Jason Stanley – Tiranlık ve Demokrasi

Jason Stanley – Tiranlık ve Demokrasi

Zoom Akademi serimiz dahilinde ünlü filozof Jason Stanley ile Tiranlık ve Demokrasi üzerine çok önemli bir yayın gerçekleştirdik. Videoyu şurada:

Jason Stanley: Mozart nedir, olayınız ne?


Amacımız güneşin doğup battığı her yere bilimi ve sanatı taşımak. Bizim sahip olduklarımızı sahip olamayanlara aktarabilmek. Davetimizi kabul ettiğiniz çok teşekkür ederiz.


Jason: Ağırladığınız için ben teşekkür ederim. Dinleyicileriniz daha çok Türkiye’de mi yoksa tüm dünyada mı?


Daha çok Türkiye’den olmakla birlikte Türkiye dışında da takipçilerimiz var. Bugün Hilal, Aysu ve ben Başak sizlerleyiz. Ne zaman isterseniz başlayabiliriz.
O zaman ilk soruyu sorayım.


Faşizm hakkında bir kitap yazdınız. İnsanları faşizme iten nedir? Bu engellenebilir mi? Engellenebilirse nasıl engellenir?


A: İnsanları faşizme iten şey soyutlanma, kayıp, korku ve endişe. İnsanlar gelecek hakkında korktuğunda, endişeli olduğunda, güvensiz olduklarında, otoriteye ve seçkin tabakaya güvenmediklerinde, seçkin tabaka ve devletlerde bir çeşit başarısızlık, çöküş olduğunda korkmuş hissediyorlar. Böylelikle korkularını sevilmeyen azınlıklara, dini azınlıklara, etnik azınlıklara, mültecilere, eşcinsellere ve seçkinlere yöneltmeye elverişli olurlar. Sonra bir lafazan çıkıp “Korkmanızın sebebi zenginleri sizi soyması, oy verememeniz veya gücünüz olmaması değil. Korkmanızın sebebi bu insanların -azınlıkların- kültür ve geleneklerinizi çalmaya çalışması. Bu yüzden bu kadar çok korku hissediyorsunuz. Çünkü kültürünüz, gelenekleriniz ve kimliğiniz bu kişilerin tehdidi altında. Ben sizi bunlardan koruyabilecek güçlü biriyim.” diyor.

İnsanlar arasında önemli bir iletişim aracı olan dil nasıl bir manipülasyon aracına döner?

 

Bütün politikacılar dilin manipülasyonlarına hakimdirler. Yani bu yeni bir şey değil ama otoriter ve faşist rejime dönüldüğünde bazı belli dil manipülasyonlarıyla karşılaşırız. Rivayetler anlatılır. Çok mantıklı hikayeler. Her yerde saklanan ve yönetimi ele geçirmeyi deneyen bir grup insanın olduğu hikayesi. Siyon Liderlerinin Protokolleri bunu Yahudiler hakkında söylemişti. Bu rivayet “Toplumda saklanmış ve yönetimi ele geçirmeye çalışanların kökünü kurutmalıyız.” der ve bu yüzden bunu gerçekleştirecek güçlü bir lidere ihtiyacımız olduğunu söyler. Bu rivayet bize tanıdık gelir. Bunu duymaya aşinayızdır. Duymaya alışık olduğumuz bir hikaye olduğu için inanmaya hazırızdır. Politikada kötüye kullanılan kelimeler ve sloganlar vardır. Hitler “Kavgam”da propagandanın akılda kalıcı slogan şeklini alması gerekir, der. Bunları 2016 seçimlerinde gördük. Steve Bannon seçimi “lock her up” (kadını hapset) ve “build the Wall” (Meksika’ya duvar örün) sloganlarıyla kazandık dedi. Bu sloganlar öfke ve sinir uyandırdı. Bence en önemli şey bu rivayetlerin tarihimizin bir parçası olması, nasıl düşünmeyi öğrendiğimizin bir parçası. Gizemli birilerinin olduğunu, haber spikerlerinin birilerinin tarafından kontrol edildiğini duymak bize tanıdık gelir. Veya “Mülteciler kültürümüzü bozup ele geçirecek.” Bu tip hikaye ve rivayetler hayal gücümüzü etkiler. Bu hikayeler politikacılar tarafından kullanılmayı bekliyorlar. Bu hikayeler bize çok tanıdık geldiği için düşüncelerimizi yönlendirirler. Bir tarafta insanları galeyana getiren basit politik, anlaması kolay sloganlar var. Hitler Kavgam’da “Sloganlar en eğitimsize hitap etmelidir.” der. Diğer yandan bu rivayetler vardır. Bir diğeri ise İncil’in kendisi kadar eski şeytan şehri hikayeleridir. Bundan kitabımdaki 10.bölüm olan ”Sodom ve Gomora”da bahsediyorum. Şehirler şeytanidir, entelektüel ve yabancılarla, toplumu alaşağı eden eşcinsellerle doludur. Asıl iyi insanlar kırsal alanlarda yaşar, çiftçilerdir. Kendimizi bu şeytan şehirlerden korumamız lazım. Bu Eski Ahit’teki Sodom ve Gomora hikayesi kadar eskidir. Düşüncemizi yönlendiren rivayetler vardır ve politikacılar bunu sömürür.


