Avrupa’nın Kurtuluşu; Aydınlanma Çağı

06.11.2023
Avrupa’nın Kurtuluşu; Aydınlanma Çağı

Aydınlanma, 17. ve 18. yüzyıllarda akılcı ideoloji ile ortaya çıkmıştır. İlk olarak 1668’de İngiliz Devrimi ile ortaya çıkan düşünce hareketidir. 1789’da ise Fransız Devrimi ile “Altın Çağına” ulaşacaktır. Bu döneme “Aydınlanma Çağı” felsefesine ise “Aydınlanma Felsefesi” denilmektedir.

Aydınlanmayı tetikleyen asıl unsur Rönesans’tır. Rönesans, 15. Ve 16. yüzyıllarda ortaya çıkan bilimsel ve sanatsal yenilenme hareketidir. Kelime olarak “yeniden doğuş” anlamına gelmektedir. Orta Çağ felsefesi ile Rönesans’ın en önemli fark, felsefe dinden bağımsızlaşmıştır. Rönesans’ta doğruya ulaştıran bir tane yol yoktur. Orta Çağ’da ise kutsal kitaplar, peygamberler sayesinde doğruya tek bir yerden ulaşılmaktaydı. Rönesans ile ortaya çıkan nominalizm yaklaşımı ile inanç ve bilgi yolları ayrılmıştır. Kısaca, Aydınlanmaya giden yol Rönesans’tan geçmektedir. Rönesans’ta atılan düşünce tohumları Aydınlanma döneminde yeşermiştir.

İngiltere’de başlayan sosyo-ekonomik değişimler sonradan Fransa’da özgürlük, eşitlik çağrısına dönüşmüş; son olarak da Almanya’da felsefi olarak alt yapısı oluşturularak diğer coğrafyalara yayılmıştır.

1) Özellikleri, Temaları

Aydınlanma çağının en önemli teması akılcılıktır. Aydınlanma, insanın çocukluktan kurtulmasıdır. Çocukluktan da sorumlu bizzat insanın kendisidir. Bunun nedeni akla sahip olmamak değil, başkaları tarafından yönlendirilmek ve buna karşı durmaya cesaret edemememizden dolayıdır. Kant der ki “SAPERE AUDE!” yani “aklı kullanma cesareti” işte bu aydınlanmanın sloganıdır, özetidir.

            Bu düşünce akımında yer alan düşünürler, düşünce özgürlüğü, dini eleştiri, akıl ve bilim, bireycilik gibi bir dizi fikrin gelişmesine ön ayak olmuştur. Aydınlanmayı belirleyen birtakım eğilimlerden söz edilebilir. Bunlar hümanizm, akılcılık, ilerlemecilik, iyimserlik ve evrenselciliktir.

  1. Hümanizm, insan merkezli değerlerin, umut ve korkuların belirlendiği insani bir evreni tarif eder. İnsanın doğasını ve gerçek anlamını çıkartmaya çalışır. “İnsani olan hiçbir şey bana yabancı değildir” sözü ile hareket eder.
  2. Akılcılık, insanın doğuştan getirdiği aklına inançla belirlenir. Akıl sayesinde insan, doğruları anlama ve bu doğruları uygulama, gözlem ve deneylerle doğayı anlama gibi olanaklar sağlamıştır. Aydınlanmanın en önemli inancıdır.
  3. İyimserlik, akılcılığı tamamlayan olmuştur. Temelinde ise evrenin tüm yönleri ile rasyonel olduğu inancı vardır. Fiziki evren ve insan aklı rasyonel olduğuna göre insan, evrendeki düzeni anlayabilme kapasitesine sahiptir.
  4. Bu bağlamda, diğer bir özellik insan doğasının evrenselliğine duyulan inançtır. Buna göre herkes aynı rasyonelliği sahip olduğundan, uygun bir eğitim süreci ile doğru sonuçlara ulaşılabilir.
  5. İlerlemecilik, bu düzenli evrenin bir parçası olan insan, içinde yaşadığı toplumu geliştirebilir. İnsanın sınırsız ve sürekli olarak ilerlemesinde kendi dışında bir engeli yoktur.

