkla pazarlama arayışı içerisine girdik ve bu tutumuzla anlamsal bir açlığa mahkum edildik.

Günümüzde anlama olan talep sanatı şekillendirdi, sanatçılar estetikten çok bir üst anlam barındıran biçimsiz resimlere yöneldi. Eskilerin yetersiz üretim faaliyetleri sonucu ürüne dair en çok önem verdiği şey olan işlev sanatta biçimce doyurucu ve anlamca göz önünde imgelemeler sunuyordu.

Eskiler, sanatta biçimce kendini tatmin ederken bir hikayeyi izleyerek alışık oldukları işlev önceliği ölçütünü de sağlamış oldu. Günümüzde ise reklamcılığın (bu hepimizi kapsar, bana göre sosyal medya profilleri bir reklam standından farksızdır) görsellik sisi altında yoksun kaldığımız anlam, bizi hep üst bir anlam arayışına soktu: Görsellikten sıyrılmış üst bir anlam. Bu arayışa postmodern sanat ne kadar cevap verebiliyor, popüler kültürün reklamcılığından ne ölçüde kaçabiliyor, anlamsızlığın ateşinde üst bir anlamı sanatçı ne derece işliyor (ya da üst olanın anlaşılmazlığına güvenerek bir anlam işliyor mu?) bilemiyorum.

Tek bildiğim metalaşmaktan bunaldığımız şu zamanda, bir anlama sahip olmak istiyoruz ama bu istenç içerisinde işlevselliği de metalaştırma eğilimine girdik artık anlamın bile anlamı kalmamaya başladı.

 

 

cri_000000318242

Campbell’s Soup Cans – Andy Warhol (1962)

[1] https://www.custom-essay.net/greek-myths-vs-japanese-myths-custom-essay/

[2] https://en.wikipedia.org/wiki/Inflation

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.