Albert Camus “Veba” Sosyolojik İncelemesi

17.09.2020
Albert Camus “Veba” Sosyolojik İncelemesi

Albert Camus’un 1947’de yazdığı Veba adlı romanda olayların meydana geldiği zaman 194- şeklinde belirtilmiştir. Bu roman, 1940’lı yıllarda belli bir tarihte, coğrafyada yeri belli olan bir mekanda; Cezayir’in Oran şehrinde tarihi kayıtlara göre gerçekte vuku bulmamış bir salgın hastalık olan vebanın, şehri düşman gibi kuşatıp insanlara kabus gibi bir hayat yaşatmasını anlatmaktadır. Bu olay, Fransa’nın Alman Nazi askerleri tarafından işgaline, insanın maruz kaldığı kötülüğe, insanların yalnızlaşmasına simgesel olarak çağrışım yapmaktadır. Burada simge olarak belirlenen vebadır. Bu veba sembolü, Almanlar tarafından Fransa’nın, Batı Avrupa’nın işgaline genelde tarihteki bütün totaliter işgallere çağrışım yapmaktadır. Başka bir husus, Cezayir Kurtuluş Savaşı’nda Fransızların Cezayirlilere yaptığı zulüm ve işkencedir. Romandaki hapsedilme olgusunun bu denli baskın olmasının sebepleri bunlardır. Romanın anlattığı görünürde bir hastalıktır ama Oran’ın faşizme karşı direnişinin merkezi oluşundan hareketle faşizme göndermeler sıkça yapılır.

albert-camus-veba-sosyolojik-incelemesi

Roman, Oran şehrinin tasviriyle başlar ve aslında hastalığa zemin hazırlayan koşullardan birini gözler önüne serer.

“Kentin kendisi de itiraf etmek gerekir, çirkindir. Dingin görünümlü bu kent, başka onca ticaret kentinden farklı kılan şeyin ne olduğunu ayırt etmek için biraz zaman gerekir. Örneğin ne bir kanat çırpışının ne de bir yaprak hışırtısının duyulduğu, güvercini olmayan, ağaçsız ve bahçesiz bir kent, tam anlamıyla yansır bir yer nasıl düşünülür?”

 

“Kentimizde daha özgün olan burada ölmenin güçlüğüdür. Aslında güçlük doğru sözcük değil, rahatsızlık demek daha doğru olacak. Hasta olmak hoş bir şey değildir, ancak size hastalıkta destek olan kentler ve ülkeler vardır ve buralarda insan bir bakıma kendini bırakabilir. Bir hastanın şefkate gereksinimi vardır, bir şeye yaslanmaktan hoşlanır, çok doğaldır bu.”

Veba salgınının belirtileri, gittikçe artan sayıda farenin ölmesiyle başlar ve çok kısa sürede çok sayıda insan ölür. Ama bu salgının adını koymak için gösterilen tıbbi ve bürokratik çabayla uzunca bir süre geçer. “Veba salgınını ilan edin ve kenti karantinaya alın.”

Bu kararın alınmasıyla beraber şehirdeki tüm insanlar dış dünya ile iletişimini keskin ve hızlı bir şekilde kesmek zorunda kalmıştır. Bu noktada, modern bireyin en belirgin özelliğini, yani toplum içinde pasif olma ve hiçbir çatışmaya girmeden olanı olduğu gibi kabul eden bir yapıda biçimlendiğini görürüz.

Nitekim Durkheim’ın üzerinde durduğu anomi kavramı,  Oran’da meydana gelen veba salgınıyla ilişki halindedir. Anomi kavramı, toplumun sancılı bir durumda sarsıldığı, toplumsal denge ve bütünleşmenin bozulduğu zamanlarda meydana gelen, normların etkisiz hale geldiği durumunu açıklar. Anomiyi ortaya çıkaran ise kolektif bilincin, modern insan üzerinde etkisinin azalmasıdır. Oran’da olduğu gibi, kolektif bilinç sağlıklı bir biçimde sağlanamadığı durumlarda anomi kaçınılmazdır. Durkheim’ın mekanik dayanışmaya dayalı toplum dediği olguların en karakteristik özelliği topluluğu oluşturan bireylerin birbiriyle benziyor olmasıdır. Topluluğu oluşturan bireyler farklılaşmamıştır. Bu tür toplumlarda kolektif bilinç güçlüdür ve her eylemi ayrıntılı olarak tanımlamış ve zorla benimsetmiştir. Veba öncesi Oran kentinde yaşayan bireyleri bu şekilde nitelendirebiliriz ancak vebanın etkisiyle beraber bu durum form değiştirmeye başlamıştır.

