”Deliliğin Tarihi”ni Anlatan Foucault Kimdir? -4

14.10.2020
”Deliliğin Tarihi”ni Anlatan Foucault Kimdir? -4

Deliliğin Tarihini Anlatan Foucault Kimdir? -4

Serinin önceki bölümlerini okumak için:

  1. http://mozartcultures.com/deliligin-tarihini-anlatan-foucault-kimdir/
  2. http://mozartcultures.com/deliligin-tarihini-anlatan-foucault-kimdir-2/
  3. https://mozartcultures.com/deliligin-tarihini-anlatan-foucault-kimdir-3-2/

Kelimeler ve Şeyler: İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi

Foucault’yu meşhur eden eser, Les Mots et les Choses (İngilizceye The Order of Things adı altında çevrilmiştir) birçok yönden onun düşüncesinin gelişimine tuhaf bir eklentidir. Alt başlığı İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi olan bu kitap, psikiyatri ve klinik tıbbın önceki eleştirel tarihlerinin ekonomi, biyoloji ve filoloji gibi diğer modern disiplinlere yayılmasını önermektedir. Ve gerçekten de bu modern insan bilimlerinden önce gelen Rönesans ve Klasik Çağ’ın çeşitli “deneysel disiplinleri” hakkında geniş çaplı bir açıklama vardır. Fakat Deliliğin Tarihi’nde ve hatta Kliniğin Doğuşu’nda üstü kapalı bir sosyal eleştiri yok denecek kadar azdır. Bunun yerine Foucault, Batı düşüncesinde Rönesans’tan günümüze bilginin ne anlama geldiğini ve anlamın nasıl değiştiğini belirten bir analiz sunmuştu. Ve onun açıklamasının merkezinde temsil kavramı yatmaktaydı.

Bu kısımda, Foucault’nun geleneksel felsefi sorularla en doğrudan ilişkisini bulduğumuz felsefi düşüncede temsili ele alışına odaklanıyoruz.

                                                                      deliligin-tarihini-anlatan-foucault-kimdir-4

                                             

3.2.1 Klasik Temsil

Foucault, Descartes’tan Kant’a kadar olan dönemde (Klasik Çağ olarak ifade ettiği dönem) temsilin basitçe düşünceye asimile edildiğini öne sürer. Foucault’ya göre o dönem, düşünmek sadece düşüncenin nesnesini temsil etmek için fikirleri kullanmak olarak ele alınmıştı. Fakat, bir fikir için bir nesneyi temsil etmenin ne anlama geldiği konusunda net olmamız gerektiğini söylemiştir. Her şeyden önce bu herhangi bir benzerlik ilişkisi değildi: kendilerinin nesnenin temsilini oluşturduğu düşüncesinin hiçbir özelliği yoktu. (Ancak bunu söylemek, fikrin kendisinin hiçbir özelliğe sahip olmamasını veya bu özelliklerin, fikrin nesneyi temsiliyle alakalı olmamasını gerektirmez). Aksine, Rönesans esnasında bilgi, şeyler arasındaki benzerlik meselesi olarak anlaşılmıştı.

Harita, Klasik temsilin kullanışlı bir modelidir. Çeşitli genişlik, uzunluk ve renklerde bir dizi çizgiden oluşur ve dolayısıyla bir şehrin içindeki ve çevresindeki yolları temsil eder.  Bunun nedeni, yolların haritadaki çizgilerin uzunlukları ve renkleri gibi özelliklere sahip olması değil, haritadaki soyut yapının yani çizgiler arasındaki soyut ilişkilerin yolların soyut yapısını kopyalamasıdır. Klasik düşüncenin merkezinde, bildiklerimizi temsil eden fikirlere sahip olmanın erdemi ilkesi yer alır. Elbette haritanın aksine, biz, temsil edebilme vasıtasıyla fikirlerimizin gerçek özelliklerini bilmeye gerek duymayız. (Descartes’ın skolastik terminolojisinde, onların ‘’biçimsel gerçekliğini’’ bilmemize gerek yoktur). Sadece temsil ettikleri şeylerle paylaştıkları soyut yapıyı bilmemiz gerekir. Bu da Descartes’ın ‘’nesnel gerçeklik’’ olarak ifade ettiği şeyin yapısıdır. Fikirlerimizin soyut yapılarına doğrudan (iç gözlemsel) erişime sahibiz: hangi temsil yapılarına sahip olduklarını ‘’görebiliriz’’. Dahası, bir haritayı daha iyi bir hale getirmek için geliştirebileceğimiz gibi, bir nesnenin daha iyi bir temsilini yapmak için de bir fikrin yapısını değiştirebiliriz.

