Karagöz ve Hacivat

Karagöz ve Hacivat

Batılı anlamdaki modern tiyatronun dışında kalan, Türk toplumunun geleneksel yapısı içinde ortaya çıkarak bu temel üzerinde süreklilik arz eden gösterim türlerinin tümüne “Geleneksel Türk Tiyatrosu” denmektedir.

Geleneksel Türk tiyatrosunun alt türleri de vardır. Bunlar, farklı bağlam ve ihtiyaçlar doğrultusunda yaratılmış ancak genele bakıldığını benzer anlam ifade etmektedir. Bu oyunlar genellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük kentleri olan, özellikle İstanbul, Bursa, İzmir gibi yerlerde görülür. Bunlar Karagöz, Meddah ve Orta Oyunu olarak ayrılabilir. Bu türler, farklı isimler alıp farklı özellikler taşısa da bu farklı özellikler oldukça azdır. Ana tema aynıdır. Örneğin Orta Oyunu için, kısaca Karagöz’ün sahneye inmiş hâli, perdenin önündeki hâli denilebilmektedir.

Kökeni

 “Gölge oyununun ilkin nerden çıkmış olabileceği konusunda iki ana görüş vardır; birinciye göre gölge oyunu ilk olarak Asya’dan çıkıp Batı’ya doğru yönelmiş ve yayılmıştır. İkinciye göre ise Batı’dan Doğu’ya ve Asya’ya geçmiştir. Asya’nın çok zengin bir gölge oyunu geleneği olduğuna göre; ister Hindistan’dan, ister Cava’dan isterse Çin’den çıkmış olsun, gölge oyununun Asya’dan Batı’ya yayıldığı görüşü daha güçlüdür.” (And, 1977).

Bununla birlikte bu konuda çalışmalar yapan başka araştırmacılar ise farklı görüşler ortaya koymuşlardır:

“Gölge oyununun kökeni olarak genellikle Java, Çin veya Endonozya olarak gösterilmesine karşın, Berthold Laufer ve Herman Reich gibi araştırmacılar ise gölge oyununun kökenini Akdeniz ülkelerine bağlar. Ancak Sayın Metin And’ın belirttiği gibi, Antik Yunan ve Bizans’ta gölge oyununun varlığının belirlenemediği gerekçesi ile bu görüş kabul görmemiştir. Oysa Anadolu’nun dört bir yanında bulunan Hitit kabartmalarına dikkatli bakınca, sanki Karagöz oyunundan fırlamış bir sahne gibidir. Figürlerin duruşlarından giysilerindeki ayrıntılara kadar benzerlikler, Karagöz oyununun hiç değilse figürlerinin bu kabartmalardan esinlendiği görülmektedir. Yine Bizans döneminde de Karagöz’ün “Harahus” olarak bilindiğini kaynaklarca belirtilmektedir. Tüm bu nedenlerle, gölge oyunun Anadolu’dan çıktığını iddia edebiliriz. Alman yazar Jacop ile Rus araştırmacılardan Samayloiç, Orta Asya Türklerinin Kolkorçan adıyla bir gölge oyunu oynatıldığı yazmaktadır. Jacop’a göre Türkler Anadolu’ya gelmezden önce gölge oyununu tanıyorlardı.” (Kaplanoğlu, 2013).

Evliya Çelebi’ye göre ise; Karagöz ve Hacivat, Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubad zamanında yaşamış gerçek kişilerdir. Münakaşaları o dönemden sonra hayal perdesine konu olmuştur.

Ancak her nereden geliyor olursa olsun Türk kültürünün gölge oyununu benimsediği kaçınılmaz bir gerçektir. Sadece benimsemekle kalmamış kendini, kendi kültürüne ait tüm benzersiz özellikleri gölge oyununa aktarmış ve yaşatmıştır.

Osmanlı’ya Girişi Nasıl Olmuştur?

