Tarihin ilk destanı Gılgamış Destanı

14.01.2018
Tarihin ilk destanı Gılgamış Destanı

Gılgamış Destanı -1. Yorum

Mezopotamya’da yaşamış birçok ulusun ortak destanı haline gelen ve Mezopotamya’nın en eski destanı olan Gılgamış Destanı, aynı zamanda tarihin bilinen en eski destanlarından biridir.

Babillerin milli destanı olup insanın büyüklüğünü ve sürekli olarak tanrılar katına yükselme isteğini yüceltir. Aslında şiirsel bir öykü olan Gılgamış İlyada, Odisse ve Aeneid gibi diğer büyük klasik destanlara benzer şekilde tek bir kahramanın üzerine kuruludur.

Bu destanda bir Sümer kralı olduğu sanılan ve Mezopotamya’nın güneyinde Uruk’ta hüküm sürmüş kuvvetli, zalim, aynı zamanda kahraman bir kişi olan Kral Gılgamış’ın, ölümsüzlüğün sırrını bulmak için bilinmeyen ülkelere yaptığı uzun yolculuk ve olağanüstü serüvenler anlatılır. 6300 dizeden oluşan Gılgamış destanı, M.Ö. 600 yıllarında Asur devletinin başkenti Ninova’da, Akad dili ile 12 tablet üzerinde yazılı olarak bulunmuştur. Bu 12 tabletteki yazılar destanın tamamını oluşturmamaktadır. (Bu nedenle bu 12 tablete on iki eksik tablet) denmektedir.

Destanın Hitit ve Huni dillerinde yazılmış varyantları da bulunmaktadır. Tabletlerdeki boşluklar Mezopotamya’nın başka yerlerinde, Anadolu’da Hitit başkenti Hattuşaş’ta ve bir Filistin kenti olan Megiddo’da bulunmuştur. Destanın tümünü İngiliz araştırmacı Thomsen 1930 yılında İngilizce’ ye çevirerek yayımlamıştır.

Destanın Ninova metni, karalar ve denizlerdeki her şeyi bilen, büyük yapı ustası ve savaşçı, yarı tanrı, yarı insan Gılgamış için bir övgüyle başlar. Öyküye göre Gök tanrısı Anu, Gılgamış’ın acımasız yönetimini dizginleyebilmek için Endiku’yu yaratır.

Gılgamış Destanı’nın Özeti

Gılgamış, yüzyıllar önce Uruk kentinde hüküm süren bir Sümer kahramanıdır. Uçsuz bucaksız Sümer ülkesi bolluk ve bereket içinde yaşamaktadır. Tek eksikleri güçlü bir hükümdarlarının olmayışıdır.

Tanrılar bir gün toplanıp bu güzel ülkeyi yönetecek kusursuz bir hükümdar aratmak isterler. Önce kusursuz, yakışıklı, çok güçlü bir beden yaratırlar. Ona öyle bir kişilik verirler ki, onun kadar cesur insan dünyaya gelin iş değildir. Dünyada onu alt edecek, korkutacak birisi daha yaratılmamıştır.

Ona öyle bir akıl verirler ki ondan daha akıllı, daha bilgili insanın dünyaya gelmiş olması olanaksızdır. Sonra bu kişi tanrının önemli niteliklerini üzerinde toplar. İnsandan çok tanrıya yakın olup yarı tanrılaşır. Bu iişiye Gılgamış adı verilir.

Herkes önünde boyun eğer. Sonra Uruk kentinde Sümerlerin başına hükümdar olur. Kentin çevresini yüksek surlarla çevirmek ister. Ağır ve yıpratıcı çalışmalardan gözü yılan halk, Gılgamış ‘ı tanrılara şikayet eder. Tanrılar halka haka erir.

Sonunda Gılgamış ‘ı cezalandırmaya karar verirler. Uzun görüşmelerden sonra Gılgamış ‘ı uğraştıracak, onunla savaşacak bir kişi yaratma konusunda anlaşırlar. Yaratma Tanrısı Anu eline bir avuç çamur alıp çöle fırlatır.

Çölde saçları kıvırcık, bedeni kıllarla kaplı iri gövdeli, kocaman ayaklı dev gibi bir insan oluşur. Buna Enkidu derler. Enkidu da Gılgamış kadar zeki ve güçlü yaratılır. Tanrıça İştar halkı koruması :;iıı Endiku ‘yu görevlendirir. Endiku şehre gelir ve Gılgamış ‘la şiddetli bir kavgaya :uıışur. Kavgadan, aniden gelişen bir dostluk doğar.

En az Gılgamış kadar kuvvetli olan Endiku, Gılgamış’la dost olur. Tanrıça :rar’ın isteği olmaz ve bu iki kudretli yaratık, insanlara düşman olan yaratıkları yok
ederek dünyayı düzenlemeye çalışırlar.

Endiku, arkadaş olduğu Gılgamış ‘ı Tanrıça İştar’a götürür. Tanrıça Gılgamış ‘t baştan çıkarmaya gayret eder. Gılgamış, Tanrıça ‘ya gönül verenin sonunda ölüme mahkı2m olacağını bildiği için İştar’ın aşkım kabul etmez.

Gazaba gelen Tanrıça İştar, Endiku ‘yu cüzzam hastalığına uğratarak öfdürür, Gılgaınış’ı da aynı akibete uğratmaya çalışır. Endiku’nun ölümü Gılgamış’ı müthiş bir kedere sürükler.

