Suç ve Ceza

11.06.2020
Suç ve Ceza

“…Önce biraz ağladılar, ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır.”
Hiç penceresi olmayan büyük bir bina düşünün. Dört tarafı sadece betonla kaplı ve sizde bu binanın içindesiniz. Karanlık, sıkıcı ve korkutucu bir bina. Zamanla buna alışacaksınız, sizin için o kadar korkunç olmayacak artık.

Nadir rastlanan bir duruma denk geldik, farz edelim sıkıldınız ve kendiniz için binanın duvarına bir delik açtınız. Gece vakti içeri ışık sızmadı fakat temiz havayla yüzleştiniz ilk defa. Hoşunuza gitti, sabaha kadar beklemeyi başardığınızda gün ışığıyla tanıştınız demektir. Biraz daha kafanızı kullanarak deliği pencereye çevirdiğinizde, artık kafanızı dışarıya uzatabiliyorsunuzdur. Pencereden dışarı bakarken gözünüze küçük bir detay takılır fakat net olarak görmek için farklı açılar gereklidir. Başka pencereler yaratmak için işe koyulursunuz, ve işte binanın ön cephesi apaydınlık. İnsanoğlu çabuk sıkılır. Farklı şeyler görmek isteyip binanın arka cephesine yönelir, oraya yepyeni pencereler açarsınız. Daha sonra sağ cepheye, sonra sol cepheye. Uzun zaman sonra artık her yerin gün ışığıyla dolduğunu, binanın arkasını da önünü de görebildiğinizi fark edeceksiniz. Gün ışığı ve onlarca pencereden sonra, ilk başta alıştığınız karanlığın içinde hiçbir zaman yaşayamazsınız.

Karanlık binayı, beyninizin ilk hali olarak düşünün. Her pencere de bir kitaba denk olsun. Kitapların önemini kısaca böyle anlatabiliriz.

Kitaplar çok önem taşır, Dostoyevski gibi dev bir yazarın kitaplarıysa bambaşka bir önem taşır. Okuyacağınız bu makalede, Dostoyevski’ye ait olan Suç ve Ceza’nın yazılışında etkili olan unsurları (o zamanın dünya tarihi, yazarın hayatı) ve romanın özetini, almamız gereken dersleri en iyi şekilde anlatmaya çalıştık.

“Suç ve Ceza” Neden Bu Kadar Önemli?

150 yıl önce yazılmış olmasına rağmen gündemde olan, milyonlarca kişi tarafından okunan kitap, kuşkusuz bizim için en değerli eserler listesindedir. Nedir bu eseri bu kadar önemli kılan?

● Eserin çok usta bir şekilde yazılmış olması. Dostoyevski’nin güçlü kalemi karakterlerin iç dünyasını size öyle güzel açıyor ki, onları anlayabileceğiniz en iyi şekilde anlayabiliyorsunuz. Kitap karakterlerinin yaşadığı her şeyi sanki kendiniz yaşamış gibi derin bir ilgi ve merak duygusu kabarıyor içinizde. Bir sonraki sayfasına geçmek için sabırsızlanıyor, sıkılmadan okuyabiliyorsunuz. İlk başta kitabın hacmi göz korkutuyor fakat okumaya başladıktan bir müddet sonra bu korkuyu tamamen yok ediyorsunuz. Muhtemelen kitabı daha önce okumaya kalkışmış bazı insanlardan “Çok sıkıcı, hiçbir şey anlamadım, çok uzun bir roman bitirmezsin..” gibi yorumlar duyacaksınız. Bunlardan da korkmadan ilk sayfaya ulaşmak için kitabın kapağını aralayın.

● Empatiyi çok iyi öğretmesi. İnsanları daha iyi anlamaya başlayıp onlara anlayışla yaklaşmanızı sağlıyor. Borges şöyle diyor, “Kahramanları bir katil ve orospu olan roman.” Bunu ilk duyduğumuz zaman vicdanınız direk devreye girecek ve bu kadar aykırı iki insanın ana kahraman olduğu esere ön yargıyla yaklaşacaksınız. Eğer bu ön yargıyı devirip eserle ilgilenmeye başlarsanız empati kurmayı öğrenmeye başladınız demektir. Belki şuan bir katille empati kurma düşüncesi bile iğrenç gelecektir. Direkt ceza vermeye meyilli olduğumuz için empati kurmaya fırsatınız bile kalmayacaktır hatta. İşte “Suç ve Ceza” kitabını okumak size bu fırsatı tanıyor. Suçlu psikolojisini tanıyor, çok farklı açılardan gözlem yapabilme şansı yakalıyorsunuz.

