Modernizm Gelenekselin Yerini Alırken: Mon Oncle

Modernizm Gelenekselin Yerini Alırken: Mon Oncle

Mon Oncle, Türkçeye bir çeviri hatası sonucu “Amcam” olarak çevrilen, doğrusunun “Dayım” olduğu ve yönetmenliğini Jacques Tati’nin üstlendiği bir Fransız filmidir. Film, Mösyö Hulot etrafında şekillenirken dönemin modernizm akımını ve endüstrileşmenin etkilerini mizahi bir üslupla eleştirir. 1958 yapımı film, “Cannes Film Festivali Jüri Ödülü” ve “Yabancı Dilde En iyi Film Akademi Ödülü” sahibidir.

Korunaklı Evler ve Yaşamlar

Mon Oncle

Parmakla gösterilebilecek bir konuyu işlemese de film, dönemin önemli bir fenomeni olan modernizme eğilir. Endüstrileşmeyle yaygınlaşan modernizme ayak uydurmaya çalışanlar ve geleneksel hayatlarını devam ettiren iki kutup söz konusudur. Filmin ana karakteri Mösyö Hulot, iki yaşam biçimi arasında gidip gelir. Öyle ki karakter bir evrenden ötekine adım atarken gelişigüzel dizilmiş, yıkılmak üzere olan ufak bir duvardan atlar. Mösyö Hulot’nun yaşadığı tarafta çarpık evlerin, canlı renklerin bulunduğu, köpeklerin çöpleri karıştırabildiği, çocukların oyun oynayabildiği ve sokak temizlikçilerinin yolun ortasında birikmiş çöpü hiçbir zaman süpürmediği bir yaşam vardır. Kamera bu tarafı gösterdiğinde neşeli bir müzik çalmaya başlar, güneş gören kuşlar ötüşür.

Öteki tarafta ise müziğin yerini makine sesleri almıştır. Hulot, duvardan atlayıp kız kardeşi ve ailesinin yaşadığı nizami mahalleye geçtiğinde arabaların beyaz dikdörtgenler içerisine park edildiği bir evrene adım atmış olur. Evin girişindeki kapı, misafirleri kimliklerine göre içeriye buyur eder gibidir. Ev sahibi gelen kişiye göre bahçede duran ve göz yoran fıskiyeyi açar; bu çabaya değmeyecek biri ise kapatır. Parti sahnesinde görüldüğü gibi düzensiz bir adıma müsaade etmeyen işlevsiz yürüme yolu, üzerinde yürüyenlerin ne tarafa gideceklerini önceden belirlemiş gibidir.

Mon Oncle

Modern mimariyle döşenmiş bir bahçeden, karmaşık, otomatik çalışan mobilya ve mutfak eşyalarıyla dolu bir eve girilir. Eşyaların kullanan kişinin işini kolaylaştırmasına veya rahat ettirmesine değil, görünüş olarak diğer objelerle tezat oluşturmamasına dikkat edilmiştir. Az eşya, hatta hiç eşya ile modernizm vurgusu yapılırken objelerin işlevselliği arka plana itilmiştir. Evi gezen komşunun salondaki yeşil koltuğa oturduğunda duyduğu rahatsızlık ve Mösyö Hulot’nun, işlevini artırmak için koltuğu yan çevirerek kullanması ile modernizme yönelik iki farklı tepki ortaya konmuş olur.

Her Duruma Ayak Uyduranlar ve Diğerleri

Filme adını veren karakter Mösyö Hulot, son derece nizami planlanmış bu evin kapısını çaldığında fıskiyenin açılmadığı bir karakterdir. Hulot, modernizm, Endüstri Devrimi ve geleneksel olan arasında aykırı bir karakter olarak yorumlansa da kişisel olarak böyle bir çabası yoktur. Nevi şahsına münhasır karakteri ile kendi mahallesinde sevilirken kız kardeşinin yaşamında genellikle dışlanmadığı gibi tam olarak görünür de değildir. Kayınbiraderinin Mösyö Hulot’u fabrikada işe sokma çabası, oğluyla kurduğu iletişimden duyduğu rahatsızlık ve bir işe sahip olmamasından ileri gelir. Amacı olmadığı iddia edilen Hulot’yu sistemin içerisine dâhil etmeye çalışırlar. Az konuşan, genellikle belli belirsiz mırıldanan Mösyö Hulot, uzun paltosu ve topuğuna vurduğu piposu ile alışkın olduğu yaşamda uyumlu biridir. Fakat içerisine dâhil edilmeye çalışıldığı mekanik iş temposuna adapte olamaz.

Filmde özgürce hareket edenlerin sadece köpekler ve çocuklar oluşu her ikisi için de içlerinde bulundukları çevre yapısı göz önünde bulundurulduğunda sekteye uğrar. Modern evin köpeği balık şeklindeki bir fıskiyenin süslediği bir evde yaşarken sokak köpekleri tezgâhın altından ölü balıklara hırlar. Küçük Gerard, dayısının yanında çocuk olabildiği, arkadaşlarıyla oyun oynayabildiği ve kısa bir süreliğine de olsa yapay bir hayata uyum sağlamak zorunda olmadığı için mutlu görünür. Babasıyla kuramadığı ilişkiyi dayısıyla kurmuştur.

Mon Oncle

Mösyö Hulot’un kayınbiraderi olan Charles Arpel karakteri Endüstrileşme Çağı‘nın aktörlerinden biri konumundadır. Çalıştığı fabrikada yetkili bir pozisyonu işgal eder. Fabrikaya girdiğinde kendisinin habercisi olan köpek, sürekli duyulması gereken makine seslerini tetikler. Çalışanlar patronlarının yaklaşmakta olduğunu duyunca makinelerin başına gömülürler. Aylaklık etmenin başlarına iş açacağının farkındadırlar.

