Toplum Sözleşmesi Nedir?

05.08.2021
Toplum Sözleşmesi Nedir?

Antik Yunan’da devlet, doğal bir olgu olarak kabul edildiğinden devlet kavramının kökeni üzerinde pek durulmamıştır. 17. yüzyıla gelindiğinde ise devletin kökenine yönelik “toplum sözleşmesi” görüşü ortaya koyulmuştur. Bu görüşe göre, insanlar herhangi bir egemenin (devlet/kral) bulunmadığı, saf özgürlük ve hukuksuzluk durumu olan “tabiat hâli” içerisinde yaşarken bazı filozoflara göre temel hak ve özgürlüklerinin koruma altına alınması güdüsüyle, bazı filozoflara göre de güven içerisinde yaşayabilmek güdüsüyle, bir araya gelip toplum sözleşmesi ile devleti meydana getirmişlerdir. Bu görüşe göre, devletin kaynağı insan aklı ve iradesidir. Sözleşme öncesi tabiat hâli, yapılan sözleşmenin amacı, sözleşmenin niteliği ve kapsamı, sözleşmenin tarafları ile yükümlülükleri konusunda filozofların birbirinden ayrılan noktaları mevcuttur. Bu sebepten tabiat hâli ve toplum sözleşmesi kavramları, bu görüşün savunucusu olan üç filozofun düşünceleri etrafında açıklanacaktır.

Thomas Hobbes (1588-1679 )

1588 doğumlu İngiliz düşünürün hayatında korku kavramı çok büyük bir etkiye sahiptir. İngiltere’de yaşanan devrimde ülkenin zayıflamasını müteakiben olası bir İspanyol işgalinin korkusunu şiddetli bir şekilde hissetmiştir. Bu korkuların neticesinde Hobbes, ülke güvenliğinin sağlanmasını diğer her şeyin önünde tutma eğilimindedir. Onun bu endişeleri toplum sözleşmesine olan yaklaşımını da şekillendirecektir.

Thomas Hobbes’a göre tabiat hâli adı verilen dönem büyük bir kargaşa ve zorbalık dönemidir. Hukukun olmadığı bu dönemde kim güçlüyse onun dediği olmaktadır, sürekli bir savaş ve mücadele mevcuttur, hâliyle insanlar daimî bir tehlike içinde yaşamaktadırlar. Hobbes, tabiat hâlini “İnsan insanın kurdudur (homo homini lupus)” ve “herkesin herkesle savaşı (bellum omnium contra omnes)” sözleriyle özetlemektedir.

                                             “Korku ve ben ikiz kardeşiz.”

İnsanlar içinde bulundukları bu kaos ve kargaşadan kurtulmak adına, aralarında yapacakları toplum sözleşmesiyle devleti ya da Hobbes’un verdiği bir diğer isimle Leviathan‘ı kuracaklardır. Buna göre, insanlar kaostan kurtulmak için tüm özgürlüklerini devlete devrederler. Hobbes’a göre mülkiyet hakkı da yapılan sözleşme birlikte mutlak gücün yani devletin eline geçmektedir. Tabiat hâlinde mülkiyet hakkının gasp edilmesi tehlikesi bulunduğundan bu tehlikenin bertaraf edilmesi karşılığında devlet, gerekli görmesi yahut istemesi hâlinde mülkiyet hakkına yönelik tasarrufta bulunabilir. Neticede devletin olmadığı bir durumda mülkiyetin pek de bir anlamı kalmayacaktır.

Hobbes, insanların tek bir efendiye hizmet etmeleri gerektiğini ve bu efendinin de dünyevi iktidarın sahibi olan devlet olması gerektiğini savunur. Ona göre, dinî ve dünyevi iktidar egemen gücün çatısı altında birleşmelidir. Hobbes yönetim biçimlerinden monarşiyi tercih etmekle birlikte kralın yönetme gücünü Tanrı’dan değil halktan aldığını söylemektedir.

Sözleşme, insanlara devletin buyruklarına uyma mecburiyeti getirirken bunun karşılığında devlete bir sorumluluk yüklememektedir. Devlet, düzeni sağlama amacıyla kurulmasına rağmen bu sözleşmenin bir tarafı değildir ve devletin amacından sapması durumunda insanların devlete karşı gelmeye hakları yoktur. Thomas Hobbes, bu görüşüyle otoriter devlet anlayışını benimsemektedir.

John Locke (1632-1704)

John Locke, toplum sözleşmesi kuramını savunmakla birlikte Thomas Hobbes’un aksine, tabiat hâlini düzen ve barış içinde yaşanan bir dönem olarak görmektedir. Locke’a göre, bu dönemde huzur ve düzen içinde yaşayan insanlar suç işlendiği zaman gerekli cezayı verecek üstün bir otoritenin eksikliğini çekiyorlardı. Tabiat hâlinde cezalandırma hakkı insanların eşit ve özgür olarak doğmalarından dolayı herkese aitti ancak bu hakkı yalnızca güçlü olanlar kullanabiliyordu. İşte bu sebepten bir araya gelerek toplum sözleşmesi ile suç işleyen insanları cezalandırmaya ilişkin yetkilerini egemene devrettiler.

Locke’un Hobbes’tan ayrıldığı diğer bir nokta, sözleşmeyle devredilen yetkilerin kapsamıdır. Locke, egemene devrettiği yetkilerin adaletin sağlanması noktasında toplandığını ve insanların diğer haklarından vazgeçmediğini söylemektedir. Locke’a göre tabiat hâlinde mevcut olan doğal haklar sözleşme yapıldıktan sonra da insanların bünyesinde varlığını sürdürmektedir. Bu haklar; yaşam hakkı, mülkiyet hakkı ve özgürlüktür. Locke’a göre insanların kendileri üzerinde ve emek harcamak suretiyle elde ettikleri ürünler üzerinde mülkiyet hakları vardır ve bunlar üzerinde bir başkası hiçbir şekilde hak iddia edemez.

