Mazlum Bir Halk: Ortodoks Karaman Türkleri

06.06.2021
Mazlum Bir Halk: Ortodoks Karaman Türkleri

Gerçi Rum isek de Rumca bilmez Türkçe söyleriz,

Ne Türkçe yazar okuruz ne de Rumca söyleriz,

Öyle bir mahludi hatt-ı tarikatimiz vardır,

Hurufumuz Yunanice, Türkçe meram eyleriz. (Balta, 2018, s.117)

Karamanlılar ya da diğer adlarıyla Karamanlinds veya Karaman Türkleri, yoğun olarak Karaman çevresi ve İstanbul’da yaşarlardı. Fakat kendileri İç Anadolu ve İstanbul’da  yaşayan diğer Türk topluluklardan bazı konularda ayrılıyorlardı. Öncelikle, onlar Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebine mensuplardı. Bu dini farklılıktan dolayı diğer Türk toplulukları gibi Arap alfabesini kullanmıyorlardı. Yani, onlar Yunan harfleriyle yazan ama Türkçe konuşan bir halktı. Bu dil konusunda var olan ikililik de halkın etnik kökeni hakkında bir takım tartışmalara yol açmıştır. Onların etnik kökenleri hakkında iki farklı iddia vardır: Yunan tarihçiler bu halkın Rum olduğunu ve Bizans zamanından beri bölgede yaşadığını ama Anadolu’nun Türk kontrolüne girmesiyle Türkleştiklerini iddia ederler. Türk tarihçiler ise bu halkın Türk olduğunu söyler. Karamanlıların Bizans’a paralı askerlik yapan Oğuz, Peçenek gibi Türk boylarının soyundan geldiklerini ama zamanla Bizans içinde yaşaya yaşaya Hristiyanlaştıklarını iddia ederler.

Karamanlıların Tarihi

Karaman halkının tarihi tam olarak aydınlatılamamıştır. Bunun en büyük nedeni ise onlar hakkında var olan kaynakların çok az olması. Haklarındaki ilk bilgi, Katolik Kilisesi tarafından 1432’de Doğu kiliselerin hakkında hazırlanan bir raporda yer alır. Ardından, haklarında elle tutulur ilk bilgi ise 16.yüzyılda Anadolu’yu gezen Hans Dernschwam tarafından aktarılır. O, Karamanlıları tanımlarken Ceramani, Ceramanası ya da Caramaniler adlarını kullanır ve Ortodoks olan ancak Yunanca bilmeyen bir halk olduklarını söyler. Bununla beraber, Karaman halkı sadece İç Anadolu civarında yaşamamıştır. İstanbul ve Akdeniz’e kıyısı olan şehirlerde de ciddi bir nüfusları vardır. Örneğin, İstanbul’da yaşayan çok kalabalık bir Karamanlı topluluğu vardır. Bu topluluk, İstanbul fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından getirilmiştir. Fetihten sonra Fatih, İstanbul’u hızla imar edip büyütmek için çalışmalara başladı. Bu yüzden çok sayıda duvar ustası, sıvacı ve taşçı gibi imar faaliyetlerinde önemli rol oynayan meslek gruplarına ihtiyacı vardı. Karamanlılar da bu meslekleri çok iyi ve ustaca yapmaktaydılar. Bu sebeple İç Anadolu’da yaşaya bir grup Karamanlı, Fatih tarafından İstanbul’a getirildi. Şehre yerleştikleri andan itibaren İstanbul’un imar faaliyetlerinde aktif olarak çalıştılar. Örneğin, Ömer Lütfi Barkan Süleymaniye Cami’nin yapımında inşatta çalışan Türkçe isme sahip ama Hristiyan olduğu belirtilen onlarca isim olduğu söylemiştir. Ayrıca, Evliya Çelebi de Anadolu’yu gezerken, Alanya’ya geldiği zaman onları görmüş ve seyahatnamesinde onlardan bahsetmiştir. Alanya’da bir Rum mahallesi olduğu söyler: Dördü Urum(Rum) keferesi mahallesidir. Amma keferesi asla urumca bilmezler. Batıl Türk Lisansı üzerine kelimat ederler (Önder & Uğur, 2021, s. 14).

