Dorian Gray’in Portresi Aslında Neyi Anlatıyordu?

Dorian Gray’in Portresi Aslında Neyi Anlatıyordu?

Ruh ve bedenin uyumu ne kadar önemlidir! Bu ikisini birbirinden ayırıp hoyrat bir gerçekçilik ve bomboş idealizm  yaratmamız ne büyük delilik.

Her şeye inanabilirim, yeter ki inanılmaz olsun.

İrlandalı  yazar Oscar Wilde, 1854 yılında doğmuştur.  Edebî zekâsı, ince alaycılığı ve yaşantısıyla Victoria Dönemi’ni ve 19. yüzyılın estetik anlayışını önemli ölçüde etkileyen Wilde, döneminde daha çok oyun yazarı olarak bilinmektedir. Özellikle çağının muhafazakâr zihniyetine karşı tavır alan ünlü yazar Dorian Gray’in Portresi adlı romanını 1891’de yayımlamıştır.  Yayımlandığı dönemde büyük tepkilerle karşılaşan eser eleştirmenler tarafından ”ahlâkî ve ruhsal çürümenin zehirli kanıtı” olarak gösterilmiştir. Roman tepkilerden sonra sansürlenerek 120 yıl boyunca cinsellikten arındırılmış bir şekilde okuyucularına sunulmuştur. Eleştirilerin en temel noktası romanda açıkça eşcinsellikten bahsedilmesi olmasıdır. Bu nedenle Wilde ”eşcinsellik suçundan” hapse mahkûm edilmiştir. Hapis sonrası Fransa’ya giderek ismini değiştiren Wilde 1900 yılında ölmüştür.

Bir ressam, portresi yapılan genç bir adam ve alaycı bir Lord arasında geçen ilişkiyi anlatan roman, Ressam Basil’in stüdyosunda Lord Henry ile arasındaki sohbet ile başlar. Basil’in portreyi sergilemek yerine kendine saklamak istemesi muhabbetin ana konusu olmuştur. Basil, kendi yaptığı heykele âşık olan Yunan mitolojisindeki heykeltıraş Pygmalion gibi Dorian’ın portresine âşık olmuştur. Henry aforizmalarıyla Basil ve eserinin sırrını çözmeye çalışır. Henry’nin alaycı, toplum dışı, haz peşinde koşan kinik tavrını bu sahneden itibaren görmeye başlarız.

-Sahip olduğun erdemlerden utanıyor gibisin. Ahlaka ilişkin tek bir söz etmiyorsun  ama ahlak dışı bir şey de yapmıyorsun. Bütün kinizmin poz kesmekten ibaret.”

”- Doğal olmak denilen şey de pozdan ibarettir; hem de pozların en sinir bozucusudur.”

Henry ve Dorian arasında sohbet ilerlemeye başlar. Portre üzerine başlayan konuşmalar portrenin yüzü olan Dorian’ın gelmesiyle farklı bir yere ilerler.  Dorian’ın eşsiz güzelliği Henry’i de etkilemiştir. Henry, yaşam tarzı olarak benimsediği hedonizmi ile Dorian’ı etkiler ve ona bir kitap önerir.  Kitapta insanın içinden geldiği gibi özgürce, iç güdülerine boyun eğerek yaşaması gerektiği yazmaktadır. Dorian, kitabın ilerleyen sayfalarında Henry’nin ve kitabın etkisiyle zamanla değişecektir. Tablosunu ve kitabı evine götüren Dorian, tabloyu seyrederek Henry’nin söylediklerini düşünür. Henry şöyle demiştir:

“Bu tablodaki Dorian hep böyle kalacak. Senin yüzün buruş buruş olsa bile o hep genç kalacak.”

Dorian, bu sözlerin etkisiyle çok korktuğu yaşlılığa yakalanmamak ve hep genç  kalmak için dua etmeye başlar. Dorian genç kalır ama tablo yaşlanmaya başlayacaktır.

Klasisizm ile Dorian Gray’in Portresi’nin İlişkisi

Dorian Gray’in Portresi’nin edebiyat akımları ile olan ilişkisini incelemek, eseri daha iyi tanıma olanağı verecektir. İlk olarak  Klasisizm akımından bahsetmek gerekirse; Klasisizm akımı, akıl ve sağduyuyu öne çıkaran sanayileşme, modernleşme ile paralel olarak doğan ve özellikle 18. yüzyılda etkisini gösteren bir akımdır.