 “Eldeki yazılı kaynaklara göre gölge oyununun Osmanlı ülkesine girişi XVI. yüzyılda olmuştur. Ondan önce daha eskilere uzanan kukla oyunları vardır ve bunlara “hayal” dendiği için araştırmacılar bunu gölge oyunu sanmıştır. Karagözün Osmanlı ülkesine Mısır’dan Memlük sanatçıları vasıtasıyla geldiği üzerine çeşitli yazılı kaynaklar bulunmaktadır. Bunların en önemlisi, Memlük dönemi tarihçisi İbn İyâs’ın Bedâʾiʿu’z-zühûr adlı Mısır tarihidir. Bu kitabın çeşitli yerlerinde Memlükler’deki gölge oyunundan söz edildikten sonra 1517’de Mısır’ı ele geçiren ve Memlük Sultanı II. Tomanbay’ı idam ettiren Yavuz Sultan Selim’in huzurunda bir gölge oyuncusunun Cîze’de Nil nehri üzerinde Ravza (Roda) adasındaki sarayda Sultan Tomanbay’ın Bâbüzüveyle’de asılışını ve ipin iki defa kopuşunu canlandırdığı anlatılır. Bu oyun Yavuz Sultan Selim’in çok hoşuna gitmiş ve bunu oğlu Süleyman’ın da (Kanûnî) görmesini istemiş, bu sebeple sanatçıyı İstanbul’a çağırmıştır. Nitekim Yavuz’la birlikte 600 kadar Mısırlı sanatçı İstanbul’a gelmiş, bazı oyuncular üç yıl kaldıktan sonra ülkelerine dönmüş, bazıları da İstanbul’da kalmıştır. Bunların faaliyetlerinin I. Ahmed döneminde de sürdüğüne dair belgeler mevcuttur. Gerçekte Mısır’da gölge oyunu XI. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bizdeki en eski karagöz tasvirlerinin XIX. yüzyıl sonlarına ait olmasına karşılık Alman müzelerinde XII. yüzyıldan kalma Mısır tasvirleri bulunmaktadır. Bunların bir kısmı II. Dünya Savaşı’nda yok olmakla beraber bugün fotoğrafları mevcuttur. XVI. yüzyıla ait Osmanlı belgeleri ise bunu yeni bir oyun olarak uzun uzun anlatmaktadır.” (And, 2001).

Bunun bir ihtimal dahilinden daha fazlası olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü sonrasında İstanbul’da gösterilen gölge oyunu için anlatılanlar Memlük gölge oyunu üzerine verilen bilgilere de uymaktadır. Elbette ki sonrasında, Memlük gölge oyunundan birtakım farklılıklara rastlanmıştır. Bunun sebebi ise gelişimdir. Türkler, gölge oyununu usta dericilik yetenekleri ve uzuvlara ekledikleri oynatma kabiliyeti ile geliştirmiş ve dönüştürmüşlerdir. Sadece bununla da kalmayıp kendilerine has kültür ögelerini eklemişlerdir. Örneğin kıyafetler, yapılar, karakterler bunlardan sadece birkaçıdır.

Karagöz oyunu ise bu tarihlerde ortaya çıkmıştır. Doğu’dan alınan bu ögenin Türk sanatına ve kültürüne uyarlanması belli bir süreç içerisinde yaşanmıştır. Ancak aynı yüzyıl içerisinde Karagöz oyununun birtakım temsiller edindiğini söylenebilir.

Şeyhülislam Ebussuud sayesinde 16. yüzyılda gölge oyununun Osmanlılar’da büyük bir eğlence ögesi olduğunu görmek mümkündür. Gölge oyununu ibret gözüyle seyretmenin cezası olmadığına dair bir fetvası vardır. Osmanlı’ya yolu düşen gezginlerden öğrenildiği kadarıyla düğünlerde, saraylarda ve benzeri yerlerde gölge oyunu yer almaktadır.