Cevabınız için teşekkürler. Devletler neden vatandaşlarını manipüle etme ihtiyacı hissederler? Halkı bir arada tutmanın başka yolu var mı?


Harika bir soru. Şu anda dünyada karşılaştığımız politikalar, aşırı sağcı devletlerin geleneksel din ve adetlerin liberalizm, komünizm ve eşcinselliğe karşı koruyucuları oldukları yönünde. Karşılaştığımız şey bu, bizi bölüyorlar. Bizi birleştirmek yerine bölmeye çalışıyorlar. Peki, biz bu bölücülükle nasıl savaşırız? Nasıl kendimize nerede yaşarsak yaşayalım farklı etnik kökenlerden, farklı dinlerden birileriyle yaşayacağımızı, bu çeşitliliğin demokrasinin bir zenginliği olduğunu hatırlatabiliriz? Demokrasi, farklı bir sürü geleneği bir araya toplayıp bunları herkesin nasıl isterse öyle yaşayabileceği ve yaşamanın bu zengin yollarını bir araya toplayabileceği bir toplum olmasıdır. Bunu nasıl yaparız? Politikacılar en geniş kitleye “Sorun şu insanlar: Onlar yerinizi almaya çalışıyor. Aslında sizin olanı almaya çalışıyorlar. Bu ülke aslında sizin.” derken bu zor işi nasıl başaracağız? Sorunun ne olduğu hakkında oldukça iyiyim ama çözümü konusunda o kadar da değilim. Çünkü bütün ülkelerin uzun tarihleri var ve lafazanlar tarihi “Bu insanların size 50-100 yıl önce ne yaptığını hatırladınız mı?” şeklinde büküyorlar. İnsanlar sinirleniyor. ”Benim büyük büyükbabam da bu etnik gruptan bir insan tarafından zarar görmüştü.” veya “Bizim ülkemizin aslında dini şudur.” ya da Amerika’daki insanların ülkenin Hristiyan olduğunu söylemeleri veya İsrail’dekilerin ülkenin Yahudi olduğunu söylemeler. Peki kendi ülkemizde nasıl oluyor da Müslümanlar, Yahudiler ya da başka dini azınlıklar olabiliyor? Ortak insanlığımızı kendimize nasıl hatırlatabiliriz? Bunun bir yolu ortak problemlerimize odaklanmak. Küresel ısınma hepimiz için geliyor. Kim olduğunuz önemli değil. Küresel ısınmanın sadece bir grup insanı etkilemesini sağlamanın bir yolu yok. Herkesi etkileyecek. Sınır kapısında durması gibi bir şey yok. Belki küresel ısınma gibi uluslararası çözümler isteyen problemler üzerinde yoğunlaşmak, ülkeyi zenginleştiren şeyin farklı gruplardan insanları bir araya getirmesi olduğuna dikkat çekmek yardımcı olur. Ülkemiz, tolerans olunca zenginleşir. Bence bir erdem olarak toleransa odaklanmak bir yoldur. Bir başkası “terörizme odaklan” diyecektir. Lafazan bir politikacı “Teröristler geliyor onlara dikkat etmeliyiz” diyebilir ancak belki de buna cevap “Bakın, ülkemizi güzel yapan şey toleranstır.” Tolerans sahip olunacak harika bir değer değil midir? Diğer ülkelerden daha toleranslı ve daha liberal olma konusunda daha iyi olmayı, daha açık olmayı istemez miyiz? Belki de yol insanların hayranlık duyduğu değerlere odaklanmaktır. Kimlik ve korku yerine tolerans ve açıklık gibi değerlerle ülkemizin ahlakını bağdaştırmalıyız. Bunlar bizi bir araya getirebilecek yollar. İsviçre’de bütün suçlu, suç işlerken yakalanmış mültecileri atmak için bir referandum yapıldı ve neredeyse kabul edilecek sanılmıştı. Sonradan bu trafik cezası olan, hız cezası olan kişiler de olduğu da ortaya çıktı. İsviçre’de doğsanız bile vatandaşı olmayabilirsiniz, mülteci sayılabilirsiniz. Ancak bunu “Sizi İsviçreli yapan nedir?” herkesi yoğunlaştırarak engellediler. İnsanlara karşı adaletiniz mi? Birini sırf aşırı hız cezasından dolayı doğdukları ülkeden göndermek adil mi?. Böylelikle insanları toleranslı ya da adil olmadıkları için kendinden utandırırsın. Sanırım bu bizi bir araya getirebilir.