Özellikle Decart’ın “Düşünüyorum, öyleyse varım.” cümlesi klasisizm akımını temsil ederken kapitalizmin ilerleyişi ve Avrupa’da başlayan aydınlanma ile düşünceye verilen önem, bu dönemin belirleyici nitelikleri arasındadır. Akıl ve zıttı olarak sunularak ikincil konuma itilen duygu,  kendini kadınlık ve erkeklik rollerinde de göstererek güç, akıl erkeklikle özdeşleşirken beden ve duygu, kadın ile ilişkilendirilmiştir. Edebiyatta ise doğaya ait olan mitler, akla uygun bir şekilde sunulmaya çalışılmıştır. Çirkinliğe, bozukluğa yer yoktur. Çirkinlik eğer var ise de düzeltilmelidir. Doğa da tıpkı çirkinlikte olduğu gibi güzellikle yer değiştirilmeli, terbiye edilmeli, insan iradesinin bir sonucu olarak okuyucuya, alımlayana sunulmalıdır.

Klasisizmde simgelenen bir şey, mükemmel olmalıdır. Bir varlığın en üst hâlini  temsil etmesi itibariyle Klasisizm ve Dorian Grayin Portresi‘nde birçok öge birlikte var olur. Klasisizm bir eserin, bir fikrin ya da sadece bir varoluşun en üstün halini oluşturur. Bu niteliğiyle klasisizmde sonsuza ulaşma isteği içkindir. Topluma örnek teşkil ederek doğayı terbiye etmeye, dönüştürmeye çalışan normlar bütünüdür. Bu bağlamda sanatı değerlendirirken toplumun üst sanat eserlerini kabul eden bir yer olması itibariyle müzeler ön plan çıkar.

Louvre Müzesi’nde sergilenen antik yunan heykelciliğinin en güzel eserlerinden biri  Venüs de Milo( Milos Venüsü) klasik bir eseri anlatmak için örnek olarak gösterilebilir. En güzel biçime sahip olduğu düşünülen bir kadın, o haliyle heykelleştirilir ve sanatın ölçütlerini, normlarını belirleyen bir müzede sunulur. Dorian Gray’in portresine baktığımızda da Dorian en güzel, en üstün haliyle yaşamda donmak istemektedir. Basil de hem eserine hem Dorian’a bu mükemmellik nedeniyle âşık olmuştur.

Dorian, kitabın  giriş bölümünde güzel ve gençken doğal olmaktan uzak bir şekilde yalnızca bir meta gibi bize Basil tarafından anlatılmaktadır. Basil, Dorian’ı en güzel haliyle saklamak ister. Dorian’da aynı arzunun peşindedir oysa insanın en mükemmel haliyle kalma ideali hayatın dinamizmine aykırıdır. Klasik edebiyatın en önemli ögelerinden biri olan sabit kalma, doğanın işleyişini durdurma; dinamizme, hayatın ve gerçekliğin  işleyişine aksi bir noktada durur. Doğasından sıyırarak biçime sokulan ve ideal olana ulaştırılması gereken klasik eser, Venüs De Milo örneğinde doğurmamış olan, doğanın izlerini taşımayan bir kadın olarak karşılığını bulur. Klasisizm de var olan doğaya mesafe, bedene mesafeyle birlikte değerlendirilebilir. Bedenin doğal haline “doğuran” ve bedenin duruşunu bozan kadına duyulan mesafe, rasyonelize etme ihtiyacından ve disiplinize etme ihtiyacından kaynaklanır. Foucoult’un ortaya attığı insan bedenini de siyasete dahil eden ve beden üzerinde iktidar kurma arayışında olan biyopolitika kavramıyla örtüşür. İnsanoğlunun doğa ile verdiği mücadelenin sanat alanındaki dışavurumu klasisizm olarak karşımıza çıkar.

