Mata Hari Kimdir?

Mata Hari Kimdir?

Katılmadığımız bir Eurovision yarışmasını daha geride bıraktık. Her ne kadar televizyon kanallarımızda yayınlanmasa da birçoğumuz online platformlardan takip ettik. Herkesin içten içe desteklediği bir ülke vardı. Bazı şarkılar ise ilk dinleyişimizde dilimize dolandı. Tıpkı Azerbaycan’ı temsil eden Samira Efendi’nin seslendirmiş olduğu Mata Hari adlı şarkı gibi. Şarkı, Hollanda’da doğan Hint asıllı bir casusu anlatıyor. Peki kimdir bu Mata Hari?

Mata Hari

Hollandalı olan Mata Hari’nin asıl adı Margaretha Geertruida Zelle’dir. Mata Hari’nin ismi Malay dilinde şafağın gözü, Hint dilinde şafağın göz bebeği anlamına gelir.

Zamanın yüksek sosyetesinde söylenenlere göre Mata Hari, Hindistan’ın güneyinde, Malabar sahilinde doğmuştu. Babası Brahman sınıfından bir din adamı, annesi de bir rakkaseydi. Küçük yaşından itibaren, Kanda-Swany Tapınağı’nın mahzenlerinde  kendisine kutsal danslar ve usuller öğretilmişti. Başrakkase, Mata Hari’de olağanüstü yetenekler sezdiği için onu Tanrı Siva’nın hizmetine adamaya karar vermişti. Bütün Parisliler bu efsaneye az çok inanıyordu. Ancak Mata Hari’nin bu iddia ile bir ilgisi yoktu.

Yakınlarının söylediğine göre o, 7 Ağustos 1876 tarihinde Hollanda’nın Frizya eyaletinin merkezi olan Leeuwarden’de doğmuştu. Babası tanınmış tüccarlardandı; annesi de zengin, güzel ve kibar bir kadındı. Margaretha’nın babasının küçük bir kasketçi dükkânı vardı. Günün birinde iflas ettiğinden simsarlık yapmaya başlamıştı.

Margaretha, 18 yaşına gelince Leiden şehrinde öğretmen okuluna başladı. Fakat bir süre sonra okulu bırakarak Lahey’de oturan amcasının yanına gitti. Burada bir subayla evlenmeyi istiyordu. 1895 yılının başlarında, gazetede onu heyecanlandıran bir ilan okudu. Hollanda’nın sömürgesi olan Endonezya’da (Hollanda Hindistan’ı) görevli olan ve iznini Lahey’de geçiren bir yüzbaşı, onunla evlenmek istiyordu.

“Doğu Hint Adaları’nda görevli subay, cana yakın olan bu genç kızla tanışmak istiyor. Niyeti ciddi.” (Atasoy, 2009).

Doğu Hint Adaları, yüz yıldır Hollanda sömürgesiydi. İlan, başarılı bir subaylık geçiren ancak kırkına merdiven dayamış olan, romatizma ve şeker hastalıklarıyla boğuşan ve bu sebepten dolayı kendini alkole veren Rudolph MacLeod adınaydı. Java’nın iklimi subaya yaramamış olacak ki tedavi için Amsterdam’a dönmüştü. İşte bu sırada, işgüzar bir dostu gazeteye bu ilanı verdi. Her ne kadar MacLeod, bu ilandan hoşlanmasa da kendisine gelen bir mektup onu etkiledi. İşte bu mektup Mata Hari’den idi.

11 Temmuz 1895 yılında evlendiler, ilk durakları Java oldu. Çift daha sonra Sumatra’ya taşındı ve burada iki çocuk sahibi oldu. Ancak bu neşeli tabloyu, çocuklardan birinin ani ölümü lekeledi. Bu olayın ardından, Mata Hari için kavga ve şiddet dolu günler başladı. Bu durum evliliklerinin sonunu getirdi. MacLeod’dan ayrılması ile özgür kalan Mata Hari, Paris’te mankenlik ve modellik yaparak ve Moliere Sirki’nde at binerek karnını doyurmaya çalıştıysa da başaramadı. Sonunda, Montmartre adlı eğlence bölgesinde bir gece kulübünde, kendi icadı olan “Yılan Dansı”nı sergilemeye başladı.

Bir gün, Madam Kireevsky’nin sosyete için düzenlediği partide dans etmesi istendi. Onu “Oryantal Dansçı Leydi MacLeod” diye takdim ettiler. 1905 yılının Ocak ayıydı. Bu temsilden sonra, Asya Sanatları Müzesi’nin sahibi olan iş insanı Emile Guimet, müzesinde dans etmesi için Margaretha’a teklifte bulundu.

“Sergilediğim elbiseleri giyer, mücevherleri takarsın, Hint prensesi olduğunu söyleriz, ama Leydi MacLeod adını değiştirmemiz gerek.” (Atasoy, 2009).

Asya Müzesi’nde Dans

Margaretha, 13 Mart 1905 gecesi sahneye çıktı. Dakikalarca dans ederek etrafını büyüledi. İşte o gece, annesinin Hint prensesi, dedesinin Endonezya kralı olduğu masallara inanmaya dünden razı insanların dünyasına bir güneş doğdu: Mata Hari.

