Uğultularla dolu dönemde hüzünlü bir ses, Hermann Hesse

02.08.2018
Uğultularla dolu dönemde hüzünlü bir ses, Hermann Hesse

“Yaşam öykümü anlatabilmem için çok eskilere uzanmam gerekiyor. Elimden gelse daha da gerilere, çocukluğumun ilk yıllarına kadar uzanır, burada da durmaz, çok ötelerde atalarıma doğru yol alırdım.

Hermann Hesse, 2 Temmuz 1887’de Württemberg Kara Ormanındaki Calw kasabasında doğdu. Baba tarafından Baltık, anne tarafından Batı İsviçreliydi. Babası uzun zaman Hindistan’da misyonerlik yapmıştı. Annesi ise Doğu Hindistan’da büyümüştü. Babasını “doğrunun hizmetinde canla başla çalışan, hiç kimseye karışmayan yalnız bir Protestan rahip” ifadelerini kullanarak anlattı.

 

Hesse’nin dinle tanışması çocukluğu ve hatta bebekliğine dayanıyordu. İleride yazacağı romanlarında işleyeceği ve hayatını büyük ölçüde etkileyecek olan Asya öğretisnin kaynağını yine ailesinde buluruz.

 

Hesse’nin dedesi Hindologtur, annesi Hindistan’da Malabar’da doğmuştur. Babası ise uzun yıllar Hindistan’da misyoner olarak görev yapmıştır. Dedesi Hindostani, Malayalam ve Bengali dillerini konuşurdu. Hint metinlerini incelemiş, İncili Malayalam’a çevirmiş ve Malayalam gramer kitabını yazmıştır. Evlerine doğudan gelen exotik misafirler olurdu ve evde doğukültürünü de içine alan zengin bir kütüphan vardı. Doğu kültürüne aşina olan Hesse anne ve babasından Hıristiyanlık adına baskı görünce, onlardan uzaklaşarak doğu kültürüne sığınma gereksinimi duymuş bu durum Uzakdoğu dinlerine yakınlaşmasına neden olmuştur. Böylece Hinduizm, Brahmanizm, Budizm, Zenbudizm ve Konfüçyanizm ve Taoizm ile ilgilenmiş, 1907 yılında Çindinleri üzerinde araştırmalar yapmıştır. (Arkış, 2015:18)

Babası, onun rahiplik yapması gerektiğini düşündüğü için küçük yaşta eyalet sınavını kazanarak eğitimiyle ünlü ve bir zamanlar Hölderlin’in de gittiğiWürttemberg’deki Maulbronn Manastırı’na gönderildi. Bu dini çevrede yaşadığı sıkıntıları daha sonra Çarklar Arasında adlı romanında anlatacaktı. Hesse çocukluğunu dini bütün bir Protestan olarak geçirdi ancak bu uzun sürmeyecekti. Okulun sistemine uyum sağlayamadı ve kısa bir süre sonra okulu bıraktı. 1894 yılında Calw şehrindeki saat kulesi fabrikasında 14 ay kadar çalıştı. Lehim işiyle uğraşan Hesse, işin mekaniğinden ve sıradanlığından kaçış ararken edebiyatla tanıştı. Onun asıl eğitimi daha yeni başlıyordu. Kısa sürede okuduğu büyük yapıtlar ve tanıştığı yeni dünyalar onda doyumsuz bir edebiyat açlığı oluşturdu. 1895 yılında Tübingen’de yeni açılan Heckenhaueradlı bir kitapçıda ciddi olarak çalışmaya başladı. Odasının duvarları Nietsizche ve Chopin ile süslüydü.

 

On üç yaşımdan başlayarak şunu açıkça anlamıştım ki ya bir yazar olacaktım ileride ya da hiçbir şey.”

 

 

 

Odasında geçirdiği yalnız zamanlarında daima okur. Okumadan geçen her boş zaman kayıp gibi gelir ona. “Alıştım artık, üç yıldır yalnız başıma düşünüyor yalnız başıma ezgiler mırıldanıyorum.”

 

Bir süre sonra çocukluğunun birkaç yılını da geçirdiği Basel’e taşınan Hesse burada ilk edebiyat denemelerini yaptı. 1899 yılında yayımladığı Romantik Şarkılar adlı şiir kitabı pek ses getirmese de O, edebiyat alanındaki okumalarını sürdürdü ve çeşitli eleştiriler yazdı. Bu şekilde geçen bir yıldan sonra Hermann, Lauscher’ın Bıraktığı Yazılar ve Şiirler adlı itiraf niteliğinde bir kitap yayımladı. Ardından 1904 yılında kendisine ün kazandıracak olan Peter Camenzind adlı romanını yayımladı

 

 

“Bana öyle gelmiştir ki, her dönemde sanat, içimizdeki Tanrısala karşı duyulan suskun özlemin sesini duyurduğu bir dil olmuştur.”