 

Dorian’ın kusursuz bir Yunan heykeli gibi tasvir edilmesi klasik bir anlatıya sahip olduğunun göstergesidir. Klasisizmin doğaya uzak duruşu, doğayı anlamlandırmak aynı zamanda rasyonelize etme ihtiyacı; Dorian Gray’in hem kişiliğinde hem de portrede karşımıza çıkmaktadır. Dorian’ın çekiciliği ile doğanın çekiciliği benzer noktalarda durmaktadır. Klasik bir bakış açısıyla doğanın “vahşi” çekiciliği ve enerjisi dönüştürülerek saklanmalıdır. Romanda Basil, Dorian’ın güzelliğini yücelterek Lord Henry ise Dorian’ı sözleriyle etkilemeye çalışarak onu idealize ettikleri dünyada hapsolmaya çağırırlar. Dorian, klasik bir heykel gibi asla yaşlanmaz hep güzel ve ilgi çekicidir ancak canavarca davranışlara sahip birine dönüşerek Basil’i öldürecektir. Dorian’ın tablosu ise klasik bir eser olmaktan çok uzaktır. Yaşlanmaktadır. Değişmektedir. Zamanda sıkışıp kalmamıştır.

Klasisizm, sosyal ve ekonomik açıdan toplum içindeki en yüksek tabakaya sahip olanların, yüksek zümrenin topluma önderlik edeceklerin edebiyatıdır.   Dorian’ın seçkin bir aileden gelmesi ve soyluluğuna yapılan vurgu bunun temsili olurken tüm klasik dönemler gibi MÖ 5. yy. Atina’sı, Elizabeth Dönemi ve İtalyan Rönesans’ı dönemlerine benzer bir biçimde Dorian’ın da klasik dönemi oldukça kısa sürer. Dorian’ın cinayet işlemesi ve korkunç birine dönüşmesi, Atina’da başlayan vebalar ve savaşlarla biten döneme benzer bir biçimde trajik bir sonla biter. Tarihin gösterdiği gibi Dorian’da da klasisizm çok kısa sürmüştür.

 

Ekspresyonizm (Dışavurumculuk) ile Dorian Gray’in Portresi’nin İlişkisi

Edebiyat tarihçilerinin Baudelaire ile başlattıkları  romantizm dönemini incelemek ekspresyonizmi tanımlamak açısından  daha doğru olacaktır. Baudelaire  “Elem Çiçekleri” adlı eseriyle romantizmin tipik özelliklerini taşıyan şiirler yazmıştır.  “Leş” adlı şiirinde tabiatı düzene sokan ve güzellikleri öne çıkaran klasisizm yerine leş bir doğa yatağından bahseder. Güzel bir yaz sabahında, güzel bir sevgilinin yanındaki leş bataklığı betimleyen bir şiirdir. Romantizm’in klasisizme tepki olarak doğması leş bir dere yatağı tasviriyle Baudelaire’de anlam kazanır. Baudelaire şiirin ilerleyen dizelerinde ölümle birlikte güzeller güzeli sevgilisinin de leş bir kokuşmuşa dönüşeceğini anlatır. Ancak sevgilisinin  tanrısal özünü o koruyacaktır. Romantizmde var olan sanatçının ve sanat eserinin daima yaşatılması imgesi burada da vardır. Sanatçı, güzelliği edebiye taşıyacak kişidir. Sevgili leşe dönüşse bile güzellik sonsuza kadar sanatçı ile kalacaktır. Hem sanatçı hem eseri  ölümsüzleşecektir.

Bu bağlamda Leş şiiri ile Dorian Gray’in Portresi arasında metinler arası bir ilişki kurulabilir. Henry’in “Bu tablodaki Dorian hep böyle kalacak. Senin yüzün buruş buruş olsa bile o hep genç kalacak.” cümlesi romantik bir istenç olarak yer almaktadır.  Leş‘e dönüşen bir sevgili gibi Dorian’da buruş buruş olacak, şiirde var olabilecek bir güzellik gibi bir tablonun içinde hayat bulabilecektir. Romantik ideallerin, bedenin geçiciliğinin ve aydınlanmanın getirdiği güzelliğin sahteliğinin farkındadırlar ancak sanatçının ölümsüzlüğüne inanmakta ısrarcıdırlar. Ekspresyonizm bu ısrarcılığı kıracak bir edebiyat akımıdır. Ekspresyonizm ile birlikte sanatçı da artık ölümü tadacaktır. Dorian’ın portresi ise ekspresyonist bir eser olarak gerçekliği, tüm renkleriyle ve akan boyalarla birlikte gösterir.