Karamanlılar hakkında bildiklerimiz Karamanlıların matbaayla tanıştığı 18. yüzyıldan sonra hızla artmıştır. Onların bu dönem bastığı kitaplar onların tarihine ışık tutmuştur. Karamanlar, kitap basımına ilk olarak 1718 yılında başlamışlardır (Osmanlı Türkçesi ile ilk kitap 1729 yılında basılmıştır.). Ağırlıklı olarak dini içerikli kitaplar basmışlardır ama bunun yanında coğrafya, tarih, edebiyat gibi alanlarda da eserler basmışlardır. Genel olarak bu eserlere örnek vermek gerekirse İncil ve Ameli Resula Dair İzahat, Rabbimiz Yisus Hritos Efendinin Risalesi gibi dini kitaplar, Şah İsmail, Köroğlu, Melik Şah, Arzu ile Kamber ve Anadol Türkileri gibi folklor kitapları ve Hareket Ordusu Kahraman Askerleri Zafer Destanı, Eski Roma tarihi, Monte Kristo gibi farklı alanlarda da kitap basmışlardır. Bu kadar çeşitli alanlarda kitap basılması Karamanlıların öğrenme aşkının ne kadar çok olduğunu gösteriyor. İlerleyen dönemlerde, 19. yüzyılda Anadolu’ya gelen misyonerler, Karamanlılarla karşılaştıkları andan itibaren onları Yunanca öğrenmeye teşvik etmişlerdir. Karamanlılar da büyük bir hevesle Yunanca öğrenmeye çalışmışlar. Hatta, Karamanlı bazı gençleri Yunanistan’a gönderip onları orada okutmuşlar. Onlar da orada okuyup öğretmen olduktan sonra Anadolu’daki halkı eğitmeye çalışmışlardır.

Mondros Sırasında Karamanlılar

Karamanlıların bu parlak eğitim ve kültür dönemi, Osmanlı’nın yıkılmasıyla yok olmuştur. Mondros sonrası Anadolu’nun işgaliyle her Anadolu halkı gibi Karamanlılar için de kara günler başlamıştır. Karamanlılar, bu işgal sürecine şiddetle karşı çıkmış ve Milli Mücadele’yi aktif olarak desteklemişlerdir. Örneğin, Papa Eftim, Mustafa Kemal ile Sivas Kongresi sırasında buluşmuş ve Keskin civarında topladığı 500 Ortodoks Karamanlıyla savaşa katılmak istediğini iletmiştir. Ayrıca, 1921’de Kayseri’de bağımsız bir Türk Ortodoks Kilisesi kurmuştur çünkü İstanbul’daki Rum Kilisesi Yunanistan’ın kontrolündeydi. Akabinde de kendisine bu hareketlerinden dolayı savaş sonrası “İstiklal Madalyası” verilmiştir.

Ve Mübadele…

Karamanlılar Türkçe konuşmuş ve hatta çoğu da kendini Türk olarak görmüştür. Fakat bunlara rağmen Yunanistan ile imzalanan nüfus mübadelesinde kendileri Ortodoks Rumlarla aynı kefeye konulmuş ve Yunanistan’a gönderilmiştir. Karamanlıların bu göçü çok acıklı olmuştur. Bu konuda Despina ve Anastasia Merküroğlu kardeşler şöyle söylemektedir:

..daima ağlıyorlardı. Bu kadar mülkleri, evleri nereye koyup gideceğiz, nereye gideceğiz. Kağnılarla geldiler Türklerimiz, kucaklayıp öpüyorlardı. ‘ Ah yavrularım nereye gideceksiniz..’ bunları belleyin. Ne muhabbetleri vardı. Ah nerelere gidiyorsunuz deyip gönderdiler.. (İbar,2018, s. 147)

