Solon Lekkas Biyografisi

20.09.2020
Solon Lekkas Biyografisi

 

Bu yazımız Müzik Köyü proje koordinatörü sevgili Aytaç Gökdağ’ın üstün katkılarıyla yazılmıştır. Kendisine teşekkürlerimi sunuyorum.

Solon Lekkas 1946’da Pigi’de doğdu. Babası Midilli’nin doğusunda bir köydendi ve mesleği inşaatçılıktı. Annesi ise bir terzilik yapmaktaydı. Kökeni Yunanistan’ın Loutraki bölgesinden olan Solon’un anne ve babası adanın Pigi ve İpios köylerinden, büyükanne ve büyükbabası ise Küçük Asyalıydı yani Anadolulu…

Herhangi bir nota, Do-Re-Mi, Makam, örneğin Uşşak, Saba vb. bilmem, kulağımla çalışırım.” diyen Solon Lekkas müzik eğitimi olmayan yerel ve benzersiz bir şarkıcı ve amanecidir. Eski köylülerinden ve ailesindeki şarkı söyleyenlerden -ki onlar da profesyonel değildi- öğrendiği amaneleri (Amanes), zeybekleri (zeybekiko), karşılamaları (karsilamades) içten gelen bir tutkuyla söylüyordu.

Çocukluğunda bayramlarda ve panayırlarda teneke kutular ve dümbelekler çalarak eşlik ettiği yaşlılardan kulak hafızasına yerleşen şeylerdi aslında Solon’un repertuvarı. Repertuvar ismini kullanmak burada yapay kalacak; Solon’un sade, gösterişsiz ama bir o kadar güçlü ışıltılar taşıyan zarif repertuvarına adeta Anadolu ile Yunanistan arasında bir tarihi belge denebilir aslında. Kendisi de aynı denizde yüzen iki yarımadayı kat eden bir köprü değil mi?

Küçük Asya’da ve Amanedes’lerde güçlü bir etkiye sahip Midilli’ nin tüm şarkılarını söylüyordu Solon Lekkas, içinden geldiği gibi.

Solon Lekkas, 1971 yılına kadar doğduğu köy, Pigi’de yaşadı. 1980lerde ise Midilli’ye taşındı. Yaşamının son dönemini ise Taxiarches’te (Kayani) geçirdi. Öyle ki, konserler için bazı dönemler Yunanistan’da farklı şehirlere hatta Avrupa’da farklı ülkelere gittiğinde profesyonelleşmenin bir sonucu olarak görebileceğimiz uzun süren turneler hiç yapmadı. Çünkü Lekkas sıkıldığında ya da evini özlediğinde hemen evinde olmak istiyordu. Yani öylesine doğal, aykırı bir yerde, müzik sektörünün popüleritesinden uzakta.

Kendine özgü yerel giysisi, kırmızı poşusu, (Ödemiş; Tire köylerine  bu poşuyu takan ihtiyarları rahatlıkla görebilirsiniz) ve sahnede döne döne oynadığı özgün zeybek figürleriyle Solon’u değerli kılan pek çok şey var belki ama bunlardan belki de en önemlisi Amane geleneğinin günümüzdeki en önemli temsilcisi olması.

Genellikle “Aman, aman” seslenişi ile yeni şarkı doğaçlamasına zaman kazanabilmek için kullanılan amanelerde, ses sanatçısının uzun melodik süslemeleri çok dikkat çekicidir. Daha sonraları bilhassa mübadelenin bir sonucu olarak gelişen Rembetiko popülerleşerek enstrüman ağırlıklı müzik Amanecis’lerin geri planda kalmasına da yol açacaktır. Mübadele ile birlikte evlerinden olan Pire Limanı, Atina, Selanik gibi şehirlerin arka mahallelerinde yaşamak zorunda olan Anadolulu Rumlar’ın Rembetiko’nun popülerleşmesindeki rolü kuşkusuz çok fazladır. Bu konu tabi ki yüzeysel geçiştirilecek bir konu değil belki ama 21.yüzyılda Solon’un Amane söyleme geleneğini devam ettiren Amanecis zincirinin en önemli halkalarından biri olması, değerinin ne kadar büyük olduğunu anlamamıza yetebilecek bir şey değil mi?

   Kıyafetini ilginç bulan birisinin kıyafetiyle ilgili sorduğu soruya “Ben, kostümü giydiğimde, zihnimin ve kalbimin eski zamanlara aktarıldığını hissediyorum. Bu şekilde daha iyi şarkı söylüyorum ve dans edebiliyorum. Bir çift şortla, Amannn!!! diyebilir misin?” cevabını veren Solon Lekkas’ın bu kısa cevabı içinde sadece rahat edebildiği için bu kıyafeti giydiği düşüncesinin yatmadığını bir başka sohbet sırasında söylediği bir diğer sözde görüyoruz:

“Amaneleri üzüntülüyken olduğu gibi neşeliyken de söyleyebilirsiniz. Ama kederli değil de neşeliyken başka bir nedenle Aman demek biraz dalga geçmek gibi olmuyor mu? Zaten üzüntülüyken amane söylemek daha havalı.” diyor.

Solon müziğin endüstrileştiği, dijitalleşerek belki de kendi kendini imha edecek noktaya geldiği çağımızın çok dışında bir isim. Adeta kendi dünyasından getirdiği bir müzik gibi. Yaşamı gibi sade ama bir o kadar zarif bir yerde duruyor. Aslında Solon, yine kendine has üslubuyla, bizlere müzikte durduğu yeri çok güzel özetliyor; “Festivaller, sahneler herkesi çağırıyor. Ama çoğunlukla müzisyenler kötü koşullarda para için giderler ve çalarlar. Bunu yapıp sahte şeyler söyleyemem. İstediğim şey bir kafede toplanmak ve para için değil müzik yapmak, dans etmek olurdu. Rahip de,Tanrı’yı övmek için çok para alıyor ve ben bunu hiç mi hiç sevmiyorum.

Yazan: Hande AKSOY

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.