Azınlıklara karşı açıklıktan ve toleranstan bahsettiniz. Neden azınlıklara karşı toleransımızı kaybediyoruz? Bizi bu duruma iten düzeneklerin altındaki sebep nedir?


Politikacılar güç ister. Zengin insanlar güç ister. Dünyanın olduğu halde olmasının müsebbibi insanlar zenginler ve çok uluslu şirketlerdir. Bu konuda insanların kafası nasıl karıştırılır? İşsziliğin, açlığın, ülkelerimizin başına gelen felaketlerin sebepleri olan insanlardan odağımız nasıl dağılıyor? Bunu yapmanın yolu, politikacıların azınlıklara ya da geçmişe yönelmesidir. Veya “Bu diğer grubun kendi gelenekleri olduğu için siz geleneklerinizi kaybediyorsunuz.” demektir. Birçok ülkenin aşırı zengin olan politikacıları vardır. Örneğin bu benim ülkemde Trump, Rusya’da Putin. Ve insanların, onların bin odalık saraylarına ya da kocaman golf sahalarına dikkat etmemesini sağlamak, insanları azınlıklara yönlendirmektir. Ancak sorunun, dünyanın yanıyor olmasının, insanların kızgın ve korkmuş olmasının, işsiz olmalarının azınlıklarla bir ilgisi yoktur. Çok uluslu şirketlerle, benzinle, petrolle, politikacılar ve oligarklarla ilgisi vardır. Dikkatimizi bölünmekten, sorunun asıl kaynağı olan zengin insanlar ve kişisel güç arzulayan zengin politikacılardan uzaklaşmasından kurtarmamız gerek. Onların numaralarını öğrenmeliyiz ve onlara “Hepimizin iyi okulları, üniversiteleri ve bu tarz şeyleri olmamasının sebebi sizlersiniz.” demeliyiz.

Devamı gelecek…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.