Hulot’nun kız kardeşi, eşinin çalıştığı fabrikadan gelen eşyalarla döşenmiş evini överken modern aletleri kullanmaya ayak uydurmuş fakat yalınlık fikrini benimseyememiş biri gibidir. Özel misafirlerine sergilediği fıskiyesi buna bir örnektir. Gösterişsiz bir evde yaşamasına rağmen mülkiyetin zenginliğin bir simgesi sayıldığı geleneksel düşünceyi hâlen içinde taşır. Az eşyalı, makinelerle çevrili bir evin zenginliğin yeni kanıtı olduğuna hem kendisini hem de misafirlerini inandırmaya çalışır. Materyalizmden sıyrılmış gibi görünen ev, artık ehemmiyeti meçhul eşyalarla doldurulmuş bir müze gibidir. Eşyalar, işlevlerini yerine getirmek yerine izlenmek için sergilenen objelere dönüşmüştür.

Pasif Dönüşüm

Makinelerin, kol gücünün yerini yeni yeni almaya başladığı, üretim biçimlerinin tam oturmadığı, toplumun da henüz ne tarafa evrileceğini bilemediği 1958 yılında çekilen Mon Oncle, modernizmin bireysel yaşamdaki işlevsizliğinin yanında endüstriyel anlamdaki üretim için de eleştiriler getirir. Modern ve geleneksel arasında kalan inşaat işçileri yaklaşan dönüşümü simgeler. Her ne kadar iki taraf da hâlinden memnun gibi görünse de makineleşmeye doğru atılan hızlı adımlar gelenekseli yakalayacak, onun mekanik dayanışmasını dönüştürecektir.

Evde, fabrikada, sokaklarda duyulan kapının açılması, daktilo, seri üretim makinesi, araba motorunun sesi gibi pek çok ses makinelerin her yeri kapladığını vurgular. Geleneksel ile modern arasındaki keskin geçişlerden ötürü izleyici, makine seslerini daha fazla duymaya başlar. Kuş ve müzik seslerinin ardından duyulan yapay zırıltılar günümüzde kişinin tüm yaşamında yer almasına rağmen kulak tırmalamaya başlar.

Mon Oncle

İçinde bulundukları duruma adapte olmuş gibi görünen fakat objelerin seslerinden birbirlerini bile duyamayan ev sakinleri henüz oturmamış bir düzenin piyonları gibidirler. Mösyo Hulot’un çalı dallarını budadığı sahnede modern evin gözlerini andıran iki otomatik pencere, eğlenceli bir metafor oluşturmuştur. Evin sakinleri dışarıda olup bitenlere bu camlar ardından, korunaklı evlerinin içerisinden bakarlar. Geleneksel tarafta tatsız başlayan bir olay, sonrasında tatlıya bağlanırken; modernizme adapte olmuş insanlar kutlama için gittikleri mekânda pasif birer izleyici rolünü devam ettirirler. Kültürel etkinliklerin bile tüketim aracı olduğunun vurgulandığı sahnede müzisyen, parasını almak için masaları dolaşır. Çiftler yıl dönümlerinde birbirlerine modern evlerini daha da modernleştirecek araçlar hediye ederler. Söz konusu sadece nesnelerin araçsallaşması değil, ilişkilerin de dönüşerek bu araçlara hizmet eden pasif karakterler hâline gelmesidir.

21. Yüzyılda Tati

Tati’nin 1958’de çektiği Mon Oncle filmi 21. yüzyılda izlendiğinde akıllara bizzat kapitalizmin kendisi tarafından piyasaya sürülen sürdürülebilirlik akımını getirir. Modern kapitalizm, eşyanın ehemmiyetini önü arkası düşünülmeden sürdürülebilir hâle getirilmeye çalışılan eşyalarla yeniden tanımlar. Plastikten dönüştürülen kıyafetler uzun vadede denizi kirletir. Global çapta faaliyet gösteren firmalar yeni kampanya fikri olarak sürdürülebilirlik mesajı verirken üretim, dağıtım ve emek anlamında önemli bir düzeltmeye gitmeden satışlarını artırırlar. Hayvan deneyiyle alakalı viral olan videolar hazırlayan markalar ise üretim süreçlerinde bir değişikliğe gitmezler.

Endüstrileşmenin ilk yıllarında Tati’nin bireyin günlük yaşamı ve patronların karakter yapılarına getirmiş olduğu eleştiri 21. yüzyılda hâlen geçerliliğini korur. Bireyin bitmek bilmez tüketim ihtiyacından beslenen düzen, bu tüketimi sürdürülebilir, minimal, doğal ve doğaya zararsız olarak pazarlar. Bunun yanında, bireye tüketme içgüdüsünü aşılayan da yine düzenin kendisidir. Modernizm postmodernizme dönüşmüş, gerçeklik yerini gerçeklik sonrasına bırakmıştır. Modern evlerinin korunaklı pencereleriyle kendilerini izole eden insanlar hâlen dünyanın geri kalandan bihaberdir. Mösyö Hulot gibi iki tarafı da gören ve herhangi birine aidiyet hissetmeyen karakterler ise şekil değiştirerek var olmaya devam etmiştir.

Yazar: Melin Durmaz
Editör: Emine Türal

Kaynakça

Görsel Kaynakça

YAZAR BİLGİSİ
Melin Durmaz
Melin Durmaz, 1997 yılında İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema, sosyoloji ve iletişim gibi alanlarda içerik üretiyor. Deneme ve hikâye yazıyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.