2) Aydınlanmanın Üç Ülkesi; İngiltere, Fransa, Almanya

İlk olarak Avrupa’da ortaya çıkan Aydınlanma düşüncesi, ülkeler açısından farklılık göstermektedir. Özellikle İngiltere, Fransa ve Almanya öncü ülkelerdir. Aydınlanmanın anavatanı İngiltere olarak görülür. İngiltere’den Fransa’ya oradan da Almanya’ya sıçramıştır. Bu aydınlanma sürecini ayrı ayrı ele almak daha verimli olacaktır.

2.1) İngiliz Aydınlanması

18.yüzyıl Aydınlanma düşüncesi İngiltere’de başlamıştır. Akımı başlatan isim ise John Locke kabul edilir. Locke, İngiliz aydınlanmasının öncü düşünürü olan bir filozof ve siyasetçidir. İngiltere, emperyalist bir ülke olmanın yanı sıra kendi içinde liberal, demokrat bir ülkedir. İngiltere, iki yüzyıl içerisinde yoksulluktan, Avrupa’nın en zengin ülkesi haline gelmiştir. Bunun temelinde ise aydınlanmacı düşünceyi benimsemiş olması yatmaktadır.

            Locke, kendi bilgi sisteminde metafizik ve bilim anlayışı doğrultusunda aydın insan tipi ve siyaset felsefesi üzerinden birey ve devlet anlayışını tanımlamıştır. 1690 yılında yayımladığı “İnsan Anlağı (Zekâsı) Üzerine Bir Deneme” adlı eserinde bilginin deneyimden geldiğini ve Descartes’in “bilgini doğuştan gelen fikirler” teorisini eleştirir. Kendinden sonra gelen Hume, Kant, Condillac gibi isimleri etkilemiştir. Locke, “tabular asa (boş levha)” kavramıyla kilisenin din öğretisi ile öne sürdüğü doğruların bilimsel açıdan gösterilmesinin mümkün olmadığını, insan zihnin boş bir levha olduğunu, bilginin daha sonradan deney yoluyla elde edildiğini, insanın aklı sayesinde bilgiyi deneysel bir temelle oluşturduğunu savunmuştur. Deneyin iki kökü vardır; bilincin dışındaki şeyler (renkler, sesler vb.) ileten dış deney ile bilincin içinde olan (duyu, düşünce vb.) iç deney.

Benim derdim bu sorunları halka anlatmak der Locke.

2.2) Fransız Aydınlanması

Fransız aydınlanması, İngiliz kaynaklıdır. Fransa, Orta Çağ kalıntılarını politik-sosyal koşulları, radikalleşmeye meyilli bir yapı içerisindedir. Ülkede yoksulluk içinde yaşayan bir alt tabaka ve büyük bir refah yaşayan bir üst tabaka vardır. Bu durum o dönem sadece Fransa’da görülen bir durumdur. Bu tabakalar arası gerginlik Fransız Devrimine kapı aralamıştır.

Fransız aydınlanmasının önemli isimleri Voltaire ile Jean-Jacques Rousseau olarak görülmektedir. Voltaire, daha çok insanı karanlığa götüreni bilgisizlik olarak görüp buna karşı aklı savunurken; Rousseau ise, insan doğasına, duyulara ve duygulara seslenmeyi tercih etmiştir. Bundan dolayı bu iki filozofun düşünceleri sadece Fransa’da değil, Avrupa’da ve Dünya’da büyük bir ses getirmiştir.

Voltaire, özellikle John Locke’tan etkilenmiş ve onun görüşlerini Fransa’ya taşımıştır. Buna rağmen Locke’u da eleştirmekten geri kalmamıştır. Locke’un aksine, ahlakın zorunlu kanunları olduğuna inanmıştır. İngiliz düşünür olan Toland “Tanrı evreni yaratır ama onu kendi kanuna göre işlemek üzere kendi başına bırakır” der. Deist olan Voltaire, bu söylemden etkilenir ve kiliseye karşı savaş açar. Tanrı’ya inanmış ancak dinleri reddetmiştir. Ona göre Hristiyanlık ve Kilise otoriteyi, sınırlamayı ve baskıyı temsil etmektedir.

