Lanthimos’un 11 Dakikalık ”Tuhaf” Evreni: NIMIC

Lanthimos’un 11 Dakikalık ”Tuhaf” Evreni: NIMIC

Yorgos Lanthimos’un Ağustos 2019’da yayınladığı kısa filmi NIMIC, Mubi’de gösterime girdi. Nimic, Rumence ”hiçbir şey” anlamına gelen bir kelime. Bu kelimenin kısa filme isim olarak seçilmesi, yapıtın seyirciye ulaşma kanalının kör göze parmak şekilde değil, belirsizce sağlandığının bir işaret gibi. Lanthimos’un NIMIC’i ise altı farklı festivalde çeşitli alanlarda adaylık elde etmesiyle beraber Kosova Film Festivali’nde En İyi Kısa Film alanında ödül kazandı.

SPOILER

nimic

Onun yarattığı sürreal dünyalardan çokça şahit olduğumuz gibi NIMIC’te de bir rüya havasında geçen bir 11 dakika izliyoruz. Mekanik oyunculuklar, ürkütücü bir halde gerçekliğin sınırından dolaşıp asla içine uğramayan senaryosuyla yine şaşırmadığımız bir yapımla karşı karşıyayız. Sinematografinin ve ani kamera hareketlerinin akışı zenginleştirmesiyle birlikte sembolizmin de bu yollarla güçlendiğini görmek mümkün. Gündelik rutinlerin keskin çizgilerle karakteri var ettiği sahne ile Lanthimos’un yarattığı rüya evrenine konuk oluyoruz. Evli ve çocuklu bir adamın kalıplaşmış rutinlerinden başlayarak, giriş müziğinin de kaynağı olan bir konser provasına tanık oluyoruz. Ana karakterimiz orkestrada çellist. Tüm sıradanlığıyla var olan orkestra provasını izliyoruz bu sahnede de. Daha sonra, bu mekanik çarkın yavaş yavaş çatladığını duyar gibi oluyoruz; ‘’Do you have a time?’’ (Zamanınız var mı?) sorusuyla. Doğal akışı bozmayan bir sakinlikle Lanthimos’un absürt evreninin ayak seslerini duyarken diyaloğun karşılığı olarak yine aynı repliği duyuyoruz; bu sefer ana karakterden değil, ana karakterin ilk soruyu yönelttiği kadından. Daha sonra işler oldukça ilginçleşmeye başlıyor. Kadın, adamın gerçekleştirdiği tüm eylemlerin aynısını peşi sıra gerçekleştiriyor ve hatta kendi anahtarıyla adamın evine bile girebiliyor. Gerçekli algısının burada da kırıldığını söylemek oldukça mümkün. Daha sonra ise gerçekliğin ve varoluşun ne olduğuna dair kabaca sorgulamalar içeren bir kısma şahit oluyoruz. Kadın da evin babası olduğunu iddia etmeye başlıyor, yine taklitlerini sürdürerek. Hatta eve sonradan dahil olan kadın, ana karakterle aynı cümleyi aynı anda ve aynı tonlamayla söyleyerek taklidin ve gerçekliğin birbirine zıt düştüğü konumdan ayrılarak seyirciyi yanıltmaya başlıyor. En baştan beri var olduğunu bildiğimiz ve neredeyse emin olduğumuz gerçeklik, evdeki çocukların ‘’biz sadece çocuğuz nerden bilebiliriz ki?’’ cevabını vererek yanılsamaya dönüşmesiyle kendi düzleminde kırılmaya uğruyor. Çocuklar, daha sonra da annelerinin gözleri kapalı bir biçimde hangi karakterin gerçek baba olduğunu anlama anlarına şahit olarak gerçekliğin saptanmasında seyirci görevini üstleniyorlar.  Sosyal normların ve toplumun yarattığı gerçeklik algısının varlığının sorgulanmasından ne kadar söz edilebileceği bilinmemekle beraber; kabul ettiklerimiz ve sürdürdüklerimizin gerçekliğinin de paramparça olması, kadının ‘’baba’’ ve ‘’eş’’ figürleriyle eve dahil olmasıyla sağlanıyor. Aynı mekanik günlü rutinler bu sefer de yeni rol sahibine adeta yükleniyor. Hatta çellist yerine konsere çıkan kadın, tüm hataları ve eksikliklerine rağmen kimse tarafından anlaşılmıyor; kabul ediliyor ve devam ettiriliyor. Tıpkı bir önceki gerçeklik algısında yaşandığı gibi. Yerine geçen ve değişenin aynı insanın; kendi içindeki devinimi mi, olduğu sorusuyla da baş başa kalındığı itiraf edilebilir.

Tüm bu soru ve çıkarımları yapmamız beklenmiş mi, bilinemez. Ancak Lanthimos, bu 11 dakikalık ürkütücü rüyasının yapımıyla diğer eserlerinde de olduğu gibi tüm bu sorulara açık kapı bırakıyor. Minimal yaklaşımları, karakteristik ve distopik oyunculuk yaratımları ve doyum olunmaz sinematografisiyle kesinlikle vakit ayırmaya değer bir yapım. Eğer maruz kaldığınız her türlü sinema yapıtında gerçekçi ve mantıklı açıklamalara ya da kanısanmış düşüncelerden dışarı çıkıp daha farklı anlatım kanalları ile de tanışmak istiyorsanız Lanthimos’un bu kısa filmiyle bir başlangıç adımı atabilirsiniz. Bu eserde ve benzeri sürreal eserlerde de var olan ‘’garipliğin’’ zihninize bir balyoz gibi saplanmasından ziyade sakince yedirilmesine izin verirseniz daha da keyifli bir izleme süreci yaşayabilirsiniz.

Bunun için de  Yunan Yeni Dalga Sineması (Greek Weird Wave) ve 3 Etkileyici Film başlıklı yazıya göz atabilirsiniz. Bunun yanında, Lanthimos’un karmaşık ve anlamsız görünen bu yaratıcı dünyasının en keskin örneklerinden The Lobster’ın neden bu kadar garip olduğunu açıklayan ve kullanılan ögelerin farkındalığını seyirciye tane tane anlatan ‘Why The Lobster is So Strange’ isimli bu videoya göz atabilirsiniz.

Şimdiden keyifli seyirler!

Yunan Yeni Dalga Sineması (Greek Weird Wave) ve 3 Etkileyici Film

YAZAR BİLGİSİ
Servin Çağıl
Servin Çağıl, 2000 yılında doğdu. Şu an Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde Metalurji ve Malzeme Mühendisliği okuyor. Görsel sanatlara, sinemaya ve felsefeye yakından ilgisi olmasının yanı sıra sosyolojiye ilgisi de zamanla gelişmiştir. Çocukluğundan bu yana yaratıcı drama ve tiyatro eğitimleri almasıyla birlikte sahne sanatlarına da ilgisi oldukça katlanmıştır. Bilim yazıları ve moleküler düzeyde çalışmalar özellikle ilgisini çekmekte ve aslında akademik kariyeri için ilhamları olmaktadır. Haziran 2020'den bu yana sosyoloji, sinema, bilim alanlarında yazılarını büyük bir keyif ve istekle yazmaktadır.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.