HAFIZANIN UNUTULMUŞ KISMI

28.08.2019
HAFIZANIN UNUTULMUŞ KISMI

Bir bellek hatası olarak düşünüldüğünde, araştırmacılar unutma yeteneğinin beynin nasıl çalıştığı için önemli olduğunu farkına varmaya başladılar.

Anılar bizi olduğumuz kişi yapar. Dünya anlayışımızı şekillendirir ve ne olacağını tahmin etmemize yardımcı olur. Bir yüzyıldan daha fazladır araştırmacılar anıların nasıl oluştuğunu ve daha sonra takip eden günler, aylar ve hatta yıllarda hatırlamak için nasıl sabitlendiklerini anlamaya çalışıyorlar. Ama bu bilim adamları resmin sadece yarısına bakıyor olabilirler. Nasıl hatırladığımızı anlamak için nasıl ve neden unuttuğumuzu da anlamalıyız.

Yaklaşık 10 yıl öncesine kadar çoğu araştırmacı anıların kullanılmayan gün ışığında kalan bir fotoğraf gibi zamanla zayıfladığı pasif bir süreç olarak unutmayı düşünürdü. Ama daha sonra hafızayı araştıran bir avuç dolusu araştırmacı onlarca yıldır süren varsayımla çatışıyor gibi görünen bulgulara karşı çıkmaya başladı. Beynin unutmak için kurulu olduğu radikal fikri öne sürmeye başladılar.

Son on yılda yetişen ve büyüyen bir çalışma topluluğu anı kaybının pasif bir süreç olmadığını öne sürdüler. Aksine unutma, beynin sürekli çalıştığı aktif bir mekanizma gibi görünmektedir. Hayvanların bazılarında -muhtemelen hepsinde- beynin standart durumu hatırlamak değil, unutmaktır. Durumun daha iyi anlaşılması anksiyete, post-travmatik stres ve hatta alzaymır hastalığı gibi durumların tedavisinde çığır açabilir.

Kanada Montreal’deki McGill Üniversitesinde hafızanın nörobiyolojisini inceleyen bilişsel psikolog Oliver Hardt “Unutma olmaksızın bellek nedir?” diye soruyor. “Bu imkânsız. Uygun hafıza fonksiyonuna sahip olmak için unutmak zorundasınız.”

Unutmanın Biyolojisi

Hafızanın farklı tipleri, çeşitli şekillerde ve beyinde farklı alanlarda yaratılır ve depolanır. Araştırmacılar hala detayları tam olarak saptamaya çalışıyorlar. Ama onlar otobiyografik anıların -kişisel olarak deneyimlediğimiz olaylar- olayı takip eden saatler ve günlerde hipokampüs olarak adlandırılan beynin bir kısmında kalıcı bir şekil almaya başladığını biliyorlar. Nöronlar -kimyasal mesajların gönderilebileceği küçük bir boşluk içeren bu hücreler arasındaki bağlantılar- sinapslar aracılığıyla birbiriyle iletişim kurarlar. Her nöron bu şekilde binlerce diğeriyle bağlantı kurabilir. Sinaptik plastisite olarak bilinen bir süreç aracılığıyla nöronlar, seçici olarak nöronların birbirleriyle bağlantılarını güçlendirmeye olanak sağlayan bu kimyasalların reseptörleri gibi sinapsın parçalarında değişiklik yapmak için sürekli yeni proteinler üretir. Bu birlikte bir belleği kodlayan bir hücre ağı oluşturur. Bir anı ne kadar sık hatırlanırsa nöronal ağ o kadar güçlü olur.  Zamanla ve sürekli hatırlamayla anı hem hipokampüste hem de kortekste kodlanmış olur. Nihayetinde, uzun süreli depolamaya bırakıldığı kortekste bağımsız bir şekilde var olur.

Nörobilimciler anının bu fiziksel temsillerinden bir engram (uyaranların beyinde bıraktığı iz) olarak bahsederler. Onlar engramın –bazen beynin birkaç bölgesinde- sayısız sinaptik bağlantıya sahip olduğunu ve bu her nöron ve sinapsın çoklu engram içerebileceğini düşünürler.

