Monte Cristo Kontu’ndan 25 Alıntı

30.09.2021
Monte Cristo Kontu’ndan 25 Alıntı

Alexandre Dumas’nın kaleminden asırlara meydan okuyan bir aşk ve intikam hikâyesi. Birçok kez beyaz perdeye de aktarılan bu eserden sizler için 25 alıntı derledik.

Monte Cristo Kontu

1- “Kral! Onun siyasette cinayete yer olmadığını anlayacak kadar bilge olduğunu sanıyordum. Sizin de bildiğiniz gibi sevgili oğlum, siyasette insanlar değil düşünceler, duygular değil çıkarlar söz konusudur; siyasette bir insan öldürülmez, bir engel ortadan kaldırılır, hepsi bu.”

2- “Beni buradan kendi yetkinizi kullanarak çıkaramayacağınızı biliyorum ama talebimi mahkemeye iletebilirsiniz, bir soruşturma başlatıp beni yargının önüne çıkarabilirsiniz, tek istediğim bu; ne suç işlediğimi, hangi cezaya mahkûm edildiğimi bilmem gerek çünkü, gördüğünüz gibi belirsizlik tüm işkencelerin en kötüsü.”

3- “O büyük hazine avcıları, imkânsızı arzulayan Caligula ya da Neron bu zavallı adamın sözlerine kulak verip ona istediği açık havayı, bunca yüksel bedel karşılığında talep ettiği özgürlüğü bağışlardı. Ama olabilirliğin sınırlarında kalan günümüz kralları iradelerini kullanacak cesarete sahip değiller; verdikleri emri dinleyen kulaktan, yaptıklarını gözleyen gözden korkuyorlar; ilahî özlerinin üstünlüğünü hissetmiyorlar; taç giymişler, hepsi bu. Eskiden kendilerine inanıyor ya da en azından Jupiter’in oğlu olduklarını sanıyor ve tanrı babalarının davranışlarını örnek alıyorlardı. Bulutların ötesinde olup bitenler kolayca denetlenemez; günümüzde krallar kendilerine kolayca ulaşılmasına izin veriyorlar. Oysa despot yönetim, hapishanenin ve işkencenin sonuçlarını gün yüzüne çıkartmaktan hep tiksindiği için, sorgulamadan sonra kırılmış kemikleri, kanayan yaralarıyla ortaya çıkan mağdurların, aynı şekilde manevi işkenceler sonucunda zindanların bataklığında doğan bir yarayla delirmiş mahkûmların örneğine pek az rastlandığı için, yapılanlar doğdukları yerde özenle gizlenir ya da dışarıya yansırsa, bezgin bir zindancının kendilerine teslim ettiği şekilsiz kalıntının kim olduğunu, ne düşündüğünü bilmeyen doktorların kasvetli hastanelerinde ortadan kaybolurlar.”

4- “Dantès özgürken, tasvir edilemez sefahat âlemlerinin ve ürkütücü dostlukların iğrenç coşkusuyla bir araya gelmiş serserilerinden, haydutlardan, katillerden oluşan koğuş ahalisinin çok korkunç olduğunu düşünmüştü. Artık kendisiyle hiç konuşmayan o duygusuz zindancınınkinden başka yüzler görmek için o batakhanelerden birine atılmayı isteyecek duruma gelmişti; üzerinde alçaltıcı giysileri, ayağında zinciri, omzunda damgasıyla kürek mahkûmu olmadığına üzülüyordu. Kürek mahkûmları en azından kendi benzerleriyle bir topluluk oluşturuyor, açık havayı soluyor, gökyüzünü görüyorlardı; kürek mahkûmları çok mutluydu.”

5- “Böylece, dünyaya saçılmış olan ve kaderin iki büklüm ettiği bahtsızlar tarafından toplanan bütün dinî düşünceler zihnini ferahlatmaya geldi; annesinin öğrettiği duaları hatırladığında, onların daha önce hiç fark etmediği anlamlarla yüklü olduğunu anları çünkü dua mutlu insana anlam açısından içi boş ve tekdüze bir bütünlük olarak görünür, ta ki bir gün keder o bahtsıza, Tanrı’yla konuşmasına aracılık eden bu ulvi dili açıklayana dek.”