Suç olarak gördüğümüz şeyler gerçekten suç mudur? Suç işlemenin affedilebilir bahaneleri olabilir mi? İnsan psikolojisi suç işlemenin neresinde yer alır ve ne kadar etkilidir? Belki bu soruların cevabı “Suç” işleyenlere karşı olan sert tavrınızı değiştirecektir. Suç ve Ceza’yı okumak bu sorulara yanıt verecek, muhtemelen “Suçlulara” karşı daha farklı bir açıdan bakmanızı sağlayacaktır. Unutmadan Borges’in Suç ve Ceza hakkındaki yorumunun bir diğer parçasını verelim, “Bana çevremizdeki savaştan daha yıkıcı ve etkileyici geldi.”

● Kapitalizmin izlerini taşıması ve insan üzerindeki etkisinden bahsetmesi. Burada maddi açıdan sıkıntılarla boğuşan iki ana karakterin durumu size kapitalizmi gayet iyi gösterecek. 150 sene sonra bile aslında sistemin hâlâ aynı olduğunu, kapitalizmin hâlâ egemen siyasi ideoloji olduğunu göreceksiniz.

● Felsefesi. “kötü, iyi, suçlu, suçsuz” kelimeleri öylesine basit şeyler gibi gelebilir bize. Halbuki bu basit gibi duran kelimeler, insanın ruhuna ağır bir yük gibi biner, zihnini ve vicdanını darmadağın eder. Bu zamana kadar bu kelimelere yüklediğiniz anlamın doğruluğu üzerinde güzelce felsefe yapabileceksiniz.

Raskolnikov, şöyle düşünüyor : Binlerce insanın canına kıyan Napolyon ve İskender tarihte onur, şeref ve güç ile anılırken neden ben bir insanı öldürünce katil olayım? Üstelik ona göre, adalet için cinayet işlemenin bir sakıncası yoktu. Ona göre öldüreceği kadın zaten dünyada olmaması gereken kötü birisiydi.

Burada akıllara şöyle bir soru gelebilir : “Madem Raskalnikov kötü bir insanı öldürmenin adaleti sarsmayacağını söylüyor, o hâlde neden cinayet işledikten sonra vicdan azabı çekiyor?”

Çünkü cinayet sırasında kendisini gören masum bir kızı (öldürdüğü tefeci kadının kız kardeşi) öldürmek zorunda kalıyor. Eğer böyle bir aksilik yaşanmamış olsaydı bu kadar vicdan azabı çekmezdi. Hatta hiç çekmez, adalet için gerçekleştirdiği bu eylem onu sarsmazdı.

● Bir çok türe birden girebilmiş olması. Suç ve Ceza ilk yayımlandığı zamanlarda kitabın derinine inilmemiş, anlatmaya çalışılan en önemli şey anlaşılmamıştır. Daha çok polisiye roman kategorisine giren bir kitap olarak okunmuştur. Aslında buna yanlış diyemeyiz, eksik demek daha doğru olur. Çünkü Suç ve Ceza, polisiye türünün yanı sıra gerilim, felsefe ve psikoloji türü olarak ele alınabilir.

● Evrensel olması. Milyonlarca kişi tarafından okunmuş tüm romanların ortak özelliğidir bu aslında. Evrensel olması, yani dünyanın her yerindeki insanlar için ırk, dil, din önemsenmeden okunabilecek olmasıdır.

Genel bir yargıya ulaşıp toparlamak gerekiyorsa şöyle toparlayabiliriz : usta bir şekilde yazılmış olması, empati yeteneği kazandırması, kapitalizmin doğurduğu sonuçları öğretmesi, 150 sene önceki toplumsal sorunlar ile şuan ki toplumsal sorunları kıyaslayabilme yeteneği kazandırması, evrenselliği, felsefesi ve çok çeşitliliği Suç ve Ceza’nın bu kadar önem teşkil etmesinin sebeplerindendir.

Suç ve Ceza’nın Yazıldığı Dönemde Dünya Tarihi

  1. yüzyılda, bilim ve teknoloji büyük bir sıçrama yakaladı. Bilginin yalnızca deney yoluyla elde edilebileceği düşünülüyor, metafiziksel varlıklar ve batıl inançlar kabul edilmiyordu. Bu ideolojiye Pozitivizm denildi, kurucusu ise Auguste Comte idi.

Öte yandan Avrupa’nın sanat, bilim, sosyal yaşam ve ekonomi gibi birçok alanda tarihinin en büyük çıkışını yakalaması tüm milletleri etkisi altına almıştı. Avrupa medeniyetine ayak uydurmaya çalışan birçok dünya devleti kendini yeniliklere açmıştı. Artık Avrupa’nın yanında başka ülkeler de sanat ve bilim yolunda ilerliyordu. 1789’da Fransa’da gerçekleşen ihtilal dünyaya özgürlük, eşitlik ve adalet kavramlarını hızla yaymaya başlamıştı. Bu kavramlardan bihaber yaşayan milletler bilinçlenmeye başlıyor, sosyalist ve liberal topluluklar oluşuyordu.