Cezalandırma haricindeki haklarını korumaya devam eden insanlar, devletin müdahalesiyle yalnızca suç işledikleri zaman karşılaşacaktır, onun haricinde devletin insanlara ve onların muhafaza ettikleri haklara müdahalesi söz konusu olamaz. Ek olarak, yapılan sözleşme tarafların yalnızca birini değil, ikisini de bağlamaktadır. Eğer egemen güç olan devlet sözleşmeye aykırı davranırsa insanların devlete karşı gelme hakları saklıdır. John Locke bu anlayışıyla liberal, özgürlükçü bir devleti desteklemektedir. Ona göre, ideal yönetim sistemi de parlamenter monarşidir.

Jean Jacques Rousseau (1712-1778)

Jean Jacques Rousseau, tabiat hâlindeki duruma ilişkin bir nevi Hobbes ve Locke’un görüşlerinin bileşkesini benimsemektedir. Ona göre tabiat hâlinde ne tam bir kargaşa ve kaos ne tam bir huzur ve düzen bulunmaktadır. Rousseau’ya göre, o dönemde insanlar doğayla iç içe, bir ahenkle mutlu bir yaşam sürdürürken tarımın ve mülkiyetin ortaya çıkmasıyla bu mutlu yaşam sona ermiştir. Yaşanan gelişmeler neticesinde insanlar tek başına yaşamayı bırakıp iş bölümüne dayalı, kolektif güce ihtiyaç duyan bir topluluğa doğru değişim geçirmek zorunda kalmıştır. Toplum sözleşmesi de böylesine bir ortamda toplumsal bir uzlaşı sonucunda gerçekleşmiştir.

Toplum sözleşmesi ile her insan tüm haklarından toplum lehine feragat ederek genel iradenin hâkimiyetini kabul etmiştir. Rousseau’nun düşüncesi, insanların birey olarak haklarından feragat ederek genel iradenin bir parçası hâline gelmesini ve genel iradenin de kendi yararına işler yürüteceğinden yine kendisini oluşturan her bir bireyin yararına hareket etmiş olacağıdır. Rousseau’nun görüşünde insanlar aynı anda hem birey olarak yönetilen hem de genel iradenin bir parçası olarak yöneten statüsündedir.

Rousseau, genel irade karar alırken azınlıkta kalan görüşlerin sahiplerinin bir hak ihlaline uğramadığını aksine onların genel iradeye uyarken özgürleştirildiklerini söylemektedir, ona göre tartışılan şey fikirlerin kabul veya reddi değil genel iradeyi uygunluğudur. Bir insan azınlıktaysa genel iradenin ne olduğu noktasında bir yanılgıya düşmüştür. Böylelikle insanlar tabiat hâlindeki benzer bir durum inşa etmiş olurlar. Genel iradenin çatısı altında birleşerek özgürce yaşayan, hayat koşulları yasalarla düzenlenmiş bir insan topluluğu kimliğine kavuşurlar.

Yukarıda üç filozofun da savunduğu toplum sözleşmesi görüşü nihayetinde bir varsayımdan ibarettir, bu sözleşmenin gerçek olduğuna ya da öncesinde yaşandığı iddia edilen tabiat hâlinin gerçek olduğuna dair herhangi bir delil mevcut değildir. Filozoflar bu iki varsayım üzerinden toplum ile devletin oluşumunu ve mahiyetini kendi fikirleri etrafında açıklamaya çalışmışlardır.

 

Yazar: Mustafa Altınkaya
Editör: Ece Günen

Kaynakça

  • Akad, M., Dinçkol, B. V., & Bulut, N. (2020). Genel Kamu Hukuku. İstanbul: Der.
  • Gözler, K. (2015). Anayasa Hukukunun Genel Esasları. Bursa: Ekin.
  • Kleinman, P. (2020). Felsefe 101 Platon ve Sokrates’ten Sartre ve Heidegger’e Düşünce Tarihi Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey. Ş. Alpagut (Çev.). İstanbul: Say.
  • Kozak, İ. E. (2018). Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi. Konya: Palet.
  • Turner, B. S. (Dü.). (2020). Sosyoloji Sözlüğü. İstanbul: Pinhan.
  • Wacks, R. (2019). Hukuk Felsefesine Kısa Bir Giriş. E. Arıkan (Çev.). İstanbul: Tekin.

Görsel Kaynakça

  • https://it.wahooart.com/@@/AQUMKG-Couder-Auguste-SERIE-DU-JEU-DE-PAUME-.-20-JUIN-1789
  • https://www.biography.com/scholar/thomas-hobbes
  • http://www.turkcewiki.org/wiki/John_Locke#/media/Dosya:John_Locke.jpg
  • https://tr.wikipedia.org/wiki/Jean-Jacques_Rousseau#/media/Dosya:Jean-Jacques_Rousseau_(painted_portrait).jpg
YAZAR BİLGİSİ
Mustafa Altınkaya
Mustafa ALTINKAYA 1996 yılında Konya’da doğdu. KTO Karatay Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 2019 yılında mezun oldu. İstanbul Üniversitesi AUZEF Sosyoloji Bölümünde öğrencidir. Tarih, psikoloji, sosyoloji ve felsefe alanlarında okumalar yapıyor. Edebiyat ve sinema alanlarında ise ağırlıklı olarak polisiye türüyle ilgileniyor. MozartCultures ekibine Eylül 2020’de katıldı. “Docendo discimus (Öğretirken öğreniyoruz.)”
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.