La Ligne De Démarcation

La Ligne De Démarcation

Line of Demarcation, Claude Chabrol tarafından yazılan ve yönetilen 1966 savaş drama filmidir. Fransızca başlığı La Ligne de démarcation‘dır. Bu, Gilbert Renault’nun takma adı Albay Rémy altında Mémoires d’un ajan sırrı la France libre et La Ligne de démarcation anısına dayanmaktadır.

Bu eser Fransa’nın İkinci Dünya Savaşı’ndaki sadece askeri çatışmalarını ve politikalarını göstermenin dışına çıkmaktadır. Eser İkinci Dünya Savaşı’nın yerel Fransız toplumunun değişimini ve Fransa vatandaşı olmasına rağmen Nazi Almanya’sının müttefikleriyle çalışanlar ile kendilerine ‘’Vatansever’’ olarak adlandırılan Nazi Almanya’sına karşı faaliyetlerde bulunan kişilerin arasındaki çatışmalarını mümkün olduğunca objektif bir biçimde ele almaya çalışmıştır. Bu eserde karakterleri anlatırken kişiliklerini kötü-çok kötü, iyi-çok iyi olarak yazmamıştırlar. Bunun en büyük kanıtı eserde her Alman’ı aynı kefeye koyup kötülemek yerine işgalci bir kişi de olsa iyi ve kötü taraflarını ayrıntılı bir biçimde yazmıştır.

İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa, Nazi Almanya’sı tarafından işgal edilmiştir. Fakat Nazi Almanya’sı bütün Fransa’yı işgal etmek yerine Fransa’nın Akdeniz kıyı şeridi; Limoges, Toulouse, Riom, Lyon ve Marseille şehirlerini işgal etmemiştir. Bunun sebebi Fransa’nın varlığına bir Nazi Almanya’sının kukla devleti olarak devam etmesine izin vermesidir. Böylelikle İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransa İngiltere’ye karşı taraf değiştirmiş gibi olmuştur.

Vichy Fransa’sı olarak adlandırdığımız Nazi Almanya’sını destekleyen bireyler ve Vatansever Fransızlar arasında hem askeri hem politik hem de toplumsal olarak çatışma çıkmıştır ve bu eserde toplumsal ve politik görüşlerin çatışmaları gayet güzel bir biçimde yansıtılmıştır. Öğretmenin katedralde papaz ile konuşması buna örnek olarak verilebilir. Her iki taraf da aynı amacı hedefledikleri halde farklı görüş ve günlük yaşam biçimlerine sahip olduklarından birbirlerine söylemekten korkmaktadırlar.

Bir biçimde bu eserde milliyetçilik ile sosyalizm ideolojilerini karşı karşıya getirilmiştir. Filmde din adamlarını milliyetçi olarak gözlemliyoruz fakat barmen ve öğretmen sosyalist olarak ele alınmıştır ve sözleri buna kanıt olarak gösterilebilir. Çevirmenin, barmenin, öğretmenin ve papazın görüş farklılıklarından dolayı kime güveneceğiniz belli olmamaktadır. Kendilerini düşman olarak gördükleri için işbirliği yapmamaktadırlar. Fakat aslında her iki tarafın gayesi aynıdır.

 

Bazı kişiler papazın tarafına geçip ona destek sağlayınca insanlar ‘Acaba işbirlikçi mi oldu?’ sorusunu kendi içlerinden sormaktadırlar. Bu durumu dile getirmek isteseler bile güvensizlik ve korkunun toplumda baskın olması sebebiyle insanlar konuyu dile getirememektedirler. Olaylar dönüp dolaşıp 30 yıl önceki I. Dünya Savaşı’na gelmektedir. Savaş gazisi olan barmenin sözleri bunu ithaf etmektedir. Birinci Dünya Savaşı zamanında da bu durum yaşanmıştır.

Fransız olmamasına rağmen bazı küçük sahnelerde milliyetçiliğin diğer toplumlarda da etkisini görebilmekteyiz. İngiliz kadının askere nereli olduğunu sorup, ‘’İngiliz misin?’’ sorusunu sormamasına rağmen yanıt olarak ‘‘İskoçyalıyım! İngiliz değilim!’’ demesi buna örnek olarak gösterilebilir.

SS Alman polisi ile Albayın görüşleri de farklıdır. SS Alman polis memurları yabancı oldukları bu bölgede istihbarat ve bilgi edinebilmek için çevirmen ile işbirliği yapmaktadırlar. Çevirmen yerel halktan yaralı casusla ilgili bilgi almaya çalışır. Albay ülkesini işgal etmesine rağmen düşman ile işbirliği yapan Fransızları Nazi Almanyası için istihbarat verse bile sevmemektedir. Buna rağmen bazı Fransızlar ülkeleri için mücadele etmektedirler. Casusun SS Alman polis memurlarının eline düşmemesi için kendilerini bile feda etmektedirler. Doktorun kendini zehirlemesi ve gazinin öleceğini bile bile casusun köprüde SS Alman polis memuruna ateş açması bunu göstermektedir.

İkinci Dünya Savaşı sırasında her ülkede olduğu gibi ekonomik çöküntüler ve kıtlık ciddi boyutlara ulaşmıştır. Bazı kişiler bu durumu kendi menfaatlerine çevirdiler ve karaborsa işine girdiler. Savaşı bahane ederek temel yaşam malzemelerini bile ateş pahasına satıp bölge halkını zor duruma soktular. Fakat karaborsacılardan bile daha kötüsü toplum içerisinde oluşmuştur. Nazi Almanya’sı tarafından aranan insanların –özellikle Yahudilerin– can ve eşya güvenliğini sağlayacağını ve karşı sınıra geçireceğini söyleyen soyguncular baş göstermiştir. Bu kişiler karşı sınıra güvenli geçirmek yerine insanların paralarını, değerli eşyalarını ve kıyafetlerini almışlardır. Bu durumu filmde en iyi açıklayan kısım teknecinin Yahudi bir aileyi sınır geçişi konusunda maddi anlamda zor duruma sokup paralarını ve bavullarını alıp sonrasında onları Nazi Alman polisine ihbar etmesidir.

 

 

İkinci Dünya Savaşı döneminde Fransa’da savaş haricinde sivil toplumsal hayatta bozulmalar oluşmuş, insanlar arasında güvensizlik, bencillik ve öfke hâkim olmuştur. Rüşvet ve yolsuzlukta gözle görülür bir hal almıştır. Adalet hiçbir zaman tam olarak uygulanmamış ve işbirlikçilerin bir kısmı kaçmıştır. Hatta Amerika Birleşik Devletleri kaçan işbirlikçi kişileri kendi menfaatleri için lazım olacağını düşünerek bazılarını kendi himayesi altına almıştır.

 

Fatih Batuhan DUMAN

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.