Yaklaşık bu dönemlerde (18. ve 19. yüzyılları arasında) tüm dünya üzerinde etkisi bariz belli olan başka bir gelişme daha yaşanmıştı, sanayi devrimi. Sanayi devrimi ilk olarak Birleşik Krallıkta ortaya çıktı. Daha sonra Avrupa, Japonya ve Kuzey Amerika’da da devrimin etkileri görülmeye başlandı. Bir zaman sonra artık tüm dünya bu durumdan etkilenmeye başladı.

Evlere sığması imkansız olan büyük makineler üretilmeye başlandığı için fabrikacılık ortaya çıktı. Yani insanlar artık çalışmak için fabrikalara gitmeye başlamışlardı. Kullanılan makineler basit yapılarda olduğu için işçilerde çok fazla nitelik aranmıyordu. Genç, yaşlı, kadın, erkek…hatta çocuk işçiler bile oldukça yaygın hâle gelmişti. Çalışma saatleri neredeyse tam bir günlerini dolduruyordu. Ayrıca fabrikalar çok havasız, ve ödenen maaşlar çok düşüktü. İşçiler sosyal – ekonomik haklardan mahrum bırakılıyor, siyasal hakların hiçbirine de sahip olamıyordu. Tüm bunlar olurken burjuva sınıfı zenginleşmiş, yaşam şartları arasında belirgin farklar ortaya çıkmıştı. Ancak bu durum böyle devam etmedi. İşçi sınıfı bilinçlenmeye, adalet ve eşitlik kavramını benimsemeye başladı. Haklarını arayan işçi sınıfının ayaklanmasıyla yine tüm dünyayı ilgilendirecek olan bir başka gelişme yaşandı. Sosyalizm ve onun devamında komünizm ideolojileri ortaya çıktı. Bu iki ideoloji ses getirmeyi başarmış fakat kapitalizmi asla ortadan kaldıramamıştır. Günümüzde sosyalist ve komünist siyasetle yönetilen tek tük devletleri saymazsak Dünya’da hâlâ kapitalizm lider durumda. Toplum içi sınıflaşma yalnızca soyut olarak ortadan kalktı, işçilerin yükü hafifletildi ve onlara da haklar tanındı. Her bireyin eşit olduğu savunuldu, anayasa kanunlarına herkesin kanun karşısında eşit olduğu yazıldı fakat yalnızca yazılmakla kaldı.

Aynı Dönemlerde Rus Tarihi

Rusya, büyükçe bir toprak parçasına yayılmıştı. Yönetimi gevşek tutarlarsa gözlerinden bir şeyler kaçar diye endişeleniyorlardı. Bundan dolayı oldukça merkeziyetçi hâle gelmişti Rus devleti. Farklı milletleri asimile ederek Ruslaştırmak ve Ortodoksluğu tek din haline getirmek gibi politikaları vardı. Rus halkı ikiye ayrılıyordu, merkeziyetçiliğin daha çok şiddetlenmesini isteyenler, öte yandan yaşam şartlarının yükselmesini ve refah içinde adalet kavramı altında yaşamak isteyenler. İlk grup tıpkı Ortaçağ Avrupa’sında olduğu gibi kilise merkezli yönetim istiyor, ikinci grup ise insan haklarını savunuyor, siyasi ve ekonomik durumun iyileşmesini istiyordu. Sayıları ilk gruba göre çok daha fazlaydı. Düşüncelerinin temelini ise Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi oluşturuyordu. Batı’dan etkilenmiş ve Ruslar da kendi haklarını aramaya başlamıştı. Bir çok örgüt kurulmuş, düzenlenen saldırılar Rus devletini sıkıntıya sokmaya başlamıştı. 1917 yılında sonunda devrim başarılı olmuş, Çarlık Rusya’sı yıkılarak Vladimir Lenin önderliğinde Sovyetler Birliği kurulmuştur.

Kitabın Yazıldığı Tarihteki Siyasal Gelişmeler Kitabın Akışını Etkiler Mi?

Eğer etkilemeseydi ilk önce o döneme ait Dünya Tarihi ve Rus Tarihi hakkında bilgi vermezdik. Peki neden siyasal gelişmeler bir kitabın akışını etkiler?

Siyasal gelişmeler, başka tüm gelişmelerde olabileceği gibi yazarı etkileyebilir, sarsabilir. Eseri ortaya koyacak kişi, kendi üzerinde etkili olan psikolojiden bolca katar esere. Mesela aşıksa aşk temalı bir şiir yazabilir. Çünkü aşk kendisini etkilemiştir, ve o da bu duyguyu esere yansıtmıştır. Sanat zaten sanatçının estetik haz uyandıracak şekilde duygu ve düşüncelerini yansıtmasıdır. Siyasal gelişmeler sanatçının duygu ve düşüncelerini etkileyebileceği için esere de yön verebilir yani.

