Erkek Doğulmaz, Erkek Olunur!

Başlatmış olduğumuz Gender101 serinin 2.yazısı yayında. Erkeklik üzerine keyifli bir çalışma yaptık, iyi okumalar

28.06.2020
Erkek Doğulmaz, Erkek Olunur!

ERKEK DOĞULMAZ, ERKEK OLUNUR.

   “Erkek” kelime anlamı olarak TDK’da yetişkin adam, koca, sert/kolay bükülmez, girintili ve çıkıntılı olarak bir çift oluşturan nesnelerden çıkıntılı olanı ve mecaz anlamıyla sözüne güvenilir, mert şeklinde tanımlanmıştır. “Kadın” kelimesinin karşıtı gibi görünse de aslında kavramın biyolojik alandan çıkıp sosyal ve kültürel hatta ideolojik çağrışımlarını hissederiz. Yani, ele aldığımız kavram biyolojik erkek değil, sosyalizasyon sürecine tabi tutulmuş, kültürle şekillenen erkeklik oluyor. Peki erkek nedir, nasıl olunur, erkek olmayan ya da olamayan kişiler hangi özelliklere sahiptirler ve buna kim nasıl karar veriyor bu yazımızda kısaca bunlara değineceğiz.

   Erkek, bebeklik döneminde cinsel organını herkese göstererek çevresinden övgüler toplayan kişi değildir. Erkek olmak için belli bir yaşa geldiğinde sünnet olmak ve reşit olduktan sonra askere gitmek gerekmez. Erkek olmak için “milli olmak” da gerekmez. Erkek olmak için kadınlardan hoşlanmak, işe girip çalışmak, baba olmak, futbol oynamak/izlemek, kavga edebilmek de gerekmez. Biyolojik olarak erkek doğduysanız, erkeksinizdir. Bunun ötesindeki her şey toplumsal cinsiyet dediğimiz kavramın bizlere dayattığı rollerdir. Erkek doğulabilir ancak erkek olabilmek için toplumdan bazı kabullerin alınması gerek. 

   Connell’ın bizlere kattığı hegemonik erkeklik konsepti gözardı edilemeyecek mühimlikte. Erkeklik çalışmalarıyla birlikte erkekliğin sadece biyolojik özelliklerden ibaret olmadığını görmüş olduk ve tasarlanan erkeklik imajlarının yaratmış olduğu sosyolojik yansımalar erkekler üzerinde baskı yaratmaya yeterliydi. Kadınlar kadar şiddetli baskı ve dayatmalarla karşılaşmasalar da erkekler de erkekliğin kendi içinde yaratmış olduğu hiyerarşiden, erkeklik kalıplarından, tasarlanmış olan erkeklik sosyalizasyonundan muzdariptirler.

   Önceki yazıda ele alınan toplumsal cinsiyet kavramı erkeklik rollerini de biçer ve erkekliğe dair farklı tanımlamalar getirir. Bu kavramın çeşitli evrelerden geçerek son tahlilde erkekliğin homojen olmadığı, yeniden üretilebilen, dinamik bir kavram olduğu kanısına varılmıştır ve böylelikle masküliniteler/erkeklikler söz konusu olmuştur. Ayrıca Connell’a göre; toplumsal  cinsiyet,  etnisite, sınıf  gibi  değişkenlerin  arasındaki etkileşimden  dolayı  farklı erkeklikleri  tanımlamak  mümkün  hâle  gelmiştir.  Bu  durumda,  siyahi  bir  erkeğin  erkeklik pratikleri beyaz bir erkeğinkinden etnisite temelinde farklı olabilirken işçi sınıfına ait bir erkeğin erkeklik  pratikleri  de  orta  sınıf  bir  erkeğinkinden  sınıfsal  ayrılıklara  bağlı  olarak  farklılık gösterebilir(Sığın and Canatan, 2018: 164).  Connell bizlere saptamış olduğu 4 erkeklik türünden bahsetmektedir;  “Hegemonik  Erkeklik”,  “İşbirlikçi  Erkeklik”,  “Madun  Erkeklik”  ve  “Marjinal  Erkeklik”. Bu türler arasında hegemonik erkeklik hiyerarşinin tepesinde yer alır ve tahakkümün varlığını en çok bu kavramda hissederiz.