 

Artık tüm zamanlarını yazarlığa ve yazmaya adayan Hesse, Birinci Dünya Savaşınıngetirdiği bunalımdan kaçtı ve İsviçre’de Maria Bernoulli ile evlendi. Konstanz Gölü kenarında oldukça sakin bir yer olan Gaienhofen köyüne yerleşti. Burada kendini dinleme fırsatı bulan Hesse otobiyografik nitelikler taşıyan romanları yazmaya başladı.

 

Çarklar Arasında (Unterm Red) adlı 1906 yılında yayımlanan romanında kendi çocukluğunda yaşadığı bunalımları, duygusal bir çocuğun Alman disiplini ve manastırın katı kuralları arasında nasıl ezilip, içine kapandığını anlatır. Birinci Dünya Savaşına kadar yazdığı öykülerinde lirik ve coşkun bir hava vardı. Komşular (1908), Getrud (1911), Dolambaçlı Yollar (1912) bu tarzda yazılmış öykülerdir ve bitip tükenmez çocukluk anılarını ve büyüdüğü yerlerin manzaralarını işler. 1913 yılında kaleme aldığı Bir Hindistan Yolculuğu adlı eserinde de çağına karşı savaşım veren insanı işler.

 

Hesse, 1913’de Bern’deki bir kilisede Bach’ın bir org konçertosunu dinlerken ilahi birliği, zamansızlığı hissetmiştir. Bu olaydan sonra anlatım tarzına metafizik vizyonlarını yansıtmıştır.  (Arkış, 2015:23)

 

 

 

 

Hesse okurken

 

En önemli eserlerinden olan 1908 ile 1915 yılları arasında kaleme aldığı Knulp adlı üç hikayeden oluşan eserinde ise; yaşamayı çok seven ama her şey ile kavgalı, hiçbir yere ait olamayan ancak tüm dünya kendininmiş gibi hisseden bir karakter üzerinden düalizmin etkisiyle insan doğasındaki ikililiği işler. Knulp”, Hesse’nin ilk dönem eserlerinin sonuncusudur. Çünkü Knulp”ta kahraman şifayı bulur, iyileşir. Birinci Dünya Savaşının korkunç tesiriyle eserlerinde artık bunalımlar, kendi savaşımları ve çatışmalarını işleyecektir.

 

Kanlı bir saçmalık olarak nitelendirdiği Birinci Dünya Savaşından sonra savaş esirlerinin yardım ve bakımıyla uğraşır. 3 Kasım 1914’te “Oh Dostlar, Bırakın Bu Ağızları” başlıklı yazısında şöyle der: “Sevginin nefretten, anlayışın öfkeden daha yüce, barışın savaştan daha soylu nitelik taşıdığını, bu mutsuz dünya savaşının, şimdiye kadar duyumsadığımızdan daha güçlü bir şekilde beyinlerimizin içine kazıması gerekir.”

 

1918 yılı onun için zorlu geçti, eşinin şizofreni hastalığı ilerlemişti ve bazı başka sorunların da etkisiyle aynı yıl boşandılar. Ağır buhranlı bir dönem geçiren Hesse, psikoterapi almaya başladı. Fakat bedensel ve ruhsal durumu 60 seanslık psikanaliz tedavisi gerektirecek kadar ağırdı: “Mutluluktan uzak yıllar / tüm yıllar tutmuş fırtına / yurt, vatan toprağı nerede / yalnızca sapa yol ve suç / tanrının eli ruhumun üzerine / bastırır bir yük gibi ağır” diye yazar bir şiirinde.

