Medeniyetimiz Gelecekte Neye Benzeyecek?

13.09.2021
Medeniyetimiz Gelecekte Neye Benzeyecek?

Bilim, asırlar boyunca ağır aksak yol alırken 19. yüzyılda bazı değişimler yaşanmıştır. O zamana dek yapılan büyük keşifler, uzun bir zaman aralığında yapılmıştı. Elektrik ve otomobiller elde edildiğinde insanlık, hız kazanmıştı. Bugün sahip olduğumuz teknolojinin tohumları işte bu dönemde atılmaya başlamıştır.

Bu dönem ile birlikte iletişimin gücü ve kalitesi arttı. 20. yüzyılda atomun sırları ve maddenin doğasına dalış yapınca bilinmezlik bulutuyla kaplı olan devri de kapatıp bilimsel ve teknolojik yolculuğumuzda yeni bir döneme daha adım attık. Bu sayede elektronik teknoloji doğdu. Şimdilerde bu dönem de kapanıyor. Çünkü teknolojinin dönüşümüne tanıklık ettiğimiz bir sürecin içinden geçiyoruz.

Kardaşev Ölçeği

Kardashev Ölçeğine Göre Keşifler Çağından Ustalık Devrine:

Sovyet gök bilimci Nikolai Kardashev’in 1964’te geliştirdiği Kardashev ölçeğine göre evrende üç tip süper gelişmiş uygarlık olabilir: Tip I uygarlıklar yaşadıkları gezegenin tüm enerjisini; Tip II uygarlıklar güneş sisteminin tüm enerjisini ve Tip III uygarlıklar da galaksinin tüm enerjisini kullanır.

Biz şu an sahip olduğumuz teknolojiye rağmen enerji ihtiyacımızın çoğunu halen fosil yakıtlardan sağladığımız için 0,7 seviyesindeyiz. Tip I uygarlığa eriştiğimizde gezegenimizin kaynaklarını ve hava durumunu zekice kontrol altında tutmayı başaracak, teknolojiyi yaşadığımız gezegene zarar vermeden geliştireceğiz. Bu seviyedeki bir uygarlık enerji sorununu tamamen çözüp, yenilenebilir enerjiye geçiş yaptığı için kendi yıldız sistemindeki diğer gezegenlere ulaşıp kolonileşme aşamasına da geçiyor. 

Tip II seviyesinde ise artık evrimini kontrol altına almayı başarmış bir uygarlık var. Yaşadığı gezegeni aştığı için güneş sistemindeki enerji kaynaklarını da kullanıyor. Kardashev bunun kırılma noktası olduğunu, tip II seviyesindeki bir uygarlığın artık kendi sonunu getirmeyecek kadar bilgi sahibi olacağını söylemiştir. Tip II’nin bir örneğini Uzay Yolu serisindeki Birleşik Gezegenler Federasyonu’nda gördük. Binlerce koloniden oluşan federasyon O yıldızlar arası bir uygarlık olarak tasvir ediliyordu. 

Tip III’te ise tüm galaksiyi kontrol altına almayı başarmış bir uygarlık var. O, artık madde ve enerjiyi dilediği gibi kontrol edebildiğinden, uzayda yol almak için bir aracı bile ihtiyaç duymuyor.

Kardashev’in sınıflandırması bilim kurguya ait bir öge değil, aksine bilim insanlarının son derece ciddi bir şekilde ele alıp yorumladıkları bir çalışma niteliğindedir. Çünkü çıkış noktası enerji ihtiyacının çözümüne dayanıyor. Gün geçtikçe tip I seviyesinde yakınlaştığımız için bugünlerde Kardashev ölçeğini daha çok duymaya başladık. Tahminlere göre, bir ya da en fazla iki yüzyıl içinde o seviyeye erişeceğiz.

Gelecek 100 Yılı Tahmin Etmek: Medeniyetimiz Gelecekte Neye Benzeyecek?

