Kesişen Ayak İzleri: Nomadland ve Sans Toit Ni Loi

27.11.2020
Kesişen Ayak İzleri: Nomadland ve Sans Toit Ni Loi

Nomadland, yönetmenliğinde Chloe Zhao başrolünde ise Frances McDormand’ın bulunduğu, 2020 yılında gösterime giren, ülkemizde de Filmekimi kapsamında seyirciyle buluşmuş bir yol filmidir. Nomadland gerek yönetmenlik açısından gerekse McDormand’ın oyunculuğu sebebiyle yılın başarılı filmleri arasında yerini aldı. Film, Venedik Altın Aslan ve Toronto Film Festivali’nden En İyi Film Ödülü ile dönmeyi başarırken Akademi Ödülleri’ne adaylığı da konuşulmaya başlandı. (BBC, 2020) Film, izleyiciye klasikleşmiş Amerikan yol filmi geleneği izlenimi verse de sinematografik açıdan ve hikâyenin aktarımı nedeniyle diğerlerinden ayrılır. Chloe ZhaoFern (Frances McDormand)’in yol hikayesini anlatırken Fransız Yeni Dalga’nın unutulmaz isimlerinden Agnes Varda’nın 1985 yılında yayına giren Sans Toit Ni Loi, diğer ismiyle Vagabond filmine göz kırpar. Bu iki film birbirlerinden 25 yıl uzaklıkta olmalarına rağmen pek çok bakımdan benzerlik gösterir. 

Başkaldırı

Nomadlandemeklilik yaşlarında olan bir kadının karavanıyla yollara düşmesi ve sezonluk işlerde çalışarak hayatını devam ettirmesi gibi yüzeysel birkaç kelimeyle özetlenebilse de bu kısa tanımdan fazlasını içerir. Film boyunca, Amerikan Rüyası adı altında sunulan aile, ev ve iş üçgeninde süren yaşamın sorgusunun yapıldığı hissedilir. Gitmenin ve kalmamanın felsefesi anlatılırken bir yandan da seyirciye sistemi sorgulatmak için aralık bir kapı bırakır. Fern’e evsiz olup olmadığı sorulduğunda evsiz değil çatısız olduğunu söylemesi bu yaklaşımın bir örneğidir. Yönetmenliğini Agnes Varda’nın üstlendiği Sans Toit Ni Loi filminde ise ana karakter Mona (Sandrine Bonnairefarklı bir sistem başkaldırısını temsil eder. Mona kendisinden sorumluluk almasını isteyen, yolda tanıştığı kişiler“Yollarda başka bir patron bulmak için kaçmadım.” derken, kendisinden iş gücüne dahil olmasını bekleyen sisteme başkaldırır. 

İki filmin benzerlikleri kadar farklılıkları da söz konusudur. Fern eşini kaybettikten sonra yola koyulmuş yaşlı birini temsil ederken Mona tahminen yirmili yaşlarında bir gençtir. Her ikisi de yolda olmasına rağmen Mona, hiyerarşik bir düzen üzerine kurulu kapitalist düzenin eleştirisini yaparken Fern, uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra emeklilik yaşlarında yola çıkmış, Amerikan Rüyası eleştirisini temsil eden bir karakterdir. İki karakteri birbirinden ayıran bir diğer nokta ise haklarında verilen ayrıntılardır. Fern‘in yol boyunca kurduğu sosyal ilişkiler, hakkında bilgi edinilmesini kolaylaştırır. Öte yandan Mona yalnız hareket eden bir karakterdir ve hikayesi başkalarının onun hakkında sahip olduğu izlenimler üzerinden aktarılır. 

Mona

Henüz filmin başında Mona’nın akıbeti bellidir; o, hendekte ölü bulunmuş bir kadındır. Soğuktan donmuş olduğu ayrıntısı verildikten sonra hikâye kısmına geçilir. Seyircinin ne kadar süredir yolda olduğunu bilmediği Mona, onu son 2 ay içinde karşılaştığı kişilerin düşünceleri kadar tanır. Bazıları ona feminist serseri, hippi, erkek avcısı derken bazısı ondan hoşlandığını, özgür ve karakter sahibi biri olduğunu söyler.  

