Çocukluğun Tarihi: Çocuk Her Zaman Çocuk Muydu?

05.04.2021
Çocukluğun Tarihi: Çocuk Her Zaman Çocuk Muydu?

Çocuklar; meraklı, saf, sevgiye ve bakıma muhtaç, “tatlı” varlıklar. Bir çocuk tasviri günümüzde hemen herkesin hemfikir olduğu bir şeydir, daha başka birçok şey gibi bize değişmez bir doğruymuş hissi verir. Bir çocuğu bir yetişkinden ayırmak çoğunlukla kolaydır, bunun biyolojik etmenleri olduğu gibi hukuki temelleri de vardır. Çocuk hakları, hemen her ülkenin anayasasında korunan bir şey olmakla beraber çoğu aile içerisinde (belli kültürel değişikliklerle birlikte) aynı anlamı taşır.

Ancak bu “çocukluk” kavramı aslında oldukça yeni oluşmuş bir kavramdır. “Çocukluk” dediğimiz dönem, her zaman günümüzde yansıttığı anlamları yansıtmıyordu. Çocuk; sevgi gösterilmesi, özenle bakılması ve büyütülmesi gereken varlıklar olmaktan uzaktı. Günümüzde geleneksel aile kavramı çocuğu merkeze alırken aynı zamanda zamanımızın en güçlü ve sarsılmaz kavramlarından bir tanesidir. Ancak modern aile ve aile bireyleri algımız tarihte her zaman geçerli değildi. Buna bağlı olarak çocukluğun tanımı da yüzyıllar içerisinde yeniden yapılandırılmıştır.

Pieter Bruegel the Elder, Children’s Games (1560)

Eski çağlara baktığımızda hemen her kültürde çocuk kurbanları, adakları oldukça yaygındı. 4. Yüzyıla kadar Roma’da, ailelerin istenmeyen çocuklarını öldürmesine hukuki olarak izin veriliyordu. Bu hukuki izin kalktıktan sonra da istenmeyen çocuklar çoğunlukla para için satılır ya da vahşi doğaya bırakılır, topluma karışmalarına izin verilmezdi. Günümüze kadar doğmuş olan %10-15 arası çocuğun aileleri tarafından öldürüldüğü söyleniyor. Ancak istenmeyen çocuklara karşı bu tutum, ailelerin sağlıklı çocuklarını büyütme ve bakma içgüdüleriyle tamamen farklı şeylerdi. Yine de çocuk ölüm oranları ilk 15 yıl için neredeyse yarı yarıya olduğu için (Orta Çağ’da çocukların yetişkinliğe ulaşmadan ölme oranı %46,2’ydi)* erken çocukluk dönemlerinde ailelerin çocuklarıyla kuracağı duygusal bağın çoğu zaman gereksiz görüldüğü öne sürülebilir.

“Çocukluk tarihi, henüz yeni uyanmaya başladığımız bir kabustur.” – Llyod deMause

Ortaçağda Çocukluk

Madonna with the Book (Conestabile Madonna), Raphael (1504)

Milattan sonra 4. yüzyıldan sonra İsa’nın bebek halindeki formunun yaygınlaşmasıyla çocukluk daha kutsal bir anlam kazandı. Artık istenmeyen çocuklar orman kenarına değil, manastıra yahut kiliseye bırakılıyordu. Yine de Hristiyanlıktaki “asli günah” kavramından dolayı, yani her insanın doğuştan günahkâr ve kusurlu olduğu anlayışından dolayı çocuklar meleklere benzetilmekten çok kötülükle özdeşleştiriliyordu. Çocuk ancak vaftiz yoluyla günahlarından arındırılabilir, içsel kötülüğünden kurtulabilirdi. Bu soru elbette insanın doğasıyla ilgili de birçok soruyu da beraberinde getirmekle birlikte, kendi başına daha geniş bir biçimde toplumsal düzeni yansıtıyordu. İnsanın doğuştan vahşi, içsel bir kötülükle dolu olduğunu düşünen toplumsal modele Dionysosçu model ismi verilmiştir. Ondan daha sonra gelişen ama bir süre boyunca birlikte yürüyen karşıtı olarak Apolloncu toplumsal model, insanın ve çocuğun doğuştan masum ve “iyi” olduğunu savunur. Sonraki dönemlerde hakim olan Apolloncu anlayış sonucunda çocuklar masumiyeti simgeler ve melekler bebek halinde çizilmeye başlanır.