Rousseau, akılcılığı savunan, aklın üstünlüğünü kabul eden filozoflara karşı çıkar. Sadece siyasal, toplumsal görüşleriyle etkin olmakla kalmayıp sanatsal alanda da iz bırakmıştır. Romantizm akımının oluşumunda ciddi bir payı vardır. Voltaire’nin aksine doğal yaşamı savunmuştur. “Sosyal Sözleşme Teorileri” adlı eserinde ‘Sanatlar ve bilimler insan ahlakını geliştirmekte midir?’ sorusuna kesin bir şekilde “Hayır” cevabını verir. Ona göre bilimleri ve sanatları doğuran bizim kötü yanımızdır. Rousseau, akıl yerine duyguları öne çıkarmaktadır. İnsanın zaman içerisinde aklı gelişmiştir ancak bu gelişme insanın masumiyetini kaybetmesine, doğallığını yitirmesine ve yozlaşmasına sebep olmuştur. Bilgisizlikten kurtulmak için zamanın cezası, lükse, ahlaksızlığa düşmek olmuştur. Toplum sözleşmesi kuramcılarında biri olan Rousseau, Locke’un açtığı yolda demokratik düşünceyi temel alan bir sözleşmenin temelini atmıştır. Kısaca Voltaire, medeniyeti; Rousseau, doğallığı savunmuştur. Diğer Fransız düşünürler ise D’Holbach, Diderot gibi materyalist düşünürlerdir.

2.3) Alman Aydınlanması

Reform sarsıntıları yüzünden Almanya uzun bir süre felsefi düşünce açısından uzak kalmıştır. 17.yüzyılda Leibniz ile Alman düşüncesinin yeniden başlamasıyla Alman Aydınlanmasına yol açmıştır. Ancak Aydınlanma denilince akla gelen isim Alman filozof Immanauel Kant’tır. Kant, felsefeyi Almanya’ya taşımış, Almancayı felsefe dili yapmıştır. Kant, felsefenin sorunlarını işlemiş ancak çıkardığı sonuçlarla aydınlanma görüşünü aşmış olduğu söylenebilir. Ona göre, insan aklı ile nasıl bilim ve doğa yasaları ortaya koyuyorsak yine akıl sayesinde bireysel ve toplumsal yaşamı ve ahlak yasalarını ortaya koyabilecektir. Buradan hareketle ahlak kuramları geliştiren Kant, 1788’de “Pratik Aklın Eleştirisi” adlı kitabını yayımlamış; insan aklının ahlak yasaları koyabilmesini araştırmış, insan aklının evreni kavrayabileceğini ve daha mutlu, özgür yaşayabileceği bir toplum düzeni oluşabileceğini savunmuştur.

Öte yandan Kant “Was is Aufklärung? (Aydınlanma Nedir?)” sorusuna, “Aydınlanma, insanın kendi suçu yüzünden düşmüş olduğu bir olgun olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu olgun olamama nedeni ise insanın kendi aklını bir başkasına başvurmasından dolayıdır.” Buradan hareketle Kant, insanın düştüğü durum kendi suçudur, aklın suçu değildir. İnsan, dini, hükümdarı vb. bir şeyi kılavuz almadan, kendi aklını kullanarak olgunluğa, aydınlanmaya ulaşabilir. Kant, Düşünmekten korkma, yüreklice düşün der. Ancak Prusya Kralı Büyük Friedrich’in “Ne düşünürsen düşün ama itaat et” sözünün destekleyicisidir. Alman aydınlanmasının aksine Fransa aydınlanması itaat etmemektedir. İngiliz aydınlanmasına kimse itaat etmemektedir. Oysaki Fransız aydınlanmasında yaşanan bu sorunlar 1789’da devrime yola açacaktır.

 

Kaynakça

ATSIZ, H. 18. YÜZYIL FELSEFESİ / AYDINLANMA. Felsefe Tarihi Dersi (İLT310) (s. 1-11). içinde Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Felsefe Tarihi Ders Notları.

Usta, A. (2018). Aydınlanma Düşüncesine Kısa Bir Bakış. Kastamonu İletişim Dergisi.

Aydınlanma Nedir? (2019). F. G. Menderes Çınar içinde, AYDINLANMA FELSEFESİ. Erzurum: Atatürk Üniversitesi, Açıköğretim Fakültesi.

ETİKETLER: , ,
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.