Anıların nasıl oluştuğu ve onlara nasıl ulaşıldığı ile ilgili hala pek bir şey bilinmiyor ve bu tür gizemleri ele almak pek çok hafıza araştırmacısının zamanını tüketiyor. Beynin nasıl unuttuğu, karşılaştırıldığında büyük ölçüde göz ardı edilmiştir. Cambridge Üniversitesinde bilişsel nörobilimci olarak çalışan Michael Anderson bu durumun kayda değer bir hata olduğunu söylüyor. “Bir hafızaya sahip olan her tür unutuyor. İstisnasız, son nokta. Organizmanın ne kadar basit olduğunun bir önemi yok: “Eğer deneyimden ders almak gerekirse dersler kaybolabilir.” dedi. “Bunların ışığında, nörobiyolojinin sonradan akla gelen bir düşünce olarak unutmayı tedavi etmesini kesinlikle çarpıcı buluyorum.”

2012’de meyve sineklerinde (drosophile melanogaster) aktif unutmanın kanıtlarını ortaya çıkardığında bu Ron Davis’in zihninin ön safhalarında değildi. Florida Jüpiter’deki Scripps Araştırma Enstitüsünün nörobilimcisi olan Davis sineklerin mantar kütlelerinde hafıza oluşumunun inceliklerini çalışıyordu (böcek beyinlerinde koklama ve diğer duyusal anıları depolayan yoğun nöronal ağlar). Özellikle bu yapılarla bağlantılı dopamin üreten nöronların etkisini anlamakla ilgilendi. Bir nörotransmiter olan dopamin sinek beynindeki bir dizi davranışın idare edilmesinde rol oynar. Davis bu kimyasal habercinin aynı zamanda belleğin bir parçasında rol oynayabileceğini önerdi.

Şaşırtıcı bir şekilde Davis dopaminin unutma için gerekli olduğunu buldu. O ve ekibi elektrik şoklarını belirli şoklar ile ilişkilendirmek için transgenik sinekleri şartlandırdı. Böylelikle böcekleri onlardan kaçınmaları için eğitti. Daha sonra onlar dopaminerjik nöronları aktive ettiler ve sineklerin hızlıca ilişkiyi unuttuğu gözlendi. Yine de aynı nöronları engellemek anıyı korudu. “Onlar anıların nasıl ifade edilebileceğini düzenliyorlardı.” diyor Davis. Onlar esasında bir “unut” sinyali sağlıyorlar.

Araştırmacıların canlı sineklerdeki nöronların aktivitelerini gözlemlemeye olanak sağlayan bir tekniği içeren daha ileriki araştırmalar bu dopamin nöronlarının en azından sineklerde uzun süre boyunca aktif olduğunu gösterdi. Davis “Beyin her zaman öğrendiği bilgiyi unutmaya çalışıyor.” diyor.

Sineklerden Kemirgenlere

Birkaç yıl sonra Hardt sıçanlarda benzer bir şey buldu. Hardt uzun süreli bellek deposunu içeren nöronların sinapslarında ne olduğunu araştırıyordu. Araştırmacılar nöronlar arasındaki bağlantı gücü arttığı zaman memelerin beyninde anıların kodlandığını biliyorlar. Bu bağlantının gücü sinapslarda bulunan belirli bir reseptör türünün miktarı tarafından belirlenir. AMPA reseptörü olarak bilinen bu yapıların varlığı hafızanın bozulmadan kalması için korunmalıdır. “Problem, bu reseptörlerden hiçbirinin sabit olmaması.” diyor Hardt. “Onlar sürekli sinapsın içine ve dışına taşınırlar ve saatler veya günler içinde geri dönerler.”

Hardt’ın laboratuvarı özel bir mekanizmanın sinapslardaki AMPA reseptörlerinin ifadesini sürekli harekete geçirdiğini gösterdi. Ama bazı anılar yine de unutuluyor. Hardt unutmanın aktif bir süreç olduğunu öne süren AMPA reseptörlerinin de ortadan kaldırılabileceğini öne sürdü. Eğer bu doğruysa o zaman AMPA reseptörlerinin ortadan kalkmasını önlemek unutmayı engeller. Hardt ve onun çalışma arkadaşları sıçanın hipokampüsünde AMPA reseptör kaldırması ardındaki mekanizmayı engellediğinde beklenildiği gibi sıçanların nesnelerin yerlerini unutmasını engellediklerini bulmuşlardır. Bazı şeyleri unutabilmek için sıçan beyninin sinapslardaki bağlantıları proaktif olarak yok etmesi gerekiyordu. Hardt “Unutma hafızanın bir başarısızlığı değildir, onun bir fonksiyonudur.” diyor.