Kitabın Kısa Özeti

Kitabın ana kahramanı Raskolnikov adında bir Rus genci. Kendisi hukuk öğrencisi ve ailesinin yanından okumak için başka bir şehre taşınıyor, orada küçük bir pansiyonda yaşamaya başlıyor. İlerleyen zamanlarda parasızlık yüzünden okulu bırakmak zorunda kalıyor. Buna rağmen yokluk içindeki ailelere elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyor.

Bir gece, gittiği meyhanede Marmeladov isimli alkol bağımlısı biriyle tanışır. Adam evine gidemeyecek kadar sarhoş olunca Raskolnikov onu evine kadar götürür. Marmeladov üç çocuğu ve karısı Katerina İvanovna ile yaşamaktadır. Üç çocuktan en büyüğü olan Sonya, küçük kardeşleri ve anne babası için kendi bedenini satmak zorundadır. Buna rağmen hiç el sürülmemiş kadar temiz görünümlüdür.

Raskalnikov’a kendi düşünceleri içinde boğulduğu günlerden birinde eline annesinden gelen bir mektup ulaşır. Mektupta özlem dolu cümlelerin ardından annesi Raskolnikov’u oldukça öfkelendiren şeylerden bahseder. Raskolnikov’un kardeşi Dunya, zengin bir avukatla evlenecek diye bildirir mektupta. Annesi her ne kadar bunu kabul etmeyip yalanlasa da Dunya’nın parasızlık yüzünden avukatla evleneceği bariz ortada ve Raskolnikov’da bunun farkındadır. Kendi hayatını hiçe sayıp avukatla evlenmek üzere olan kardeşi onu hem endişelendirir, hem öfkelendirir. Tüm bu olanların sebebini maddi duruma bağladığı için “Tefeci bir kadını öldürüp parasını çalmak.” Düşüncesine kapılır. Günlerce düşünür, yatağından kalkamaz, hastalanır. Psikolojik olarak çöküşe geçer ve en sonunda kararını verip kadını öldürür. Raskolnikov’un daha sonra yaşadığı vicdan azabı psikolojik açıdan kendisini daha çok çökertir. Daha acımasız gibi görünür ve insanlara karşı kayıtsızlaşır. Cinayetin üzerinden kısa bir zaman geçmiştir ki annesi ve kardeşi onu ziyarete gelirler. İki kadın Raskalnikov’un kendilerine karşı olan kayıtsızlığını fark ederler. Aynı zamanda onun ruhsal bir çöküntü içinde olduğunu da anlarlar. Hiç tanımadığı bir şehirde düpedüz ortada kalan iki kadına, Dunya’nın nişanlısı Petroviç’ten daha çok Raskalnikov’un arkadaşı Razumihin yardımcı olur. Razumihin aynı zamanda arkadaşının da en büyük destekçisi olur bu dönemlerde.

Bir zaman sonra, Dunya’nın nişanlısı Petroviç Raskalnikov’un hasatlığını öğrenir ve onu ziyarete gelir. Fakat ne Raskalnikov ne de Razumihin kendisini hiç iyi karşılamaz. Çünkü Raskalnikov’un kız kardeşinin başından şöyle bir olay geçmiştir :

Annesini ve kendini maddi açıdan kimseye muhtaç etmemek için soylu bir kadını evinde işe girer. Kadının Svidrigaylov adındaki kocası, Dunya’ya askıntı olur ve zamanla karısı bu durumu fark eder. Fakat o, olayı tam tersi olarak algılamış, Dunya’nın kocasına sarkıntılık yaptığını zannetmiştir. Kıza ceza vermek isteyip onu işten çıkarmış, tüm komşulara onun ahlaksızlığını anlatmıştır. Zamanla geniş bir kitle tarafından öğrenilince, Dunya ve annesi zor zamanlar geçirmiştir. Kızın uğradığı iftiraya daha fazla katlanamayan Svidrigaylov karısına sonunda gerçeği anlatmıştır. Karısı ise Dunya’dan özür dilemek için onun geçim sıkıntısını giderecek bir avukat olan Petroviç ile tanışmasını sağlamıştır.

Petroviç’in aslında bir suçu olmasa bile Raskalnikov’un ona olan nefreti asla bitmez. Avukat Raskalnikov’un nefretine aldırmadan onun çevresinde dolanmaya devam eder ve zamanla onun katil olduğundan şüphe etmeye başlar. Sürekli Raskalnikov’u sorgu çeker ama Raskalnikov ona hiçbir zaman taviz vermez. O, işlediği cinayeti sadece Sonya’ya anlatmıştır. Kendini ona yakın hissetmiş, yaşamlarının benzediğini hissetmiştir. Çünkü Sonya da kendisi gibi yaşam şartlarının zorlaması üzerine “suç” işleyen birisidir. Buna rağmen o hâlâ tertemiz ve günahsızdır Raskalnikov için.

Anlattığımız Bu Kadar Şeyle Kitabı Nasıl İlişkilendirebiliriz?