2020 – 2050:

Görünmez Bilgisayarlar:

Hesaplama sistemlerinin her yere yayılıp görünmez olacağı, uzun yıllardır bu alandaki başlıca bilim insanları tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Çağımızın en büyük fütüristlerinden biri sayılan, Gelecek Enstitüsü’nün (Institute of Future) yöneticisi Paul Saffo da mikro çip fiyatlara düştükçe görünmez bilgisayarların karşımıza çıkmasının kaçınılmaz olacağını söylüyor. 80’li yıllardaki bilgisayar devriminin ardında mikro çipler vardı. 90’larda internetle tanıştık ve mikro işlemcilerle lazerlerin güç birliği sayesinde trilyonlarca bitlik veriyi fiber hatlar boyunca ışık hızında taşıdık. Paul Saffo, bir sonraki devrimde mikro işlemciler ve lazerlerin yanına son derece ucuzlamış olan sensörleri de ilave edeceğimizi, böylece neredeyse görünmez olabilmiş minik bilgisayarlar erişeceğimizi söylüyor (Emren, 2016:38). Bunlar, kendilerini yaklaştığımız da orada olduğumuzu bilecek, ihtiyaçlarımızı algılayacak, hatta duygularımızı okumayı öğrenecekler.

Soy Terapisi:

1932 yılında yazdığı Cesur Yeni Dünya adlı ünlü kitabında geleceğe dair karanlık ve rahatsız edici bir portre çizen Aldous Huxley, kendisinden altı yüz yıl sonra yaşayacak insanlara konu almıştı. Mutluluk ve istikrarın kanunlarla dayatıldığı bu gelecekte mutsuz olmak yasalara karşı çıkmak anlamına geliyor, insanların mutluluğu biyoteknoloji kullanılarak garanti altına alınıyordu. Embriyo fabrikalarını klonlanan bebekler bir kast sistemine göre sınıflandırılıyor, bilim insanları embriyoların oksijen ihtiyaçlarını kısarak hiyerarşik olarak alt sınıfta yer alan bebeklerin beyin hasar geçirmesine sebep oluyor ve neticede bu gruptaki insanlarda itaatkâr bir işçi ordusu yaratıyordu. Aldous Huxley, işaret ettiği bazı noktalarda haklıydı; o teknolojinin ilk yansımalarıyla tanıştık bile. Michio Kaku, 2020 yılından sonra ister istemez soy terapisinin yasalaştırmak zorunda kalacağımızı düşünüyor. (Kaku, 2015) .Yine de şu anda etik kaygılar sebebiyle sadece Çin’de uygulanabildiği biliniyor. Avrupa ülkeleri ve ABD’de, bu alanda yapılacak araştırmalar için özel izin alınması gerekmektedir.

Nükleer Füzyon:

2020’den sonra hayatımıza girebilecek bir başka yenilik de nükleer füzyondur. Gelecekte fosil yakıtlar konusunda kıtlık çekmeye başlayacağız ve bu durum petrol fiyatlarının da aşırı derecede artmasına sebep olacak. Çevreye zarar veren bu enerji kaynaklarını artık terk etme zamanının geldiği söylenmektedir. Bilim insanları önümüzdeki yüzyılın enerji ihtiyacını şu üç kaynaktan çözeceğimizi söylüyor: füzyon, uranyum ya da toryum kullanan üretken reaktörler ve güneş enerjisi (Yıldırım, 2021).

Füzyon, Güneş’e kozmik yakıtını veren gücü kullanmak anlamına geliyor. Öngörülere göre, ilk füzyon tesisi önümüzdeki 50 yıl içinde aktif hale gelebilir. TAE Technologies adlı füzyon enerjisi geliştiricisi, 50 milyon santigrat dereceyi aşan sıcaklıklarda kararlı plazma üretmek için yeni bir teknoloji kullanacak reaktörlerinin 2020’lerin sonunda ticari ölçekte enerji üretebileceğini ileri sürmüştür. Karşılaştırma için bu, Güneş’in çekirdeğinin sıcaklığının üç katından daha fazladır.