 

Psikoterapisti C.G.Lung’un (Jung) öğrencisi olan Dr. Joseph Lang idi. Ve psikanaliz ile tanışan Hesse, bireyin iç dünyasına yönelik kavrayışını derinleştirdi. Jung ile de birebir tanışan Hesse edindiği bu psikanalitik bakışı romanlarına da yansıttı. Ve 1919’da Emil Sinclair takma adıyla Demianisimli romanını yayımladı. Bu eser, onun ilk psikanalitik izler taşıyan romanıydı. Kingsor’un Son Yazı adlı öyküsü ardından da 1919 yılında Siddhartha adlı romanını yayımlandı. Uzak Doğu insanının bozulmamışlığı ve el değmemiş doğa karşısında kendisini cennette hisseden yazar, Avrupalının bu cenneti çoktan kaybetmiş olduğuna inanıyordu. (Aytaç, 1983-69)

 

 

Hermann Hesse

 

 

 

Hesse

 

Yine 1919 yılında Klein ve Wagner”i adlı eseri yayımlandı.”Klein und Wagner” anlatısının kahramanı rolündeki Klein’in de Hıristiyan kültürünün getirdiği dogmatik değer yargılarından kurtulduğunu görürüz. Bu da ilahi vizyona benzer olaylar örgüsü içinde verilmiştir.

 

Hesse, 1924 yılında İsviçre uyruğuna geçti. Aynı yıl İsviçreli ünlü opera sanatçısı RuthWenger ile evlendi ve üç yıllık kısa süren bir ilişkinin sonunda ayrıldı. Tekrar buhranları başlayan Hesse, terapisine devam etti ve Bozkırkurdu adlı başarılı romanını 1927 yılında yayımlandı. Bu eserinde Hesse faşizmin kültürde yarattığı çöküntüyü anlatır. “Her ne kadar roman kahramanı Harry Haller, diğer eserlerinde olduğu gibi kendi dünyasında kendini arayan biri olarak ortaya konsa da eserde çağa yönelik eleştiriler bir leitmotif olarak ortaya çıkar. Diğer taraftan Hesse, yabancı olmadığı psikanalizi büyük bir ustalıkla eserin kurgu öğesi olarak romana entegre etme başarısını göstermektedir.”

 

Hesse daima çok yönlü bir sanatçıydı. Edebiyat dışında resim ve müzikle de yakından ilgilenirdi. Hiç şüphesiz ki bu ilgi annesinin müzisyen olmasından kaynaklanıyordu. Kırklı yaşlarında resme merak salan Hesse, “Resim yapmak harika bir şey insanı şen ve sabırlı biri yapıyor” der.

 

 

Hesse’in yaptığı resimlerden biri

 

1929 yılında halk arasında en çok beğenilen Narziss und Goldmund adlı romanı yazdı. Tinsel işlemelerle dolu bu kitapta ruhun günlük hayattaki yerini anlat. Demian adlı eserinden bu yana işlediği kutupsallık sorununu son olarak bu eserinde işleyecekti. Goldmund, hayatın kutupsal yapısıyla başa çıkmak için Siddhartha ile “Bozkırkurdu” eserindeki Haller” karakteri aracılığıyla işlediği görüşlerini birleştirerek bir sentez oluşturur. Siddhartha gibi Goldmund da hayatı bütünüyle benimseyerek yaşamaya çalışmış ve ölümü kabullenmiştir.

 

‘…öyle bölümler ve cümleler yazmak isterdim ki, melodi ve karşı melodi aynı zamanda sesini duyursun, her çok renkliliğin yanı başında birlik, her şakanın yanı başında ciddilik yer alsın. Benim için bir yaşam olanağı varsa yalnızca buradadır, iki kutup arasındaki dalgalanmada, dünyanın iki temel direği arasında gidip gelmededir’

Hesse, 1931 yılında sanat tarihçisi Ninon Dolbin ile evlendi ve Montagnola’ya taşındı. Nazizmin saldırılarından kaçan tüm aydınların sığındığı İsviçredeki evinde on binlerce hayran mektubuna cevap verdi. Yazarlığa aşık bir adam olarak, belki yazacağı yeni kitaplarından, yaratacağı yeni kahramanlarından feragat ederek kendisine gönderilen mektupları, eleştiri yapması için yollanan acemi eserleri karşılıksız bırakmadı.

 

1934 yılında tüm yaratıcılığının eseri olan Boncuk Oyunu adlı romanı yayımlan. Bu romanda da ruhsal ve gündelik dünya arasındaki farkı, uyumu ve çatışmayı zirveye taşıdı.