Karagöz Oyunu İçeriği ve Özellikleri

Karagöz’ün ismini nasıl aldığına dair birçok teori vardır. Bilinen Karagözler’den biri Bursa Ulu Camii inşaatında çalışmıştır. Bir diğeri ise yine Bursa’da başta köle olup sonrasında hayatı bağışlananlardandır. Bu dönemde, bu isimde çokça köle olduğu söylenmektedir. Sonrasında tüccar olarak zenginleşebilen Karagözler mevcuttur.

Karagöz Sanatçısı

Karagöz’de tek bir sanatçı yer almaktadır. El mahareti, değişik sesler çıkarma becerisi ve ritim temposunu belirler. Aynı zamanda karakterlerin kurgusu ve olay örgüsü de bu sanatçıya aittir. Özellikle eski tarihlerde bu durum usta-çırak ilişkisi ile ilerlemekteydi.

 “ÜNLÜ KARAGÖZCÜLER: Evliya Çelebi’nin, Yıldırım Beyazıt çağında yaşadığını söylediği Kör Hasan, bilinen en eski Türk Karagözcü. 16. yüzyıla ünlü Karagöz sanatçıları şunlardır: Pehlevan Şah Kulu, Pehlevan Sekoğlu, Pehlevan Yenikapılı Ahmet, Pehlevan Çalık Ali Bali, Pehlevan Mehmet Bursavi, Pehlevan Ahvel Mehmet, Pehlevan Yenikapılı Hasan, Halepli Arap Mehmet, Pehlevan Vakoğlu Mehmet, Osman, Parpul Mehmet, Çalık Osman, Süleyman, Hüseyin, Muslu, Sefer Bali, Baba Antepli Yucuk, Uzun Ali. Cumhuriyet döneminin en önemli Karagöz sanatçısı Hayali Küçük Ali (Muhittin Sevilen)’dir.” (Kaplanoğlu, 2013).

Tüm yazılı ve sözlü belgelerde, Karagöz oyununun mucidi olarak, mezarı Bursa’da bulunan Şeyh Mahmut Küşteri gösterilmiştir. Bu görüş öylesine yaygındır ki son iki-üç yüzyıldır bu görüş adeta tartışılmaz duruma gelmiştir. Perde gazellerinde bile, Bursalı Şeyh Küşteri’den söz edilerek oyuna başlandığı bilinmektedir. Küşteri’nin mezar taşı, 1961 yılında Bursa Müzesi’ne teslim edilmiş olmasına karşın bugün nerede olduğu bilinmemektedir.

Sahne

Karagöz oyunu, Kari Kadim adı verilen perdede oynatılırken günümüzde bir çerçeveye gerili patiska arkasına konulan ışık kaynağı önünde oynatılıyor. Beyaz perdeye ayna adı verilir. Perde önceleri 2×2.5 metre ebatlarında iken sonraları 110×80 metre ebadında yapılmaya başlanmıştır. Perde çerçevesi kalın siyah bezlerle örtülüdür. İç tarafta perdenin alt çizgisine paralel kurulmuş tahtadan bir raf vardır ki buna peş tahtası adı verilir. Oyunun teknik araç ve gereçleri; zil, tef, kamış düdük (nareke) perdeyi aydınlatacak kandil veya ampuldür. Bunlar peş tahtasının üzerinde bulunur. Ayrıca birden fazla tasviri tutmaya yarayan “Y” harfi biçimindeki çatal çubuklar da buraya konulur. Görüntülere tasvir adı verilir.

İçerik

Karagöz Orta Oyunu, işleyiş ve içerik bakımından gruplara ayrılır. Böylece, işleyişin daha akıcı ve düzenli olmasını sağlar. Anlaşılan odur ki Karagöz, o dönemde sadece halkı eğlendiren bir kültür ögesi de olsa üstünde çokça çalışılan bir üründür.

Bununla birlikte bu düzen, Karagöz’ün bir meslek hâline gelmesini de sağlamıştır. Arka plandaki uzun soluklu ve yorucu çalışma büyük bir emeği hak etmektedir. İşte bu durum içerikte de geçerlidir. Karagöz, anlık cümleler üzerinden yürüyen doğaçlama bir sanat ürünü değildir.

