Foucault Bağlamında Cezaların Evrimi ve Gözetim Toplumu

Foucault Bağlamında Cezaların Evrimi ve Gözetim Toplumu

Zamanımızın en etkili düşünürlerinden birisi olarak değerlendirilen Michel Foucault, orijinal adıyla “Surveiller et Punir”, Türkçeye “Hapishanenin Doğuşu” olarak çevrilen kitabında; ceza sisteminin, nesnesinin fiziki beden olduğu ve gücünü gösterişten aldığı eski siyasal sistemden nispeten daha yumuşak olan bir kapatma sistemine, yani bir hapishane sistemine geçişini anlatmaktadır.

Hapishanenin 18. yüzyılın sonları ve 19. yüzyılın başlarında bir kurum olarak ortaya çıkışından önce, bir suçu cezalandırmak, ortada bir haksızlığın olması ve iddiada bulunan kişinin bu suçu işleyeni belirlemesi şartlarına bağlıydı. Cezalandırma, suçu sabit olan bir kişinin çeşitli işkencelerle umumi yerlerde idam edilmesi şeklinde işlemekteydi. Genelde fiillerin niteliklerine bakılmaksızın, çoğuna ölüm cezası verilirdi ve yine bu idamların ön koşulu işkence olurdu. Yani bu dönemde ceza sisteminin nesnesi “fiziki beden” olmaktaydı.

Cezalar bir şenlik, tören havasında infaz ediliyordu. İnsanların topluca izlediği bu işkenceler, aslında kralın bir güç gösterisiydi. Foucault da kitabında, 1757 yılında babasını öldürmeye kalkışan bir suçlunun nasıl idam edildiğini şu şekilde aktarmıştır:

“Damiens 2 Mart 1757’de “Paris kilisesinin cümle kapısının önünde, suçunu herkesin karşısında itiraf etmeye” mahkûm edilmişti; buraya, elinde yanar halde bulunan iki libre ağırlığındaki bir meşaleyi taşıyarak, üzerinde bir gömlekten başka bir şey olmadığı halde, iki tekerlekli bir yük arabasında götürülecekti; sonra aynı yük arabasıyla Grève meydanına götürülecek ve burada kurulmuş olan darağacına çıkartılarak memeleri, kolları, kalçaları, baldırları kızgın kerpetenle çekilecek; babasını öldürdüğü bıçağı sağ elinde tutacak ve kerpetenle çekilen yerlerine erimiş kurşun, kaynar yağ, kaynar reçine ve birlikte eritilen balmumu ile kükürt dökülecek, sonra da bedeni dört ata çektirilerek parçalatılacak ve vücudu ateşte yakılacak, kül haline getirilecek ve bu küller rüzgâra savurulacaktır.” (Foucault, 2019).

Egemenin güç gösterisi olan bu seyirlik unsur, o kadar orantısızdı ki zaman içerisinde kendisine yüklenen fonksiyondan daha farklı çalışır hâle geldi. Öleceğini bilen mahkûm, bunun verdiği öfke ve cesaretle ağzına geleni söyleyip zaman zaman halkın desteğini kazanır oldu. Hatta bazı suçluların son sözleri el altından basılıp dağıtılmaya başlandı. Dolayısıyla bu sistem artık iktidarın işine gelmemekteydi. Gücü sarsılmaya başlayan iktidar, yavaş yavaş bu seyirlik etkinlikleri azaltmaya başladı.

Cezaların Niteliksel Evrimi

İşkence ve idamın modern nezaret kurumları ile ikame edilmesinin ardından, beden, amaç unsur olmaktan çıkıp araç unsur hâline gelmiştir. Foucault bu yeni sistem ile birlikte modern devletin otoritesini, fiziksel olarak dayatmaktan vazgeçerek psikolojik olarak dayattığını ifade etmektedir. Kitapta tam olarak şöyle söylemektedir: “Madem ki bedene değil o halde ruha müdahale edilmelidir. Bedeni kudurtan kefaret cezasının yerine kalp, düşünce, irade, ruhsal durum üzerine derinlemesine etki eden bir ceza geçmelidir.”