6- “Bazen hâlâ insan olduğum dönemde, o özgür ve güçlü insan diğerlerine yerine getirecekleri talimatları verdiğinde, göğü bulutların bir köşesinde denizin titreşip gürüldediğini, gökyüzünün bir köşesinde doğan fırtınanın devasa bir kartal gibi ufkun iki yanını dövdüğünü gördüğümde, gemimin güçsüz bir sığınak olduğunu hissederdim çünkü bir devin elindeki tüy kadar hafif gemim kendiliğinden ürperir, titredi. Kısa süre sonra, dalgaların korkunç gürültüsü, sivri kayalıkların görüntüsü bana ölümü haber verir ve ölüm beni korkuturdu; kurtulmak için elimden geleni yapıp Tanrı’yla mücadele etmek için insanın bütün güçlerini ve denizcinin tüm zekâsını bir araya getirirdim!.. Çünkü o zaman mutluydum çünkü hayata geri dönmek mutluluğa geri dönmek anlamına gelirdi çünkü bu ölümü ben çağırmamış, ben seçmemiştim; alglerden ve çakıl taşlarından bir yatakta uyumak bana zor geliyordu; benim gibi kendini inançlı sanan birinin, ölümden sonra martılara ve akbabalara yem olma ihtimaline öfkeleniyordum. Ama bugün durum farklı: Bana hayatı sevdirecek her şeyi kaybettim, bugün ölüm bana beşiğinde sallayacağı bebeğe gülümseyen sütanne gibi gülümsüyor; bugün kendi irademle ölüyorum ve tıpkı zindanımda üç bin tur, yani 30.000 adım attığım, yani yaklaşık on fersah yürüdüğüm umutsuzluk ve öfke dolu bir gecenin ardından olduğu gibi, bezgin ve tükenmiş bir hâlde uykuya dalıyorum.”

7- “Suçluyu bulmak istiyorsanız, önce işlenen suçun kime yaradığını araştırın!”

8- “Öğrenmek bilmek değildir; bilenler ve bilgeler vardır: Bilenler hafızalarından, bilgeler felsefeden yararlanır.”

9- “Büyük bir uygarlaştırıcı gücü olan Hristiyanlığın Roma’da kaydettiği gelişmelerden beri, tiranın bir yüzbaşısı gelip Cesare ölmeni istiyor, demiyordu, bunun yerine Papa’nın üst düzey bir elçisinin gülümseyerek Papa akşam yemeğini sizinle yemek istiyor, demesi yeterli oluyordu.”

10- “Ama büyük fırtınalarda olduğu gibi büyük kederlerde de iki dalga doruğunun arasında bir uçurum vardır, o iğrenç ölüm düşüncesinden vazgeçen Dantès’in umutsuzluğunun yerini hızla hararetli bir yaşam ve özgürlük susuzluğuna bıraktı.”

11- “Umudun ılık soluğunu derinliklerine kadar çekerek genişleyen yürek, buz gibi bir gerçeklikle içe kapanırsa parçalanır.”

12 -“Kaplan doğası itibarıyla, yazgısından dolayı, kan dökmek için sadece tek bir şeye ihtiyaç duyar, koku olma duyusu onu avının yakınlarında olduğu konusunda uyarır. Hemen bu ava doğru hamle yapıp üzerine atlar ve onu parçalar. İçgüdüsüne itaat eder. Ama insan tam tersine kandan tiksinir; onu katil olmaktan tiksindiren toplumsal yasalar değil, doğal yasalardır.”