4 ana aşamaya ayrılır:

1. Giriş (Öndeyiş-Mukkaddime-Prolog)

Nareke’nin çalınması ile göstermelik denilen tasvirin (ev, bitki vs.) perdeden yavaş yavaş yukarı çekilip, Hacivat’ın semai okuyarak gelip Karagöz’ü perdeye davet ettiği ve Karagöz’ün perdeye geldiği ve Hacivat’la tartıştığı bölümdür. Bir müzik ile başlamaktadır. Bu ses genelde bir def sesidir.

2. Muhavere (Söyleşi-Diyalog)

Karagöz ile Hacivat’ın birbirlerine bilmece sordukları ve bir olayın ya da bir rüyanın gerçek bir olay gibi anlatıldığı bölümdür. Asıl konudan bağımsız da olabilmektedir.

3. Oyun (Fasıl)

Muhaverenin bitişinden sonra esas oyun başlar. Asıl konunun işlendiği bölümdür. Konunun akışına göre uygun şekilde karakterler gelerek oyunu oluşturur ve sonuca vardırırlar.

4. Bitiş (Final-Epilog)

Bu bölüm çok kısadır. Konu bitince Hacivat Karagöz’e “Yıktın perdeyi eyledin viran/ Varayım sahibine haber vereyim heman” diyerek oyunun bittiğini haber verir. Görüntüler perdeden çekilir. Oyun sonunda çengi gelir müzik eşliğinde oynar.

Karakterler

Karagöz oyununun ortaya çıktığı dönemin yansıması olarak karakterlerin de bu çerçevede ilerleyeceğini tahmin etmek zor değildir. Dönemin Osmanlısı, oyunun ana temasıdır. Oyunu izleyen insanlar, aslında kendi yaşantılarındaki farklı karakterleri izlemektedirler. Bu sebepten Karagöz toplumda bir ayna görevi de görmektedir.

Dönemin Osmanlısını her şeyiyle oyunun içinde görmek mümkündür. Tüm kıyafetler ve bu kıyafetleri giyen karakterler Osmanlı halkının birer yansımasıdır.

Karakterlerde bir abartı söz konusudur. Bu bazen taşlama bazense sadece bir güldürü ögesi olarak oyunun içerisinde yer alır ancak karakterler özünde halkın birer yansımasıdır ve herkesten bir parça taşımaktadır.

Bahsedilmesi gereken ilk karakter Karagöz olacaktır. Oyuna da adını veren Karagöz, tüm kurgunun etrafında döndüğü ögedir. Karagöz okumamıştır ve söylenen her sözü yanlış anlamakta üstüne yoktur. Oyun, Karagöz’ün yanlış anlamaları ve başına gelenler üzerinden ilerler. Geçim sıkıntısı çekmektedir ve dobra bir karakter olması sebebiyle halkı temsil ettiği düşünülür. Okumamış olması, bilmeden konuşması sebebi ile halkı temsil etmesi, oyundaki güldürünün iğneleme üzerinden de ilerlediğine bir kanıttır.

Resim 1: Karagöz

 

Diğer önemli karakter Hacivat ise az da olsa medrese eğitimi görmüştür ve öğrendiği Arapça ve Farsça kelimeleri ağzından düşürmez. Yabancı kelimeleri yanlış anlayan Karagöz, Hacivat’ın dediklerini hiç mi hiç anlayamaz ve olaylar, bu ikilinin anlaşamaması üzerinden komik bir hâl alır. Hacivat bu özellikleriyle aydın ancak gösterişçi sınıfı temsil etmektedir.