Kanada Toronto’da bulunan Hasta Çocuklar Hastanesinde nörobilimci olan Paul Frankland beynin unutmak için bağlantı kurduğuna dair kanıtlar buldu. Frankland yetişkin farelerde yeni nöron ya da nörogenezis üretimi üzerine çalıştı. Sürecin genç hayvanların beyinlerinde meydana geldiği uzun süredir biliniyordu. Ama olgun hayvanların hipokampüsünde yaklaşık sadece 20 yıl önce keşfedilmişti. Hipokampüs anı oluşumunu içerdiği için Franklin ve onun ekibi yetişkin farelerde nörogenezis (yeni nöron oluşumu) artımının kemirgenlerin hatırlamalarına yardımcı olup olmayacağını merak etti.

2014’te yayınlanan bir makalede araştırmacılar tam tersini buldular: Artan nörogenez hayvanların anılarını daha iyi hale getirmek yerine farelerin daha fazla unutmasına neden oldu. Başlangıçta bu Frankland’a çelişkili göründü. Yeni nöronların anılar için daha fazla kapasite (ve potansiyel olarak daha iyi) anlamına gelebileceği varsayımını verdi. Şimdi bunun mantıklı olduğunu söylüyor. “Nöronlar yetişkin hipokampüsüne entegre olduğu zaman var olan kurulu bir devreye entegre olurlar. Eğer bu devrede depolanan bilgiye sahipsen ve onun için yeniden nöronal ağlar oluşturmaya başlarsanız o zaman bu bilgiye ulaşmayı daha da zorlaştıracaktır.” diye açıklıyor.

Hipokampus beyinde uzun süreli belleğin depolandığı yer olmadığı için dinamik doğası için bir kusur değil, bir gerçektir diyor Frankland öğrenmeye yardımcı olmak için evrilen bir şey. Çevre sürekli değişiyor ve hayatta kalmak için hayvanlar yeni durumlara uyum sağlamak zorundadır. Eski bilgilerin üzerine yeni bilgilerin yazılmasına izin vermek onların bunu başarmalarına yardımcı olur.

İnsan Doğası

Araştırmacılar insan beyninin benzer bir şekilde çalışabileceğini düşünüyor. Toronto Scarborough Üniversitesinde nöral devreler ve makine öğrenimi üzerine çalışan Blake Richards “En azından kısmen, yeni deneyimleri genelleme kabiliyetimiz beynimizin kontrollü unutmayla bağından dolayıdır.” diyor. Richards beynin unutma kabiliyetinin uyumluluk olarak bilinen bir etkiyi önleyebileceğini önerdi. Yapay zekâ alanında bu, matematiksel bir model veriyi eşleştirmede çok iyi olduğunda hangi verilerin daha sonra gelebileceğini tahmin edemediği için programlanmıştır, diye tanımlanır.

Benzer bir şekilde, eğer bir insan köpek saldırısı gibi olayda her detayı hatırlarsa- bu sadece parktaki köpeğin korktuğu ani bir hareket değil, köpeğin hırlaması ve ısırmasının nedeni, aynı zamanda köpeğin sarkık kulakları, kendi tişörtünün rengi ve güneşin açısı- gelecekte tekrar ısırılmasını engellemek için deneyimleri içinde genelleştirmesi onun için daha zor olacaktır. “Eğer birkaç detayı siler ama özü muhafaza ederseniz yeni durumlarda kullanmak için öz yardımcı olur.” diyor Richard. “Deneyimlerden fazla etkilenmemizi önlemek için beynimizin bir miktar kontrollü unutma ile meşgul olması tamamen mümkündür.”

