Suffragette Film Analizi: “Kadınlara Oy Hakkı!”

Suffragette Film Analizi: “Kadınlara Oy Hakkı!”

Yönetmenliğini Sarah Gavron’un ve senaryo yazarlığını Abi Morgan’ın üstlendiği Suffragette, 2015 yılında vizyona girmiştir. Film, 20. yüzyılın başlarında Londra’da yaşayan ve erkeklerle eşit haklara sahip olmak için mücadele eden kadınların hikâyesini konu almaktadır. Hollywood Film Ödülleri’nde Carey Mulligan’a “Yılın Aktristi” ödülünü kazandıran film, birçok övgü almakla birlikte bu hassas ve önemli konuyu ele alış biçimi üzerinden filme çeşitli eleştiriler de gelmiştir.

Süfrajet Nedir?

20. yüzyılın başlarında Birleşik Krallık ve ABD’de kadınlara seçimlerde oy kullanma hakkı verilmesi gerektiğini savunan kadın örgütlerinin her bir üyesine süfrajet adı verilmiştir. Türkçeye de geçmiş olan kelime, İngilizcede oy vermek anlamına gelen suffrage kelimesinden türetilmiştir. Süfrajet kelimesi ise sözlüklerde “kadınların oy verme hakkını savunan bir kadın” olarak tanımlanmaktadır.

Film Analizi

Çocukluğundan beri aynı çamaşırhanede çalışan Maud Watts; 24 yaşında, evli ve tek çocuklu bir kadındır. İşi gereği bir paketi teslim etmek üzereyken sokakta bir süfrajet eylemine -belki de ilk defa bu kadar yakından- şahit olan Maud, neye uğradığını şaşırır. Filmin başlarında yer alan bu sahneyle birlikte seyirciye bu hikâyenin 1912 Londrası’nda yaşayan “sıradan” bir kadının gözünden anlatılacağı mesajı verilmiş olur.

Filmde Emily Davison ve Emmeline Pankhurst gibi gerçekte yaşamış insanlar ikinci plana itilirken başkarakter olarak o dönemde yaşayan herhangi bir kadın olan Maud Watts’ın seçilmiş olması bir tesadüf değildir. Bu kurgusal karakter Maud, adı tarihe yazılanlar dışında da bir sürü kadının, hayatlarından neleri feda ederek kendilerini bu mücadeleye adadıklarının bir temsili olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kadın Bedeni ve Beden Politikaları

Filmde kadınlara erkeklerin mülkü gibi davranıldığı görülmektedir. Kadınların bedenleri onların babalarının, eşlerinin ve hatta işverenlerinin üzerinde söz sahibi olabildiği bir mülk hâline gelmiştir. Bu bağlamda kadın bedeni, erkeklerin kontrolünde olan, kendi başına bir değeri olmayan, sadece üreme özellikleriyle değer atfedilebilen mekanizmalar olarak görülmüştür. Ancak Maud, süfrajetlerin bir temsilcisi olarak kendi hakları için mücadele etmeye başladığında, annelik ve eşlik gibi görevlerinin dışında da var olabildiğini, kendisine sadece bir kadın ve kendi hakları uğruna mücadele eden bir insan olarak da değer verilmesi gerektiğini fark etmiştir.

Kadın bedenine uygulanan devlet şiddeti filmde sıkça görülmektedir. Protesto sırasında çok sayıda kadın, sebepsiz yere polis tarafından dövülmüş; kadınlar çıplak aramaya maruz bırakılmış ve Maud hapishanede açlık grevinin 5. gününde zorla beslenmiştir. Kadınlara uygulanan bu şiddet, onların -erkekler tarafından belirlenmiş- kanunlara aykırı davranmalarının devlet kurumunu tehdit ettiği gerekçesiyle haklı çıkarılmıştır. Ancak şöyle bir tezat vardır ki toplumsal birçok alanda kadını ciddiye almayan devlet, konu şiddeti meşrulaştırmak olduğunda kadınları baş ve en tehlikeli düşman ilan etmiştir.