 

Resim 2: Hacivat

 

Ana karakterler dışındaki diğer karakterler ise kurguda her zaman yer almazlar. Bu sebeptendir ki yan karakter olarak adlandırılırlar. Her biri yine Karagöz ve Hacivat gibi belli bir kesimi sembolize eder. Her biri için ise aynı şekilde belirli kıyafetler ve sembolik görüntüler seçilmiştir. Bu karakterlerden bazıları, Zenne (kadın), Himmet Ağa, Tuzsuz Deli Bekir (sarhoş), Arap, Acem (zengin), Kayserili (pastırmacı), Zeybek gibi isimlerden oluşmaktadır.

Kısaca Oyunun Genel Özellikleri

– Karagöz oyunu bir komedidir.

– Komik olması amaçlanmış ve karakterler buna göre kurgulanmıştır.

– Toplumsal bir iğnelemeden söz etmek de mümkündür. Bu yine karakterler ile sağlanmıştır.

– Sözlü şakalar, şive komedisi, dilin yabancı dillerle etkileşimi sonucu bozuluşunun komedisi gibi birçok durum burada güldürü ögesi olarak kullanılmaktadır.

– Metinler tamamen planlama içermez. Belli başlıklar altında tamamen olmasa da sanatçıya açık bir alan sunar. Bu durum sanatçıdan sanatçıya değişen bir kültürü de doğurmuştur.

– Konularını halk yaşantısından almaktadır.

– Halk müziği, halk edebiyatı gibi folklor ürünlerinin birçok çeşidine rastlanır.

Somut Olmayan Kültürel Miras Kapsamında Karagöz

Her toplum eğitimli, kültürlü bir nesil ister. Bunun, yüzyıllar belki de sadece yıllar içindeki süreci değişse de niyet benzerdir. Eğitim ve kültür ise çocukluktan belki de bebekliğe kadar inebilecek bir aşamadan başlamaktadır. Nitekim bu iki öge; bölgelere, yaşam tarzlarına ve hatta bireyin kendisine göre değişmektedir. Kültürün ve eğitimin ne kadar iç içe geçtiğini ve birbirlerine olan pozitif etkisinin yadsınamayacağını görmek mümkündür. Geçmişten gelen öğretiler, eğlenceler, kalıplaşmış düşünceler eğitimi etkilemiştir. Bunlardan biri ise Karagöz’dür. Ünver Oral, Karagöz’ün eğitsel bir öge olabileceğini düşünmüş ve bu yöne çevrilmesinde bizzat katkı sağlamıştır. “Karagöz oyunları, edebiyat, sanat, müzik vb. gibi konuları ihtiva ettiği gibi güncel meselelerin eğitsel yönden işlenişine de elverişli bir yapıya sahiptir.” (Menek, 2011).

Karagöz’ü eğitsel bağlamda incelemek ile birlikte kültürel olarak da incelemek gerekmektedir. Karagöz, Türk kültürünün sosyal hayattaki önemli ögelerindendir. İçeriğinde kültürün kendine has özelliklerini toparlaması ve bunu halka yansıtması sebebiyle halka da dönemin yaşayış tarzı hakkında bilgi vermektedir. 14. yüzyılda yaşadıkları tahmin edilen Karagöz ve Hacivat’ın, Türk kültüründe bir gölge oyunu olarak kendini göstermesi ve halk tarafından bu kadar sevilerek günümüze kadar gelmesi incelenmesi gereken bir konudur.

Karagöz, gölge oyunu ile birlikte bir sembol hâline gelmiştir. Bu da onun “somut olmayan kültürel miras” listesinde yer almasına kadarki yolculuğunun başlangıcı olmuştur.

 

Yazar: Hilal Demir
Editör: Fuad Eren

 

Kaynakça

• And, M. (1977). Dünyada ve Bizde Gölge Oyunu. Ankara: İş Bankası Kültür.

• And, M. (2001). TDV İslâm Ansiklopedisi. İstanbul: Türk Diyanet Vakfı.