• İlk olarak pozitivizmden bahsettik. O zamanlarda pozitivizm felsefesi edebiyat üzerinde etkili olarak realizm akımının doğuşuna sebep olmuştur. Suç ve Ceza, realizm akımı etkisiyle yazılmış bir kitaptır. Kitapta hiçbir olağanüstülük görülmediği gibi hayallere de yer verilmemiştir. Ayrıca Dostoyevski’de realizm akımının çok önemli isimlerindendir.

• Daha sonra Fransız İhtilali’nden bahsettik. Devrimden sonra gerçekleşen Rönesans hareketleriyle sanat çok daha fazla ilgi kazanmaya başlamıştır. Ayrıca yine edebiyatta etkili olan milliyetçilik akımı ortaya çıkmıştır. Dostoyevski’nin milliyetçilik akımından ve yine Fransa’da ortaya çıkan realizm akımından etkilendiğini ileri sürebiliriz.

• Sanayi devriminden etkilenen edebiyatın izlerini görebiliyoruz kitapta. Toplumsal sınıf ayrımları ve maddi sıkıntılar kitaba bolca işlenmiş. Ev sahibi kadının Katerina İvanovna’yı sürekli aşağılamasından bahsedelim. Kendisi zengin olduğu için daha fakir olan İvonanovna’ya hakaretler yağdırıp duruyordu. Başka bir örnekte Petroviç ve Dunya ikilisinden bahsedebiliriz. Petroviç zengin bir avukat olduğu için fakirlik içinde yaşamını sürdürmeye çalışan Dunya’ya hükümler verebileceğini düşünüyor, sadece maddi üstünlüğü yüzünden ona istediği her şeyi yaptırabileceğini zannediyordu. Maddi üstünlük, zengin kesimin duygularını tatmin edebilecekleri aşağılayıcı yöntemler üretmelerini sağlıyordu. Yine başka bir örnekte Petroviç ve Katerina İvanovna’nın kızı Sonya kendini gösteriyor. Olay şöyle gerçekleşiyor : Petroviç, kendi evlerinde birlikte otururken Sonya’nın cebine gizlice bir miktar para yerleştiriyor. O gün ayrıldıklarından bir süre sonra Petroviç hışımla Sonya’nın evini basıyor ve onu hırsızlıkla itham ediyor. Parasını çaldığını iddia ederek herkesin içinde Sonya’yı dehşete düşürüyor. Sonya tüm olanları inkar ederken annesi Katerina üvey kızını sonun kadar savunuyor. Üstünü aramayı bizzat teklif ediyor çünkü kızının hırsız olmadığından oldukça emin. Fakat kızının cebinde bahsi geçen miktarda parayı buluyor. Tüm bu olanlardan zevk alan Petroviç, karşısındaki yoksul insanlardan kendisinden af dilemelerini, böylece polise gitmeyeceğini söylüyor. Ne yapacağını şaşıran Sonya’nın kendisinden af dilenecek olması düşüncesi bile Petroviç’i doyuruyor.

Suç ve Ceza’dan Alıntılar

● “Namuslu olmak sizi diğer insanlardan üstün yapmaz, övünme hakkını vermez, zaten herkes yaşadığı sürece namuslu olmak zorundadır.”

● “İnsanların en çok neden korktuklarını bilmek isterdim. Onları en çok korkutan şey yeni bir adım atmak, yeni bir söz söylemek”

●  “Yoksulluk ayıp değildir, doğru, ama sarhoşluk da erdem değildir kesinlikle. Fakat sefalet ayıptır. İnsan yoksul da olsa ruhundaki asaleti koruya bilir. Fakat, sefalete düşünce asla… Bir kimseyi sopa ile toplumun dışına atamazlar, daha da alçatmak için süpürürler. Doğrudur da… Çünkü sefalete düşünce kendimi ilk suçlayacak benimdir. İnsan kendi yüzünden meyhaneye düşer.”

● “Bir katilden daha cani insanlar gördüm. Umudumuzu öldürenleri gördüm.”

● ” Neden böyle aptalım ben? Madem başkaları aptal ve ben onların kesin olarak aptal olduklarını biliyorum, Öyleyse neden onlardan daha akıllı olmak istemiyorum? Sonra herkesin akıllı olmasını beklemenin çok uzun süreceğini anladım Sonya. Bir de bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini. İnsanların değişmeyeceğini, onları değiştirebilecek kimsenin bulunmadığını ve bunun için çaba göstermeye değmeyeceğini.”

● “Edebiyat ve sanat! İnsan soylu olmaya görsün, gerisi yetenekle, bilgiyle, akılla, dehayla kendiliğinden geliyor! Şapka örneğin… Ne demektir şapka? Ben gidip şapkayı Zimmerman’dan satın alabilirim, değil mi? Ama, ya şapkanın altında duran şeyi? İşte onu hiçbir yerden satın alamam!”

Kitabı Okumadan Önce Neden Yazar Hakkında Bilgi Edinmeliyiz?