Bu sistemde yeni olan artık şiddetin bürokrasi içinde daha gizli bir şekilde uygulanacak olmasıdır. Modern devletin modern bir kurumu olan hapishane ile bir “gözetim” sistemi sağlanacak ve bireyler; doktor, kriminolog, psikolog gibi bilim insanlarının gözetimi altında bir tipleştirmeye tabi tutulacaklardır. Yani bir bireyin nasıl olması gerektiği hakkında normlar oluşturulacaktır.

Hapishanelerin doğuşunun ardından bile, cezaların bu niteliksel evrimine birçok eleştiri getirilmiştir. Mahkûmun bir suçu işleyerek içindeki kötülüğü dışa vurduğu, öyleyse onun diğer insanlardan farklı olarak daha fazla acı çekmesi gerektiği ve adil olanın bu olduğu söylenmiştir. Ancak o hapsedildiğinde daha az aç kalır, daha az üşür; kısacası acı çekme oranı azalır denmiştir. Aslında hapishane, mahkûm için ödetme niteliğinde değildir. Aksine ceza, hapishane ile ödüllendirilmektedir.

Fakat tüm bu eleştirel düşüncelere rağmen, 17. yüzyılda var olmayan hapishane gibi kurumların 18.ve 19. yüzyılda cezalandırma mekânları olarak ortaya çıkmalarının ardında aslında ne gibi bir ideoloji etkin rol oynuyor olabilir?

Gözetleme ve denetleme kurumu olarak ilk hapishane 1596 yılında Amsterdam’da açılan Rasphuis’tir.

Foucault’ya göre modern kurumlarda gözetim, insanları yönetmek için bir temel enstrüman olarak kullanılmaya başlanmıştır. Gözlemlenmenin farkındalığının, bireyselliği baskıladığı ve tek tiplik oluşturduğunu söylemiştir. Foucault, insanların aynı şekilde hareket edip düşündüğünü ve bunu da yakalanma ve cezalandırma korkusuyla yaptığını söylemektedir.

Disiplinci İktidarın Görünüm Biçimi: Panoptikon

Kitapta temel argümanı olan “psikolojik dayatma”yı anlatmak için Foucault, İngiliz sosyal reformcu Jeremy Bentham’ın tasarladığı bir hapishane modelini inceler. Bentham’ın Panoptikon’u dairesel bir hapishanedir; hücreleri içeriye dönüktür ve tam ortada bir gözetleme kulesi bulunmaktadır. Teoriye göre mahkûmlar sürekli olarak izlendiklerini düşünecekler ve nihayetinde bu doğrultuda hareket edeceklerdir. Ve bu, çok fazla sayıdaki gardiyan ihtiyacını hatta gardiyan ihtiyacını yok edecektir. Bu tür bir öz denetim, aynı zamanda düşük maliyetli bir kontrol sistemi sağlamış olacaktır.

Panoptikon’da olduğu gibi modern toplumlarda da sosyal normlar görünür bir baskı ile benimsetilmez. Disipline edici iktidar, bireyin normları içselleştirmesini sağlar; yani herkes kendi Panoptikon’unu kendi içerisinde taşır. Foucault’ya göre modernitenin vazgeçilmez kurumları olan okulların, hastanelerin ve kışlaların da hapishanelere benzemesi tesadüf değildir.

Foucault bu çalışması ile aslında cezalandırma sisteminin tarihselliğine işaret eder. Hapishane sisteminin doğal olmadığına, tarihsel olarak kurulduğuna ve ezeli de olmadığına göre alternatif sistemleri düşünmenin mümkün olduğunu belirtir. İktidar söylemleri doğal ve zorunlu değildir; yeter ki alternatif söylemler oluşturmakta başarılı olabilelim.

“Benim amacım tarihselliği gösterip şeyleri daha kırılgan hâle getirmek.”
-Michel Foucault

 

Yazar: Elif Uludağ
Editör: Emine Türal

 

Kaynakça

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.