• Anameriç, H. (2014). Bilginin Toplumsallaşmasında Bir Bilgi Kaynağı Olarak Gölge Tiyatrosu: Karagöz ve Hacivat. Uluslararası Kültürel Mirasın ve Kültürel Bellek Kurumlarının Yönetimi Kongresi. 360-375.

• And, M. (2004). Başlangıcından 1983’e Türk Tiyatro Tarihi. İstanbul: İletişim.

• Artun, E. (2004). Tarihsel Süreçte Değişen Geleneksel Tiyatromuz. Halkbilim Dergisi, Çukurova Üniversitesi, Türkoloji Araştırmaları Merkezi. Erişim adresi: http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/erman_artun_tarihsel_surec_geleneksel_tiyatro.pdf

• Aykaç, O. (2016). Karagöz ve Hacivat: Başkaldırı ve İtaatin Yansımaları. SEFAD, (36). 611-618.

• Düzgün, D. (2014). Türkiye’de Geleneksel Tiyatro Çalışmaları. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi. 143-158.  Erişim adresi: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/31802

• Eliuz, Ü. (2008). Toplumsal İroni Bağlamında Karagöz. International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish. 294-305.

• Kaplanoğlu, R. (2013). Karagöz Evi’nden Bursa Karagöz Evi Müzesi’ne. Erişim adresi: https://www.academia.edu/5413119/Karag%C3%B6z_Oyununun_K%C3%B6keni

• Koç, B. (2018). Karagöz’ün Türk Sinemasına Etkisi ve Sinemada Karagöz Temsili. İmge Dergisi.

• Koç, F. & Koca, E. (2006). Karagöz (Gölge Oyunu) Tasvirlerindeki Giysi Özellikleri. Somut Olmayan Kültürel Miras Yaşayan Karagöz Uluslar Arası Sempozyumu, Ankara.

• Menek, S. (2011). Ünver Oral’ın Karagöz Metinlerindeki Kültürel ve Eğitsel Unsurlar. T.C. Atatürk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Erzurum, Türkiye.

Görsel Kaynakça

https://www.hurriyet.com.tr/kesfet/karagoz-hacivati-ne-kadar-iyi-taniyorsunuz-40471050

https://images.squarespace-cdn.com/content/v1/538c1f83e4b0df45870d73c4/1537878271253-DPGBUPBLED6O7QPEENV8/ke17ZwdGBToddI8pDm48kP06O0_IHyRXSOOiqwgWaApZw-zPPgdn4jUwVcJE1ZvWEtT5uBSRWt4vQZAgTJucoTqqXjS3CfNDSuuf31e0tVEHLRkg2cosQUGLeQ33UzXdgIxPDaVwE3LlEpL74qP4JVW4jCyXLPvvdR287iymYt8/tale-blog-karagoz-karakter.jpg?format=300w

https://images.squarespace-cdn.com/content/v1/538c1f83e4b0df45870d73c4/1537878242582-7H8TC9EAQ8ZYKIZR2TK8/ke17ZwdGBToddI8pDm48kP06O0_IHyRXSOOiqwgWaApZw-zPPgdn4jUwVcJE1ZvWEtT5uBSRWt4vQZAgTJucoTqqXjS3CfNDSuuf31e0tVEHLRkg2cosQUGLeQ33UzXdgIxPDaVwE3LlEpL74qP4JVW4jCyXLPvvdR287iymYt8/tale-blog-hacivat-karakter.jpg?format=300w

ETİKETLER: , ,
YAZAR BİLGİSİ
Hilal Demir
Hilal DEMİR 1999 yılında Bursa'da doğdu. 2018'de Bursa Sosyal Bilimler Lisesi’nden mezun oldu. Şu anda Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde Sanat Tarihi ve çift ana dal ile Klasik Arkeoloji lisans öğrencisi. Yeni ve farklı konular hakkında okumayı, araştırmayı seviyor; aynı zamanda yeni diller öğrenmekten, seyahat etmekten, yüzmekten ve yeni yemekler denemekten keyif alıyor. MozartCultures topluluğunda yazar olarak görev alıyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.