Eseri çok daha iyi anlayabilmek için. Eğer yazar hakkında bilgi sahibi olursanız, bazı cümlelerinden daha derin anlamlar çıkarabilirsiniz. Bazı yerlerde ne demek istediğini daha iyi kavrayabilirsiniz. Yazarın iç dünyasına hakim iseniz kitapta vermek istediği duyguyu daha net alabilirsiniz. Söz konusu vicdan ve psikoloji olduğunda kendinizi rahatsız hissedebilir, fakat yazarın ne demek istediğini daha iyi öğrenip rahatlayabilirsiniz. Kısacası eseri, yazarın anlamanızı istediği gibi anlayabilirsiniz. Size verilmek istenen mesajı eksiksiz alabilir, kitabı gerçekten okuyup bitirmiş olabilirsiniz.

Kimdir Bu Dostoyevski?

Edebiyat tarihinin en güçlü kalemlerinden olan Rus yazar, hayatının her döneminde kendisine acı verecek olaylar yaşamıştır. Hem maddi, hem manevi açıdan birçok sıkıntıyla yüzleşmiştir. Babası Mihail’in alkolik, otoriter, sevgiden yoksun bir adam olması hem Dostoyevski’yi, hem yazdığı romanları oldukça etkilemiştir. Babasına karşı hiçbir zaman sevgi beslememiş, hatta ölmesini istemiştir. Fakat babasının ölüm haberini aldığında bu düşüncesi onu oldukça üzmüş, kendisini babasının katili gibi hissetmiştir.

Pasif bir karakteri üstlenen annesi 1837’de vefat edince Dostoyevski abisinin yanına gitmiş, mühendislik okuluna yazılmıştır. Oldukça sinirli halleri yüzünden bu okulda arkadaşları kendisine “Ateş Fedya” demişlerdir. Ayrıca babasının ölüm haberini de bu okuldayken almıştır. Babasının ölümünden sonraki hayatında, yakasından hiç düşmeyecek olan sara nöbetleri kendini göstermeye başlamıştır.

Mühendislik okulundan mezun olduktan sonra asker olarak hayata atılmış, fakat bu işi sevmediğinden dolayı 1 sene içinde istifa etmiştir. Babasından kalan geliri ve maaşıyla yaşarken kumara başlamış, elindeki parayı ziyan ederek maddi sıkıntılar çekmiştir.

Görevinden istifa ettikten sonra edebiyata merak salmıştır. Edebiyata Balzac’ın bir eserini Rusçaya çevirerek atılmış, daha sonra ilk romanı İnsancıklar’ı 1846’da yazarak büyük ilgi görmüştür. Öyle ki ünlü eleştirmen Nikolay Nekrasov tarafından “Yeni Gogol doğdu.” Yorumunu alma gururuna erişmiştir. Fakat ne yazık ki bu ilgi devamlı olmamış, bundan sonraki eseri olan “Öteki” ilgi görmemiştir. Dostoyevski buna rağmen umudunu yitirmeyip 1848 senesine kadar 3 kitap daha yazmıştır. Bu 3 kitaptan yalnızca “Bir Yufka Yürekli” adlı eser beğenilince Dostoyevski de umudunu yitirmiş, bu olanlardan sonra sosyalist bir örgüte üye olmuştur.

  1. yüzyıl tarihinden ve Rusya’nın dünya siyasetinden nasıl etkilendiğinden bahsetmiştik. Rus Halkının bir kesiminin dünya siyasetinden etkilenerek sosyalist örgütleler kurduğunu, Fransa ile İngiltere’de olduğu gibi devrimci siyasetle hareket etmeye başladığını söyleyebiliriz yani. Çarlık Rusya’sı henüz yıkılmadan, yani devrim gerçekleşmeden önce bu devrimi gerçekleştirmek için kurulan örgütlerden birisi de “Petrashevski” idi. Petrashevski gizli bir devrimci örgütü olmakla beraber üyeleri belirli zamanlarda toplantılar yapar, insan hakları ve özgürlüğü üzerine tartışırlardı. Dostoyevski bu örgütün üyelerinden biriydi. Onun için bu örgüte katılması yazarlık kariyerinde büyük bir etkiye sahip oldu, fakat nasıl?

Şöyle ki : Çar 1. Nikola döneminde Dostoyevski ve arkadaşları gizli bir örgüte mensup olma suçundan idam edilmek üzere Omsk Kalesine hapsedilir. O ve diğerleri için artık yaşama ihtimali yoktu. 22 Aralık 1849 günü tüm mahkûmlar idam edilecekleri meydanda gözleri bağlı şekilde kazıklara bağlanırlar. Bu sırada onları öldürmekle görevli olan askerler tüfeklerini doldurmuşlardı. İnfazın gerçekleşmesi için yeterli zaman dolmuştu fakat infaz gerçekleşmemişti. Çünkü bu, sadece kan donduran bir oyundu. Aslında, sadece Çar suçluların fikirlerine ne zamana kadar sadık kalabileceklerini merak ediyordu. Çar, mahkumların düşüncelerine olan bağlılığını anladığında, yani kendi sorusuna yanıt bulduğunda idam cezasını sürgün cezasına çevirdi. Dostoyevski ve diğer örgüt üyeleri Sibirya’ya sürüldü.