 

20. yy.’ın başlarında varlığını göstermeye başlayan ekspresyonizm, toplumsal olarak değerlerin kaybolduğu bir dönemi temsil emektedir. 1. Dünya Savaşı’nın yaklaştığı, değerlerin değiştiği, kaybolduğu, büyük şehirlerin ve kapitalizmin varlığını net bir şekilde hissettirdiği bir dönemdir. Dönemin en önemli temsilcilerinden biri Edvard Munch’ın “Çığlık”  isimli tablosudur.  Toplumdaki  kıyamet öncesi sessizliğinin, bir nevi yaklaşmakta olan Alman Nazizm’inin yol açacağı şiddete karşı verilen çığlığın dışavurumudur.  1890 yılında yayınlanan Dorian Gray’in Portesi ve 1893 yılında tamamlanan Çığlık resmi ekspresyonizmin aktarmaya çalıştığı dünya tasvirinde buluşmaktadır. Ekspresyonizm; romantizmin sonsuzluk imgesine karşı bir duruş sergileyerek, klasisizm dünyasının aksine doğayı değiştirmez ve çirkinlikleri sanatla dönüştürmeye kalkmaz. Romantik tasvir gibi sanat da sanatçı da sonsuz değildir. Dünyada her şey ölümlüdür ve  negatif bakış açısı ile romantizmden ayrılır. Şehirlerin karanlığı, kirliliği, insanların güvensizliği ve dünyanın belirsizliği postmodernist bir dünyayı işaret eden ekspresyonizmde gizlidir.

Romanın sonlarına doğru sanatçı Basil’in Dorian tarafından öldürülmesi, Dorian’ın vahşi birine dönüşmesi, eserin gün geçtikçe yaşlanması kitabın ilk sayfalarında yoğun bir şekilde hissedilen romantizm vurgusu yerine kendini gerçekçi bir romantizm denilebilecek ekspresyonizme bırakmıştır.

Kitapta Lord Henry karakteri vasıtasıyla çokça vurgu yapılan beden-ruh(akıl) ilişkisi, klasisizmin temsil ettiği üst akla karşı bedeni temsil eden ve klasisizme tepki olarak doğmuş edebiyat akımlarının kültürel bir yansımasıdır. Aynı zamanda avcı toplayıcı dönemimize tekâmül eden birinci doğamızın temsili bâkir doğa, güdüler ve barbarlık kültü,  kültür ve ataerkil yasaların kurallarının geçerli olmadığı bir dünyada beden temsiliyetiyle aynı zamanda anneyi temsil ederken, doğa karşısındaki kültür ise yasaları, kuralları ve medeniyeti ataerkilliği baba yasasını temsil eder. Varoluşu beden ve akıl arasındaki bir çelişki olarak ele alan cümleler Harvey tarafından dile getirilir:

İnanıyorum ki, insanlar hayatlarını dolu dolu yaşar, her türlü duygunun hakkını verir, her türlü fikri ifade eder ve her hayalini gerçekleştirirse dünya öyle taze bir neşe ile dolar ki Ortaçağın tüm hastalıklı karanlığını unutup  Helenistik ideale tekrar kavuşabiliriz; hatta belki de Helenistik idealden bile daha muhteşem, daha zengin bir şey elde edebiliriz. Fakat en yüreklimiz bile kendinden korkuyor. Vahşi yanımızı kesip atarak, kendi kendimizi inkar edip sakatladık ama o vahşi yanımız trajik bir hayatta kalma mücadelesi vermeye devam ediyor. İnkar ettikçe cezalandırılıyoruz. Boğarak öldürmeye çalıştığımız içgüdülerimiz, zihnimizi kuşatıp bizi zehirliyor. Beden bir kez günah işledi mi günahla ilişiğini keser çünkü eyleme geçmek bir arınma biçimidir. Geriye hiçbir şey kalmaz, alınan zevkin anısından ve pişman olma lüksünden başka. Şeytana uymamak için yapılması gereken tek şey ona boyun eğmektir. Direnirseniz, ruhunuz kendi koyduğu iğrenç kurallarla iğrençleştirdiğine, kendi kendine haram kıldığına  duyduğu arzula hastalanır.  Dünyanın en büyük olayları insan zihninde geçer derler. Dünyanın en büyük günahları da insan zihninde işlenir.

 

 Yazar: Sinem Çakal

 Editör: Merve Bektaş

Kaynakça: 

  • Wilde, O.(1890) Dorian Gray’in Portresi. (D.Z.Batumlu.Çev.).İstanbul: İş Bankası Yayınları.
  • https://www.youtube.com/user/nevophyt

Görsel Kaynakça:

YAZAR BİLGİSİ
Sinem Çakal
Hakikati bulmak için sanata sıkça başvurmaktadır.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.