   Bitmek bilmeyen erkeklik yolunda hegemonik erkeklik Gramsci’nin bahsettiği anlamda hegemonya kavramı ile açıklanır. Bu rızaya dayalı yönlendirme ilişkisinde önemli olan şey erkeğin gerçek karakteri değil, ideal olan erkeklik davranışları yaratılması ve bunun sürdürülmesidir. Hegemonik erkekliğin evrensel ortak özelliklerinden söz etmek sağlıklı olmaz, çünkü bu kodlar kültürlere hastır. Türkiye özelinde bahsedersek, penisinin varlığına önem atfedilmiş, sünnet olmuş, askere gitmiş, milli olmuş, para kazanabilen, evlenen, baba olan, evine ekmek getiren, ev işleriyle değil ev dışı işlerle uğraşan, koruyucu-kollayıcı rollere sahiptirler. Bu ideal erkekliğe ulaşmak için bireyin geçmesi gereken yollar vardır. Bu yollardan geçiş başarıyla tamamlanamadığı takdirde ideal olan erkekliğe ulaşılmıştır, toplumdan kabul alırlar. Fakat ideal olan bu erkeklik, çöldeki serap gibi algılarda dolaşmaya başlar. Hegemonik erkekliğin devamı için toplumda bitmek bilmeyen tutumlar sergilenmesi gerekir. Bu ideale ulaşılamadıkça imkansız erkeklik karşımıza çıkacaktır. Yani, “milli olamamış,” “karısını elinde tutmayı başaramamış”, “eli ekmek tutmayan”, “askerliğini yapmamış”, “işsiz güçsüz”, “baba olup çocuklarını koruyamamış”, “evin reisi olamamış”, “karısına söz geçirememiş” vb. erkek olacaktır.

   Madun, kelime anlamıyla TDK’ya göre “alt, ast” demektir. Bir diğer erkeklik türümüz olan madun erkeklik, hegemonik erkek kimliğinin tam tersidir. En göze çarpan şekliyle, heteroseksüel erkeklerin tahakkümünün tam tersine, homoseksüel erkeklerin madunluğudur(Sığın and Canatan, 2018: 168).

   Işbirlikçi erkeklik, hegemonik erkekliğin pratiğe dökülmemiş halidir diyebiliriz. Ataerkil düzenin erkekliğe sağlamış olduğu avantajlardan yararlanan erkek türüdür. Yaptıkları şey, hegemonik erkek hegemonyasını sürdürürken seyirci olarak izlemektedir(Sığın and Canatan, 2018: 168). Özellikle Türk dizi ve filmlerinde gördüğümüz başrol erkek oyuncuların genellikle hegemobik erkekliği temsil edip, en yakın arkadaşlarının/kardeşlerinin başrol kadar hegemon olamayıp, onun hegemonluğuna saygı ve hayranlık duyarak ona işbirlikçi olması sanırım güzel bir örnek olacaktır.

   Son erkeklik türümüz olan marjinal erkeklik, sınıf, etnisite, engellilik durumu gibi toplumsal cinsiyet dışında kalan ancak toplumsal konumlanışı hakkında bilgi veren özellikleri itibariyle idealin dışında olup “marjinal” olarak nitelendirilebilecek bütün erkeklikler marjinal erkeklik kategorisinde değerlendirilebilir. Örneğin bir fabrika işçisi de işçi sınıfına ait olması nedeniyle hegemonik erkekliği tam anlamıyla uygulayamaz ve marjinal erkekliğe örnek olarak gösterilebilir (Sığın and Canatan, 2018: 169).

   Sonuç olarak, toplumsal cinsiyet rollerini, kadınlığı, erkekliği anlamak birkaç makale ile sınırlı kalmamalı. Bahsettiğimiz kavramlar zaman içinde değişebilen, kültürle yaşayan, dinamiklerini toplumun oluşturduğu yapılardır. Hiçbir zaman net kalıplar elde edemeyiz. İstisnaları bulunabilen, birey ve toplum ilişkilerinde açığa çıkabilen, değişebilen kavramlardır. Kalıplara fazla takılmadan, sorgulayarak, ötekileştirmeyerek ve kendimizi tanıyarak bu rollerin ağına düşmememiz dileklerimle…

Yazan; Hande AKSOY

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.