Dostoyevski bu olaydan fazlasıyla etkilenmiştir, eserlerinde bu etkiyi görebilmemiz mümkündür. Bazı örnekler verecek olursak :

“Bugün 22 Aralık’ta hepimizi Semyonovski meydanına götürdüler. Orada bizlere ölüm hükmümüz okunduktan sonra öpmemiz için haç verildi ve başımızın üzerinde hançer kırıldı. Mezar tuvaletlerimiz de (beyaz gömlekler) hazırlanmıştı. Sonra içimizden üçünü ölüm cezasını yerine getirmek için kazıklardan yapılmış çitin önüne götürdüler. Ben altıncı sıradaydım. Üçer kişilik topluluklar halinde çağırıyorlardı bizi. Ben ikinci toplulukta olduğum için bir dakikadan fazla ömrüm kalmamıştı. O zaman seni düşündüm kardeşim benim. Son anımda kafamda yalnız sen vardın. Son ayrılıkta en yakınımda duran Plestceiev ile Dourov’u kucaklamak için vaktim vardı. Sonra çekilme emrini duyduk. Direklere bağlanmış olanlar geri getirildiler ve bizlere Çar hazretlerinin hayatımızı bağışladığını bildiren yazısını okudular.” Dostoyevski - Mektuplar

“Kendisine ateş edilen ana dek bir umudu olacaktır askerin; oysa aynı askere ölüme hüküm giydiğini bildirin -kesinlikle-ya çıldıracak ya ağlayacaktır. lnsanoğlu çıldırmadan dayanabilir mi böyle bir şeye? Niçin bu aşağılama, bu boş, çirkin, gereksiz vahşet? Kim bilir, dünyada yüzüne ölüm hükmü okunup işkencesi başlatılan, sonra da bağışlandın, gidebilirsin denen bir adam vardır ve o adam bize anlatabilir burada neler duyulduğunu. İsa bile sözünü etmiştir bu korkunç işkencenin. Hayır, insana reva görülemez bu! “ Dostoyevski – Budala / 1869

Bundan sonraki sürgün dönemi, hapis günleri onu edebiyat dünyasının en parıltılı yıldızlarından biri yapmıştır. Sibirya sürgünü onun yaşamının dönüm noktası olmuş, hayatını Sibirya’dan önce ve sonra olmak üzere ikiye ayırmıştır. Kendisinin bu durum hakkında şöyle bir sözü var : “Hapis bendeki birçok şeyi yakıp yıktı, ancak bunun yanında başka şeyleri ortaya çıkardı.”

İşte Suç ve Ceza’nın yazılmasındaki en büyük etken, Dostoyevski’ye en büyük yardımcı bu hapishane günleridir. Çünkü Dostoyevski burada katil, hırsız, cani… kısaca toplum tarafından “suçlu” görülen onlarca insanla birlikte yaşamıştır. Mahkumların yarısı kendisinden nefret ederken, diğer yarısı onunla iyi geçinmişlerdir. Dostoyevski kendisini sevmeyen mahkumlar tarafından hakaretlere maruz kalmasına rağmen hiçbir zaman gözlem yapmaktan ve insanları incelemekten vazgeçmemiştir. Onları anlamaya çalışmış, gerçekten suçlu olup olmadıklarını düşünmüştür. Onları suç işlemek zorunda bırakan koşulları irdelemiş, en sonunda bir insanın tamamen iyi olamayacağı, tamamen kötü de olamayacağını savunmuştur. Ona göre iyi olarak gördüğümüz insanlardan kötülük görebiliriz. Aynı şekilde kötü olarak nitelediğimiz insanlardan da iyilik görebilmemiz mümkündür. Kişi üzerinde bu durumlardan birisi daha baskındır, fakat tamamen bir gruba mensup olması mümkün değildir. İnsanın iyi veya kötü olmasındaki etken ise karakterinden çok çevre koşullarıdır.

Bundan yola çıkarak Dostoyevski’nin suçluları aslında kötü olarak görmediğini söyleyebiliriz. Aslında onların parlak birer kalbi ve temiz ruhları olduğunu, onları kötü yani suçlu olmaya çevre şartlarının zorladığını savunur. İşte tamda bu yüzden Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler ve Budala adlı eserlerinde kahramanlar suç işleme durumuna mahkum edilen kişilerdir.

Dostoyevski, kendisinin bunları görmesini sağladıkları için kendisini mahkumların öğrencisi olarak nitelemiştir. 4 sene süren cezasının büyük bir kısmını sara nöbetlerinden dolayı hapishanenin revirinde geçirmiştir. Burada gazete ve kitap okumuş, fakat okuyacak şeyler bulmanın zorluğundan bahsetmiştir. Cezası bittikten sonra hapishane günlerini anlattığı “Ölü Bir Evden Hatıralar” kitabını yazmıştır.