Portrait of Four Children, Nicolaes Maes (1657)

Yaşamın dönemlere ayrılmış olduğu, yani gelişimsel psikolojide günümüzdeki adlandırmasıyla “kesintili gelişim” kavramı yaygındı. Yaşamın dönemleri Hipokrat’tan Sevillalı İsidor’a kadar ilk çağ bilim adamlarıyla düşünürlerinin devamlı olarak kullandığı bir terimdi. Yaşamın dönemleri bazen 7’ye, bazen 5’e ayrılırdı. Genelde bu dönemler konuşamaz anlamına gelen infant evresinden başlar ve elbette yaşlılık ile sonlanırdı. Buradan görüyoruz ki yaşamın evrelerden oluştuğu fikriyle beraber çocukluk ve yetişkinlik arasındaki fark da anlaşılıyordu. Ancak bu farklılığın anlamı günümüzdeki gibi değildi. Çocuklar kendilerini doyurabilecek, giyinebilecek yaşa gelene kadar ilgiyle bakılırlardı, ancak ondan sonrasında yetişkinden bir farkları kalkardı. Aile ekonomisine katkıda bulunmak için çalışmaları, yaşları gelince de (genellikle 14 yaşında çocuk evresi geçilirdi) evlenmeleri gerekirdi. Çocuklar, ailenin kendi başlarına hakları olan bir bireyi olmaktan çok, ailenin bir “mülk”üydüler.

Philippe Ariès, Centuries of Childhood kitabında Orta Çağ resimlerini inceler ve çocukların tasvir edilirken yalnızca kısa boylu, bodur yetişkinler olarak resmedildiğini, yetişkinler gibi giydirilip makyaj yapıldığını fark eder. Çocukluğun 13. yüzyıla kadar oluşmamış bir kavram olduğunu, modern anlamını ise ancak 17. yüzyıldan sonra kazandığını söyler. Resimlerde dikkatini çeken bir başka şey ise ailelerin çocuklarına şefkat gösterircesine çizilmelerinin ancak 17. yüzyıl sonrasında denk geldiğidir.

Aydınlanma Çağı Sonrasında Çocukluk

The Age of Innocence, Joshua Raynolds (1785)

Çocukluk ve çocuk bakımı kavramı ancak 17. yüzyılda, Aydınlanma Çağı sonrasında sonrasında oluşmaya başlamıştı. Kilisenin çocukların “korunması gereken Tanrı’nın nazik varlıkları” (Shaffer, 2009, p.7) olduğu öğretisinin yaygınlaşması ve romantizm akımıyla da dramatize edilen “masumluk” alegorisiyle birlikte, çocukların yetişkinlerden farklı muamele görmesi gerektiği, özel ihtiyaçları olduğu ve “iyiliğe” doğru dışarıdan bir müdahale ile yönlendirilmeleri gerektiği -yani okula gitmeleri gerektiği fikri oluştu. Okulların temel amacı çocukları “düzgün ahlaki ve dini eğitimle eğitmek”(Shaffer, 2009, p.7) olsa da aynı zamanda bu masum canlıları topluma yarar sağlayacak  hizmetçi ve işçilere dönüştürmekti. Çocuklar hala birer mülk olarak görülseler de şefkat ve bakım ihtiyaçları, aynı zamanda iyiliğe ve topluma yarar sağlar bireylere dönüşümlerine yönlendirme görevlerinin ailede olduğu anlaşılmaya başlamıştı.