Veba topluma öyle sirayet etmiştir ki, bazı insanlar bu durumdan çok korkar, bazısı krizi fırsata çevirmek ister hale gelmiştir. Bilinmeyen nedenlerden dolayı intihar girişiminde bulunmaya çalışan Cottard isimli kahraman, karaborsacılık yapar. “Benim için açık ve net olan bir şey vardır o da veba ile içiçe yaşadığımdan bu yana kendimi daha iyi hissediyorum.” Veba belası ile işbirliği yaparak zenginleşir. Bu durum simgesel açıdan Nazilerle işbirliği yapan Fransızları sembolize eder.

Kentin kanaat önderlerinden rahip Panaleux, verdiği vaazlarda, vebanın Tanrı’nın Oran kentine bir lütuf olduğunu, Tanrı’nın Oran kentindeki insanları sınamak için vebayı gönderdiğini, hastalığın sadece kötü ruhları cezalandırdığını söylemiştir. Kilisede, bu sebeplerden dolayı korkmadığını söyleyen rahip vebaya yakalanıp ölmüştür.

“Eğer bugün veba sizi ilgilendiriyorsa, bunun sebebi düşünme zamanının gelmiş olmasıdır. Dürüst insanların bundan korkmasına gerek yok, ancak kötüler titremekte haklı.”

 

Bu noktada Weber’in görüşü önemlidir. Weber, Kalvinizm’in konuyla alakalı olan ve merkezine Tanrı’nın her şeye kadir oluşunu ve onun lütfuna layık olmayı temel alan öğretilerine dair açıklamada bulunur. Tanrı, insanlar için erişilmezken, insan yalnızca Tanrı için vardır ve Tanrı bazı insanları önceden kurtuluşa sevk etmişken, bazıları ise sonsuza dek lanetlenmiştir. Bunun yarattığı sonuç ise bireyin yalnızlık hissine kapılmasıdır. Oran kentinde vaazla beraber, bazı insanlar o zamana kadar belirsiz bir düşünceden ileri gitmeyen bir hapis cezasına çarptırıldıklarını düşünmüştü, o kadar. Bazıları bunlar arasında yaşamaya alışmışken, bazısı da bu hapishaneden kaçmaktan başka bir şey düşünemez olmuştur. Bireyler dış dünyadan kopuk yaşamaya başlamıştı ve bununla beraber insanlarda derin bir umutsuzluk hakimdi.

টুইটারে Cynthia: "nadie está haciendo estas mascarillas?… "

Bunun yanında mücadele eden insanlar da vardır. Vebaya karşı insanlar, önce bireysel olarak isyan ederler. Sonra toplu olarak dayanışma içine girerek mücadele ederler. Dr.Rieux ve beraberindeki takım arkadaşlarıyla vebaya karşı bir mücadele eder. Örgütlenmeler, teşkilatlanmalar kurulur, Gönüllü ekipler oluşur, tedbir ve tecrit işlemleri yürütmek için vebaya karşı yürütülen bu çabaya, toplum tüm birimleriyle katılır. Joseph Grand, vebanın aldığı canlar ile ilgili istatistik işi yapar, ölülerin künyelerini ve sayılarını tutar. Jean Tarrou ise gönüllü teşkilatlanmayı idare eder. Vebayla beraber yiyecek ve petrolün karneye bağlanması, elektriklerin sık sık kesilmesi, salgına karşı direniş hareketlerinin artmasına yol açmıştır. Bu noktada, Durkheim’ın iş bölümü karşımıza çıkar. Toplumsal işbölümünün gelişmesiyle beraber yeni bir toplum tipi (organik dayanışmalı toplum) ortaya çıkar. İşbölümü, bir toplumun yasasını olduğu kadar, bir ahlak yasasını da içerir. İşbölümüne dayalı toplumlarda insan farklılaşıp, bireyselleşir. Toplum bireyciliği teşvik eder. Böylece organik toplumlarda birey kutsal hale gelir. Modern toplumlarda ahlakın en genel amacının, bireyin çıkarlarını korumaya ve kişi haklarını geliştirmeye yönelik olmasının sebebi budur. Bireyin kutsallaşması kolektif bilincin zayıflamasıyla aynı anlama gelir.