Hapishane günleri, Dostoyevski için yazarlık kariyerinin önemli bir basamağıyken kişiliği üzerinde olumsuz bir etki bırakmıştır. Önceden hiçbir dine inanmayan Dostoyevski, buradayken umutsuzluğun içinden kendine bir kapı aralayıp sıyrılma arzuyla dolmuştur.
Böylece ihtiyaç duyduğu Tanrı’yı bulduğunu söyler. Ayrıca siyasi düşüncesi de değişmiştir. Sosyalistleri eleştirerek koyu bir Rus Milliyetçisi olmuştur.

Kürek cezası bittikten sonra orduda zorunlu olarak 5 sene er olarak çalışmıştır. Burada bir subayın karısı olan Mariya Isssyev ile tanışmış, kadının eşi ölünce onunla evlenmiştir.

1863 yılında uzun süredir istediği Avrupa yolculuğuna çıkıp birçok ülkeyi görmüştür. Bundan bir sene sonra abisini, yakın bir arkadaşını ve karısını kaybetmiştir. Bunun üzerine Avrupa seyahatine birlikte çıktığı arkadaşı Pauline ile nişanlanmıştır. Fakat evlenememişlerdir çünkü Pauline Dostoyevski’yi terk etmiştir. Aynı senede, yani 1864’de Yeraltından Mektuplar isimli eseriyle yeniden övgüler almayı başarmıştır.

Bir süre sonra gözleri bozulunca yazamaz hale gelmiş, bu yüzden yanına Anna Snitkin’i almıştır. Anna ile daha sonra birbirlerine aşık olmuş ve evlenmişlerdir. Dostoyevski artık gerçek aşkı bulduğuna inanmaktadır.

Anna ile sadece birkaç aylığına Avrupa’ya gitme kararı alır. Fakat gittiklerinde birkaç ay gibi kısa bir sürede dönmeyi başaramamış, 4 sene orada yaşamışlardır. İlk çocukları olan Sonya burada doğmuş ama soğuk algınlığına yakalanıp sadece 3 ay yaşayabilmiştir. Hayatı acılarla dolu olan Dostoyevski arkadaşına yazdığı bir mektupta “hayatımda hiç bu kadar mutsuz olmamıştım” diyerek kızının ölümünün kendisini ne kadar etkilediğini belirtmiştir. 1869’da Lyubov adında bir kızı, 1871’de ilk oğlu olan Fyodor, 1875’de ise Alexey isimli oğlu dünyaya gelmiştir. Alexey’in hayatı Sonya’nın hayatından çok farklı olmamış, küçük çocuk 3 yaşındayken vefat etmiştir.

Avrupa’da yaşadığı sürede Budala, Ebedi Koca ve Eccinler isimli eserlerini yayımlamıştır. Eşi Anna her an kendisine destek olmuştur. Kontrolü eline alarak Dostoyevski’nin borçlarını düzenli bir şekilde ödemeye başlamıştır. Bu sıralarda Dostoyevski’nin tek derdi sağlık sorunları olmuştur. Geçirdiği sara nöbetlerinin sıklığı artmış, hastalığı gittikçe gün yüzüne çıkmıştır. Hastalığı bile onu yazmaktan caydırmamış, son eseri olan Karamazov Kardeşler’i 1880’de yayımlamıştır.

1881 yılında geçirdiği ciğer kanaması onun hakkında verebileceğimiz son bilgidir. Hayata daha fazla tutunamayan Dostoyevski ciğer kanamasından sonra 25 Ocak 1881’de hayata gözlerini kapatmıştır. Ölümünden 3 gün sonra yapılan cenaze törenine 30 bin kişinin katıldığı bilinmektedir.

KAYNAKÇA

Altay Edanur, (2019), Suç ve Ceza’nın Biyografisi, 1-11.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

Dostoyevski – Suç ve Ceza
https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/sanayi-devrimi-1107
http://www.europolitika.com/sanayi-cagi-ve-modern-bati-avrupanin-dogusu/
https://www.wikitarih.com/sanayi-devrimi-nedenleri-sonuclari/
http://visnebahcesi.weebly.com/rusya—tarih.html
https://www.bbc.com/turkce/resources/idt-sh/russian_revolution_turkish
https://oggito.com/icerikler/dostoyevskinin-unutulmaz-romani-suc-ve-cezadan-10-alinti/62951
https://www.turkedebiyati.org/dostoyevski-kimdir-hayati-edebi-kisiligi-eserleri/
https://paratic.com/fyodor-dostoyevski-kimdir/
https://dunyalilar.org/dostoyevski-uzerine-notlar-2-sibirya-hapishane-gunleri.html/

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.