Film boyunca, Mona’nın çocuk bakıcısı olmak istediği, lisede stenografi okuduğu ve üniversiteye gitmektense yollarda şampanya içmeyi tercih ettiği gibi kısıtlı bilgiler verilir. Yüzeysel ayrıntılar, seyircinin Mona’yı tanımasını engellerken farklı bir mesaj da taşır: Yolda olanın hikayesini hep başkaları anlatır. Evini sırtında taşıyanlar toplumda farklı algılanır ve konfor alanının dışına çıkan biriyle karşılaşmak kişiyi rahatsız eder. Yerleşik bir düzende hayalarını sürdürenler toplumca kabul edilen yaşam biçimine uymayarak yola düşen kişilere anarşist gözüyle bakarken –filmde de söylendiği gibi- öğütler vermekten de çekinmezler. Varda her gün dönecekleri bir evi olmayanlara karşı toplumun bakış açısını izleyicinin gözüne sokar. O, yollarda rastladığı insanlar için birkaç dakikalık bir sohbet konusudur. Onu sadece tanıdıkları süre zarfı içindeki davranışlarına bakarak yargılarlar. Pek çoğu ismini bile bilmez. Anarşist olarak kabul edildiği ve itaat etmediği için de Sonsuz özgürlüğü istemişsin ama sonsuz yalnızlık elde etmişsin. Yaşamak istiyorsan durmalısın. sözlerini duyar.  

Fern

McDormand

Fern karavanıyla seyahat ederken sezonluk işlerde çalışarak hayatını devam ettirir. Eşini kaybettikten sonra yola çıkmasının ardında yerleşik yaşamak için bir sebebi kalmadığına olan inancı vardır. Film sırasındaki diyalog ve sahneler Fern’in hayatını, isteklerini, neden yolda olduğunu, acılarını ve sevinçlerini birinci elden duyma fırsatı sunar. Hayatta olmayan eşine karşı duyduğu özlemi ve manevi değeri olan eşyalarına zarar geldiğinde hissettiği öfkeyi aktaran sahneler, onu kendi ifade ediş biçimiyle yansıtır. Bu durum, izleyiciye karakteri içselleştirme fırsatı sunar.

Zorluklarına rağmen seçtiği yaşamdan memnun olduğu arkadaşını ziyaret ettiği sırada bir yatağın rahatlığında uykuya dalamadığı sahnelerde anlaşılır. Karavanını evi olarak görür ve çatısı olan bir evin konfor alanından ziyade, alıştığı düzende uyumayı tercih eder. Bu sahneler, Amerikan Rüyası olarak adlandırılan ev, aile ve iş üçgeninde biçimlenen hayatın mutluluk ve huzuru sağlayacağı inancına karşı bir eleştirisi niteliğindedir. Olabildiğince fazla eşyaya sahip olmanın ve başkalarını memnun etmek için yaşamanın kamburlaştıran yükünden kurtulmak için yola çıkan karakter, eşyanın rahatlığına kendini kaptırmamak ve tekrar yerleşik hayata dönmemek için direnir. 

Fern ve Mona

Birbirlerinden farklı sosyolojik yapıyı, dönemleri ve coğrafyaları temsil eden bu iki karakter ortak bir paydada birleşir: İkisi de kalmamayı seçer. Fern karavanı bozulduğunda ziyaret ettiği kız kardeşiyle konuşurken farklı olduğu ve onu yalnız hissettirdiği için suçlanır ve bu yükü sorgusuz kabul ederek yola devam eder. Benzer biçimde Mona’ya ise yaşamak için çalışması gerektiği söylenir. Düzenli çalışmak; bir tarlada patates ekmek, patateslerin büyümesini beklemek ve kalmak demektir. Yolda olan bunu reddeder. Bunun yerine, başkalarının kendisi hakkındaki çıkarımlarıyla hatırlanacağını ve yakınlarına karşı sorumluluklarını yerine getirmemekle suçlanacağını bilerek, sırt çantaları ya da karavanlarıyla yollara düşerler. Çünkü kim ne derse desin, Arthur Rimbaud’nun da dediği gibi:  

“Nereye gidersek gidelim, hoşça kal burası…” (Rimbaud, 2020, sf. 48)

Kaynakça:

Asher, M. (Yapımcı) & Zhao, C. (Yönetmen). (2020) Nomadland [Film]. Cor Cordium Productions 

Gros, F. (2020). Yürümenin Felsefesi. A. Ulutaşlı (Çev.) İstanbul: Kolektif Kitap 

Milshtein, O. (Yapımcı) & Varda, A. (Yönetmen). (1985)Sans Toit Ni Loi [Film]Cine-tamaris. 

Nomadland in Oscars contention after Toronto and Venice film festival wins. BBC. Erişim Adresi: https://www.bbc.com/news/entertainment-arts-54232798

Yazan: Melin Durmaz

YAZAR BİLGİSİ
Melin Durmaz
Melin Durmaz, 1997 yılında İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema, sosyoloji ve iletişim gibi alanlarda içerik üretiyor. Deneme ve hikâye yazıyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.