Modern toplumlarda ekonomi ve ahlak ayrışmıştır. Durkheim’e göre bu durum,  ekonomi alanında kuralsızlığı hakim kılar. Devlet ekonomik hayatı düzenlemek yerine; ekonomik güçlerin altına girmiştir. Kalkınma, ekonomik hayatın başlıca amacı haline gelince anomi ortaya çıkmıştır. Yönelinen kalkınma hedefi ise, ulaşılma kapasitesinin çok ötesinde olduğu için, hiç kimse tatmin olamamakta ve herkes her türlü sınırlandırmadan nefret etmektedir. Ekonomik davranışı ahlâkî normlar değil, bireysel çıkarlar yönlendirmektedir. Bu da daha güçlü olanın zayıf olanı ezmesiyle veya kendine bağımlı kılmasıyla sonuçlanmaktadır. Nitekim Veba’da da böyle bir durum söz konusu olmuştur. Yönetim merkezinde yansızlığını korumamış, böylece insanların yüreğinde adaletsizlik duygusunu daha da keskin hale getirmiştir. Artan yiyecek sıkıntısı karşısında, zengin ailelerin hiçbir eksiği yok iken, yoksul aileler çok güç durumdadır. Burada toplumsal ilişkiler için gerekli olan uzlaşmadan söz edilemez. Durkheim’e göre anomi, modern sanayi toplumlarının bir sorunu olan ve kamu ahlakını zayıflatarak kurallı yaşama dayanan toplumsal bütünleşmeyi sarsan bir kavramdır. Bireysel sorumluluk ve toplumsal dayanışmanın ayrı düşmesinin anomi ile sonuçlanacağını savunur. Romanda, hastalığın ilerlemesiyle beraber ölen insanlar için tabutlar azalmaya başlamıştı, fakat gömme işlemi konusunda ilerleme sağlanmıştı. Yönetimin bu başarılarına karşın, valilik akrabaları ölenlerin törenlerinden uzak tutmayı hedefledi. Kadın ve erkekler karmaşık gömüldü. Geleneklere uyulmadığını ve eskiden genel normların artık geçerli olmadığı fark edilince kuralsızlık ortaya çıkmıştır. Bireyler dini geleneklerin gerçekleşmemesine artık alışmıştır çünkü bireylerde derin bir umutsuzluk hakimdir. Bunun sonucu olarak bireyler çaresizlik ve yalnızlık hisseder. Kolektif bilincin zayıflamasıyla ve yeni bir kolektif bilincin oluşamamasıyla ahlaki boşluk ortaya çıkmıştır. Ahlaki boşluğun oluşması da anominin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Nitekim veba sırasında, toplumu bir arada tutan saygı, dayanışma, kültür ve adalet gibi değerler yok edilmiştir. İnsanlar umutsuzluğa bu dönemde alışmış ve yalnızlaşma olmuştur. Vebanın kentten gideceği yönünde bulgular ortaya çıkınca bu durum kentte insanları tekrardan umutla doldurmuştur.

Sonuç olarak,  Veba adlı eserde, vebanın meydana geldiği kent insanları oldukça önemlidir. Veba öncesi, veba yaşanırken ve veba sonrası toplumun vebaya karşı verdiği tepki modern toplum insanlarıyla oldukça ilişkilidir. Yazının başında belirttiğim gibi, sembolize edilmiş bir yaşanmışlığı anlatmaktadır. Camus, zamanı ve vebanın oluştuğu yeri özellikle seçmiştir. Vebayla mücadele biçimi olarak örgütlenme olmuştur. Durkheim’a göre mekanik dayanışma toplumundan organik dayanışma geçişte yaşanan durumlar, veba yüzünden birçok insan öldüğü zaman diliminde karşımıza çıkmıştır. Organik dayanışma yüzünden bazı sorunlar ortaya çıkmıştır ve bunlardan en endişe vericisi anomidir. Vebanın en yıkıcı olduğu zamanlarda bu anomiyi görürüz ancak vebayla mücadele etme süreci iş bölümü ve örgütlenme gibi durumları ortaya çıkarınca bu yavaş yavaş ortadan kaybolur.

 

 

Yazar: Canan Önerli

 

 

KAYNAKÇA

  • Durkheim, E. (1992). İntihar, (Ö. Ozankaya, Çev.). Ankara; İmge Kitabevi
  • Taş, S . (2020). DURKHEIM’IN SOSYOLOJİK ANLAYIŞINDA TOPLUMSAL İŞBÖLÜMÜ, SOSYOLOJİK YÖNTEMİN KURALLARI, DİN, ANOMİ VE İNTİHAR . Motif Akademi Halkbilimi Dergisi , 13 (29) , 442-449 . DOI: 10.12981/mahder.679079
  • Camus, A. (2016). Veba. (N. T. Öztokat Çev.). Can Yayınları

 

 

 

 

YAZAR BİLGİSİ
Canan Önerli
Canan Önerli 2000 yılında Bursa'da dünyaya geldi. 2018 yılında Bursa Anadolu Lisesi'nden mezun oldu. MEF Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler lisansına ek olarak Psikoloji ile çift anadal yapmakta. İçindeki çocuğu sanatla ve güzellikle büyütmeye çalışan Canan, kendisini bildi bileli kitap okuyor ve resim yapıyor. Tutkulu bir şekilde bağlı olduğu, yaşamına anlam katan alanlarda içerik üretiyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.