Karamanlılar Yunanistan’a göç ettikten sonra da çileleri azalmamış, hatta daha da artmıştır. Burada çok sefil şartlar içinde yaşamış; onlarcası hastalıktan ve açlıktan hayatını kaybetmiştir. Özellikle, Rumca bilmedikleri için bölgede yaşayan Yunanlarla da iletişim kuramamışlardır. Amerikan Kadın Hastaneleri örgütünün Yunanistan’daki şubesinin başında olan Esther Lovejoy, bu durumu şöyle anlatır:

Göçmenlerin hali tarfi edilemez. Bunlar bütün dünyanın reddettiği vatansız insanlar, çoğu da kadın ve çocuk; Yunanca konuşamıyorlar; oradan oraya hayvanlar gibi güdülüyorlar; ıslak çukurlara, mezbeliklere dolduruluyorlar; yemek kıt, su kıt, giysi yok; soğuk altında öylesine aç ve hasta bekleşiyorlar. (İbar, 2018, s. 148)


Yıllardır Anadolu’da yaşayan ve Türkçe konuşan bu halk, Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan mübadele antlaşması yüzünden topraklarını terk etmek zorunda kalmıştır. Herkül Millas şöyle bir yorumda bulunuyor:

Mübadeleye o günü ,yani 1920’lerin açısından baktığımızda… Anadolu’yu terk eden Rumlardır, hatta Yunanlılardır, gelenler de Türk. Bu anlayış milliyetçi paradigmanın tipik bir söylemidir: İki taraf vardır, ‘biz’ ve ‘ötekiler’. Herkes bu iki grubun içine sıkıştırılmaktadır. Bu kalıplara sığmayanlar ve bir yanları dışarıda kalanlar ne olacaktır?
… Karamanlılar da baskılarla bu kalıplara uyduruldular ve o günün hükümetlerince bu etnik arındırma tartışmasız doğru bir karar olarak görüldü.
… Daha önceki devletler “milli” değildi. İnsanlar dinlerine, dillerine ve bilmem nelerine göre sınıflandırılmaz, kimileri kayrılıp kimileri kurbanlık sayılmazdı. (İbar,2018, s. 150)

Karamanlılar bir gün vatanlarına geri dönebilecek mi bilinmez, artık onlardan geriye sadece ağıtlar ve şiirler kaldı.

Türkiyadan kaldırdılar bizleri

Kan ağlıyor hepimizin gözleri

Hiç kimsenin gülmez oldu yüzleri

Bir yatırki yere sürdüler biiz

Kilisayı mektepleri terk ettik

Eşyaları paraları sarf ettik

Antallayı[ mübadele] yapanları kahrettik

Her birimiz bir tarafa atıldık. (İbar, 2018, s. 167-168)

Yazar: Ahmet Ziya Boz
Editör: Başak Tufan

 Kaynakça:

  • Balta. E. (2018). Gerçi Rum isek de, Rumca Bilmez Türkçe Söyleriz. İstanbul: Türkiye İş Bankası.
  • İbar, G.  (2018). Anadolulu Hemşerilerimiz. İstanbul:  Türkiye İş Bankası.
  • Kaya, Ö. (2017).  Azınlıklar, İstanbul: Kronik Kitap. (ss. 66-67).
  • Önder, S. Y. Uğur, Ö. U. (2021) Feth-i Konstantiniye. İstanbul: Dergah Yayınları. (ss. 13-16)

Görsel Kaynakça:

YAZAR BİLGİSİ
Ahmet Ziya Boz
Ahmet Ziya, 1999 yılında Antalya'da doğdu. 2018 yılında Boğaziçi Tarih bölümüne girdi. Spor yapmayı ve çizim yapmayı çok sever.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.