 

Başlayan 2. Dünya Savaşının getirdiği acı ve yıkımı derinden hisseden Hesse, şovenizm hezeyanlarına karşı çıkarak, mantık ve hümanizm çağrısı yaptı. Hitler Almanyasından kaçan Bertolt Brecht gibi, birçok ünlü ismi İsviçre’de evinde ağırladı. Thomas Mann, Kafka, Alfred Polgar, Ernst Bloch ve Stefan Zweig gibi dönemin saldırı altında olan yazarları büyük bir azimle savundu. Ancak savaş karşıtlarının toplantılarına da katılmadı o sadece Hesse olarak vardı. Kendine yaptığı içsel yolculuktan sonra geriye en çok tanıdığı kendi kalmıştı ve Hesse hep birey olarak var oldu. Dönemin insan-tanrılarına karşı bir birey olarak varlığını savundu.

 

 

“…dünyanın  yüzünü görmek, onu açıklamak, onu aşağılamak büyükdüşünürlerin işidir belki. Ama benim için tek önemli şey, dünyayı sevebilmektir; onu aşağılamamak… ona, kendime ve bütün varlıklara sevgiyle, hayranlıkla ve huşuyla bakabilmektir” (Zeller, 1997: 134).

 

 

Hermann Hesse 

 

 

“Sizin geleceğiniz, izlemeniz gereken çetin ve tehlikeli yol, olgunlaşmak ve Tanrıyı kendi içinizde bulmaktır… Tanrıyı arayıp durdunuz hep, ama asla içinizde aramadınız. Tanrı sizin içinizden bir başka yerde değildir, sizin içinizdekinden başka bir Tanrı yoktur.”

 

 

 

Uzun süredir devam eden edebi yolculuğu ve uyandırdığı hayranlık neticesinde 1946 yılında “Yazılarındaki geleneksel insanlık idealleri ve stilinin yüksek kalitesi örneklerinde olduğu gibi, cesaret ve anlayış ile büyüyen ilham veren yazıları için” denilerek Nobel Edebiyat ödülüne layık görüldü.

Jung’un psikoloji dünyasına getirdiği Maske teorisinden de etkilenerek, kendi yarattığı sanat dünyasını insanın benliği üzerine işlemeye başladı. Yapıtlarında hiçliğin içindeki manayı, dünyayı saran ahenk yasasını, müziğin ve resmin tematik olarak nasıl benliğimizi yansıttığını anlatmaya ve anlatırken de anlamaya çalıştı.

9 Ağustos 1962 yılında Montagnola’daki evinde bilmediği kan kanserinin neden olduğu beyin sektesi sonucu 85 yaşında hayata gözlerini yumdu. Plağında en son çok sevdiği Mozart çalmıştı. Berlin’de Alman Yazarları Anıtında ismi Goethe ve Kant ile birlikte ölümsüzleşti.

 

Arkasında kendi hayatını anlatan karalamalar ya da günlükler bırakmadan bu hayattan ayrıldı. Ancak edebi eserlerinin neredeyse tümünde bulunan otobiyografik izleri takip edenler için onun yaşadığı içsel yolculuk çok belirgindi. O yalnızlığı seçse bile tüm dünyayı kavramanın önce kendini kavramaktan geçtiğini düşünüyordu. Yaşadığı içsel yolculuğu tüm dünyayla paylaşarak hepimize o korkulan seyahatleri yapmak için cesaret verdi. Ve o yolculuklarda edebi rehberimiz oldu.

 

Cansu Doğuç

 

 

Kaynakça:

 

AYTAÇ, Gürsel. (1983), Çağdaş Alman Edebiyatı, Ankara: Kültür ve Turizm

Bak. Yay.

 

ZELLER, B. (1977), Hermann Hesse, (Çev: Kamuran Şipal), İstanbul: Afa Yay.

 

 

ARKIŞ, Güngör. (2015), Türk Edebiyatında Abdülhak Hamid Tarhan’ın Eseri Duhter-i Hindu ve Alman Edebiyatından HermannHesse’nin Siddhartha Eserinin Dini ve Felsefi Açıdan Karşılaştırılması, Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları.

 

 

Alperen, A, (1994), Hermann Hesse, Ankara, Promete Yayınları.

 

Köhler, L., (1969), Hermann Hesse. In. Deutsche Dichter der Moderne, Berlin, Wiese, Benno

 

 

Michels, V. (1977). Über Hermann Hesse, 2. B. Frankfurt: Suhrkamp Verlag

 

 

Mileck, J. (1979). Hermann Hesse DichterSucherBekenner Biographie. München: Bertelsmann Verlag

 

Demirel, Ayşe. (2015). Hesse’in Dünya Görüşündeli Kutupluluk, Akademik Bakış Dergisi, Sayı:52

 

 

 

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.