Sonuçta Gılgamış da ölümsüzlüğün sırrını elde etmek için atası Ut’a baş vurmaya karar verir. Gılgamış, atası Ut’u çok tehlikeli yolculuklardan sonra bulur. Kutsal bir ihtiyar olan Ut, Gılgamış’a büyük tufanı anlatır.

Vaktiyle, bütün Mezapotamya tufana boğulınuşken tanrıların lütfuyla nasıl yalnız kendisinin kurtulduğunu açıklar. Ölmezliğin sırrını açıklayainaz, fakat Gılgamış ‘a ölmezliğin, kuvvet ve gen çliğin sırrına sahip otun yerini yazıp verir. Tanrıça İştar’ın şerrinden kurtarır.

Gılgamış, üzüntü ile atasının yanından ayrılır. Bir gölün dibinde bulunan bit kivi koparır. Havuzun yanında bir yere bırakıp yıkanırken bir yılan bitkiyi aşırır. Karşılığında kendi derisini bırakır. Üzüntü ile Uruk’a eli boş döner, fakat şehre yeni ve olumlu bir gözle bakabilıne yetisi kazanmıştır.

Bir gece uyurken rüyasında dostu Endiku ‘yu görür. Endiku, ölülerin Gölgeler Vadisi ‘nde, hiç biri kendini tanıyıp hatı rlaına yan yaratıkların arasında, tanrıların iyiliğini beklemektedir. Gılgamış bu rüyadan aıılar ki, ölınezlik, dünyada erişilebilecek en büyük mutluluk değildir.

GILGAMIŞ DESTANI ÖZETİ – 2.Yorum- FARKLI İFADELERLE-

Ölümsüzlüğü arayan bir kralın öyküsüdür. Destana konu olan kral Gılgamış İÖ 3000 yıllarının ilk yarısında Mezopotamya’daki Uruk kentinde hüküm sürmüştür. Ölümsüzlüğün ve bilginin peşindeki insanı yücelterek anlatan Gılgamış Destanı, günümüze kalabilmiş, bilinen en eski destandır.

Gılgamış Destanı, Akat ve Sümer dillerinde yazılmış tabletlerden derlenmiştir. Bunlardan günümüze 12 tablet kalabilmiştir. Ama bu tabletler eksik olduğu için destan metninin bütünü elde edilememiştir. 1855’te Ninova’da yapılan kazılarda, Asur Kralı Asurbanipal’in bulunan bu tabletlere daha sonra Türk-İran sınırında ve Irak’taki Nippur kenti kazılarında bulunan tabletler eklenmiştir.

Ayrıca Türkiye’de Sultan Tepe ve Boğazköy’de yapılan kazılarda da destanını bazı bulunmuşsa da henüz tümü gün ışığına çıkarılmamıştır.

Bu tabletlerdeki metne göre destan, Gılgamış’ın özelliklerini övgüyle anlatarak başlar. Yarı insan, yarı tanrı olan Gılgamış karada ve denizde olan biten her şeyi bilen başarılı bir yapı ustası ve yenilmez bir savaşçıdır. Destanının, öbür bölümlerinde Gılgamış’ın başından geçen serüvenler anlatılır. İlk serüven Gılgamış ile Gök tanrısı Anu arasında geçer.

Halkına acımasız davrandığı için Gılgamış’a öfkelenen Anu, onu öldürmek için vahşi bir hayvan olan Enkidu’yu üzerine salar. Enkidu ile Gılgamış arasındaki savaşta Gılgamış üstün gelir.

Daha sonra Enkidu Gılgamış’ın en yakın dostu ve yardımcısı olur. Bunun ardından gelen serüven Gılgamış ile aşk tanrıçası İştar arasında yaşanır. İştar Gılgamış’a evlenme önerisinde bulunur. Gılgamış bunu red eder. Onuru kırılan İştar Gılgamış’ı öldürmek için yeryüzüne bir boğa gönderir. Gılgamış, Enkidu’nun da yardımıyla boğayı öldürür. Enkidu rüyasında, boğayı öldürdüğü için tanrılar tarafından ölüme mahkum edildiğini görür. Destanın bundan sonraki bölümüyle ilgili tabletler bulunamamıştır.

Ama, destanın devamının yer aldığı Gılgamış’ın Enkidu için yaktığı ağıtı, düzenlediği görkemli cenaze törenini, sonunda Enkidu’nun ölüler dünyasına göçtüğünü anlatan tabletler bulunabilmiştir. Destanda Enkidu’nun ölümünü Tufan öyküsü izler. Tufan, yeryüzünün sularla dolup taşmasının öyküsüdür. Gılgamış destanında Tufan’ı tanrıça İştar ve Bel’in başlattığı anlatılır.

Gılgamış, Tufan’dan kurtularak sağ kaldığını öğrendiği Utnapiştim’i bulmak üzere yola çıkar. Utnapiştim ölümsüzlüğün sırrını bilen bir bilgedir. Utnapiştim’i bulan Gılgamış, onun verdiği ölümsüzlük otuyla gençliğine yeniden dönecek ve ölümsüzlüğe kavuşacaktır. Ama, destanının insanlar için en üzücü bölümü burada başlar.

Çünkü Gılgamış ölümsüzlük otunu yemeye fırsat bulamadan onu bir yılana kaptırır ve Uruk’a eli boş döner. Bazı kaynaklar, Gılgamış’ın ölümsüzlük otunu halkıyla birlikte yemek istediğini belirtir. Destan Gılgamış’ın ölüm karşısında acı yenilgisiyle biter

 

Kaynakça:

https://www.academia.edu/4046765/gilgamis_ozet

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.