TAE Technologies, Inc

2050 ve Sonrası:

2050’den 21. yüzyılın sonuna kadar gerçekleşecekler konusundaki tahminlerin çoğu henüz yaratılmayan teknolojiler üzerinden yürütülüyor. Bu dönemin aynı zamanda tip I uygarlığa geçiş aşamamız da olabileceğine dair söylemler mevcuttur.

Makinelerin Şafağı:

İnsan benzeri akıllı robotların gelecek yüzyıldan önce ortaya çıkmaları beklenmiyor. Diğer taraftan, bir robota duygu kazandırılması zorlu bir süreç gerektirirse de imkansız değil. Araştırmacılar bu sorunun duygu kazandırmaya çalışmaktan vazgeçip, duygunun karşılığı olan harekete odaklanarak çözmeye çalışıyor. Örneğin odaklanma, bir şeyden hoşlanmaya karşılık geliyorsa, sevgi daha güçlü bir odaklanma anlamına geliyor. Bilim insanlarıysa şimdiden bir robota kızgın olmayı öğrettiler. Yeni Zelanda’da bulunan teknoloji firması Touchpoint Group’un geliştirdiği yapay zeka sistemi öfkeyi tanıyıp taklit edebiliyor.

Araştırmacıların öngörülerine göre, 2050 yılında yapay zeka robotları ortaya çıkmış, insani duyguların en azından bir kısmını sergileyebilecek aşamaya varmış olacaklar. İşte büyük soruyu da o zaman soracağız: Ne olduklarının da bilinçli olarak farkında olacaklar mı?

 

Uzay Yolu Teknolojileri: Anti-Madde Motoru, Işınlanma

Michio Kaku, 2100 yılından sonraki dönemde tıpkı uzay yolu dizisindeki gibi anti-madde üretebilecek düzeye erişeceğimizi söylüyor. Uzay Yolu fanları, Atılgan’ın uzayda yolculuk ederken anti-maddenin gücünü kullandığını bilir. Anti-madde, maddeden oluşmuş evrenimizde son derece güçlü bir patlamayla buharlaşıyor. Üstelik bunu yaparken geriye hiçbir şey bırakmadığı için yakıt atığı gibi bir sorun da söz konusu değildir.

Dünyanın önde gelen parçacık fiziği laboratuvarlarında, anti-madde üretimi çalışmaları başladı. Ancak onu üretmek kolay bir iş değildir. Üretilen miktar, bir gram seviyesine bile ulaşmamıştır ve bütün bu üretim çalışmaları öncelikle anti-maddenin araştırılması için yapılmaktadır.

Uzay Yolu’nun bir diğer harikası “Işınla beni, Scotty!”, sözüyle zihnimize kazınan taşıyıcı teknolojisi; diğer adıyla ışınlanmadır. Michio Kaku, “Kuantum ışınlanmayı, yani atom altı parçacıklar bazında aktarımı zaten başardık. Sanıyorum önümüzdeki on yıl içinde bir molekülü de ışınlamaya başaracağız,” der. Ama bir parçacığı ya da molekülü ışınlamak başka bir şey, insan gibi karmaşık bir organizmayı ışınlamaksa daha zor ve karmaşık bir işlemdir. Bilim insanları, söz konusu bir insanın ışınlanması olduğunda bunu da atomlar bazında gerçekleştirmemiz gerektiğini söylüyor. Yani en azından fizik yasaları bunun mümkün olduğunu belirtiyor. Şimdilik bunu nasıl başaracağımızı ise bilen yok.

“Gelecekte bizler, doğanın sergilediği dansının pasif bir gözlemcisi olmaktan doğanın kareograflığına, oradan doğanın efendiliğine, ve nihayet de doğanın muhafızlığına geçiş yapacağız. Umalım ki bilimin kılıcını, ezeli geçmişimizdeki barbarlığı terbiye ederek, bilgelik ve ağırbaşlılıkla kullanabilelim.” -Michio Kaku, Geleceğin Fiziği

Michio Kaku

Yazar: Elif Uludağ
Editör: Ece Günen

Kaynakça:

Görsel Kaynakça:

 

 

ETİKETLER: , ,
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.