İran Sinemasına Felsefi Bir Bakış : Bir Ayrılık

05.06.2020
İran Sinemasına Felsefi Bir Bakış : Bir Ayrılık

Bugün size filmlerini severek izlediğim İran’ın modern yönetmenlerinden biri olan Asghar Farhadi’nin Bir Ayrılık filmi üzerine felsefi bir bakış sunacağım. Filmin Farsça adı Jodaeiye Nader az Simin yani Nader ve Simin’in Ayrılığı ancak biz filmde bir çiftin ayrılığından daha fazlasını göreceğiz. Film ilk olarak bir boşanma sahnesiyle açılıyor ve biz seyirciyi direkt olarak olaya dahil ediyor. Nader ve Simin İran’ın eğitimli orta kesiminden bir çift ve Termeh adından on iki yaşlarında bir kızları var. Simin, kızının da geleceğini düşünerek yurt dışına taşınmak isteyen bir kadın. Nader ise Simin gibi düşünmüyor çünkü Alzheimer hastası babasını bırakıp gidemiyor ve kızının da gitmesini istemiyor. Simin’in evi terk etmesiyle ve yerine eve bakacak bir kadın (Razieh) ayarlamasıyla olaylar dizisi başlıyor… Filmde üzerine konuşulacak çok şey var, ben de bunlardan bazılarını ele alarak bir perspektif sunacağım.
Tartıştıkları bir sahnede Nader ile Simin arasında şöyle bir diyalog geçiyor:
Simin: Baban, senin onun oğlu olduğunun farkında bile değil.
Nader: Olsun ben onun, benim babam olduğunu biliyorum.
Burada aklımıza “vicdan” ve “özgürlük” kavramları geliyor. Vicdanımız özgür karar verme konusunda bize engel mi?
Bir diğer sahnede eve çalışmaya gelen Razieh’nin evde kimse yokken Nader’in babasının altını değiştirmek zorunda kaldığını görüyoruz. Şeriat rejiminin hakim olduğu İran gibi bir yerde Razieh bunu yapıp yapmakta tereddüt ediyor ve bir ‘bilen’e sormadan yapmıyor. Buradaki durum bize şunu düşündürüyor: çaresiz kaldığımız bir anda dinin uygun görmediği bir şeyi yapmayı seçebilir miyiz? Burada da bir önceki örnekle aynı paralellikte bir etik – özgürlük sorununu görüyoruz.
Bu örneklerden yola çıkarak düşündüğümüz şey kişinin her kararının ardında içinde bulunduğu toplumun sosyal, siyasi, ekonomik ve dini karakterlerini de taşıdığı oluyor. İzlerken aklımızdan geçen şey herkesin ne yapması gerekiyorsa onu yapması gerektiği ve bunun basit bir durum oluyor ancak sosyal ilişkileri etkileyen dinsel kurallar buna ne yazık ki izin vermiyor. Buradan etik bir problem çıktığını görüyoruz. “Gereken” kavramından yola çıkarak bu etik probleme Kant etiği bağlamında bakmış olacağız. Ahlak alanında zorunlulukların değil gerekliliklerin olduğunu söyler Kant. Ahlak yasası ise doğa bilimlerindeki bir yasa gibi değil daha çok bir ilke olarak karşımıza çıkar. Bu durumda yasaya göre eylemek gerekeceği için varoluşun etkisinden sıyrılıp doğru eylemde bulunmak gerekirdi. Burada duygulanımlar, varoluşa özgü özellikler, cinsiyet farklılıkları söz konusu olmazdı; çünkü karşımızda yardımımıza ihtiyacı olan bir insan var ve biz biliyoruz ki yardım etmek iyidir ilkesi bizde bu olay yaşanmadan önce de vardı. Kant’ın ödev ahlakı gereğince; amacı kendisi için olan “iyi”yi gerçekleştirmek gerekir; çünkü yalnızca kendisi için olan iyi akla ve yasaya uygun olur.