13- “İnsanın zihninde gizli olan gizemli madenleri kazması için bir bahtsızlık yaşaması gerekiyor; barutu patlatmak için basınç gerekiyor. Hapis, sağda solda salınan tüm yetilerimi bir noktada toplayıp birbirleriyle çarpışmalarını sağladı ve bildiğiniz gibi bulutların çarpışmasıyla elektriklenme oluşur, elektriklenmeden şimşek, şimşekten de aydınlık doğar.”

14- “Bu dünyada refah içinde yaşamak için dürüst olmak yetmiyor.”

15- “Her devrim kendi felaketlerini doğurur.”

16- “Gördüğünüz gibi ağaçlar sadece gölge yaptıkları için, gölge de düşler ve hayallerle dolu olduğu için sevilir. İşte etrafı duvarlarla çevrili basit bir toprak parçası sanarak satıl aldığım bir bahçe, aniden sözleşmede yer almayan hayaletlerle dolu bir bahçeye dönüşüyor. Oysa hayaletleri severim, yaşayanların bir günde yaptıkları kötülükleri, ölüler altı bin yılda yapamazlar.”

17- “Gençlik, meyvesi aşk olan bir çiçektir… Onu yavaşça olgunlaştığını gördükten sonra toplayan bahçıvan ne mutludur.”

18- “Lâl kırmızısı beşiklerde doğmuş, istedikleri her şey önlerine gelmiş olanlar yaşam mutluluğunun ne demek olduğunu bilmezler, aynı şey hayatlarını öfkeyle kabaran bir denize atılmış dört tahta parçasına hiç teslim etmemiş olup mavi bir göğün kıymetini bilmeyenler için de geçerlidir.”

19- “Ne kadar bilgece hazırlanırsa hazırlansın, suç her zaman suçtur ve insan adaletinden kurtulsa da, Tanrı’nın gözünden kaçmayacaktır.”

20- “Demek bu hayattaki tüm adımlarımızın bir sürüngenin kumun üzerindeki ilerleyişine benzediği ve geçtiğini belli eden bir çizgi bıraktığı doğruymuş! Ne yazık! Birçokları için bu iz gözyaşlarının izi anlamına gelir!”

21- “Hayat nedir ki? Ölümün bekleme odasında bir mola.”

22- “Sevinç, uzun süre acı çeken yüreklerde güneşten kavrulmuş toprağın üzerine düşen çiy gibi bir etki yaratır; yürek de toprak da üzerine damlayan bu iyiliksever yağmuru içine çekse de bunu hiç belli etmez.”

23- “İnsanların içgüdüleriyle kavradıkları ama zihinleriyle yorum yapamadıkları durumlar vardır; bu koşullarda en büyük şair en tutkulu ve en doğal çığlığı atan kişidir.”

24- “Her insanın, yanında ağlayan ve inleyen bir bahtsızdan daha bahtsız olduğuna inanması zavallı insanlığımızın kibirlerinden biri.”

25- “Bu dünyada ne mutluluk ne bahtsızlık vardır, sadece bir durum diğeriyle kıyaslanır, hepsi bu. Yaşamın ne kadar güzel olduğunu görmek için ölmeyi arzu etmeyi bilmek gerekir.”

 

Yazar: Mustafa Altınkaya
Editör: Emine Türal

Kaynakça

  • Dumas, A. (2021). Monte Cristo Kontu. (V. Yalçıntoklu, Çev.) İstanbul: Türkiye İş Bankası.

Görsel Kaynakça

YAZAR BİLGİSİ
Mustafa Altınkaya
Mustafa ALTINKAYA 1996 yılında Konya’da doğdu. KTO Karatay Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 2019 yılında mezun oldu. İstanbul Üniversitesi AUZEF Sosyoloji Bölümünde öğrencidir. Tarih, psikoloji, sosyoloji ve felsefe alanlarında okumalar yapıyor. Edebiyat ve sinema alanlarında ise ağırlıklı olarak polisiye türüyle ilgileniyor. MozartCultures ekibine Eylül 2020’de katıldı. “Docendo discimus (Öğretirken öğreniyoruz.)”
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.