Mata Hari, başında tavus kuşu tüyleriyle süslü olan tepeliği, diğer yanı başında ise kürkleri, havalı elbiseleri, köpekleri ve âşıklarını sayan dedikodu yazarları ile birlikte Avrupa başkentlerini dolaştı. Sadece gece kulüplerinde sahneye çıkmamıştı, aynı zamanda hiçbir dans eğitimi almamış olmasına rağmen, Milano’nun ünlü Scala Opera Binası’nda sahneye çıktı. Fotoğrafları ve kartpostalları yayılmaya başlamıştı, sigara paketlerini ve bisküvi kutularını bile süslemişti.

Beklenmeyen Yıkım

Her şey Mata Hari için kusursuz giderken dünyayı yerinden sarsan o haber duyulmuştu: Franz Ferdinand suikastı. Avusturya-Macaristan Veliaht Prensi Ferdinand, Saraybosna’da bir Sırp tarafından suikasta uğramıştı. Bu haberin ardından Avusturya-Macaristan, Sırbistan’a savaş açtı ve dünya kaynayan bir kazana döndü.

Savaş ilanı ile düzeni bozulan Mata Hari, güç bela Almanya’yı terk ederek vatanı Hollanda’ya döndü. Savaşla beraber beş parasız kalan Mata Hari, Fransa’da ki evini satmak istedi fakat vize alamadı. İllegal yollar üzerinden yolculuğunu planlayan Mata Hari, yolculuğunun ilk durağı olan İngiltere’de sahte pasaportla yakalandı.

Savaşın bütün zorluklarına rağmen, tanıdığı üst düzey subayların ve diplomatların desteğiyle Londra’dan Madrid’e, oradan da Paris’e gidebildi. Savaş öncesinde satın almış olduğu malikânesini satmayı başardı. Bu sırada kendinden 17 yaş küçük olan Rus subayı Wladimir Masloff ile tanıştı. Genç Rus Subay cepheden tek gözünden yara alarak dönmüştü ve tedavi olmazsa gözünü kaybedeceği söylenmekteydi.

Genç subay Masloff’un Mata Hari ile gerçekten evlenmek isteyip istemediği gizemini korumaktadır fakat Mata Hari’nin, Fransız istihbaratının şefi George Ladoux’un casusluk önerisine, Masloff’un gözlerini tedavi ettirecek parayı bulmak için evet demesi ihtimaller arasındadır. 1916 yılının ortalarında Mata Hari’nin peşinde birden fazla millete mensup ajanların olduğu söylenmektedir (Atasoy, 2009).

İdam Yolu

Ocak 1917 tarihinde Almanlar’ın Madrid’de bulunan askerî ataşesi Binbaşı Arnold von Kalle, Berlin’e şifreli bir radyo mesajı geçerek “H21 kod” adlı ajanın verdiği bilgileri aktardı. Von Kalle’nin bu mesajı, Fransızlar için bir delil niteliğinde görülmüştü.

13 Şubat 1917 sabahı, Komiser Albert Priolet, Paris’in ünlü Champs-Elysees Caddesi’nde yer alan Elysees Palace adlı otelde olan Mata Hari’yi tutukladı. Mata Hari’yi idama götürecek olan önemli delilin, küçük bir makyaj çantasından çıkanlar olduğu söylenmektedir. Bu delilleri “Delil No 11” adlı bir torbada tutmuşlardır. Haberlere göre, çantasında Paris’te ki Roberts Eczanesi’nden aldığı (içerisinde cıva oksisiyanür olan) krem ile kahverengi bir cam şişe (içerisinde cıva 2 iyodür ve potasyum iyodür bulunan) bulunmuştu. Savcılığa gönderilen uzman raporunda, “kremin ve şişedeki sıvının, tedavi amaçlı kullanılan bileşikler olduğu ancak su ile seyreldiklerinde, görünmez mürekkep olarak işe yarayabileceği” yazmaktaydı. Bu notun, Mata Hari’nin idam kararına imza niteliği taşıdığı  söylenebilir.

Mata Hari, çıkarıldığı izleyicisiz mahkemede hukuk eğitimi almamış 7 askerî yargıç tarafından suçlu bulundu ve 16 Ekim 1917’de kurşunlanarak idam edildi. Kurşuna dizilirken gözlerini bağlatmaması ve idam mangasına öpücükler göndermiş olması da efsaneler arasındadır. Şafağın Göz Bebeği’nin cansız bedenine kimse sahip çıkmamıştır ve cesedi, eğitimlerde kullanılmak üzere, ardında birçok efsane bırakarak, Sorbonne Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Kürsüsü’ne teslim edilmiştir.

Yazar: Sündüs Adaş
Editör: Ece Günen

Kaynakça

Görsel Kaynakça

ETİKETLER: , , ,
YAZAR BİLGİSİ
Sündüs Adaş
Sündüs Adaş, 1994 İstanbul doğumludur. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında Yüksek Lisans mezunu olan Sündüs, Balkan coğrafyasına özel ilgi duymakta ve yazılarını, araştırmalarını bu alanda yoğunlaştırmaktadır. Farklı kültürler tanımak, yeni insanlarla tanışmak, gezmek ve okumak en büyük tutkularındandır.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.