Aynı yüzyıl içerisinde yaşamış John Locke’nin yazıları çocuk eğitiminin önemine de oldukça dikkat çekmişti. Çocukların doğuştan herhangi bir günahı ya da iyiliği barındırmadıkları, birer “boş levha” oldukları düşüncesi aynı zamanda bu boş levhaların gerekli araçlarla eğitilmesi ve doldurulması gerektiği fikrini de beraberinde getirmişti. Aynı zamanda bu 17. yüzyılda aile portreleri de çocuklar üzerinden kurulmaya başlanmış, modern aile algısı oluşmaya başlamıştı.

Endüstriyel Devrimde Çocukluk

18. yüzyılda gerçekleşen endüstriyel devrimin en büyük zararı muhtemelen çocuklara olmuştur. Çocuklar birer çocuk olarak değil, aile ekonomisine katkı sağlayacak işçiler olarak görülüyor, 5-6 gibi küçük yaşlardan başlayarak fabrikalarda çalışmaya başlıyorlardı. Çocukların çalışması elbette bundan önce de yaygın bir durumdu ancak daha önceleri tarlalarda çalışan çocuk ile ağır makineler arasında fabrikada çalışan çocuk arasında oldukça büyük bir fark vardı. 1832 yılında Micheal Sadler’ın fabrika işçilerinin kötü durumlarını araştırmak üzere kurulan komitede yaptığı soruşturmada çocukların 14-15 saati bulan çalışma saatleriyle ağır koşullarda çalıştırılıp aileleriyle beraber olmaya hiç vakit bulamadıkları, çalıştıkları fabrikalarda da asla birer çocuk gibi davranılmadıklarını, en küçük bir hata karşısında ağır cezalarla karşılaştıklarını görürüz. Elbette burada da görüldüğü gibi “çocuk” imajı da her şey gibi sınıfsaldır. 19. yüzyılın ortalarında sınıflaşan çocukluk beraberinde çocuk haklarının korunmasına yönelik kampanyaları getirmiştir.

Lewis Hine, (1911)

Fabrikalara ilk kısıtlamayı getiren yasa, 1833’te İngiliz Parlementosundan çıkan 10 Saat Yasası olmuştur. 9 yaşının altında çocukların fabrikalarda çalışmasını yasaklayan yasa ile birlikte 18 yaşının altındaki çocuklar da on saatin üzerinde çalışamayacaklardır. İngiltere’de 15 yaşının altına çocuk işçi çalıştırılmasını yasaklayan yasa ise ancak bundan tam bir yüzyıl sonra, 1933’te çıkarıldı.

Aynı yüzyıl içerisinde orta kesim ve üstü ailelerde çocuk, artık daha modern bir anlam kazanmıştı. Eğitimde reformlar yapılırken genelde erkek çocukları üzerinden olsa da eğitim yaygınlaşmaya başlamış, çocuk edebiyatı da bununla birlikte değişerek gelişmişti. Alice Harikalar Diyarında günümüzde hala etkili olduğu gibi 1865 yılında İngiltere’de yayınlandığında da büyük ses getirmiş, önceleri yalnızca didaktik formda yazılan çocuk hikâye formlarına yaratıcılığı ön plana çıkaran renkli bir dünya katmıştır.

Bilim Dünyasında Çocukluk

Çocuk gelişimi üzerine yazılan ilk yazılar 19. yüzyılda yazılan bebek biyografileri olmuştur. Bebek biyografisi yazma fenomeninin en ünlü katılımcısı Charles Darwin olmuştur. Kendi oğlu üzerinden gözlemlerini aktaran Darwin, belirli bir metot izlemeden sadece çocuğun gelişim süreçlerini yazarak amaçladığı şey, insanın kökenini ve evrimsel geçmişini çocuğun erken yaşlarında bulmaktır. Ancak çoğunlukla gelişigüzel zaman aralıklarıyla yapılan bu çalışmalar ve kısıtlı sayıda süjelerle çalışılması bakımından birbirinden çok farklı raporlar ortaya çıkmış; çalışmalar, bilimsel bir çalışma olmaktan uzak kalmıştır.