Klasik görüşe göre, bir fikrin bir nesnenin temsili ve yeterli bir temsil olduğunu nasıl anlarız?

Foucault, fikri ve temsilini birbirinden ayrı tutup kıyaslayarak anlamanın mümkün olmadığını ileri sürer. Bu neredeyse imkansızdır çünkü (Klasik düşüncede bilmek temsil etmek anlamına geldiğinde) nesneyi herhangi bir temsil olmadan bilmeyi gerektirecektir. Burada tek olasılık, fikrin kendisinin bir temsil olduğunu açıkça ortaya koymasıdır. Fikir, bir temsil olduğunu temsil eder. Bir fikrin temsil olup olmadığı sorusuna gelince ise, söylenebilecek tek şey bu ‘’kendine gönderme yapan’’ özelliktir.

Yeterliliğe gelince, bazı fikir alt kümelerinin de benzer şekilde kendi yeterliliklerine tanıklık etmesi gerekir – örneğin Descartes’ın ‘’açık ve seçik algıları’’ veya Hume’un basit izlenimleri gibi. Bu bağlamda, modern felsefenin başları ‘’sezgilere’’ (entelektüel veya duyusal) dayanır. Fakat, bir fikrin yeterliliğine ilişkin bir ‘’sezginin’’, fikir tarafından temsil edilen nesnenin bağımsız varlığını kendi başına oluşturmadığını unutmayın. Modern felsefenin başlarındaki görüş söz konusu olduğu sürece, böyle nesneler olmayabilir veya varsa, bunun başka yollarla (bir tür argüman veya sezgi ile) belirlenmesi gerekebilir.

O halde görüyoruz ki, Foucault için Klasik bilginin anahtarı fikir yani zihinsel temsildir. Klasik düşünürler, fikirlerin gerçek ontolojik statüsü (biçimsel gerçeklilikleri) konusunda zıt düşünebilirler. Ancak hepsi, temsillerin (ontolojik olarak olmasa da epistemik olarak) ‘’fiziksel olmayan’’ ve ‘’tarihsel olmayan’’ kategorisine girdikleri konusunda hemfikirdir. Yani tam da nesnelerini temsil ettikleri için doğal dünyanın nedensel ağlarında herhangi bir role sahip oldukları düşünülemezdi. Ve bu düşünceden sonra, dilin – tam olarak fiziksel ve/veya tarihsel bir gerçeklik olarak- bilgide temel bir rolü olamayacağı sonucuna varıldı. Dil, üst düzey bir düşünce aracından başka bir şey olamazdı. Bu açıdan bakıldığında, dil fikirlerin fiziksel bir temsilidir ve onlarla ilişkisi dışında başka hiçbir anlamı yoktur.

 

Çeviri: Ece Yurdakul

 

Kaynakça:

Gutting, Gary and Oksala, Johanna, “Michel Foucault”, The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Spring 2019 Edition), Edward N. Zalta (ed.), https://plato.stanford.edu/archives/spr2019/entries/foucault/

https://www.idefix.com/Kitap/Kelimeler-ve-Seyler/Michel-Foucault/Felsefe/Felsefe-Bilimi/urunno=0000000065148

https://www.indyturk.com/node/70346/d%C3%BCnya/foucault-neoliberalizmi-nas%C4%B1l-bu-kadar-yanl%C4%B1%C5%9F-anlad%C4%B1

ETİKETLER: ,
YAZAR BİLGİSİ
Ece Yurdakul
Ece Yurdakul 1998 yılında Ankara’da doğdu. 2016 yılında İçel Anadolu Lisesi’nden mezun oldu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Kampüsü’nde dördüncü sınıf psikoloji öğrencisi olan Ece Yurdakul, MozartCultures’da psikoloji alanında yazılar yazmakta ve aynı zamanda felsefe ve sosyoloji alanında da çeviriler yapmaktadır.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.