Polis Şiddetine Uğrayan Bir Süfrajet

Filmden de anlaşılmaktadır ki 20. yüzyılın başlarında kadınlar da erkekler gibi ücretli işlerde çalışmaktaydılar. Ancak hiyerarşik sistemde yine kadınlar, erkeklerden daha aşağıdaydı ve eşit çabalarına rağmen kadınlara erkeklerden daha az maaş ödenmekteydi. Ayrıca, evin tüm işlerinden de yine kadınlar sorumluydu. Patriarkal düzen içerisinde adeta birer köle gibi yaşayan kadınların kendi çocukları üzerinde bile hak iddia etme yetkileri yoktu. Kadınlara yapılan ikincil insan muamelesine karşı çıkan süfrajetleri ayıplayanlar arasında bunca şeye rağmen birçok kadın da bulunmaktaydı. Süfrajetler mücadelesini bütün kadınlar adına sürdürmeye devam etse de toplum, süfrajetler ve diğerleri şeklinde ikiye bölünmüştü. Bu noktada devletin, izlediği politikayla, kendi haklarını savunan kadınları toplumun gözünde nasıl öcüleştirdiğini görmek zor değildir.

Emily Wilding Davison’ın Ölümü

Filmin odağına alınmamış ve sonlarına doğru işlenmiş olsa da Emily Wilding Davison’ın ölümü, süfrajetlerin tüm dünya tarafından tanınmasını sağlayan ve Londra’daki bu öncül feminist hareketin seyrini değiştiren belki de en önemli olaylardan birisidir. Amacı süfrajetleri dünyaya duyurmak olan bu eylem planı, asıl hâliyle Epsom Derbisi sırasında kameraların önünde süfrajetlerin temsili olan mor, yeşil ve beyaz renkteki bayrağı açarak bu mücadeleyi o gün o yarışı izleyen herkesin öğrenmesini sağlamaktı. Ancak Davison, elinde süfrajet bayrağıyla saatte 56 km hızla koşmakta olan V. George’un atının önüne atlayarak tüm dünyanın şahitliğinde adeta kendisini feda etmiştir.

Süfrajet Bayrağı

Planlanan şeklinden çok farklı da olsa eylem amacına ulaşmış ve süfrajet hareketi, dünya çapında bilinirlik kazanmıştır. Çok ses getiren bu olay üzerine Davison’ın 14 Haziran 1913’te düzenlenen cenazesine binlerce kadın katılmıştır. Bu trajik ölümün sebebinin hak mücadelesi uğrunda bir intihar mı, yoksa sadece bir kaza mı olduğu ise bir muamma olarak kalmıştır.

Davison’ın Cenaze Töreni

Sonuç

Erken feminist hareketin öncülerinden olan süfrajetler, kadınların oy hakkı için zor şartlar altında pes etmeden mücadele etmişlerdir. Devletin acımasız politikaları ve patriarkal düzenin kısıtlayıcılığı altında boyun eğmemişlerdir. Bu mücadelenin bir sonucu olarak 1918’de Birleşik Krallık’ta 30 yaşından büyük bazı kadınlara oy kullanma hakkı tanınmıştır. 1928 yılında ise artık tüm kadınlar, erkeklerle eşit oy hakkına sahip olmuşlardır.

Yazar: Betül Açı
Editör: Emine Türal

“Kadın Hareketi” ile İlgili Diğer Yazılar

Türkiye’de Kadın Hareketi: Dünden Bugüne Kadının Hak Mücadelesi

Türk Kadınının Siyasetteki Yeri: Kadınlar Sandığa!

Kaynakça

Görsel Kaynakça

YAZAR BİLGİSİ
Betül Açı
Betül Açı, Bursa’da doğup büyüdü. Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Edebiyat, sinema ve gastronomi ile ilgileniyor; piyano, gitar ve ukulele çalıyor. Müzik başta olmak üzere sanata dair her şeye hayatında yer veriyor. İlgi alanları doğrultusunda ürettiği içerikleri okuyucularıyla buluşturmak için 2020 Ekim ayından beri MozartCultures ekibinde yazar olarak yer alıyor.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.