İstisnai otobiyografik hafızaya sahip olanları veya tahrip olmuş olanları inceleyen çalışmalar bunu destekliyor görünüyor.  Son derece üst otobiyografik hafıza(HSAM) olarak bilinen bir durumu olan insanlar yaşamlarını o kadar inanılmaz bir şekilde hatırlarlar ki herhangi bir günde giydikleri kıyafetleri tanımlayabilirler. Ama bu tür bilgileri hatırlama konusundaki istisnai yeteneklerine rağmen bu bireyler özellikle başarılı olmama eğilimindedirler ve takıntılık eğilimleri artmış gibi görünüyor. “Bu belirli durumlardan kendini tam olarak çıkaramayan birinden neyi tahmin edeceğinizdir” diyor Toronto’daki Baycrest Sağlık Bilimleri Rotman Araştırma Enstitüsündeki bilişsel nörobilimci Brian Levine.

Fakat ciddi derecede otobiyografik bellek eksikliğine sahip kişiler(SDAM) hayatlarındaki spesifik olayları canlı bir şekilde hatırlayamamaktadırlar. Sonuç olarak, onlar gelecekte ne olabileceğini hayal etmekte sorun yaşıyorlar. Yine de Levine’nin tecrübelerine göre SDAM’a sahip kişiler özellikle soyut düşünme gerektiren işler yapma eğilimindedirler. Çünkü konunun özüyle yüklenmediler. Levine “SDAM’lı kişilerin bir ömür süren uygulamalar sayesinde epizodik belleğe sahip olmadığını, olayların ötesine geçme kabiliyetine sahip olduğunu düşünüyoruz” dedi.  “Sorun çözmede başarılılar.”

HSAM ya da SDAM olmayan insanlarda unutmayı araştırma aynı zamanda bu sürecin sağlıklı bir beyin için ne kadar önemli olduğunu göstermek için bir başlangıç. Anderson’un ekibi hipokampüsteki inhibitör nörotransmiter GABA’nın(y-aminobutirik asit) seviyelerine bakmak için fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme ve manyetik rezonans spektroskopisinin bir birleşimini kullanarak insanlarda aktif unutmanın nasıl gerçekleştiğini derinlemesine araştırmaktadır. Araştırmacılar bazı düşünceleri reddetmeye çalışan katılımcıları tarayarak birinin GABA seviyesi ne kadar yüksekse prefrontal korteks olarak adlandırılan beyin bölgesinin o kadar hipokampüsü bastırdığını ve unutmanın daha iyi olduğunu buldu. “Başarılı unutmayı beyinde belirli bir nörotransmiterle bağlantılandırabildik.” diyor Anderson.

Unutmaya Çalışmak

Nasıl unuttuğumuzu daha iyi anlayarak hem biyoloji hem bilişsel psikoloji mercekleri aracılığıyla, Anderson ve diğer araştırmacılar anksiyete, PTSD ve hatta alzaymır hastalığı için tedaviler geliştirmeye daha yakın olabilirler.

Anderson’un beyindeki GABA seviyelerini ölçmek için yaptığı çalışmalar benzodiapinlerin -1960’lardan beri reçetelendirilen diazepem gibi anksiyeteyi önleyen ilaçlar- etkililiğini destekleyen bir mekanizma olduğunu gösterebilir. Araştırmacılar, GABA reseptörlerinin işlevini artırarak bu tür ilaçların işe yaradığını, böylece kaygıyı azaltmaya yardımcı olduklarını uzun zamandır biliyorlardı, ancak nedenini anlamadılar. Anderson’un bulguları bir açıklama sunar: Eğer prefrontal korteks hipokampuse bir düşünceyi engelleme emri verirse, hipokampus yeterli GABA’sı olmadığı sürece cevap veremez. Anderson, “Prefrontal korteks, hipokampustaki aktiviteyi baskılamak için yüksek seviyeden komutlar gönderen bir general.” diyor Anderson. “Eğer yerde birlikler yoksa bu komutlar sağır kulaklara düşer.”

GABA’nın istenmeyen düşünceleri bastırmasındaki kritik rolünün fobiler, şizofreni ve depresyon için de olası sonuçları vardır. Bu durumların çeşitli belirtileri -anımsamalar, obsesif düşünceler, depresif ruminasyon ve düşünceleri kontrol etmede zorluk dahil – aşırı aktif hipokampusa bağlanmıştır. Anderson, “Tüm bu farklı semptom ve bozuklukları birbirine bağlayan temel bir mekanik çerçeveye sahip olduğumuzu düşünüyoruz.” diyor.