Psikolojide gelişimin öneminin artması ve Sigmund Freud, Jean Piaget, Erik Erikson gibi önemli bilim adamlarının erken dönem çocuk gelişimiyle ilgilenmesi her insanın hayatındaki bu dönemin ne kadar önemli ve etkili olduğunu ortaya koymuştur. Çocukların pasif varlıklar olup yalnızca biyolojik bileşenlerden oluşmadığı, biyolojik süreçlere ek olarak sosyal çevreden etkilenmelerle birlikte kişiliklerini “aktif” olarak oluşturdukları düşüncesi yaygınlaştıkça çocuk gelişimi ve çocuk bakımı üzerine çalışmalar artmıştır.

Tarihte çocukluk üzerine yapılan araştırmaların öncüsü orta çağ tarihçisi ve Annales tarih anlayışının önemli isimlerinden Philippe Ariès olmuştur. Psikotarihçi Llyod deMause, çocuk bakımına neredeyse hayati bir önem yükler. Toplumdaki değişimlerin başlıca sorumlusunun, yüzyıllar içerisinde değişen etikleri ve pratikleriyle birlikte çocuk bakımı olduğunu söyler. Ne de olsa bir sonraki jenerasyonda değişimi sağlayacak olan yetişkinler şu an henüz çocukturlar ve bugün nasıl bakılıyorlarsa yarın o şekilde bir insana dönüşecek ve toplumu beraberlerinde değiştireceklerdir.


Yazar:
Sıla Mutaf
Editör:
Başak Tufan

Kaynakça:

Aries, P. (1962). Centuries of Childhood. New York: Vintage Books.

DeMause, L. (1995). The History of Childhood. Jason Aronson, Inc.

Haring, U., Sorin, R. & Caltabiano, N.J. Reflecting on childhood and child agency in history. Palgrave Commun 5, 52 (2019). https://doi.org/10.1057/s41599-019-0259-0

Smith, K. (2012). Producing governable subjects: Images of childhood old and new. Childhood19(1), 24–37. https://doi.org/10.1177/0907568211401434

Shaffer, D. R. (2009). Social and personality development. Belmont, Calif: Wadsworth/Cengage Learning.

Görsel Kaynakça:

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/1/1e/Pieter_Bruegel_the_Elder_-_Children%E2%80%99s_Games_-_Google_Art_Project.jpg.

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/c/ca/Raffaello_Sanzio_-_Madonna_with_the_Book_%28Conestabile_Madonna%29_-_WGA18629.jpg.

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/a/a5/Nicolaes_Maes_-_Portrait_of_Four_Children_-_WGA13813.jpg.

https://en.wikipedia.org/wiki/The_Age_of_Innocence_(painting)#/media/File:The_Age_of_Innocence_-_Reynolds.jpg.

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/e/e0/Rosy%2C_an_8_year_old_oyster_shucker_works_steady_all_day_from_about_3_A.M._to_5_P.M._The_baby_will_shuck_as_soon_as…_-_NARA_-_523414.jpg.

YAZAR BİLGİSİ
Sıla Mutaf
Sıla Mutaf, 2000 yılında İzmir'de doğdu. Boğaziçi Üniversite'sinde Psikoloji ve Tarih bölümlerinde okuyor. Yazı yazmak ve seyahat etmek en büyük tutkusu, bir de insan denen varlığı anlamayı başarırsa başı göklere erecektir. MozartCultures'da sanat, edebiyat, tarih, sinema üzerine yazılar yazmak için katıldı.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.