Filmde, Nader ve Razieh arasında geçen olaylara bakarak bir iyi veya kötü belirlemeye çalışsak da bulamıyoruz çünkü herkes aslında kendi şartları içerisinde kendince doğru olanı yapıyor gibi görünüyor. Bu da her bir tek durum için konuşulacak farklı etik problemleri getiriryor bize. Doğru değerlendirme gereği, her bir tikel durumu kendi içerisinde kendi iyisini ortaya koyacak şekilde değerlendirmek gerekir.
Filmde adaletin de olması gerektiği gibi olmadığını görüyoruz. Adalet kavramı toplum içerisinde öteki ile aramızdaki ilişkiyi belirleyen bir yapıdır. İnsanlar, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin haklara sahip olma konusunda eşit olmalılar. Ancak burada Simin’in ayrılma isteği mahkemedeki arabulucu karşısında reddediliyor; yani eşitliğin bozulduğunu görüyoruz.
Filmin çoğunlukla kadın ve çocukları da olaylara katarak bize göstermek istediği şey kamusallığın büyük bir karmaşa içerisinde oluşu aslında. Razieh’nin, kocası Hojdat’ın izni olmadan bir evde çalışması ve bunu ondan saklamak zorunda oluşu, yine Razieh’in kocasına düşük yaptığını söyleyememesi, Razieh’nin küçük kızının tüm olan bitene şahit olması, küçük kızın babasının yanında annesini korumak için susmak zorunda oluşu… Tüm bunlar özel hayatın ve bireysel kararların bir sonucu gibi görünse de içinde yaşanılan toplumun onlara koştuğu şartların, arada yaşamanın yani kamusallığın bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Filmde Razieh ve Nader arasında geçen bir tartışma var: Nader babasını evde Razieh ile yalnız bıraktığı bir gün eve geldiğinde babasını yatağa bağlı ve nefessiz kalmış bir şekilde görür. Bunun üzerine biraz sonra eve gelen Razieh ile aralarında büyük bir tartışma çıkar, bunun sonucu Nader Razieh’yi evden kovar ve onu apartman boşluğuna itekler. İlerleyen sahnelerde şunu görüyoruz: Nader aslında onun hamile olduğunu bilmediğini söyleyecek ve ona açtıkları davada karşı bir dava açarak kendini savunacak buna tanık olarak da kızı Termeh’yi götürecek. Termeh babasını korumak için yalan mı söylemeli yoksa vicdanı rahat etsin diye doğruyu söyleyip babasının ceza almasına razı mı olmalı? Bu durumda da yine etik eylemin önemini görüyoruz. İçsel hesaplaşmalar, ahlaki ikilemler hemen hemen her karakteri zorda bırakacak anlar yaşatıyor filmde. Eğer Kant’ın ödev ahlakına uygun bir seçim yapılacak olursa ‘gereken’i yapmak söz konusu olacakatır. Bu gereken kavramı bize bir zorunluluk getirmiyor yalnızca doğru eylemin yolunu gösteriyor; yapmak ya da yapmamak yine kişinin kendisine bağlı. Çünkü zorunluluk olursa düşünülür dünyanın da bir üyesi olduğunu kabul ettiği insan burada etik dışına çıkmış oluyor.
Filmin son sahnesinde Termeh’yi hakim karşısında gözü yaşlı ve kararsız bir şekilde görüyoruz. Karar vermek Termeh’ye kalıyor; ya annesini ya babasını seçmesi gerekiyor. Burada Termeh’nin tercihi yalnızca duygusal bağıyla değil aynı zamanda geleceği ve şu anda yaşadığı yer arasında bir tercih yapmak zorunda oluşuyla da ilgili; seçimi onun karakterini, varoluşunu, kim olduğunu zaman içerisinde etkileyecektir…

Cansu kartal

ETİKETLER: , ,
YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.