Grubunun araştırması, travmatik bir olayı çok iyi hatırlama sorunu olarak algılanan bir durum olan TSSB’yi tedavi etmenin olası sonuçlarını da içerebilir, ancak bir tanesi kökten gerçekten unutmanın bir meselesi. İnsanların travmatik hatıraları daha az müdahaleci hale getirmelerine nasıl yardımcı olacağının daha iyi anlaşılması, araştırmacıların en etkileyici vakaların bazılarını tedavi etmesine yardımcı olabilir. Anderson ve meslektaşları, gönüllü deneklerin istenmeyen hatıraları bastırdığında neler olduğuna baktığında -motive edici unutkanlık olarak adlandırdığı bir süreç- daha travmatik deneyimler rapor eden kişilerin belirli hatıraları bastırmakta özellikle iyi olduklarını bulmuşlardır. Bu kabiliyetin altında yatan bilişsel psikolojiyi ve onu geliştirmek için gerekli olan zihinsel esnekliği anlamak TSSB tedavisinin iyileştirilmesine yardımcı olabilir.

Takımın araştırması, travmatik bir olayı çok iyi hatırlama problemi olarak algılanan bir durum olan PTSD tedavi etmek de olası sonuç olabilir. Ama bir tanesi gerçekten unutma meselesinin kökeni. İnsanların travmatik anıları zorla akla gelmesini azaltmaya nasıl yardım edileceğinin daha iyi anlaşılması araştırmacıların en etkili vakaların bazılarını tedavi etmesine yardımcı olabilir. Anderson ve ekibi gönüllülerin istenmeyen anıları bastırdığı zaman ne olup bittiğine baktığı zaman- motive edici unutma olarak adlandırılan bir süreç- onlar daha travmatik deneyimler rapor eden kişilerin belirli hatıraları bastırmakta özellikle iyi olduklarını buldular. Bu kabiliyetin altında yatan bilişsel psikolojiyi ve onu geliştirmek için gerekli olan zihinsel esnekliği anlamak TSSB tedavisini geliştirmek için yardımcı olabilir.

Hardt, alzaymır hastalığının hatırlamaktan ziyade unutmanın bir eksikliği olarak algılanabilirse daha iyi anlaşılabileceğini düşünüyor. Eğer unutma gerçekten iyi düzenlenmiş hafıza sürecinin doğuştan bir parçasıysa bu sürecin bozukluğunun negatif etkilere sahip olacağı anlamına geldiğini düşünüyor. “Gerçekten olup bitenler kafayı sıyırmaya giden ve gerekenden fazlasını silen aşırı aktif unutma süreci ise?” diye soruyor.

Bu soru henüz cevaplanmadı. Ama daha fazla bellek araştırmacısı beynin nasıl hatırladığına ilaveten nasıl unuttuğunu incelemek için odaklarını değiştiriyor. “Unutma kodlamadan, sağlamlaştırmadan ve tekrar geri çağırmadan ayrı olarak başlı başına bir birikim süreci olduğuna dair artmış bir anlayış vardır.” diyor Anderson.

Son on yılda araştırmacılar unutmayı bütünün önemli bir parçası olarak görmeye başladı. Hardt “Neden hafızamız var? İnsan olarak otobiyografik ayrıntılara sahip olmanın önemini vurgulayan bu fanteziyi aklımızda bulunduruyoruz.” diyor. “Ve bu muhtemelen tamamen yanlış. Her şeyden önce bellek adapte olmuş bir amaca hizmet etmek için vardır. Dünya hakkında bize bilgi verir ve daha sonra bu bilgileri günceller. Unutma, bireyler ve türler olarak ileriye gitmek için bize olanak sağlar.”

Anderson “Evrim hatırlamanın erdemleri ve unutmanın erdemleri arasında zarif bir denge kurmuştur. Kalıcılığa ve esnekliğe hem de engel olan şeylerden kurtulmaya adanmıştır.”

Ülkiye Betül BİRGÜL

Kaynakça

https://www.nature.com/articles/d41586-019-02211-5

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.